Asla okuyamayacağımız kitaplar
Edebiyat tarihinde günümüze ulaşamamış, zaman içinde kaybolmuş nice kitap var. Bazısı yakılmış, bazısı çalınmış, bazısı da yazarı tarafından...
"siz yazıp yok etmek gibi miydiniz?" Hilmi Yavuz İyi okurluk, biraz da, bazı kitapları asla okuyamayacağını bilmenin sızısını hissetmektir. Kısa ömürde, raflardaki binlerce cilt kitabı bir gün okuyabileceğimize dair yalancı bir umut taşırız. Ama bir de, hiçbir zaman okunamayacak olmanın kederini taşıyan kitaplar var. Bazısı zaman içinde kaybolmuş, bazısı çalınmış ya da yakılmış, bazısı tamamlanamamış, bazısı da yazarı tarafından yok edilmiş eserler... Kitap Zamanı'nın 21. sayısındaki "Son'suz Kitaplar" başlıklı kapak dosyasında, şairinin/yazarının ölümüyle yarım kalmış, tamamlanamamış kitapları geniş bir biçimde ele almıştık. Bu kez, günışığına çıkamamış, çıkamayacak olan metinleri derledik. Denize atılan şişenin okura ulaşmadığı nadir durumlar bunlar; yayınevlerinde ya da yazarın evrâk-ı metrukesi arasında kaybolup gitmiş nice eser var. Taşa, parşömene ya da kağıda tek nüsha yazılmışlar. Her metni dijital belleklerde yedekleyen günümüzün genç okur/yazarına şaşırtıcı gelecek bu durum, aslında edebiyat tarihine bir gizem de katıyor. Bu yazıda bahsi geçen kitapları asla okuyamayacağız. Sadece yazıldıklarını ve bazen de adlarını bildiğimiz bu kitaplar, edebiyat tarihinin büyük gizemi olarak kalacak. Dede Korkut'tan bugüne Kayıp kitaplar konusunda en kapsamlı çalışma olan The Book of Lost Books'un yazarı Stuart Kelly, kitabını "Anonim" başlıklı maddeyle başlatır. Edebiyatın asıl kökleri anonimdir ve bugün kayıptır. Edebiyatımızın kayıp eserlerini düşünürken bu anonim köklere kadar inmek gerekiyor. Eski Türk edebiyatında sadece var olduklarını bildiğimiz ama asla ulaşamayacağımız birçok metin var. Örneğin, edebiyat araştırmacıları Manas Destanı'nın beş bin dizesinin kayıp olduğunu kabul ediyor. Eski Türkçede başka eserlerin de var olduğunun kanıtı, Türkçenin en eski yazılı belgeleri olan Orhun Abideleri. Bilge Kağan devrinden kalma bu altı yazıttaki öğütler, kullanılan alfabe ve dil, bu tarihten önce de bazı Türkçe eserlerin var olduğunu açıkça gösteriyor. Ne yazık ki, o eserlerin içeriği ve adları hakkında hiçbir fikrimiz yok. Adını bildiğimiz en eski Türkçe kayıp eser ise Dede Korkut'un kayıp kitabı. Bugün elimizde bir Kitab-ı Dede Korkut olsa da bu eserde yalnızca 12 hikâye var. Bazı edebiyat tarihçileri, Oğuz Türkleri 24 boya ayrıldığı için, Oğuz boyları hakkındaki Kitab-ı Dede Korkut'un 24 hikâyeden oluşması gerektiği görüşünde. Yani bugün elimizde bulunan Dede Korkut kitabı, orijinal nüshanın sadece yarısı olabilir. Eski edebiyatımızda ünlü bir kayıp eser hikâyesi daha var: Yunus Emre'nin şiirlerinin Molla Kasım eliyle yok edilmesi. Rivayet odur ki, Molla Kasım, Yunus'un binden fazla şiirini nehre atmış; "Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme / Seni sıygaya çeker bir Molla Kasım gelir" dizelerine gelince yaptığı hatayı fark etmiştir. Sezai Karakoç gibi, bu rivayetin asılsız olduğunu iddia edenler de var. Abdülbâki Gölpınarlı, Yunus'un en eski ve doğru divanı olan Fâtih nüshasında "Risâlet'ün Nushiyye"den başka 203 şiir olduğunu aktarıyor. Rivayetler doğruysa, Yunus'un bugün elimizdeki şiirlerinden kat be kat fazlası kayıp. Osmanlı dönemindeki başka kayıp eserlerden söz açmak ise hem uzmanlık hem de devasa bir arşiv taraması gerektiriyor. Matbaanın Osmanlı'ya geç gelmesi, harf devrimi, Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanan kültür politikaları -bunların hepsi, Osmanlı'dan devralınan yazılı mirasın bugünkü hacmini belirleyen etkenler. Günümüzde henüz açılmamış ve ulaşılamamış arşivleri de hesaba katınca, konuyu işin erbabına bırakmak en doğrusu gibi görünüyor. Cumhuriyet döneminde akla ilk gelen kayıp eser, elbette, Mehmet Âkif'in yakılmasını vasiyet ettiği Kur'an tercümesi. 