HAYALDEN HAYATA GEÇEN BİR PROJE

HAYALDEN HAYATA GEÇEN BİR PROJE

ODUNPAZARI EVLERİ ve SAİDİ NURSİ'NİN KALDIĞI EV Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi üyeleri, geçtiğimiz Cumartesi ve Pazar günleri Eskişehir / Odunpazarı...

A+A-

ODUNPAZARI EVLERİ ve SAİDİ NURSİ'NİN KALDIĞI EV
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi üyeleri, geçtiğimiz Cumartesi ve Pazar günleri Eskişehir / Odunpazarı Belediye Başkanı, Burhan Sakallı'nın davetlisi olarak Eskişehir'deydi.
Eskişehir il sınırına girdiğimiz zaman yol kenarında gördüğümüz, "Mihalıççık" levhası, daha şehre girmeden bizleri eksenine katıvermiş, üzerimizdeki dünyeviliği, gerginliği uzaklaştırmış, yerini coşkunluğa bırakmıştı. Hey Türkmen Kocası Âşık Yunus! Hey çağlar boyu hiç eskimeden, yeniden yeniden doğan, gönül insanı, büyük Türk mutasavvıfı! Adını çağrıştıran Mihalıççık levhası, Mihalıççık ilçesine bağlı Yunus Emre(Sarıköy) köyü... Bir levhadan koparak, adını anmak bile, aşk harmanında savrulan himmet tanelerin gibi, buğday tanelerin gibi savurmaya yetiyor ruhları...
Yunus ile kıpırdaşan gönüller, Nasreddin Hoca'nın doğduğu yeri gösteren "Sivrialan" levhasıyla gülümsüyor. Devamında hayatı boyunca sürgünler yaşayan Bediüzzaman Saidi Nursi'nin Odunpazarı'nda kaldığı ev, seyyah Evliya Çelebin'nin "Seyehatnâme"sinin bir kısmını yazdığı konak, İsmet İnönü'nün karargâh olarak kullandığı konak, on yedi odalı Mevlevihane, Mimar Sinan'ın yaptığı Kurşunlu Medresesi ve Külliyesi, Alaaddin Keykubat'ın yadigârı tarihi Alaaddin Camii... Birbirinden değerli tarihi hazineler, insana, geçmiş asırlarda yolculuklar yaptırırken hüzünlendiriyor, gururlandırıyor, sarsıyor sarsıyor sarsıyor...
Belediye Başkanı, Burhan Sakallı, otobüsten indiğimiz andan dönüşümüze kadar bizzat gruba rehberlik yaparak, hepimizle tek tek ilgilenerek örnek bir misafirperverlik örneği sergiledi. Eşi Sümeyye Hanım da mütevazılığı, güler yüzü ve içtenliği ile başkanın arkasındaki başarının sırrı sebebi olduğunu gösteriyordu.
Otobüsümüz Alaaddin Parkı'nda durmuştu. Parkın içinde Alaaddin Keykubat'tan yadigâr tarihi Alaaddin Camii, sanki "Hoş geldiniz hemşehrilerim" dercesine bizi selamlıyordu. Bu park Başkan Burhan Sakallı'dan önce sarhoşların, ayyaşların, gayri ahlâki olayların zuhur ettiği bir mezbelelikmiş. Bu parkta oturan bir hanıma kötü gözle bakılırmış. Her türlü kötülükler imkan buluyormuş. Başkan bu parkı temizletmiş, yeşertmiş, camiinin bakımını yaptırmış. Şimdi rahatça camiye girip namaz kılınabiliyor, aileler çocuklarını parkta gezdirebiliyor, isteyen parkın içindeki lokantalarda yemeğini yiyip kahvaltısını yapabiliyor. Çok nezih bir mekan haline gelmiş. Bütün bunları parkın bahçesinde oturan yaşlı amcalardan, hanımlardan dinledik. Hepsi dilbirliği etmişçesine başkana hayır dualarda bulunuyor.
