TYB'nin 8. etkinlik haftasında "Yazılacak Çok Şeyimiz Var" gezi programıyla "Kubadâbâd Sarayı"na doğru tarihî bir yolculuğa katıldık.

Çocukluğumun birçok senesinin yaz aylarının geçtiği Beyşehir; önünde mavi göl sularıyla, arkasında ormanlık dağlarıyla bir tarih, sınırları içinde onlarca tarihî mirasıyla gerçekten de bir tarih, kültür ve turizm şehri olmayı hak ediyor.

Konya'nın birçok değerli bilim adamı, yazar, akademisyen, gazeteci ve sanat adamının katıldığı ve tarihe kayıt düşülecek olan bu geziyi anlatmak ve satırlara dökmek benim için oldukça güç oldu. Zira böyle bir gezi anlatılmaz, yaşanır...

Beyşehir'in yeni Belediye başkanı İzzet Taşcı'nın çok kısa zamanda şehre katkılarını görmemek, yazmamak için insanın üç maymunları oynaması gerek.

Yukarıda da zikrettiğim gibi çocukluk yıllarımın yaz aylarını göl kenarında kamp kurarak çadırlarda geçirdiğim ve daha sonra değişik aralıklarla üç tane sinema filmi çektiğim bu şehrin mezbelelik halindeki harabeye dönmüş tarih miraslarının birkaç yıl içerisinde nasıl da yeni genç nesile ve turizme kazandırıldığını gözlemledik...

Dürüst ve çalışkan başkan İzzet Taşcı'yı kutluyorum.

Onun tek sıkıntısı Konya'nın iyi bir parçası olarak kalmak. Bunun için de -haklı olarak- Konya'dan Beyşehir'e sahip çıkılmasını arzu ediyor. Bu aynı zamanda Konya'ya da bir artı değer katacaktır turizm açısından ve ekonomik açıdan.

Göl nimeti ve Milattan önce 6000-7000 yıllarına, yani neolitik çağa kadar uzanan tarihî geçmişiyle günümüze getirdiği bu değerlerin Konya'ya katacağı çok şey olmalı.

Eflatun Pınar Hitit Anıtı, Kurt Beşiği Anıtı, ukyanus Kitabesi-Atlıkaya Kabartması, Heraklis Lahidi, Erbaba Höyüğü, Kubad-Âbâd Sarayı, Eşrefoğlu Camiî, Bezzarlar Hanı(Bedesten Çarşısı), Eşrefoğlu Hamamı(Çifte Hamam), İsmail Ağa Medresesi, Sütdede Türbesi, Taş Köprü, Kız Kalesi ve Adası, Anamas-Karagöl, Çeçen Adası, Aygır Adası, İğdeli Ada, Hacı Akif Adası, Mada Adası, Pınargözü Mağarası, Balatini Mağarası, Körükini Mağarası, Ilıca, Kaplıca ve Şifalı Suları'yla Konya'yı ziyadesiyle güçlendirecek ve tamamlayacak kapasitede Beyşehir. Göl turizmi bile başlı başına bir farklılıktır Konya için. Kayserililer şehirlerine deniz getirmeye kalkmakla çok haklılar; ama biz elimizin altındaki denizin kıymetinden habersiziz Konyalılar olarak.

Beyşehirli işadamı Ali Akkanat'tan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Bir dünya firması olan Akkanat Holding'in yönetim Kurulu Başkanı Ali Akkanat, doğup büyüdüğü memleketine Tekstil sanayini de kazandırmış. Ayrıca ilçeye birçok okul, yurt ve resmi kurum yaptırmış.

Diğer yandan merkezi Huğlu kasabası olmak üzere silah ve av sanayi de Beyşehir için ayrı bir katmadeğer. Andezit, granit ve mermer ile dokumacılık da cabası...

Selçuklulardan kalma 1296-1299 yılları arasında Eşrefoğlu Süleyman Bey'in yaptırmış olduğu Eşrefoğlu Camii hakkında Prof.Dr. Mikail Bayram hocamızdan geniş bilgiler alıyoruz.