1924'te İstanbul'dan uzaklaşmak için Kahire'ye giden Âkif, yola çıkmadan önce Elmalılı Hamdi Yazır'la bir anlaşma yapmıştı. Buna göre, Elmalılı bir Kur'an tefsiri, Âkif de bir Kur'an meali yazacaktı. Ne var ki, Âkif dört yıllık emekten sonra ortaya çıkan Kur'an mealinin yakılmasını vasiyet etmiş, bunun sebebini de Mehmet İhsan Efendi'ye şöyle açıklamıştı: "Kur'an-ı Kerîm'in tercümesi bu. Dört-beş yıldır ben buna göz nuru döktüm ama yakmak istiyorum. Sebebi şu: Türkiye'de ezanlar Türkçe okunuyor. Namazda da Kur'an'ı Türkçe okutma düşüncesi var. Ben bu tercümeyi alıp Türkiye'ye götürürsem benden alıp derler ki, 'Mehmet Âkif'in tercümesinin üzerine tercüme olmaz. Biz bunu namazda Arapça Kur'an-ı Kerim yerine okutalım.' Onun için yakmak istedim. Ama o kadar göz nuru döktüğüm için yakamadım. Türkiye'ye dönemeden ölürsem siz bu tercümeyi yakarsınız, vasiyetimdir." Mehmet İhsan Efendi tercümeyi yakmadı ama yakması için oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu'na bıraktı. Meal daha sonra beş kişinin huzurunda yakıldı. İlahiyatçılara göre Âkif'in Kur'an tercümesi günümüze ulaşsaydı, en değerli meallerinden biri olacaktı. Çalıkuşu'nun kayıp versiyonu Memduh Şevket Esendal'ın Hatıralar'ı, varlığını bildiğimiz ama bugün elimizde olmayan bir başka eser. Prof. Dr. Orhan Okay, bu hatıraların siyasi sebeplerle, yazarlarının ölümünden sonra basıldığını ama çoğu kez yayımlanmadığını söylüyor. Ya yazarın ailesi geride kalan metinleri yayımlamaktan çekiniyor ya da defterler kayboluyor. Prof. Okay, yakın zamana kadar bu şekilde kaybolan pek çok hatıra olduğunu belirtiyor. Edebiyatımızda kayıp tiyatro eserlerinden de söz etmek mümkün. Bu eserleri ilginç kılansa, sahnelendikten sonra metinlerinin kaybolması. İlk akla gelen, Reşat Nuri Güntekin'in İstanbul Kızı adlı eseri. Reşat Nuri, ünlü romanı Çalıkuşu'nun ilk halini tiyatro oyunu olarak kaleme almış ve esere İstanbul Kızı adını vermişti. Ardından oyununu şehir tiyatrolarına sunmuş ancak oyun geri çevrilmişti. Şehir tiyatroları tarafından geri çevrilen metin daha sonra kayboldu. Çalıkuşu'nun taslağını oluşturan İstanbul Kızı bugün elimizde olsa kuşkusuz edebiyat tarihçilerine çok değerli bir malzeme sunacaktı. Sahnelenen fakat metni kaybolan bir başka tiyatro eseri de Oktay Rifat'ın Zabit Fatma'nın Kuzusu adlı oyunu. 1965'te Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda sahnelenen oyunun metni zaman içinde kayboldu ve bütün aramalara rağmen bulunamadı. Zabit Fatma'nın Kuzusu, Oktay Rifat'ın toplu oyunlarından oluşan Yağmur Sıkıntısı adlı kitapta da yer almıyor. Çelebi'nin kitabı çalındı mı? Yayın dünyasında, şiirimizin özgün ustası Âsaf Hâlet Çelebi'nin bir kayıp kitabının 'efsane'si dilden dile dolaşır. Çelebi'nin bir Hint edebiyatı kitabı yazdığından hep söz edilir; fakat kitap ortada yok. Şair, kendisiyle yapılan bir söyleşide ("Asaf Hâlet Çelebi ile Bir Konuşma" - Konuşan: Kâmuran Gurenos, Yeni Çağ C.1, s.17, 25 - Mayıs 1946) "Şimdi bir Hint edebiyatı yazıyorum." demişti. Şairin eşi Nermin Çelebiler de