Alaaddin Parkı'ndan Odunpazarı evlerine doğru yürürken yolda karşılaştığımız bir hanım Başkana selam verdi, bizlere hoş geldiniz, dedi. Başkan bu hanımın, Bediüzzaman Saidi Nursi'nin Eskişehir'e sürgün geldiği zaman evinde kaldığı rahmetli Mehmet Ümit'in kızı Nuray Yüce hanım olduğunu söyledi. Hanım çok candandı ısrarla bizleri misafir etmek istediğini söyledi. Teşekkür ederek gruptan ayrılamayacağımızı ama Bediüzzaman Saidi Nursi'nin kaldığı evi ve odayı görmek istediğimi söyledim. Odunpazarı Tiryaki Hasan Paşa Sokağındaki 3 numaralı ev olan Hazretin kaldığı evi ve odayı gösterdi ve biraz anlatmasını istediğim zaman, "Hiç ışığı sönmezdi. Sabahlara kadar ibadet eder, yazardı. Çocuklara sürekli şeker dağıtırdı. Çok ziyaretçisi vardı. Babam kendisini çok severdi. O da babamı severdi. Bazen sabah namazından önce kaybolurdu. Nereye giderdi bilinmez. Hiç kimseyi kırmazdı. Kendisine zulmedenlere bile iyilik duasında bulunurdu. Nur içinde yatsın" diyerek, Saidi Nursi ile geçen üç, dört yıllık misafir-ev sahipliği yıllarını anlattı.
Saidi Nursi'nin kaldığı ev de Başkan Sakallı'nın restore ettirdiği evler arasında geçmişle bağını sürdürüyor. Dokusu bozulmadan restore edilmiş. Sekiz on basamaklı taş merdiveninden yukarıya çıkarken Hazretin kaldığı odanın penceresi önündeki hercailer size manidar manidar bakıyor. Bir zamanlar, ilâhi yürek yangınlarına mahremlik etmiş evin pencere önünü süsleyerek...
Başkan anlatıyor, "Odunpazarı Eskişehir'in iki merkez ilçesinden birisidir. Şimdi merkez ilçe olan bu mahalle eskiden Eskişehir'in merkeziydi. Köylerden, ormandan getirilen odunlar burada satılır, şehir odun ihtiyacını buradan karşılardı. Ne var ki şehir genişlemeye ve kaymaya başlayınca, Odunpazarı konakları da boşalmaya başladı. İçinde yaşayanların çoğu yeni mahallelere ve yeni evlere taşındı. İmkanı olmayanlar burada kaldı. Mahalleyi esrarkeşler, sarhoşlar, gaspçılar yurt tuttu. Aileler bu batakhanenin arasında sıkışıp kaldılar. Gece girilemediği gibi gündüz bile girilmeye çekinilen bir batakhane, bir mezbelelik halini aldı. Evler bakımsızlıktan yıkılmaya, son nefeslerini vermeye başladılar. Bu durum yıllarca bu şekilde devam etti. Biz göreve geldiğimiz zaman, hayalimizdeki projeyi hayata geçirmeye karar verdik. Bize buralara beton yığınları dikmemizi önerdiler. Ama biz, tarihi dokusuna bozmadan, aslına uygun olarak restore etmekte kararlıydık. Ve neticede belediyenin bütçesinden harcama yapmadan projemizi büyük ölçüde gerçekleştirdik ve projemiz gerçekleşmeye devam ediyor" dedi. "Maliyet olarak, bu evleri kürüyüp, yerine yeni bina yapmak mı, eskileri restore etmek mi, daha külfetli?" diye sorduğum zaman, "Eskilerin restorasyonu yeniden yapmanın kat kat fazlasına mal oluyor" dedi. O anda, tarihi yapıları ve evleri bir gecede kürüyüp yerine beton bloklar diken başkanlarımızın kulaklarını çınlattık. Elbette eski ile uğraşmak yerine, eskiyi yıkıp yerine yenilerini kondurmak, iş yapıyor görünmek açısından hem göz doldurucu hem kolay(!). Başkana bir başka sorum oldu,"Peki bu miadı dolmuş evleri tamamen kürüyüp yerine aynısını yapamaz mısınız?" cevabı "Asla aynısı yapılamaz" oldu. "Tarihi, görsel olarak yaşatmak, gelecek nesillere bırakabilmek" erdem ve hizmeti bu olsa gerek diye düşündüm.
