BAŞKENTTEN BAŞKENTE
TYB Konya Şubesi olarak Yazılacak Çok Şeyimiz Var adıyla geçen hafta Bursa'ya bir seyahatimiz oldu. Mehmet Ziya Bey'in Bursa'dan Konya'ya Seyahat isimli eserinin...
TYB Konya Şubesi olarak Yazılacak Çok Şeyimiz Var adıyla geçen hafta Bursa'ya bir seyahatimiz oldu. Mehmet Ziya Bey'in Bursa'dan Konya'ya Seyahat isimli eserinin farklı bir yansıması olarak geniş bir yazar kadrosuyla, amiyane tabirle bir otobüs dolusu güzel insanla Konya'dan Bursa'ya bir seyahat gerçekleştirdik. Gece başlayan yolculuğumuzda otobüsteki son derece samimi ve seviyeli dozdaki sohbetimiz sabah vakti ulaştığımız Bursa'ya kadar sürdü. Sabahın ilk ışıkları Bursa'nın yeşilini henüz yeşertmeye başlarken kendimizi Osmangazi Belediyesi'nin restore ederek hizmete sunduğu Merinos Tren İstasyonunda bulduk. Tabii burasının tren istasyonluğu sadece isminde. Hatta başka bir yerden getirtilmiş bir de lokomotif var. Tıpkı bizim Konya Garındaki lokomotif gibi. Burası lokanta olarak işletiliyor. Neredeyse burası bizim bir üssümüz oluyor. Burada toplanarak karnımızı doyuruyoruz ve gideceğimiz yerlerin planını hazırlıyoruz.
TYB Bursa Şube Başkanı Mehmet Fatih Birgül bizim burada tabir yerindeyse kolumuz kanadımız. Fatih Bey'in bize sunduğu rehberliği ve misafirperverliği hepimizi mest ediyor. İlk durağımız Yıldırım Bayezit Camisi oluyor. Yeşil ve genişçe bir tepenin üstüne inşa edilmiş olan cami bizleri büyülüyor. Yıldırım gibi zaferleri yanında kara bahtı ile de tarihe geçmiş bu yüce Sultan her zaman yüreğimde yaşayan iki Osmanlı sultanından birisi. Her zaman ifade ettiğim gibi Osmanlı sultanları içinde Yıldırım ve Yavuz'a hassaten bir düşkünlüğüm var. Dolayısıyla Yıldırım'ın mekânı olan Bursa'yı gezmek bana ayrı bir heyecan vermekte. Yıldırım, Osmanlı sultanları içinde ilk olarak Sultan unvanını kullanan padişahtır. Sultan unvanı kendisine Abbasi halifesi tarafından veriliyor. Ondan önceki Osmanlı liderleri Bey unvanını kullanıyorlardı.
Bursa gerçekten yeşil bir belde. Yalnız gecekondu gibi hadiseler bu yeşile biraz gölge düşürmüş gibi. Buna rağmen Bursa belediyeleri özellikle Osmangazi Belediyesinin tarihe sahip çıkışı bizleri duygulandırmıyor değil. Darısı bizim Konya'ya diyoruz. Gerçi Konya'da bir elin parmakları adedince kalan tarihi yapıları korumak sadece belediyelerin değil hepimizin boynunun borcu. Konya'da Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan kutsal yıkım faaliyetlerinden Bursa'nın fazla nasiplenmemesi bizleri sevindiriyor. "İyi ki" diyoruz; "Cumhuriyetin ilk yıllarında Konya'daki geçmişini seven (!) valiler buraya uğrak vermemiş."
Yeşil Cami Bursa'nın bir başka mübarek mekânı. Camiye yeşil sıfatını içindeki nadide çiniler veriyor. Bu çinilerin her biri yüzyıllar önceki ustaların el emeği göz nuru. Bu çinilerde bu nurları ve alın terinin kutsal gayretlerini sanki görebiliyoruz. Bursa'nın yeşillikler içindeki bu ruhaniyetli mekânlarını gezmek ne büyük mutluluk. İçimde garip duydular var. Bu gariplik tarihin yadigârı olan bu tür yerleri her gezişimde kendisini gösteriyor. Bu garip duyguların içinde neler yok ki: Hasret, gıpta, hüzün, vefa, coşku ve hayıflanma.