Abdurrahim Karadeniz'le yaptığı bir söyleşide bunu doğrulamış ve "...sonra bir de Hint edebiyatı yazmıştı o. Ama onu çaldılar." diye konuşmuştu (Âsaf Hâlet Çelebi Kitabı, Hece, Ankara, 2003). Nermin Hanım'ın iddiası, kitabın çalındığı ve "gözleri görmeyen ünlü bir yazar" tarafından yayımlandığıydı. Cemil Meriç'e yönelik bu açık suçlamaya yazarın kızı Prof. Dr. Ümit Meriç, "Hanımefendi büyük bir yanılgı içinde." diyerek cevap vermiş, oğlu Mahmut Ali Meriç de bunu "gerçekle uzaktan yakından alâkası olmayan" bir iddia diye nitelemişti. Bunların yanı sıra yazarı tarafından 'yok edilen' kitaplardan da söz etmek mümkün. Kimi yazarlar, özellikle gençlik dönemlerinde, yazdıklarını beğenmeyince yayımlamadan yok etmişlerdir. Salâh Birsel, günlüklerinde, gençliğinde yazdığı ama sonra çöpe attığı romanlardan bahseder. Hilmi Yavuz, 1962 yılında Cumhuriyet gazetesinde dış haberler sekreteri olarak çalıştığı dönemde, bir roman yazmaya başlamış, tamamlamadığı bu romandan bir bölümü de yıllar sonra Yaşasın Edebiyat dergisinde ve Ceviz Sandıktaki Anılar adlı kitabında yayımlamıştı. Bu metnin tamamını asla okuyamayacağız, çünkü Hilmi Yavuz metni yok edeceğini ve yayımlamayacağını defalarca dile getirdi. Beşir Ayvazoğlu'nun 1980'li yıllarda Türk Edebiyatı dergisi tarafından duyurulan Rüzgârlar ve Kayalar adlı romanı da hiçbir zaman gün ışığına çıkmayacak. Usta romancımız Yusuf Atılgan ise Parmakkapıdaki İstasyon ve Eşek Sırtındaki Saksağan adlı iki romanını yayımlamadan yok etti. Edebiyatımız için eşsiz değerde olabilecek o iki metni de okuma şansından sonsuza kadar mahrumuz. Sokrates'in kayıp masalları Dünya edebiyatında bizim edebiyatımıza göre çok daha fazla kayıp ve gizemli kitaptan söz edilebilir. Shakespeare'den Goethe'ye kadar, Batı kanonunun dev isimlerinin kaybolan ve asla günışığına çıkmamış eserleri var. Batı düşüncesi ve edebiyatındaki bu kayıp eserler hakkında bildiklerimiz, antik çağa kadar uzanıyor. Odysseia ve İlyada'nın şairi Homeros'un bu iki büyük eseri günümüze orijinal metinleriyle ulaşamadı. Kör şairin bugün dolaşımda olan 27.803 dizesi var ama özellikle bu iki başyapıt, şairin ölümünden sonra Zenodotus gibi İskenderiye Kütüphanesi'nin görevlileri ve başka şairler tarafından 'elden geçirilmişti'. Örneğin, milattan önce 6. yüzyılda Atina hükümdarı Peisistratus, Homeros'un eserlerini düzenlemesi için Onomakritus adlı bir yazarı görevlendirdi. Daha da önemlisi Homeros'un, Odysseia ve İlyada gibi iki başyapıtının dışında, günümüze ulaşmayan "Amphiarus'un Yolculuğu" adlı bir şiirinden ve Margites adlı destanından bahsediliyor. Özellikle Homeros'un ilk eseri olduğu düşünülen Margites, hakkında en az şey bildiğimiz kayıp kitaplardan biri. 'Kayıp metin' denince antik çağ'dan akla gelen ilk isim, elbette Sokrates. Ondan günümüze ulaşan hiçbir yazılı metin yok. Diyaloglarını, öğrencisi Platon'un kayda geçirdiğini biliyoruz ama Sokrates'in bir eserine dair tarihçilerin aktardığı somut bir bilgi var: Sokrates, zindanda infazını beklerken Ezop Masalları'nı (en azından masalların bir kısmını) manzum bir şekilde kaleme almış. Filozofun yazdığı başka metinler gibi manzum masallar da yok edilmiş. Antik Yunan felsefesinin bir başka büyük ismi Aristoteles'in de birçok metni günümüze ulaşmadı. Filozof, Batı felsefesine temel oluşturan metinlere imza atmış; etik'ten estetik'e kadar pek çok konuda kapsamlı eserler yazmıştı. Felsefe tarihçileri ve antik çağ araştırmacıları, Aristoteles'in