Başkan sadece evleri restore etmekle kalmamış. Restorasyonu tamamlanan evleri sahiplerine vermiş, yani tapuları kendilerinin. Belediye adına ya da vakıf adına el konulmamış. Aynı zamanda sahiplerine her türlü desteği de vermiş. Sahipleri bu evleri hizmete açmış. İçlerini otantik görünüşüne uygun dizayn etmişler. Lokanta, kafeterya, bahçeli olanlar bahçesinde çay bahçesi açmış. Bu türlü amaçlarda işletilmeye başlamışlar. Genellikle aile şirketi şeklinde çalıştırıyorlar. Beypazarı, Safranbolu evleri gibi sürekli turist kafileleri geziyor.
Sokak boyunca sıralanmış tezgahların başında gördüğümüz kadınlar, ürettikleri el emeklerini satışa sunuyorlar. Mantıdan, turşuya, çeyizden kıyafete ne ararsanız var. Bu kadınlarla da sohbet etme imkanı bulduk. Hepsi, ürettiklerini paraya dönüştürmekten çok mutlu. Dikkatimizi çeken, bu evleri turistik hizmete açıp çalıştıran, pazarda emeklerini paraya dönüştürenlerin yüzde doksan dokuzu kadınlar. Başkan Odunpazarlı kadınların oyunu garantilemiş görünüyor. Zira hanımlar için böylesi istihdam küçümsenemez. Kadınlara,"Başkanın önümüzdeki seçimlerde şansı nasıl" diye sordum. Hepsi sözbirliği etmişçesine, "Başkanımızdan Allah razı olsun. Onun bizlere yaptığı hizmeti kimse yapamaz" diyorlardı. Dikkat çeken bir başka durum ise, belediye otobüslerinin ve tramvay sürücülerinin kadın olmasıydı. Yükselirse kadın yükselir beşer felsefesini şiar ettikleri anlaşılıyordu.
Başkan korumasız dolaşıyordu. Korumasının halkı olduğunun farkındaydı. Kendisini halkına hizmet etmeye öylesine adamıştı ki, hizmetlerini anlatırkenki heyecanı bunun teyidiydi.
Başkan, Osmanlı Evi'ndeki akşam yemeği ikramından sonra bizlere üç seçenek sundu, canlı sanat müziği dinletisi, termal havuzları ve Selma Çaldemir'in "Beyzade Evi'nde çay kahve ve sohbet ikramı. Selma Çaldemir'in güleryüzünü katık ettiği kek ve çay kahve ikramı kabul edildi. Çay sohbeti Eskişehirli bürokratların da katılımıyla devam etti.
Bize tahsis edilen Grand Çalı Otel'e geldiğimizde bir hayli yorulmuştuk. Bozüyük'ün temiz havası çok güzel olsa da herkes odasına çekilmek istedi. Bozüyük'ün dışında olan otel, oldukça güzel ve yeşillikler içindeydi. Ağaçların yeşilliğini yalayıp gelen serin sabah rüzgârı insana dinçlik veriyordu.
