İnsan bazen beklemediği olaylarla karşılaşınca ne tavır koyacağını bilemeyebilir. Bunun yanında alışılmış hadiseler insanda hayret duygusunu uyandırmaz. Mesela Türkiye'de beklenmedik olay yoktur. Hangi olayın nasıl olacağını halk aşağı yukarı bilir. Gardını ona göre alır. Son gelişmeler de bu yönüyle beklenen fiillerdir. Şaşırmaya ve telaşa gerek olmadığını halk zaten sessizliğiyle gösteriyor. Kısaca herkes kendisine biçilen rolleri oynuyor. Yani herkes görevini yapıyor veya yapmaya çalışıyor. İyi veya kötü herkesin bir görevi var. Bunun yanında insanlar iyi göreve gelmek için uğraşırlarsa fıtrata uygun hareket ediyorlar demektir.

Geçen hafta gazetelerde Çatalhöyük ile ilgili olan haber beni heyecanlandırdı. Yıllardır Çumra'nın kurulması için kulis yaptığı Çatalhöyük Müzesi nihayet kuruluyordu. Bir mimar tarafından projesi hazırlanan müzenin yeri Çumra'ya hayli uzakta iken, Çumra Beldiye Başkanı Nasır Ersöz'ün girişimleriyle Çumra'ya yakınlaştırılmış. Bu müze işinde de Konya Büyükşehir Belediyesinin parmağı var. Konyayı mamur etti, sıra Çatalhöyük'e geldi. Bravo Başkana. Tarihi Kentler Konferansı diye dandik bir programla günlerdir gündemi meşgul eden Büyükşehir, şimdi de Çatalhöyük'e musallat olmuş. Daha bakanlıktan müze izni bile alınmadan işe koyulmuş. Hiç olmazsa müzenin yerini Çumralılara bırak da insanlar sebeplensin. Aslında bu konudaki düşüncelerimi Çumra tanıtım'da belirttim. Burada da kısaca durmuş oldum. Bu konuda söylenecek çok şey var ama neyse. Yer hususunda uzlaşıldığını Nasır Bey'den öğrendim. Dolayısıyla gelişmeleri beklemek en iyisi. Ama şunu ifade etmeliyim ki kurulacak müzenin yolu mutlaka Çumra'dan geçmeli. Bu konuda bütün Çumralı bürokratları Çumra için göreve davet ediyorum.

Geçen hafta saygıdeğer abim Mustafa Güçlü'nün Esentepe'deki evindeydik. Kimler yoktu ki: Doç. Dr. Mustafa Aydın, her zaman kendisine hayran olduğum mütebessim ve kibar insan Yrd. Doç Dr. Caner Arabacı abim; saz, fotoğraf makinesi ve seyahatleriyle tanıdığımız Mustafa Karaçelebi; efsanelerin, masalların, yaşanmış hikâyelerin muhafızı İsmail Detseli, Çumralı hemşerimiz Hacı Ali Bozdam ve İrfan Küçükköylü.

Yemekten sonra hep beraber arabalandık ve Sille'ye gittik. Doç. Dr. Mustafa Aydın'dan İslami kesimin çeyrek asırlık macerasını dinledik. Analizlerine hayran kaldık. Dönüşte Mevlüt Keskin kardeşimizi de yanımıza alarak Konya şehir merkezine avdet eyledik. 28 Haziranda Konya Aydınlar Ocağı'nın Boz Dağ'a yapacağı geziye iştirak edemeyeceğim için üzülüyorum. Teşekkürler Mustafa Abi.

Cumartesi günü TYB'de Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam'ı dinledik. Selçuklu'nun estetik anlayışı hakkında katılımcılara bilgi verdi Uluçam. Akılda kalan ya da kalması gereken birkaç not: Sanat insan için vardır. Sit alanlarını buna göre değerlendirmemiz gerekir. (Dikkât, bu yaklaşım mükemmel.) Selçuklu mimari eserlerinde kullanılan malzeme Osmanlı'da kullanılan malzemeye göre daha kalitesizdir. Selçuklular bunu gizlemek için süslemeye önem vermişlerdir. Selçuklular dönemindeki eser sayısı Osmanlı'ya göre daha az. Sebebi malum: Zaman ve mekân kısıtlı.

TYB Konya'nın Başkanı Ahmet Köseoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığının projeleri değerlendirmede ve desteklemede yanlı veya vurdumduymaz davrandığını söyledi mealen. Doğru, mesela Leylâ Gencer (suyu bol olsun) adlı birisi hakkında hazırlanan kitaba Kültür Turizm Bakanlığı destek veriyor. Bir de şu Yunan efsanesi (Troya) hakkında Bakanlık bir şeyler yapıyormuş. İyi ama biraz da Türklerin projelerine destek vermeli Bakanlık. TYB'nin Selçuklular ve Yahya Kemal ile ilgili olan projeleri KTB'de bekliyor. Konya'da çok meşhur ecnebi birisi olsaydı da onun için proje yapılsaydı keşke. O zaman hemen saygı ve destek görürdü.