eserlerinin ancak üçte birinin günümüze ulaştığını belirtiyor. Filozofun ünlü kitabı Poetika'nın ikinci cildi kayboldu, bugün elimizde olan nüsha ise öğrencilerinin notları esas alınarak hazırlandı. Eğer Aristoteles'in yazığı metinler eksiksiz olarak günümüze ulaşsaydı, felsefe tarihinin seyri nasıl olurdu? İnsan bu soruyu düşünmeden edemiyor. Şiir tarihinin ilk ünlü kadın şairi Sappho'nun eserlerinin ise daha farklı bir kaderi var. Onun dokuz kitaplık şiirleri yıllar içinde kayboldu; bunda, başka kayıp kitaplardan farklı olarak kilisenin ve toplumun başka kesimlerinin dışlayıcı tutumları da önemli rol oynadı. Bir başka antik çağ şairi Aiskhylos'un eserleri de aynı akıbete uğradı. III. Batlamyus, Atina'da bulunan şairin Bütün Eserleri'nin tek kopyasını İskenderiye'ye getirtebilmek ve burada çoğalttırmak için baş döndürücü bir fiyat ödemişti. İskenderiye'ye getirilen eserler çoğaltılmadı. Milattan önce birinci yüzyılda Julius Sezar'ın ya da milattan sonra dördüncü yüzyılda I. Theodosius'un İskenderiye'de yaktığı kitaplar arasında Aiskhylos'un eserleri de vardı ve sonsuza kadar yok oldular. Bazı Batılı kaynaklar İskenderiye'deki kütüphaneyi Amr bin As komutasındaki İslam ordusunun yaktığını iddia etse de başka pek çok tarihçi (örneğin Montgomery Watt) kütüphanenin İslamiyet'ten önce yıkıldığı konusunda hemfikir. Şairin çağdaşlarından Sofokles'in yazdığı 120 tiyatro oyunundan sadece (yüzyıllar sonra Freud'a ilham veren) 7 tanesi; Euripides'in ise 90'dan fazla oyunundan 18 tanesi bugüne ulaştı. Büyük komedi yazarı Aristofenes'in bilinen dört eseri kayboldu. Öte tarafta, Platon'un Sempozyum'unda adı anılan tragedya yazarı Agathon'un günümüze kalan hiçbir eseri yok. Agathon'u yalnızca Aristoteles'in eserlerinde geçen iki aforizmasıyla tanıyoruz. Hârizmî'nin kayıp astronomi kitabı İslamiyet'in ilk yıllarından da bazı 'kayıp kitap'lar hakkında araştırmacıların ortaya çıkardığı bilgiler var. Örneğin, İbn İshak'ın es-Sire'sinin farklı râviler tarafından nakledilen hiçbir nüshası günümüze tam metin olarak ulaşmadı. Stuart Kelly'e göre, İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye'yi yazarken, kendinden 60 yıl önce İbn İshak'ın kaleme aldığı es-Sire'den yararlandı, sonra da bu eserin orijinalini yok etti. İslamiyet'in ilk yıllarından ayrıca sufilerin takva üzerine derledikleri, Kitab-ı Zühd adlı eserlerin pek azının bugüne ulaştığını biliyoruz. Bu siyer ve tasavvuf kitaplarının yanı sıra Hârizmî'nin Zîcü's-Sind-Hind adlı astronomi kitabı da zaman içinde kaybolup gitti. İslam tarihinde Firdevsî gibi büyük şairlerin bazı eserlerinin ve fıkıh, siyer, tasavvuf, kelâm alanında bir yığın kitabın bugüne ulaş(a)madığını unutmamak gerekiyor. Batı'nın en ilginç kayıp kitap tartışmalarından biri William Shakespeare ismi etrafında dönüyor. Çoğu Shakespeare uzmanına göre, büyük şairin Love's Labour's Won adlı bir oyunu hiç yayımlanmadı ve zaman içinde kayboldu. Bazı araştırmacılar, söz konusu oyunun Shakespeare külliyatı içinde başka bir adla yer aldığını düşünüyordu. Ne var ki, 1953'te bulunan bir belge, edebiyat tarihçilerini Love's Labour's Won'un farklı bir oyun olduğuna ikna etti. Bir komedi olduğu sanılan bu oyunu, günümüzde Shakespeare'in Love's Labour's Lost adlı oyununun ilk taslağı olarak değerlendiren akademisyenler de var. Eser gizemini korurken Shakepeare hayranlarının hayal gücünü de beslemiyor değil. Örneğin, 2005 yılında Pensilvanya'da bir üniversitenin tiyatro ekibi, oyunu