MADDECİLİKTEN KÜLTÜRE VE İRFANA YÖNELDİ
“İmandan şüpheye, şüpheden inkâra, inkârdan maddeciliğe benim yolculuğum. Bütün bir gençliğim Allah’sız çöllerde akan bir ırmaktır. Marks’ın ve şakirtlerinin bendeki etkileri budur ” diyor. Meriç o maddecilik kısmında kalmayıp bu sefer kültüre, kültürden de irfana dönmeyi başarabilmiş bir insan. Acaba gözlerini erken yaşta kaybetmemiş ve üretebilecek bir insan için erken olan yaşta vefat etmemiş olsaydı yolculuğu nereye kadar devam ederdi, onu bilmiyoruz. Ama gözlerini kaybettikten sonra yazdığı eserleri bize bu konuda fikir veriyor.
STALİN’İN KİTABINI TERCÜME ETTİ
Lise üçüncü sınıfta Madde ve Kuvvet’i okuyor. Fransızlar onun varlığını sorun olarak görüp liseyi bitiremeyince gittiği İstanbul’da Nazım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanışıyor. 17-18 yaşındayken Stalin’in Teori ve Pratik’ini tercüme ediyor. Aynı dönemde batılı bir yazarın maliye ile 400 sayfalık bir kitabını tercüme ediyor ama kendi adına basılmadığı gibi tercüme parasını da alamadığını kitaplarında yazıyor. Yargılandığı mahkemede Marksist olduğunu söylemiş ama bununla ilgili “Mahkemede Marksist olduğumu söylediğim dönemde henüz bir işçinin elini bile sıkmamıştım. Marksist oluşum tümüyle teorik olduğu gibi Türkçülüğüm de tümüyle teoriktir” diyor.
Meriç 18 yaşını tecessüsün yıldızlara yelken açtığı, fetih ve macera çağı olarak tanımlıyor ve “19’unda putperesttir insan” diyor. Çocukları ve gençleri anlamak için bunlar bize ipucu olabilir.