Minberi hakkında ezber bozan bir bilgi ediniyoruz. Hindistan'da yetişen Abanoz ağacından değil bölgede yetişen ceviz ağacından yapıldığını öğreniyoruz. Mihrabı 6 metre yüksekliğinde ve 4,5 metre genişliğinde boydan boya çini... Eşrefoğlu Camii, döneminden günümüze kalan ağaç işçiliği, taş işçiliği, büyüklüğü, düz çatılı, direkli özellikleriyle Anadolu'da tek...

Göldeki yat gezimiz, adaya çıkışımız, gölden ve adadan çevreyi temâşâmız ayrı bir tat ve lezzet...

Göl kenarındaki parkların düzenli, bakımlı oluşu Beyşehir'in değişim ve gelişimine işaret ediyor ve geçici de olsa buraya uğrayanları konaklama noktasında cezb ediyor. Göle nâzır bir balık yemek, ya da bir bardak çay içmek arzusu doğuyor ister istemez...

Sonra Yaka Manastır denilen mesire yerine çıkıyoruz; göl ve şehir ayaklarımız altında, başı pare pare karlı Anamas dağları karşımızda, "Ormanların gümbürtüsü başıma vurur" diyen türkünün sözleri dudaklarımızda.

Göl kenarından Yeşildağ ve Kurucuova'ya uzanan yolda otobüsümüz zorlanıyor. Yollar dar ve keskin virajlı. Belli ki 16 yıldır bu yollarda herhangi bir çalışma yapılmamış... Çünkü en son 16 yıl önce "Yürekdede" ve "Sevginin Sesi" filmlerinin çekimi için bu yollardan geçmiştik. Bıraktığımız gibi de duruyor.

Leylekler vadisinde leyleklerin resimlerini çekiyoruz ve Kubad-Âbâd sarayı'na doğru virajlı, dar yollarda ilerliyoruz.

Kurucuova Belediye Başkanı Vedat Sabırlı ve Gölyaka Belediye Başkanı Ramazan Erdoğan bizi karşılıyor.

Bir çay içimi dinlenmeden sonra yolların pürmelali hakkında Karayollarının ilgisizliği dile getiriliyor. Karayolları standartlarına uygun yol yapımı için ilgililerden icraat beklendiği dile getiriliyor. Karayolları'nın yapması gereken Beyşehir-Kurucuova yolu en son imece usulü 1967-1968 yıllarında yapılmış ve halen o yol kullanılıyor. Kubad-Âbâd Sarayı'na gidebilmek için bu yol işkencesini hiçbir turist çekmez ve yarı yoldan döner diye düşünüyorum. Çünkü bizim otobüsün şoförü de görevli olmasaydım dönerdim, gitmezdim bu yoldan diyerek isyan etmek gereğini duydu. Nitekim daha sonra da otobüsün sağ bagaj kapaklarını yoldaki bir yakseltiye sürttürmek zorunda kaldı ve hasar meydana geg" dedirtecek kadar muhteşem bir manzara.

Günümüze ulaşan tek Selçuklu Saray külliyesi olma özelliğine sahip bu harabelerde ciddi bir çalışma göze çarpmıyor. Ağır işlek bir çalışma yapılıyor olmalı. 1980 yılından beri yapılan çalışmalara bakılırsa bir arpa boyu yol gidilmiş...

Yine Mikail Hoca'mızın o güzel anlatımından, entrikaların planlandığı ve gerçekleştirildiği saray hikayelerinden birini dinliyoruz.

Dönüşümüzde, gölü diğer taraftan dolaştık. Şoförümüz aynı yolu geri dönmek istemedi.

Beyşehir Belediye Başkanı İzzet Taşcı'ya, Kurucuova Belediye Başkanı Vedat Sabırlı'ya ve Gölyaka Belediye Başkanı Ramazan Erdoğan'a kısa sürede yaptıkları göz dolduran çalışmalarından ve gösterdikleri misafirperverlikten dolayı teşekkür ediyoruz; hayırlı hizmetlerinde başarılar diliyoruz.

http://www.hakimiyet.com/yazi/18010/Gelisen_ilcemiz_beysehire_uzanmak.html 10.05.2010