kendilerince kurgulayarak sahnelemişti. Yalnız Shakespeare'in değil, Batı şiirinin bir başka devi Dante'nin de yolu 'kayıp kitaplar' ülkesine uğruyor. Şair, başyapıtı İlâhi Komedya'nın son on üç kantosunu yazamadan hayata veda etti. "Paradiso" adlı bu bölüm aynı zamanda tüm Komedya'nın finali olacaktı. Pek farkında olunmayan bir gerçektir: Dante'nin ölümünden sonra bu on üç kantoyu, çocukları Jacopo ve Pietro tamamladı. Edebiyat tarihinin büyük skandalı İngiliz edebiyatının büyük ismi, Lord Byron'ın kayıp metinleri ise edebiyat tarihinin en tartışmalı olaylarından biriyle beraber anılır. Byron 1824'teki ölümünden önce yayıncısı John Murray'e daha sonra yayımlaması için otobiyografisinin taslağını vermişti. Murray, metindeki bazı ayrıntıların, Byron'ın saygınlığını zedeleyebileceği düşüncesiyle şairin beş arkadaşı ve varisiyle beraber bu anıları imha etmeye karar verdi (bu karara karşı çıkan tek isim Thomas Moore'du). Lord Byron'ın iki ciltlik anıları, Murray'in çalışma odasındaki şöminede yakıldı. Şairin 'saygınlığını zedeleyebilecek' ayrıntıların ne olduğunu asla öğrenemeyeceğiz. J. Wolfgang Von Goethe 1794-1796 yılları arasında Mozart'ın ünlü operası Sihirli Flüt'ün devamını yazıyordu. Şairin iki yıl boyunca üzerinde çalıştığı eser, bugün elimizde değil. Kimi edebiyat tarihçileri (biraz da öyle olmasını istedikleri için belki de) Goethe'nin Sihirli Flüt'ünün en az Faust kadar büyük bir eser olduğunu belirtiyor. Bazı yorumculara göre ise Goethe, Mozart'ın olağanüstü sahne efektlerini aşmaya çalışıyordu. Dünya şiir tarihinde başka çarpıcı örnekler de var: O ünlü "Nerde bıldır yağan kar şimdi?" dizesiyle hatırladığımız Fransız şair François Villon'un ilk kitabı Le romaunt du Pet au Deable'in hiçbir kopyası günümüze ulaşmadı. Şair John Skelton'un şiirleri değilse de döneminde etkili olmuş politik yazıları kayboldu. T. S. Eliot'ı derinden etkileyen şair John Donne'un ölümünden sonra oğluna bıraktığı eserlerinin bir kısmı günışığına çıkmadı; Metempsychosis adlı büyük projesi yarım kaldı. "Şairler prensi" Edmund Spenser'ın neredeyse bir düzine kitabı bugün yok. Ben Jonson'ın eserleri günümüze ulaştı ama, ironik bir biçimde, ilk ve son kitapları kayboldu. "Romantizmin son kralı" olarak anılan, büyük lirik şair Heinrich Heine, "eğer kitaplar yakılırsa / er geç insanlar da yakılır" dizelerinin sahibiydi. Fakat bir Yahudi ailesinde büyüyen Heine, din değiştirince kendi dizeleriyle çelişmek pahasına, şiirlerinin bir kısmını yaktı. Bir felsefeci değildi ama Hegel üzerine, filozofu yücelten bir çalışma kaleme almıştı. Bu eser zaman içinde kayboldu. Şairin Anılar'ı da ölümünden sonra 'kısaltılarak' yayımlandı. İngiliz edebiyatının belki de en önemli eleştirmeni Dr. Samuel Johnson manik-depresif bir kişiliğe sahipti. Bazen ani kararlarla, yazdığı birtakım şeylerden pişmanlık duyuyordu. Johnson'ın biyografisini kaleme alan James Boswell, yazarın ölümünden sonra yayımlanmamış metinlerini derledi fakat onları günışığına çıkarıp çıkarmamakta kararsızdı (bu metinler arasında Johnson'ın iki ciltlik 'mahrem' otobiyografisi de vardı). Sonra ilginç bir şey oldu: Boswell'in rakibi olan başka bir biyografi yazarı, Sir John Hawkins otobiyografinin bir cildini 'çaldı'. Son olarak George Stevens'ın eline geçen bu metinle ilgili soru şuydu: Yazarın pek çok bilinmeyen yönünü teşhir ettiği bu mahrem otobiyografi yayımlanmalı mıydı? Johnson'ın eserinin kaderi de Lord Byron'ınkiyle aynı oldu: Asla