Yunus Emre ALTUNTAŞ

Yunus Emre ALTUNTAŞ

Hocaların hocası Mahir İz Hoca

A+A-

Mehmet Akif’in mektuplarında “Evlâdım, İki Gözüm Mâhir’im” şeklinde hitap ettiği Mahir İz’in(1895-1974) vefatının yıl dönümü bugün. Merhum Akif mektubunun devamında şunları yazmış “Mektubuna çok sevindim. Var ol, Rabbim seni her iki dünyada aziz etsin… Ben de sana yükte ağır, bahâda hafif bir hediye gönderiyorum. Kabul edersen pek hoşuma gider.” Akif’in tevazu ile “bahâda hafif” dediği hediyesi Hilvan’da çektirip gönderdiği fotoğrafıdır. Arkasında “Mâhir Bey Oğlumuza” ithafıyla: “Dış yüzüm böyle ağardıkça ağarmakta, fakat/Sormayın iç yüzümün rengini: Yüzler karası!/Beni kendimden utandırdı, hakikat, şimdi/Bana hiç benzemeyen sûretimin manzarası” kıt’ası yer almıştır. Bu anlamda Mahir İz Hoca, Akif ahlakını kuşanmış, onun “Âsım” ismiyle yücelttiği beklenen neslin adeta numunesi olmuştur.

Doğumu-İlk Gençlik Yılları ve Eğitimi

Mahir İz, baba tarafından seyyîd ve âlim, anne tarafından ilmiyyeye mensup bir ailede doğup büyümüştür. Çocukluğu babasının kadılık görevi sebebiyle Midilli, Balıkesir, Ankara, Medine-i Münevvere gibi Osmanlı’nın farklı bölgelerinde geçmiştir. Özel hocalardan ders alan Mahir İz küçük yaşlarda Arapça ve Farsçayı öğrenmiş, daha ilk gençlik yıllarında İslami İlimler alanında yetkin bir seviyeye ulaşmıştır. Mahir İz’in yukarıda bahsedilen örgün eğitiminin yanı sıra İstiklal Harbi yıllarında Mehmet Akif Bey’den aldığı dersler de önemlidir. Mahir İz, TBMM’de zabıt kâtibi olarak görev yaparken Mehmet Akif, Burdur Milletvekili sıfatıyla meclistedir. Bu sayede tanışan ikili, çeşitli okumalar yapmıştır: Sadî’nin Bostan adlı eserini, Muhammed İkbal’in Mehmet Akif’e gönderdiği Peyam-ı Meşrık kitabını, tasavvufi bir eser olan Şems-i Mağribi Divanı’nı ve Harabat’ı birlikte meşk etmişlerdir.

Mahir İz’in yaşadığı dönem (1895-1974) , Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması, Cumhuriyet’in kurulması gibi çok ciddi siyasi, sosyal, ilmi ve fikri yönden yıkılış ve yeni oluşumların yaşandığı bir dönemdir. Örnek kişilikler arasında sayılan Mahir İz için “öğretmen, şair, yazar ve fikir adamı” gibi özellikler sayıldıktan sonra, Osmanlı eğitim ve medeniyetinin son temsilcilerinden, sohbet kültürünün mümtaz bir örneği, çok yönlü kültür ve şehir insanı, açıklaması eklenmiştir (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2015) . Mahir İz, dönemin önde gelen simalarıyla tanışmış, onlarla birlikte yol yürümüştür. Mehmet Akif Ersoy, Ferit Kam, Babanzade Ahmet Naim Bey, Elmalılı Hamdi Efendi, Yahya Kemal bu isimlerin önde gelenleridir. Mehmet Akif Ersoy, Mahir İz’in hem hocası hem dostu olmuştur.