Bursa'nın her adımı tarih her karışı Osmanlı kokuyor. İlk dönem Osmanlı. Şatafat ve lüksün olmadığı tevazu ve ihlasın galebe çaldığı bir Osmanlı. Bursa ilk dönemde Anadolu kokan bir Osmanlıdır. Şimdi bu kokunun yanına Rumeli miski de gelmiş ve topyekun Osmanlı medeniyeti kokan bir şehir olmuş Bursa. Bursa'nın öncesi bir parça da Konya'dır. Bir başkent'in başka bir başkentin oluşmasına katkısıdır bu.
Bursa'nın yerleşimi sanki hilal şeklinde. İslam hilâli. Asırlarca dünyaya adil olan sistemi götüren ve ila-yı kelimetullahı boynunun borcu kılan Türk'ün hilâli. Müslüman demenin aynı zamanda Türk demek olduğunu bütün dünyaya ilan eden bir medeniyetin özüdür Bursa.
Osmanlı'nın manevi dinamiklerinden Emir Sultan'ın türbesindeyiz. Yanında Emir Sultan Camisi. Buhara'dan gelen Emir Sultan aynı zamanda Yıldırım Bayezit'in damadı. Hâlâ insanlar akın akın onu ziyarete geliyor. Bu mekânda ruhani bir iklim var. Yüksekçe bir yer. Bursa'daki cami, türbe gibi mekânlar hep yüksek yamaçlarda veya tepelerde inşa edilmiş. Yükseklik fikri aynı zamanda bir eski Türk geleneği. Hz. Peygamberimiz de sık sık bir dağdaki mağaraya itikafa çekilirdi. Yükseklik düşüncesi bir mana ile ilahiliği hatırlatıyor.
Her beş on metrede ecdattan kalma bir yadigâr var Bursa'da. Irgandı Çarşılı Köprüsü'nü görüyoruz. Dünyadaki dört çarşılı köprüden biri burası. Bursa dört ırmağı içinde barındırıyor. Yeşillikler şehri olmasının yanı sıra su şehri de. Suyu tatlı insanı hoş. Ulu Cami'deyiz. Gerçekten maddeten ve manen büyük bir cami. Manevi büyüklüğünü içine girip de iki rekat namaz kılıp havasını teneffüs ettikten sonra anlıyorsunuz. Caminin iç mekânındaki şadırvan, restorasyon için plakalarla kapatılmış. 1399 yılında Yıldırım Bayezit tarafından yaptırılan caminin avlusunda mahşerî bir kalabalık var. Cami bu kadar büyük olmasına rağmen şatafatı üzerinde barındırmıyor. Burada Sultan Ahmet Camisi'nde hissettiğiniz duygulardan farklı bir duyguya kapılıyorsunuz. Bu yüce yapıda kasvet yok, şatafat yok; tevazu ve gayret var. İki minaresine baktıkça rahatlamanın yanında sonsuz bir âleme yolculuğa çıkıyorsunuz.
Bugün aynı zamanda Bursa'nın fetih günü kutlamalarına şahit oluyoruz. Ulu Cami'nin hemen yanında bulunan ana caddede geçit var. Bütün Bursa Rumeli ve Anadolu'suyla burada. Herkes yöresel kıyafetiyle. Mehteran en önde Osmanlının tegannisini sunuyor kalabalıklara.
Bursa ırmaklar, camiler, türbeler şehri olduğu kadar çınarlar şehri de. Çınar hep Osmanlıyı hatırlatan bir ağaç. Bu ağacı halk bir dönem kavak adıyla da anmış. Bundan dolayı Kavaklı Medrese adıyla anılan ve bahçesinde bir çınarın olduğu bir mekân bile var. Bursa'nın hemen yanında bir köy var. Şimdi Bursa'nın bir mahalles: İnkaya. Buradaki meşhur tarihî çınar ağacını görmeye gidiyoruz. Çınar bir tepenin üstünde. Altında çay bahçesi var. Yerli yabancı turistler akın akın buraya geliyor. Bu çınar tam 600 yıllık. Dile kolay altı asırlık bir ağaç karşımızda duruyor. Hâlâ canlı, hâlâ dipdiri. Kimbilir kim tarafından buraya dikildi bu ağaç. Onu bu vakte eriştiren İhya olan Allah'a şükrediyoruz.