okuyamayacağımız otobiyografi yakıldı. Romancıların kayıp listesi Dünya romanının ilk yetkin örneği sayılan Don Kişot'un kayıp kitaplar tarihinde ayrı bir yeri var. Hem yazarının bazı eserleri günümüze ulaşmadığı için hem de Don Kişot'taki 'kitap yakma' metaforu doğrudan kayıp kitaplar konusuna gönderme yaptığı için. Cervantes, Don Kişot gibi devasa bir roman yazmıştı ama tiyatro oyunlarıyla da övünüyordu. Yazarı kesin olarak bilinmeyen Parnassus'tan Dönüş adlı tiyatro oyunundaki bilgi eğer doğruysa, Cervantes'in on civarında tiyatro eserinden bugün mahrumuz. Sadece Cervantes'in değil, Batı tiyatrosunun iki önemli ismi Moliére ve Racine'in de günümüze ulaşmayan tiyatro eserleri var. Bulgakov her ne kadar, Usta ile Margarita adlı romanında Moliére'e ilişkin "El yazmaları yanmadı" dese de, yazarın yayımlanmış eserlerinden bazılarının ve mektuplarının kaybolduğunu biliyordu. Moliére'in özellikle son başyapıtı L'Homme du Cour kül olmuştu. Önce dostu, sonra yıllarca rakibi ve düşmanı olan Racine'nin ise hiçbir tiyatro oyunu yazmadan geçirdiğini söylediği 12 yıl, biyografi yazarları ve edebiyat tarihçileri için sır perdesini koruyor. Rus romanının başyapıtları arasında yer alan Ölü Canlar'ın ise bütün kayıp kitaplardan farklı bir hikâyesi var. Romanın 43 yaşında ölen yazarı Gogol, kitabının ikinci bölümünü bir değil, iki kere yaktı. Gogol, romanın el yazmalarını cinnet halinde ilk kez şömineye attıktan sonra, "Beş yıllık çalışmayı yok etmek kolay değildi" diye yazacaktı. Ölümünden dokuz gün önce, gece yarısı uşağını çağırarak ondan romanının ikinci ve üçüncü kısımlarını şömineye atmasını istedi. Romanın söz konusu kısımlarının çok azı günümüze ulaşabildi. Bir başka büyük Rus yazar, Dostoyevski'nin Bir Günahkârın Hayatı adlı romanı da bir tasarı olarak kaldı. Bazı eleştirmenler, yazarın bu kitapta kullanmayı tasarladığı malzemeyi son romanı Karamazof Kardeşler'de kullanmış olabileceğini düşünüyor. Gustave Flaubert, La Spirale adını vermeyi düşündüğü otobiyografik romanını hiçbir zaman tamamlayamadı. Madam Bovary'yi yazma fikrini bulduğunda ise daha önce yazdığı metinlerin taslaklarını yok etti. Sadece dört roman yayımlayıp 42 yaşında ölen Jane Austen'a bir parantez açmak gerekiyor. Austen altı roman yazdı; dördünü yayımladı. Öteki iki romanı 'kayıp' değil, 'tasarlanmış ama yazılamamış' romanlar kategorisine giriyor aslında. Ancak bir eleştirmenin, "Bir kitabın yazılamadığına üzüleceksek Austen'ın yazamadığı Romance of the House of Saxe Cobourg romanının yazılamadığına üzülelim" dediği düşünülürse, Austen'ın tamamlayamadığı bu iki romanını da 'kayıp' hanesine yazmak şart oluyor. Amerikan edebiyatının usta romancısı Ernest Hemingway'in de kayıp metinleri hâlâ sırrını koruyor. 1899 doğumlu Hemingway, genç yaşından itibaren yazmaya başlamıştı ama 1926'dan önce pek az metin yayımladı. 1922 yılında Hemingway'in ilk karısı Hadley bir Avrupa seyahatine çıktı. Hemingway'in o güne kadar yazdığı her şeyin içinde yer aldığı bavul o seyahatte kayboldu. Yazarın Birinci Dünya Savaşı'na ilişkin gözlemlerinin de bulunduğu metinlerin izine bir daha rastlanmadı. Bir başka Amerikalı yazar, Charles Dickens ise son yapıtı (muhtemelen başyapıtı olacak) Edward Drood'un Gizemi'ni tamamlayamadı. Dickens, Kraliçe Viktorya'ya romanından bir bölümü özel olarak okuduktan üç ay sonra öldü. Roman hakkındaki efsaneler gitgide Charles Dickens'ın Gizemi'ne dönüştü. İki büyük romancı, bir kayıp kitap Edebiyat