Karapınar'da Yeşile Doymak
İlkokul yıllarında sinemalarda izlediğim filmlerde geçen çöl sahnelerinin Karapınar'da çekildiği söylenirdi. 1976 yılında rahmetli babamla Ereğli'ye...
İlkokul yıllarında sinemalarda izlediğim filmlerde geçen çöl sahnelerinin Karapınar'da çekildiği söylenirdi. 1976 yılında rahmetli babamla Ereğli'ye giderken içinden geçtiğimiz Karapınar bende bu ilçe ile çöl kavramının üst üste oturmasını pekiştirdi. 1976-1982 yılları arasında okul için gidip gelmek zorunda olduğum Ereğli'ye her gidiş gelişimde içinden geçmek zorunda kaldığım Karapınar bana hep çöl ortasında terk edilmiş bir kasaba intibaı verdi.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin "Yazılacak çok şey var" projesi kapsamında Karapınar'a düzenlediği geziye davet edilmem, bende oluşan Karapınar intibaının değişmesine sebep oldu. 6 Eylül Cumartesi günü gerçekleşen Karapınar gezimizde, bize gezi boyunca eşlik eden Belediye Başkanı Mehmet Mugayıtoğlu, yetiştirdiği çocuğu ile gurur duyan bir baba edası ile icraatlarını anlattı.
Karapınar, son on beş yıl içerisinde özellikle de iki dönemdir başkanlık görevini yürüten Sayın Mugayıtoğlu döneminde büyük değişim geçirmiş. Çölle özdeşleşen Karapınar gitmiş yerine yeşile dönüşen ve terk edilmişliğe isyan eden bir şehir gelmiş. Sanki son yıllarda ülkemizde gelişen ve dünya çapında bir ün sağlayan "yüz naklini" gerçekleştiren doktorlar, Karapınar'a da el uzatmışlar ve yüz nakli yapmışlar.
Belediye Başkanı Mehmet Mugayıtoğlu, iki dönemdir görevde olduğunu belirtirken eseri ile gurur duyan bir usta edası ile daha işinin bitmediğini, bir dönem daha başkanlıkta kalması halinde şehre kalıcı mührünü vuracağını iddia ediyor.
Bizi şehir girişinde karşılayan Sayın Mugayıtoğlu, sekiz yıllık icraatını anlatırken yaptığı işten gurur duyan ve kendisinden emin bir tavır içerisinde idi. Yaptıkları gerçekten takdire şayan işlerdi; ancak daha önce başkanlık yapan arkadaşlarının adını anmaması ve Türk siyasetinin en kötü alışkanlıklarından birisi olan "enkaz devraldık" sözlerini sık sık ima etmesi, hanesine yazabileceğimiz tek olumsuzluktu. İnsan büyük işler başaran rakiplerini geride bırakacak işler yaptığı müddetçe başarılıdır. Hiçbir şeyin yapılmadığı bir yerde yapılan işler, daha önce kıyaslanacak bir şey olmayınca sadece kendi içinde kıyaslanmaya mahkûmdur.
Belediye Başkanı Mugayıtoğlu rehberliğinde yaptığımız şehir turunda yeşile bürünmeye aday bir Karapınar gördük. Şehir merkezinde yeşil alan olarak bırakılan her yer ağaçlandırılmış. İş ciddi tutulursa beş yıl sonra çölleşmeden kurtulmuş ve yeşile bürünmüş bir Karapınar bizleri bekliyor, diyebilirim.
Dünyanın nazar boncuğu olarak isimlendirilen ve dünyanın harikalarından birisi olarak kabul edilen Meke Gölünün kurumuş olması üzücü bir durum oldu benim için. Bu gölün tekrar canlanması için neler yapılabilir diye soran Sayın Mugayıtoğlu'na cevap verme şansımız olmamıştı. Ancak gezi esnasında bizlere verilen Karapınar Tarihi Kitabını okuyor iken bir nokta dikkatimi çekti. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Meke Gölü tuzla olarak kullanılıyormuş, zamanla bu iş bırakılmış. Acaba, zamanla tuz oranı artan göl suyunun buharlaşma oranı da arttığı için su zayiatı artmış olabilir mi? Meke Gölünden tuz elde etme işlemi tekrar başlatılarak gölün tuz oranı azaltılarak tekrar eski haline dönmesi sağlanabilir mi?
Bu konuda karar verecek ve doğru yolu gösterecek olan bilim adamlarımızın üniversitelerimizde bulunduğunu düşünüyorum. Karapınar Belediyesi bu konuda üniversitelerden gerekli desteği alabilir ve gereken projeyi hazırlatabilir. Sayın Mugayıtoğlu, Meke Gölünü kurtaracak bir projeye imza atabilirse asıl kalıcı yatırımı o zaman yapmış olur.
Acı gölün ve yeni oluşan obrukların su seviyeleri Karapınar'ın yer altı su potansiyelinin halen var olduğunun delili. Meke Gölü tamamen kaybolmadan ve hafızalarda halen canlı iken bir an önce yaşam ünitesine bağlanmalı ve hayata döndürülmeli.
Çöl içinde bir vaha oluşturmak yerine, çölü tamamen yok edip bir yeşil orman oluşturma hedefi içerisinde olan Sayın Mugayıtoğlu'na başarılar diliyorum.
***Siyasette son dönemlerde moda tabir olan çıraklık, kalfalık ve ustalık tabirine katılmıyorum. Çırak olarak işe başlayan bir başkan bu dönemde yaptığı yıkımı, ancak kalfalık ve ustalık döneminde toparlayabilir. Bu tabir ancak muhtarlık, ilçe veya il encümeni azası sonrada başkan olan veya milletvekili, bakan ve son olarak da başbakan olan için kullanılmalı, diye düşünüyorum.
Kaynak;MerhabaGazetesi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.