Türbelerdeyiz. Güneşin son ışıkları gelmeye başladı. Bütün kafile yorgun ama tarihin verdiği coşku bizlere yorgunluğu unutturuyor. Sultan Murad-ı Sani'nin cami ve türbesindeyiz. Burası Muradiye Külliyesi. Osmanlı'nın Bursa'da yaptırdığı son külliye. Burada on iki tane türbe var. Dört tarafımız türbe. Cem Sultan'nın türbesi de burada. Büyük çilelere maruz kalan Cem Sultan Napoli'de vefat ediyor. Naaşı buraya getiriliyor. Şehzade Mustafa gibi birçok şehzadenin türbesi de burada. Bu türbelerin içinde en sade olanı ise Sultan İkinci Murat'ın türbesi. Türbenin üst ortası açık. Rivayete göre Sultan Murat, yağmur rahmetinin mezarına ulaşabilmesi için kendisi için yapılacak mezarın üstünün açık olmasını istemiş. Vasiyeti aynen yerine getirilmiş. Burada bulunduğumuz sırada güneş batıyor. Müthiş bir duygusal yoğunluk içindeyim. Ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum. Garip duygular işte...
Akşam yemeği için Merinos tesislerine gidiyoruz. Sonra Seyit Usul Medresesi'nde İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş ve Feyzi Şimşek'in Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün himayelerinde hazırladıkları Anadolu Selçuklu Eserleri hakkında İbrahim Dıvarcı slayt eşliğinde bir sunum yapıyor. Selçuklu'nun torunları Osmanlı'nın torunlarına Selçuklu eserlerini tanıtıyor. Kardeşlerin kucaklaşmasına şahit oluyoruz. İzleyiciler arasında Çumralı Hemşerimiz Ali Altuntaş ve Prof Dr. Mustafa Kara da var. Gıyaben tanıştığımız şair ve yazar Cevat Akkanat ile kısa bir sohbetimiz oluyor. Sonra otele. Gece vakti Bursa'yı şöyle bir gezelim istiyoruz. Mustafa Güçlü ağabeyim, Mustafa Demirci, Bekir Şahin ağabeylerim ve Fuat Baysal dostum ile kısa bir gezinti yapıyoruz. Kent meydanını bir de geceden keşfediyoruz.
Ertesi gün mükellef bir kahvaltıdan sonra Bursa'nın en güzel yerlerinden biri olan Çekirge Mahallesi'ne gidiyoruz. Konya'nın Meram'ı neyse Bursa'nın da Çekirge'si o. Burada Hüdavendigâr Camisi ve Sultan Murat Hüdavendigâr Hazretlerinin türbesi var. Kosova Fatihi'ne Fatihalar okuyoruz. Murat Bey veya Emir Murat Hüdavendigâr Hazretleri 1. Kosova Savaşı'nda şehit düştükten sonra Priştine yakınlarındaki Kosova Ovası'ndaki türbeye iç organları defnediliyor. Naaşı buraya getirilerek Sultan Bayezit'in yaptırdığı bu türbeye defnediliyor. Burada bütün Bursa ayaklarımızın altında. Yeşil Bursa, güzel Bursa. Şehirde yer yer boşluklar var. Geniş alanlar. Uzaktan ekili olduğu anlaşılan yeşil alanlar şehre soluk veriyor. Yapılaşma birçok yerde olduğu gibi burada canavarca değil.
İlk gün gittiğimiz Yeşil Türbe'ye restorasyon sebebiyle girememiştik. Yeşil Türbe Sultan Çelebi Mehmet'in türbesi. Harikulade yeşil çinilere sahip olan türbeyi uzaktan seyretmiştik.
Seyahatimizin son gününde Çekirge'den sonra Osmanlı'nın babası, koca gazi Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin ve ailelerinin türbelerinin bulunduğu yere yollanıyoruz. Burada Osmanlı'nın kurucusu Hünkar Osman Gazi ve Bursa Fatihi Orhan Gazi'nin türbeleri var. Ömürleri gaza ile geçmiş bu Beylerin türbelerinde Fatihalar okuyoruz. Kayı Boyu'nu düşünüyorum. Sonra yirmi küsur milyon kilometre kare yüz ölçümünü düşünüyorum. Osman Gazi'nin Kur'an'a hürmeten uyumadığı geceyi düşünüyorum. İla-yı kelimetullahı düşünüyorum. Kuru bir cihangirlik davası olmayan davayı düşünüyorum. Rahmetli Şehit Muhsin Yazıcıoğlu'nun dizelerindeki sonsuzluğu düşünüyorum. Evet bu sonsuzluğu Osman Gazi ve Orhan Gazi de düşünmüştü. Allah onlara cennetin en güzel yerlerini nasip etsin.
Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin türbeleri de tıpkı diğerleri gibi yüksekçe bir yerde. Zaten eski Bursa hep dağlara sırtını vermiş. Bu türbelerde Yavuz'un küçük kardeşi Korkut da yatıyor. Burada bir saat kulesi de var. Yurdumuzun birçok yerindeki saat kulelerinde olduğu gibi burası da Sultan İkinci Abdülhamit'in emirleriyle yaptırılmış.
Aziz Mahmut Hüdayi'ye al kaftanıyla Bursa sokaklarında ciğer sattıran gönüller sultanı Üftade Mehmet Efendinin türbesindeyiz. Aziz Mahmut Hüdayi'nin seyrisüluğunda, Eskici Mehmet Efendi'nin tavsiye ettiği Üftade Hazretlerinin Aziz Mahmut Hüdayi'ye ettiği duanın kabul olduğu geliyor aklıma. Üftade Hazretleri Mahmut Hüdayi'ye "Padişahlar ardınca yürüsün." diye dua etmiş ve bu dua Sultan Birinci Ahmet'in Mahmut Hüdayi'yi atına bindirip kendisinin ardında yaya olarak yürümesi şeklinde gerçekleşmişti. Üftade Hazretleriyle ilgili bu olayı yıllar önce öğrendiğim zaman Üftade Mehmet Efendi, bana diğer evliya menkıbelerinden daha gizemli gelmiş ve aklımdan hiç çıkarmamıştım.
Tarihî Bursa surlarının giriş kapıları aslına uygun olarak tekrar yapılmış. Vaktiyle Bursa'ya dört kapıdan girilirmiş. Belediye bu kapıları yeniden yaparak tarihe kayıt düşmüş ki darısı bizim Konya'ya diyoruz. Konya'nın on iki kapısını biz değil ama çocuklarımız mı görecek, diye içimizden geçiriyoruz. Aziz dostum İbrahim Dıvarcı'nın bu konudaki açıklamaları bizleri memnun ediyor.
Bursa'da tarihi mekânları gösteren renkli çizgiler yolda gezginlere rehberlik ediyor. Bu çok güzel bir uygulama. Bursa'da nereye gitsek "Darısı Konya'mızın başına." sözü dilimize pelesenk oluyor. Evet, darısı Konya'mızın başına.
Abdülkadir Geylani Hazretlerinin torununun mezarı da Bursa'da. Her yerde tarihî mezarlıklar var. Bizleri manevi iklimde uzun yolculuklara çıkarıyor bu mezarlıklar. Hem ağzımızın tadını kaçırıyor hem de ekşiyen ağzımıza tat veriyor. Molla Hüsrev, Molla Fenari gibi devrin âlimlerinin türbeleri ve günümüzde kutsal bir metin gibi algılanan Mevlit şiirinin şairi Süleyman Çelebi'nin türbesi de Bursa'da.
Bu gezimizde Konya'yı hep hatırladık, Bursa ile kıyasladık. Konya'da vaktiyle yapılan tarih kıyımını lanetledik. Özellikle Osmangazi Belediyesinin çalışmalarına gıpta ettik. Konya için dua ettik. Konya - Bursa - İstanbul. Üç başkent. Üç güzel belde. Bunların içinde en büyük tarih katliamına sahip olanı İstanbul gibi görünse de aslında Konya. İstanbul'daki tarihi eser yoğunluğu, kaybolanları bazen unutturuyor. Konya ise adeta yetim kaldı. Bir de, şu modern kentsel dönüşümlere izin vermemeliyiz. Konya'ya acilen tarihsel dönüşüm gerekir.
Rehberimiz TYB Bursa Şube Başkanı Mehmet Fatih Birgül'le vedalaşıyoruz. TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu'na teşekkür ediyoruz. Samimi bir o kadar da coşkun duygularla Konya'ya doğru yola çıkıyoruz. Merhaba Konya.
Memleket 18.04.2009
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.