Muallim Mahir İz

İstiklal Harbinden sonra İstanbul’a atanan Mahir İz ömrünün neredeyse tamamını Muallim olarak geçirmiştir. Mahir İz’in öğretmenlik hayatının son devrelerinden biri, Haydarpaşa Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliğiyle İstanbul İmam-Hatip Mektebi müdürlüğü (1958-1959) oldu. Mahir İz; kendimce asıl yerimi buldum, dediği Haydarpaşa Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanmış, burada 1957 yılına kadar sekiz yıl çalışmıştır. Öğrencilerin istedikleri seminere katılma hakkı olmasına rağmen Mahir İz’in seminerleri büyük bir ilgi görmüştür. 60 yılı bulan bu muallimlik hayatı Mahir İz için bir maişet aracı değil aşkla benimsediği bir idealdir. Bu sebeple mezar taşına veya isminin önüne “Muallim” kelimesinden başka bir takı getirilmemesini vasiyet etmiştir. Çamlıca Kız Lisesi edebiyat öğretmeni iken emekliye ayrılan Mahir İz (Ocak 1960), İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nde İslâmî edebiyat tarihi hocalığı ile yeniden mesleğine dönmüştür. Burada tasavvuf tarihi, hitabet ve irşad derslerini de okutmuştur(1960-1970). 1960 ihtilâlinden sonra Kur’ân-ı Kerîm’in Latin harfleriyle basılması konusunda danışılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından davet edildiği Ankara’daki bir toplantıda bunun yanlış olduğunu söyleyerek vazgeçilmesini sağlamıştır. Aynı yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlatılan Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı adlı eserin redaksiyon heyetine başkanlık yapmış sonrasında ise Özel Fatih Koleji’nin kurucu müdürlüğünü ifa etmiştir (1965-1968). Vefatı üzerine bazı şairler tarafından tarih manzumeleri ve mersiyeler yazılmış, hakkında otuz kadar yazı kaleme alınmıştır. Ayrıca İmam-Hatip Okulu ve Yüksek İslâm Enstitüsü’ndeki talebelerinin yayımladığı Tohum dergisinin 86. sayısı (1975) Mahir İz Özel Sayısı olarak çıkarılmış, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nin önünden geçen caddeye törenle Mahir İz caddesi adı verilmiştir (19 Haziran 1995).

Örnek Ahlakı ve Muallimliği

Heybetli bir vücuda sahip olan Mahir İz, ağırbaşlı, mütevazı ve olgun tavırlarıyla temayüz etmiştir. Mahir İz’in sesi gür, gözleri canlı ve zekâsı keskindir. Mahir İz, hem fizikî görünümü hem de tok sesiyle öğrencilerine güven veren bir muallim portresi çizmiştir. Mahir İz, zekât ve amel-i salih üzerinde titizlikle durmuş, bu konudaki görüş ve uygulamalarıyla öğrencileri üzerinde etkili olmuştur. İstanbul kültürünün bir geleneği olan sohbet faaliyetlerini ömrünün son yıllarına kadar sürdürmüştür. Edepli tavrı ve prensip sahibi oluşuyla da dikkat çeken bir muallimdir. Mahir İz’e sohbetlerinde “Kıl beşi, kurtar başı” sözü hakkında ne düşündüğü sorulduğunda şu cevabı vermiştir: Kişi sadece şahsî ibadetlerini yaparak topluma faydalı olamaz, sorumluluklarını yerine getiremez. O yüzden kişi kendini başkalarına karşı sorumlu hissederek insanlara faydalı olacak, helalinden kazanacaktır. Mahir İz, bu açıklamaları yaptıktan sonra “Kıl beşi, kurtar başı” sözünü “Kıl beşi/ Tut kardeşi/ Ye helal aşı/ Yap doğru her işi/ Ol hayır eşi/ Bil sorumlu her kişi/ Kurtar başı” şeklinde değiştirmiştir.

