Demokrat!
İzmir'de Usadem adını taşıyan bir kuruluş, 9 ilde 2 bin kişiyle konuşarak bir seçmen profili araştırması yapmış; sonuçları doğruysa, merhum Nâmık...
İzmir'de Usadem adını taşıyan bir kuruluş, 9 ilde 2 bin kişiyle konuşarak bir seçmen profili araştırması yapmış; sonuçları doğruysa, merhum Nâmık Kemâl'in, "Görmeden ölürsem millette ümmid ettiğim feyzi / Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzûn ben mahzûn" mısrâlarındaki hicrân son bulmuş demektir.
Soruların biçimlendirmesine göre seçmen kendini şöyle târif etmiş: Sağcı-milliyetçi 16,32, solcu 14,45, sonrası çok ama çok dikkat çekici: Ankete katılanların yarısı kendini sosyal demokrat veya demokrat diye niteliyor.
"Doğruysa" ibâresini yeniden ihtiyatla tekrar ederek şöyle düşünüyorum: "Doğruysa" bu veriler, son yarım asırda geçirmekte olduğumuz toplumsal, siyâsi ve elbette "sınıfsal" değişimin en anlamlı işâreti demektir.
Şu sebeple: Kabataslak hesapla sağ seçmenin miktarı % 60'ın üzerinde değil miydi? Öyleydi. Daha bir sene önce bu varsayımı bir kere daha en sağlıklı yoldan sınamadık mı? Sınadık! Öyleyse her iki kişiden birinin kendini "demokratım" diye nitelemesinin sebebi ne olmalıdır?
Bildiniz! Türkiye geçen bir buçuk yılda bürokratik gizli iktidarın ağır saldırılarına mâruz kaldı; Kamu vicdânı bu saldırılar karşısında kendisine haksızlık yapıldığı duygusuna kapılarak bürokratik diktayı oylarıyla protesto etti. Netice mâlum.
Peki, bir sel gibi AK Parti'ye akan oyların ardındaki umûmi saik ne idi? AK Partililik, parti taassubu, iktidara yaranmak filan değil; demokratik tepki göstermek refleksi. Seçmen -eğer hâlâ doğruysa- bu tepkinin doğru etiketini benimsediğini de gösteriyor: Demokratlık!
1961'de Menderes ve üç arkadaşı idam edildiğinde Türkiye aynı öfke ve acıyı duymuş fakat adını koyamamıştı. Bugün o ismi açıkça telâffuz ediyor: Demokrat!
Sağcılık, milliyetçilik, solculuk artık bu tepkiyi ifade etmek için yeterince köşeli görünmüyor demek ki; "işler kitapta yazıldığı gibi, önceden belirlendiği üzere yerine getirilsin; kimse devlet gücünü ardına alarak artistliğe soyunmasın" düşüncesinin tabii adresi olmuştur Demokratlık. Önce demokrat olursunuz, ardından ne istiyorsanız, paşa gönlünüz hangi eğilimi beğeniyorsa kendinizi ifâde edersiniz, fakat önce demokrat olmak şart. Türk seçmeni eğer gerçekten bu noktaya geldiyse, -bu işin ayıbı yok-, şehrin en kalabalık meydanında halay çekerim ben.
Demokrat ve milliyetçi; eyvallah! Demokrat ve Solcu; baş göz üstüne, Demokrat ve Müslüman; nûrûn âlâ nûr, Demokrat ve Sosyalist; kaymaklı kadayıf!
Rakamlara dikkat edince, bu büyük siyasal kavrayış değişiminin "sağ" seçmen üzerinden gerçekleştiğini farkedeceksiniz; bu kitle Türkiye'nin en ilerici, en "avantgarde", değişime ve muasırlığa en yakın kesimini temsil ediyor çünkü. Son kırk yıl boyunca karşı konulmaz dalgalar halinde büyük şehirlere yığılan bu topluluk, müthiş bir sınıf atlama cehdi içinde; hızlı öğreniyor, çabuk adapte oluyor, eğitim seviyesini yükseltiyor, daha iyi yaşamak için didiniyor ve en önemlisi devletiyle, rejimiyle kavga etmiyor ama darbeci, üstten inmeci takımına alkış da tutmuyor.
Anket sonuçlarına bir de bu gözle bakınız; yerinde sayanlar, "hayır efendim, dünya düz bir tepsi gibidir" diyenler apaçık görünüyor orada. Daha mühimi din devleti isteyenlerin % 8'den % 4'e gerilemiş olması: "Vay benim tehdit konseptlerim!"
Yakın tarihte "karşı devrim" izi arayan zevâta ihbar ediyorum; bu bir karşı devrimdir; üstelik bal gibi bir karşı devrimdir ve Türklerin zihnî iğtişaştan nihayet kurtulup bir "millet" olmaya başladıklarını haber vermektedir.
Boş havuza atlamış olmayalım; inşallah veriler doğru ve sağlıklıdır; değilse bu veriler gidilen köyün adres bilgileri olarak kabul edilmelidir: Âmin diyoruz!
Zaman 23.07.2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.