tarihinin en gizemli hikâyelerinden biri de Agatha adlı yazılamamış bir roman hakkında. Hikâyede bu kez bir değil, iki büyük romancı var: Herman Melville ve Nathaniel Hawthorne. Bu yazılamamış kitap serüveni, Agatha Robertson adlı bir kadının ilginç hayat hikâyesini yazma fikriyle başlıyor. Önce Hawthorne yazmaya niyetleniyor, daha sonra Melville bir mektubunda arkadaşına, hikâyeyi kendisinin kullanmak istediğini söylüyor. Melville'in mektuplarından, romanı kafasında iyice şekillendirdiği anlaşılıyor. Öte tarafta, Hawthorne da kendi Agatha'sını yazıyor ama bir yerden sonra yorulup yazmayı bırakıyor; romanı yazması için Melville'i cesaretlendiriyor. Bir süre sonra da iki Amerikalı romancının arasına kara kedi giriyor. Hawthorne bu romanı yazmayı arkadaşı Herman Melville'e bırakmıştı; Melville onun ölümünden sonra otuz yıl daha yaşadı. Ama 'Bartleby sendromu'na kapılıp yazmayı bıraktı. Ölümünden sonra birçok el yazması arasında Agatha'nın taslağı bulunamadı. Yirminci yüzyıl edebiyatındaki en tartışmalı kayıp metin öyküsü ise Sylvia Plath hakkında. Plath'in intiharından sonra şair olan kocası Ted Hughes, yazarın günlüklerinin ve mektuplarının bir kısmını yakarak imha etti. Plath'ın evrâk-ı metrukesi arasında Double Exposure ya da Double Take adlı, evli bir çift ve metres arasında geçen yarı otobiyografik bir roman da vardı. Bu romanı Hughes'un yok etmiş olması ihtimali pek de akla uzak değil. Hughes ise taslağın 1970'ten önce 'kaybolduğunu' söylemişti. Kayıp kitapların tarihi de tıpkı edebiyat tarihi gibi uçsuz bucaksız. Max Brod, ölümünden sonra Kafka'nın eserlerini yakmadı ama yazardan geriye kalan her şeyi yayımladı mı? (Geçen aylarda İsrail'de bulunan Kafka'ya ait defterleri hatırlayalım). Tanpınar'ın yıllar sonra yayımlanan günlükleri 'tam metin' mi? Ya bilmediğimiz, başka dillerdeki kayıp kitaplar? Bugün konuşulmayan dillerde kaleme alınmış kitapların âkıbeti ne oldu? Her kitabın ilk taslağı aslında bir 'kayıp kitap' değil midir? Bu sorular her zaman var olacak. Ve kayıp kitapların tarihi, tıpkı edebiyat tarihi gibi, insan var oldukça tamamlanmamış olarak kalacak. O iki kitap yayımlanacak mı? Yıllardır bir başka kayıp kitap hikâyesi, Behçet Necatigil'in Tûtinâme çevirisi hakkında dilden dile dolaşıp durur. Necatigil, Doğu edebiyatının bu büyük eserini çevirip Doğan Hızlan'a teslim etmiş, ne var ki Hızlan çeviriyi kaybetmiş. Bundan bir süre önce Doğan Hızlan'ın, Tûtinâme çevirisini bulduğunu duyduk. Kitabın Can Yayınları'nca basılacağı konuşuluyordu ancak henüz yayınevinin programında Tûtinâme görünmüyor. Beşir Ayvazoğlu, yıllar önce Ötüken Yayınları'nda Peyami Safa'nın el yazısıyla, yayımlanmamış bir tiyatro eserini gördüğünü belirtmişti. Tûtinâme çevirisi ve Peyami Safa'nın adını bilmediğimiz o tiyatro eseri günışığına çıkacak mı? Neyse ki o roman yakılmayacak Pek farkında olmasak da, gündemde her zaman bir 'kayıp kitap' hikâyesi vardır. Örneğin, birkaç yıl önce Behçet Necatigil'in kayıp ilk kitabı Yeldeğirmenleri bulunmuş ve YKY tarafından yayımlanmıştı. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Fatiha Tefsiri, akademisyen Hüseyin Özcan tarafından British Museum Library'de fark edildi ve yayımlandı. Dünyada çok konuşulan en güncel örnek ise Vladimir Nabokov'un yarım kalmış son romanı The Original of Laura idi. Nabokov, 1977'deki ölümünden önce romanı kağıt üzerinde tamamlayamadığını söylemiş ve yok edilmesini istemişti. Romanın el yazması tek nüshasını yok etmekle yayımlamak arasında ikilem yaşayan 73 yaşındaki oğul Nabokov, nihayet geçtiğimiz haftalarda romanı yayımlama kararı aldı. Oğul Nabokov'un bu seçimi hem okurları hem de eleştirmenleri sevindirdi. Böylece, neyse ki, kayıp kitaplar tarihine bir başkası eklenmemiş olacak. Meriç'in çevirileri yayımlanıyor Cemil Meriç, Jurnal adıyla yayımlanan günlüklerinde, matbaada kaybolan Balzac çevirilerinden söz ediyordu. Uzun yıllar önce yayımlanan fakat bugün ortada olmayan bu çevirilerin akıbeti bilinmiyordu. Kaç kitap vardı, kaçı yayımlandı, Meriç bunlara son şeklini vermiş miydi?.. Yazarın oğlu Mahmut Ali Meriç, Balzac çevirilerinin yakında yayımlanacağı müjdesini verdi. Cemil Meriç'in beş çevirisi, 2009 yılı içerisinde İletişim Yayınları'ndan çıkacak. Mahmut Ali Meriç şu bilgileri verdi: "Cemil Meriç'in bütün eserlerinin çıkmasını bekliyoruz. 2009 yılı içerisinde Meriç'in dört tane Balzac çevirisi çıkacak: Otuzundaki Kadın, On Üçlerin Romanı, Altın Gözlü Kız ve Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti. Victor Hugo'dan çevirdiği Hernani adlı kitap da yayımlanacak" GÜNÜMÜZE ULAŞAMAYAN KİTAPLAR Zaman içinde kaybolduğu için okuyamayacağımız kitaplar Dede Korkut'un 12 kitabı Reşat Nuri Güntekin - İstanbul Kızı Oktay Rifat - Zabit Fatma'nın Kuzusu Memduh Şevket Esendal - Hatıralar Homeros - Margites Sappho - Şiirler K'ung Fu Tzu - Müzik Kitabı Aristoteles - Poetika ve başka kitaplar Sofokles - 113 tiyatro oyunu Euripides - 70'ten fazla tiyatro oyunu İbn İshak - Es-Sire Hârizmî - Zîcü's-Sind-Hind François Villon - Le romaunt du Pet au Deable Laurence Sterne - Fransa ve İtalya'ya Duygusal Bir Yolculuk Sir Walter Scott - Malta Kuşatması Heinrich Heine - Hegel üzerine bir kitap Başkalarınca yok edildiği için okuyamayacağımız kitaplar Sokrates - Ezop Masalları Aiskylos - Bütün Eserleri Yunus Emre - Şiirler Samuel Johnson - Otobiyografi Lord Byron - Otobiyografi Çalındığı veya matbaada kaybolduğu için okuyamayacağımız kitaplar Âsaf Hâlet Çelebi - Hint Edebiyatı tarihi (şairin karısı, kitabın çalındığını iddia etti) Malcolm Lowry - Ultramarine (yayıncısının arabasından çalındı) Arabistanlı Lawrence - Bilgeliğin Yedi Sütunu (ilk taslağı çalındı) Yazarı tarafından imha edildiği için okuyamayacağımız kitaplar Mehmet Âkif Ersoy - Kur'ân-ı Kerim meali Yusuf Atılgan - Parmakkapı'daki İstasyon ve Eşek Sırtındaki Saksağan Salâh Birsel - Gençlik romanları Hilmi Yavuz - Bir gençlik anlatısı Beşir Ayvazoğlu - Rüzgârlar ve Kayalar Heinrich Heine - Şiirler Herman Melville - Agatha Gogol - Ölü Canlar Yazarı öldüğü için tam metnini okuyamayacağımız kitaplar * Dante - İlâhi Komedya Geoffrey Chaucer - Canterbury Hikayeleri John Donne - Metempsychosis John Milton - Arthuriad Alexander Pope - Brutus G.W.Leibniz - Evrensel Ansiklopedi Laurence Sterne - Tristram Shandy J. Wolfgang von Goethe - Die Naturliche Tochter ve Sihirli Flüt Jane Austen - Romance of the House of Saxe Cobourg ve Sandition Mark Twain- Otobiyografi ve Gizemli Yabancı Charles Dickens - Edwin Drood'un Gizemi Dostoyevski - Bir Günahkârın Hayatı Gustave Flaubert - La Spirale Emile Zola - Justice ve Vérité Franz Kafka - Amerika ve Şato Rober Louis Stevenson - Weir of Hermiston Ezra Pound - Kantolar George Perec - 53 gün *Daha fazlası için: "Son'suz Kitaplar", Kitap Zamanı, sayı 21, Ekim 2007 Kitap Zamanı, sayı 21, Ekim 2007 Kitap Zamanı, sayı 21, Ekim 2007 Zaman 05.01.2009 |
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.