Dersi bitmez bir debistân-ı hakayıktır cihan/Onda en kâmil muallimler sebak- handır bütün (Bu dünya, dersi bitmeyen bir hakikatler mektebidir. Orada en yetişkin muallimler bile birer talebe gibidir) kıtası Mahir İz’in kendisine düstur edindiği değerleri özetler. Öğrencisi Uğur Derman’ın değerlendirmesine göre hocasının benzersiz hasletleri şu beyitte toplanmış gibidir: Sen çalış, sîneye sığmaz deme, âsâr- ulûm/Bir küçük âyînede aks-i semâ zâhir olur! Mahir İz, mesleğine olan derin sevgisini “Kıyamet günü Rabbim bana, kulum tekrar dünya hayatına geri dönecek olsan ne olmayı isterdin? diye sorsa, muallim olmak isterdim Ya Rabbî derdim. Eğer Rabbim bu soruyu bana bin kere soracak olsa, yine de muallim olmak isterdim, diye cevap verirdim” sözleriyle dile getirmiştir.

Mahir İz’in derslerinde öne çıkan yönü gür ve tok bir sesle okuduğu şiirleri ile hakka-hukuka dair nasihatleridir. İstiklâl Marşı, Çanakkale Şehitleri, Ressam Haklı, Kimdim, Meçhul Askere, Kılıç, Tekbîr gibi şiirler Mahir Hocanın derslerde en çok işledikleri arasındadır. Edîp ve yüksek bir şair olan Mahir İz, aynı zamanda Safahat hâfızıdır. Anlatılanlara bakılırsa Hocanın hafızasındaki binlerce beyit yeri ve zamanına uygun şekilde dile gelirmiş. Mahir İz, şiir yoluyla bilgi, idrak ve şuur kazandırma gayesinde olmuştur. Mahir İz’in etkileyici bir üslûpla okuduğu şiirler bugün dahi hem öğrencilerinin hem de onu farklı mekânlarda dinlemiş kişilerin hafızasından silinmemiştir. Talebesi Rasim Cinisli hatıralarında bu duruma şöyle temas etmiştir: Edebiyat Fakültesi’nde Yahya Kemâl’i anma toplantısı yapıldığında Mahir İz’in, gür bir ses ve aruza uyarak “Vur pençe-i alîdeki şemşîr aşkına/ Gülbang- ı âsûmanı tutan pîr aşkına’’ diye şiire başladığını belirten Rasim Cinisli duygularını şu şekilde paylaşmıştır: “Top gürlemesi gibi “vuur!’’ diyor, “şemşiir!’’ derken kılıç ve kalkan sesi yankılanıyordu.’’ Lise yıllarında talebesi olan Cemal Süreya da hatıralarında Mahir İz’in bu yönünden hayranlıkla söz eder. Mahir İz’e öğrencilerini, niçin ailesinden daha fazla kendileriyle vakit geçirdiğini sorduklarında Mahir İz, şu cevabı vermiştir: “Sizler benim talebemsiniz evlâdım! Bir hoca için talebe, evlâddan daha evlâdır!.. En hayırlı vâris, talebedir!.. Evlâd, idealini suistimal edebilir ama talebe etmez!.. Senin amel-i salihini evlâddan ziyâde talebe devam ettirir. Allah muhafaza buyursun, evlâd hayırsız çıkabilir ama talebenin hayırsız çıkma ihtimali daha azdır.”