Alaaddin Keykubat Parkındaki kafeteryada başkan, eşi ve dostlarıyla buluşularak programda yer alan Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Mevlâna Kültür Merkezi'ne doğru yürüyerek yola çıktık. Başkan icraatları hakkında sürekli bilgi veriyordu. Gördüklerimizden ve mukayeselerden anlaşılıyor ki Başkan'ın en takdire şayan hizmeti, Odunpazarı halkını birçok kıskaçtan kurtararak nefes alır hale getirmesiydi. Kapalı bir caddeden geçerken şöyle dedi, "Arkadaşlar bu gördüğünüz cadde Konya'da Zafer ne ise burada da öyle. Biz göreve gelmeden önce bu caddeler mafyanın elindeydi. Esnafların durumu mafyanın elinde çok kötüydü. Buraları mafyanın elinden temizlemek pek kolay olmadı" Odunpazarı Evleri'nin bulunduğu sokaklar, Alaaddin Keykubat Parkı, bu gördüğümüz cadde... hepsi uyuşturucuların, esrarkeşlerin, kapkaççıların, mafyanın elindeymiş. Öyle mahallelerde nasıl yaşanıyordu düşünmek bile insanı ürpertmeye yetiyor. Başkanın anlattıklarından anlıyoruz ki, bu önemli icraatlara sürekli çelme takılmak istenmiş. Özellikle Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı her hizmet yapılacağında karşı çıkmış, her seferinde dava açmış ama hepsinde de kaybetmiş. Şehir dolaşılırken dikkat çeken bir başka nokta ise, Büyükşehir Belediyesinin yaptıkları Avrupai bir stilde, Odunpazarı Belediyesinin yaptıkları kültürümüze uygun dokuya sadık kalınarak yapılmasına özen gösterilmiş.
Bizim gittiğimiz tarihten iki gün önce Kültür ve Turizm Bakanı tarafından açılışı yapılan Mevlâna Kültür Merkezi oldukça kapsamlıydı. İki katlı bir konferans salonu, Eskişehir'i simgeleyen Lüle Taşı Müzesi ve kütüphanesiyle göz dolduruyordu. Başkan buranın yapımında da karşı çıkıldığını, oysa yapılmadan önce yıkılmak üzere olan bir bina olduğunu anlattı. Merkezin içindeki Lüle Taşı Müzesini gezerken Bilecik'ten Eskişehir'e gelen Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Dr.Mustafa Güçlü ve arkadaşları da gruba katıldılar. Gruba daha sonra Yunus Emre konulu kitaplarıyla tanıdığımız değerli şair, hikayeci ve yazar Mustafa Özçelik de katıldı.
Yine, yıkılmak üzereyken Başkan tarafından restore edilen ve çarşı olarak hizmete açılan Atlıhan'da bir hanımın idaresinde olan ve ev yemekleri yapan bir lokantada yemeklerimizi yedik. Çarşı oldukça büyüktü ve iki katlıydı. 50 ye yakın dükkan faaliyetteydi. Her biri kiraya verilmiş olan dükkanlar aynı avluya bakıyordu. Genellikle gümüş işçiliği, satışı, lületaşı satışı ve el sanatları ağırlıklıydı. Duvarda gördüğümüz Atlıhan'ın yarısı yıkılmış çatıları, balkonları resmeden eski halinin fotoğrafı bizleri tekrar tekrar düşündürdü. "Bu yapılara benzeyen hatta daha güzellerinin ve sağlamlarının bulunduğu eski Konya evleri, Sille evleri de böylesi restore edilse kim bilir ne iyi olurdu" diye konuşuldu. Bir arkadaş, "Bizim başkanların ellerindeki imkanlar Burhan Beyin elinde olsaydı kim bilir daha neler yapardı" demekten kendisini alamadı.
Böylesi kültür gezileri düzenleyen TYB'ye ve TYB'yi güleryüzüyle karşılayıp ağırlayan misafirperver Başkanı Burhan Sakallı Beyefendi'ye, eşi Sümeyra Hanımefendi'ye, Odunpazarı'nın canayakın, güleryüzlü insanlarına sonsuz teşekkürler ediyoruz.

Konya Postası 07.06.2008

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.