Talebeleriyle Münasebetleri

Mahir İz, öğrencilerini kendisinin çok sevdiği muallimlik mesleğini yapmaya teşvik etmiş ve öğrencilerinden muallim olanları duydukça da sevinmiştir. Mesleğe yeni başlayan genç muallimlere(öğrencilerine), “Kaşlarını çatma, dişlerini gösterme. Eğer maaşının bereketlenmesini istiyorsan hiç elini sürmeden zekâtını ver” diyerek tavsiye ve uyarılarda bulunmuştur. Mahir İz’in gönlü gibi evi de öğrencilerine her zaman açıktı. Evi, bir eğitim yuvası gibi faaliyet göstermiştir. Ahmet Muhtar Büyükçınar, içlerinde Mustafa Uzun’un da bulunduğu on- on beş civarında bir öğrenci grubuna Osmanlı Türkçesini öğrenmeleri gerektiğini belirtmiş ve onları Mahir İz’e yönlendirmiştir. Öğrenciler topluca Mahir İz’in evine gitmiş ve Mahir İz tarafından ilgiyle karşılanıp ilk ders yapılmıştır. Ders bitiminde Mahir İz, İstiklâl Marşı’nın tamamının eski harflerle yazıp getirme ödevini vermiştir. Ertuğrul Düzdağ, Uğur Derman, Nihat Çeçen, Emin Işık, Selçuk Eraydın, Yaşar Fersahoğlu, Osman Öztürk, Ali Alparslan, Mahmut Kaya, Mustafa Öz, H. Kâmil Yılmaz, Mehmet Çavuşoğlu, İsmail E. Erünsal gibi yüzlerce talebe yetiştiren Mahir İz maarif tarihimizde derin izler bırakan ender muallimlerden biridir. Mahir İz, dini ilimlerden edebiyata kadar geniş bir alanda derin bilgi sahibidir. Muhammed Tayyib Okiç’e göre Mahir İz, İslam kültürünü tamamen emmiş, aynı zamanda da garp kültüründen nasibini almış büyük bir insandır. Türk, Arap ve Fars dillerine edebiyatıyla vâkıf olan Mahir İz; Amerikalı araştırmacıların Türkçe ve Farsça konusunda zorlandıkları hususlarda onlara yardımcı olmuştur. Ayrıca Şikago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hamid Algar, Mahir İz’i ziyaret etmiş ve Mahir İz’den Farsça tasavvufi metinleri çözümlemede yardım almıştır.

Örnek Ahlakı ve Talebelerinin Şahitliği

Mahir İz, edepli tavırlarıyla hem öğrencilerine hem de çevresine örnek olmuş biridir. Talebesi Mahmut Çamdibi, tam bir terbiye adamı olan Mahir İz’in kalkması, yürümesi, konuşmasının bile belli bir edep dâhilinde olduğunu belirtmiştir Mahir İz, insanları kırmamaya özen göstermiş, bu konuda örnek alınabilecek bir sabır sergilemiştir. Vâkıf olduğu konularda dâhi insanlarla münakaşaya girmemiştir. Kötülükler üzerinde durmayıp iyilikleri, güzellikleri ön planda tutmuştur. Talebesi Mehmet Çavuşoğlu, Mahir İz’i “Mahir Bey Hoca ile Mehmet Akif’in Asım’ın Nesli dediği neslin son temsilcisi gitmiştir. O’nu tanımış olanlar Müslüman- Türk ahlâkının, terbiyesinin ne olduğunu; fedakârlığın, feragatın, karşılıksız, sadece hizmet için ve Allah rızası için hizmet etmenin nasıl olduğunu gördüler” sözleriyle anlatmıştır.

Mahir İz’in öğrencilerinden Mustafa Uzun, Hocasını şöyle anlatır: “Rahmetli Hocamız ayrıca din ve vatan uğrunda şehadet dâhil her şeyi göze alacak nesiller yetiştirmeye son nefesine kadar emek vermiştir. Mahir Hoca iyi bir muallimdi, medeniydi. Tam bir Osmanlı beyefendisi idi. İyi hocalardan sağlam bir eğitim alırken şiir de yazmaya başladı. O; Muallim Naci, Muallim Cevdet ve Muallim Kilisli Rifat gibi büyük muallimler neslindendir. Derin bilgisi vardı. Hocamız bildiğini iyi bilen ve onlar için ne yapılması gerektiğini kavrayan, bütün öğrencilerine iyi insan, iyi Müslüman, ahlaklı birer kişi olmalarını tavsiye eden ve bunun da en iyi örneğini kendi şahsıyla gösteren bir isimdir.”

Mahmut Kaya ise Mahir İz ’in farkını şöyle ifade eder: “Mahir İz Hoca, bir insanda kabiliyet, yetenek gördüğünde elinden tutar, onu yönlendirirdi. Biz eski hocalarımızdan bunları görmedik. Okuyoruz, kitapları deviriyoruz, aradan yıllar geçiyor. Geleceğimize ait, Türkiye’nin geleceğine ait, İslam Dünyası’nın geleceğine ait bize hiçbir kelime söyleyen olmadı. ‘Çalışın oğlum çalışın’; iyi de bunu bize ninem de söylüyor. Nasıl bir yöntem kullanacak ve nasıl bir yol takip edeceğiz? İşte Mahir Bey bize bunu öğretti.” Talebelerinden M. Ertuğrul Düzdağ’ın anlatımıyla “Her seviyeden her çeşit insanla akranı gibi konuşan, onu kendisine çeken ve hissettirmeden irşat eden” biriydi. Ayrıca Prof. Dr. Yaşar Fersahoğlu da İz’in dil, ses tonu ve beden dilini oldukça iyi bir şekilde kullandığını belirtmiştir.

Mevlüt Çörtük’ün Mahir İz Hocayla ilgili paylaştığı bir hatırası: “Biz Mahir Hocamızın sohbetlerine katılmaya gayret ederdik. Çeşitli yerlerden gelen genç kardeşler de bu sohbetlere dâhil olurlardı. Hocamız; dini, milli, edebi ve tasavvufi konularda derin izahatlar yapardı. Özellikle Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş dönemini çok güzel anlatırdı. Sohbetleri farklı mekânlarda olduğu gibi kendi evinde de olurdu. Sohbetin Suadiye’de kendi evinde olduğu bir gün idi. Kalabalıktı. Herkes anlatılanları not almaya gayret ediyordu. Genelde notlar Osmanlıca tutulurdu. Bir ara salonun en arka kısmında bulunan ve notlarını Osmanlıca tutamayan bir delikanlı dikkatini çekmiş olacak ki, ‘Delikanlı sen yeni misin? Şöyle öne, yanıma gel’ diyerek kim olduğunu sordu. O genç de yeni olduğunu, İstanbul tarafında (Avrupa Yakasında) bir kolejde okuduğunu söyledi. Hocamız, kendisine Osmanlıca öğretebileceğini söyleyerek, vapurla hangi saatlerde karşıya, okula, geçtiğini sordu. O genç, ‘Efendim ben sabah saat sekizde geçiyorum’ dedi. Hoca da ‘Ben sekiz buçukta geçiyorum ama ben kendimi sana göre ayarlayabilirim. Senin saatinde birlikte geçelim. Vapurun sintinesine (alt katına) inelim. Orada çalışırız. Ben sana bu yazıyı öğretirim inşallah.’ Dedi. Tanıyanlarının ‘muallim’ sıfatını en çok yakıştırdıkları isimlerden birinin, Mahir İz olmasının tesadüf olmadığını bir daha anladık.“ Mahir İz, Mustafa Özdamar’ın anlatımıyla:  “Aile çevresi, içinde yaşadığı olaylar ve elli yıl süren hocalık yaşamı nedeniyle, devrin ileri gelen din, siyaset ve edebiyatçılarıyla yakın ilişkide bulunmuş ve bunların kendi iman ve fikrine yakın olanlar ile dostluklar kurmuştur.“

İsmail E. Erünsal ise Hocasını şu sözlerle anlatır: “Mahir İz Hocamın farklı dallarda bilgi birikimi vardı. Edebiyattaki teorik bilgisinden önce gelişmiş bir şiir zevki olduğunu söylemeliyim. İyi bir münekkiddi. Hafızasında binlerce şiir vardı. Edebiyat yanında tasavvufî konularda da derin bir bilgi sahibiydi. Mekke kadısı olan babasından ve çocukluğunun bir bölümünü geçirdiği Medine'deki özel hocalarından iyi derecede Arapça ve Farsça öğrenmişti. İslâmî konularda da dikkate değer yorumlar getirirdi… Mahir Hoca’yla okulda ve mesai sonrası da eve dönüş yolunda genellikle beraberdik. Bu esnada hocanın bazı özelliklerini yakından görme imkânım oldu. Hoca maaşını alır almaz hemen zekâtını hesap eder çoğunlukla ihtiyaç sahibi öğrencilere vermek üzere bana teslim ederdi. Hoca bir keresinde bana, ahirette bir de mal mülkün hesabıyla uğraşmamak için üzerinde kayıtlı hiçbir emlâkin olmadığını, Emirgan’daki evini kızına, Erenköy’deki dairesini de hanımına devrettiğini söylemişti… Hoca, Osmanlıca okumanın ve yazmanın ehemmiyeti üzerinde çok durur etrafındakileri muhakkak bu harflerle okuyup yazmaya teşvik ederdi. Haydarpaşa Lisesi'nden doktor, eczacı, mühendis ve hukukçu gibi çeşitli mesleklere intisap eden eski talebeleri, hocanın bu konudaki teşviklerinden dolayı Osmanlıca okuma-yazmayı öğrenmişlerdir. Hatta içlerinden Eczacı Uğur Derman ağabeyimiz gibi kendi mesleğini yapmayıp ömrünü bu yola adayan kimseler de çıkmıştır. Bir keresinde Kılıç Ali Paşa Camii’nin son cemaat yerinde bir vakit namazını eda ederken rastladığımız, Kur’ân kursunda okuyan 15-16 yaşlarında iki gence Osmanlıca bilip bilmediklerini sormuş, ‘bilmiyoruz’ cevabını alınca yakındaki bir kırtasiyeciden aldırdığı iki deftere, bazı metinleri yazıp vermiş ve bir daha geldiğinde yazdıklarını kontrol edeceğini söylemişti. Edinburgh’a gittiğimde oradan Osmanlıca yazdığım birkaç mektuptaki yanlışları düzeltip göndermişti. Hoca’nın mektuplarındaki bana: ‘Sevgili aziz oğlum, İsmailim’ şeklindeki hitabı beni çok gururlandırıyordu.”

Sosyal ve Edebi Yönleri

Mahir İz, muallimliğinin yanı sıra imam hatip okullarının kurulması ve devam etmesinde önemli hizmetler üstlenen İlim Yayma Cemiyeti’nin ilim ve müşavere heyetinde yer almış ve bu kuruluşlarda heyet başkanlığı yapmıştır. Ankara’da Muallimler Cemiyeti, Darülfünûn Edebiyat Fakültesi Mezunları Cemiyeti, İstanbul Muallimler Cemiyeti gibi topluluklarda bulunmuştur. İslami İlimler Araştırma Vakfı ile Milli Kültür Vakfı’nın ve Sönmez Neşriyat’ın kurucuları arasında yer almıştır. 1960 ihtilâlinden sonra Kur’ân-ı Kerîm’in Latin harfleriyle basılması konusunda danışılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından davet edilmiş, bunun yanlış olduğunu söyleyerek vazgeçilmesini sağlamıştır. Aynı yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlatılan Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Anlamı adlı eserin redaksiyon heyetine başkanlık yapmıştır. Mahir İz, güzel konuşan, harikulâde bir Türkçeye sahip olan bir şahsiyettir. Oxford Üniversitesi’nden Dr. S. Skilliter, Mahir İz’in İstanbul Türkçesini çok güzel konuştuğunu öğrenmiş ve İstanbul’a gelmiştir. S. Skilliter’in amacı İstanbul Türkçesini güzel bir şekilde kullanan bir beyefendi ve hanımefendi konuşmalarını örnekleyerek üniversitesindeki öğrencilerine dinlettirmektir. İstanbul Beyefendisi olarak Mahir İz’i ve bir İstanbul Hanımefendisi olarak da ablası Bihin Hanım’ı seçerek onları konuşturmuş ve teybe kaydetmiştir.

Mahir İz’in şiirleri hakkında ise şunlar söylenebilir: Mahir İz, Tevfik Fikret’in görüşlerinde değişim olmadan önce ondan etkilenmiş ve Fikret tarzında şiirler kaleme almıştır. Daha sonraları bu şiirlerden kimsenin anlamayacağını düşünmüş ve şiirlerini yakmıştır. Ancak Mahir İz’in beğenip sevdiği, kendi el yazısıyla kaleme aldığı on civarındaki seçme yazılarından oluşan defterler öğrencisi Uğur Derman’dadır. Mahir İz’in eserleri hakkında yapılan değerlendirmelerde üzerinde ittifakla durulan bir mesele vardır ki; o da Mahir İz’in bilgisi oranında sayıca az eser yazmış olmasıdır. Mahir İz’in İSAM ( İslâm Araştırmaları Merkezi )’da bulunan sohbetlerine ait 16 saatlik ses kayıtları araştırmacıların ilgisini beklemektedir.

Mahir İz’in başlıca eserleri şunlardır:

1. Adanalı Hayret Hayatı ve Eseri

2. Tasavvuf (1969)

3. Kısas- ı Enbiya (1972)

4. Din ve Cemiyet (1973)

5. Yılların İzi (1975)

6. Peygamber Efendimiz (1982)

7. Üstadım Mehmed Âkif (2014)

Osmanlı Sohbet Geleneğinin Son Temsilcisi

Mahir İz’in en önemli taraflarından biri de çok sevilen bir sohbet adamı ve iyi bir hatip olmasıdır. Mahir İz, ömrünün son yıllarına kadar sohbet faaliyetlerini aşkla yürütmüştür. Bu bakımdan talebeleri Mahir İz’i, Osmanlı sohbet geleneğinin son ve hakiki bir temsilcisi olarak nitelendirmiştir. Mahir İz, sohbetlerin gerekli olduğuna inanmış ve vefatından sonra da devam etmesini istemiştir. Bu konuda şunları söylemiştir: “Herkes bildiğini, başkasına öğretmekle mükelleftir, bu bir şükran borcudur. Zira kul Hakkın lûtfu sayesinde bilgi nimetine kavuşmuştur. Her nimetin şükrü kendi cinsiyle eda edilebilir. Bir kimse kudreti oldukça bir vecibeyi şahsen yerine getirmeli, parası varsa başkasına yaptırmalıdır.” Sohbetler kış aylarında Emirgân’da, yazları ise Arnavutköy ve Beşiktaş’taki Yahya Efendi Dergâhında yapılmıştır. Sohbetler sadece yukarıda bahsi geçen yerlerde olmamış; Beykoz, Bebek, Kanlıca, Kandilli, Çırağan gibi yerlerde de haftanın belli günlerinde sohbet yapılmıştır. Mahir İz, sohbetlere giderken yanında çay, bisküvi, şeker gibi malzemeler götürüp dinleyicilere ikram edermiş. Mahir İz, sohbetlerinde siyasi konulara girmemeye özen göstermiş, siyasetle alakalı sorulara ustaca cevap verip konuyu başka alanlara çekmiştir. Sohbet konuları dinleyici grubun soruları üzerinden şekillenmekle beraber, genelde edebiyat, sosyal hayat, dini meseleler konuşulmuştur. Mahir İz, sorulan soruları samimiyetle dinlemiş ve herkesin anlayabileceği bir üslupla cevaplamıştır. Küçük bir öğrenci grubuyla başlayan sohbetleri artan bir ilgiyle devam etmiş ve yüzü aşkın bir dinleyici kitlesine ulaşmıştır. Dinleyicileri arasında farklı yaş ve meslek gruplarına mensup kişiler vardır. Yılların İzi (İstanbul 1975) isimli hatıratı onun 80 yıllık ömrünün hasılasıdır. Seksen yıllık ömrünü, Osmanlı Devleti’nin geniş coğrafyası içinde İstanbul’dan Medine’ye kadar uzanan çeşitli yerlerde İttihat ve Terakkî, Millî Mücadele ve Cumhuriyet döneminde yaşayarak geçirmiş, çöküşü ve kurtuluşu görmüş, Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında cereyan eden olaylara meclis zabıt kâtibi olarak şahit olmuş olan Mahir İz’in hâtıralarından meydana gelen eser, yakın tarihimizin bilinmeyen siyasî hadiselerine ait bazı gerçekleri ortaya koyması bakımından önemlidir. Kitapta müellifin çocukluğu, gençliği, mektep hayatı, arkadaşları, hocaları, dostları, talebeleri, fikirleri ve hayat prensipleri hakkında verdiği bilgiler dört bölüm halinde düzenlenmiştir.

Mahir İz’den Birkaç Alıntı

  • Harf bir milletin şiarıdır. Harf değişirse millet hüviyetini, tarihini kaybeder.
  • “Her işin başı Allah korkusudur.” Bu sözü 1.300 küsur evvel Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (s.a.) söylemiştir. Fertlerde Allah korkusu olmayınca, her millette ferdi, aileyi ve cemiyeti sarsan ibtilalar her gün biraz daha artmaktadır.
  • Aristo cemiyet içinde beş ahlak zabıtası kabul eder. Bunlardan biri de “din”dir. Yani “Allah korkusu”dur. İnsanlığın yeryüzünde cemiyet kurduğu her ülkede en mukaddes ahlak zabıtası iman olmuştur.
  • Eğer hakiki hedefe ulaşmak istiyorsan, Allah'tan başka maddî ve maddeye bağlı bulunan her şeyi terk et.
  • Bizim dinimiz gayba iman edenlerin dinidir.
  • Büyük eserler ve büyük hükümler büyük adamların işidir. Doğruyu rehber eden muhakkak büyüklüğe kavuşur. Doğru ise akıl ile nass ile ve tecrübe ile bulunur.
  • İnsanlar şekil bakımından birbirinin eşidir. Babaları Âdem, anaları Havva’dır. Bunun dışında insanların birbirinden üstünlüğü Allah’a iman edip, iyi ve faydalı işler yapmakla, yani “ameli salih” ile mümkündür. İmanı tam olup da insanlar için faydalı işler yapanlar ise, üstün mertebeye nail olurlar.
  • Şükür odur ki her azâ ne için yaratılmış ise, ona sarf etmektir.
  • Maâlesef halk câmiasında Müslümanlık câmide ve Arafat'ta tecelli etmekte idi; yani câmie ve hacca giden hâlis Müslüman sayılırdı. Hâlbuki cami ve Arafat'taki Müslüman, birçok vecîbelerinden yalnız ikisini yapan Müslümandır. Acaba o Müslüman işinin başında nasıldı? Mahallede zekât sandığı kurulsa hakikî zekâtını onlardan kaç kişi verecek ve cemiyete yardım edecekti? Müslümanın ölçüsü, insanın hakikat ölçüsü, mâlî vecîbesini yaptığı, sığınanın elinden tuttuğu, her işini doğru yaptığı zaman anlaşılır.

Vefatı

Mahir İz, 9 Temmuz 1974 günü Paşabahçe Hastanesi’nde vefat etmiştir. Cenaze namazı Erenköy Sahrayı Cedid Cami’nde kılındıktan sonra Sahrayı Cedid Mezarlığı’na defnedilmiştir (11 Temmuz 1974). Cenazesine halkın her kesiminden kalabalık bir cemaatin iştirak ettiğini belirten İsmail Özdoğan’ın, cenazeye dair izlenimleri şöyledir: “Cenazede dikkatimi çeken simalar arasında, bu fakir şoför, son derece üzgün; devrin önde gelen siyasilerinden Ferruh Bozbeyli ve sanayi kesiminden Vehbi Koç da vardı. Yani bu kadar birbirine uzak mesafelerde olan cemaat, herkesin cenazesinde bulunmaz. Bu bir insanın, her sınıftan, her kademeden veya tahsil ve kültür derecesinden insanlara ne verdiğini gösterir.”

İsmail Özdoğan’ın kastettiği ‘bu şoför’ Mahir İz’in sohbetlerini gelip hocayı eski arabasıyla evine bırakan kişidir.Yazımızı Mahir Hoca’nın vasiyetnamesinin son cümlesiyle tamamlayalım: “Bütün bizi tanıyanlara selâm ve hürmetler. Haklarını helâl etsinler. Hatırladıkça da Rabb-i Gâfur'dan rahmet niyâz etsinler. (Vesselâmu âlâ menittebealhudâ )”

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

 

Kaynak: https://www.dunyabizim.com/hocalarin-hocasi-mahir-iz-hoca-makale,2927.html

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.