"Kendini Arayan Şehir" hakkında İsmail Detseli'nin ve Hasan Ukdem'in inceleme ve değerlendirme yazıları yayınlandı.
Ahmet Köseoğlu'nun şehirleri konu alan son kitabı "Kendini Arayan Şehir" hakkında İsmail Detseli'nin Yenigün Gazetesinde ve Hasan Ukdem'in Yenihaber Gazetesinde inceleme ve değerlendirme yazıları yayınlandı.
Ahmet Köseoğlu'nun şehirleri konu alan son kitabı "Kendini Arayan Şehir" hakkında İsmail Detseli'nin Yenigün Gazetesinde ve Hasan Ukdem'in Yenihaber Gazetesinde inceleme ve değerlendirme yazıları yayınlandı.
İsmail Detseli:
Kültür ve medeniyet bakımından gelişmemiş daha doğrusu musikisinden mimarisine mazisi yok edilmiş, hafızası silinmiş şehirler, ruhsuz şehirlerdir. Ruhu olmayan şehirler ise ölü şehirlerdir. Şehirlere ruh verenler de o şehirlerde yaşarken iz bırakmış insanlardır. Hacı Bayram Veli “İnsan, şehri inşa ederken aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Gönülde her ne var ise, şehir olarak görünür. Gönlü taş olanın şehri taş, gönlü aşk ile dolu olanın şehri gülistan olur” der. Şehirleri bayındır kılan da şehirleri uygarlık adına tarumar eden de insandır. İnsanın dünyadaki en önemli vazifesi dünyayı güzelleştirmektir. Yaşadığımız şehir, kasaba, mahalle ve köy her neresi ise şehrin medeniyetinin izlerini taşımalıdır. Yesrib’i Medine yapan Peygamberimiz de gönül medeniyeti inşa ederek şehri güzelleştirmiştir. Mekânları inancımıza, ahlakımıza göre şekillendirdiğimizde şehirlerimizi imar etmiş oluruz. İmar edilen şehirler beden ve ruh olarak yaşarlar. Şehir ve insan ortak bir benzerlikte buluşamadığında bile birbirini tamamlarlar. İnsan ve şehir kavramı; aslında birbirinden ayrılmamaya yemin etmiş iki sevgiliden farklı değildir. Köseoğlu, “Kendini Koruyan Şehir”den sonra “Kendini Arayan Şehir”de de şehir ve insanın sarsılmaz beraberliğine, tutkularına, hayallerine işaret ediyor. İnsanı çepeçevre saran, sıcak, samimi ve güleryüzlü şehirlerin son yüzyılda maruz kaldıkları karmaşaya rağmen mazideki görkemli günlerini arayışlarına vurgu yapıyor. Sözü uzatmadan kitapta sözü edilen şehirler arasında bir tur yapalım mı ne dersiniz… Geçtiğimiz hafta benim yaşlılık okulum olan TYB Konya şubesine uğradım. Başkan Ahmet Köseoğlu Çizgi Kitabevi’nden çıkan yeni eseri Kendini Arayan Şehir’i imzalayıp lütfetti. Elime geçen eseri bekletmeden okumak adetimdir. Yeni bir dostla buluşmanın heyecanıyla aldım başladım sayfalarda seyretmeye. Hamdolsun bitirmek nasip oldu. Değerli dost yazar Köseoğlu, Kendini Arayan Şehir kitabına Kudüs’ten başlamış. İyi ki de öyle yapmış. Sezai Karakoç üstadın tanımlamasına işaret ederek “Gökte yapılıp yere indirilen şehir” demiş Köseoğlu. Çocukluğumuzda hacca gidenler ilk kıblemiz olan bu şehri ziyaret ederler ve dönüşlerinde heyecan ile bizlere “Mağallak (Muallak) daşı var, Altın kubbeli Caminin içinde” diye Kubbetü’s-Sahra’yı anlatırlardı. Yazar bu şehri 22 tane güzel isimle anlatmış, sonunu karalara bürünen şehir diye bitirmiş. Bu şehir için yazacak çok şey var ancak kitapta yazılacak çok şehir de var. Ardından Belde’i muhayyere olarak üç şehir içinde ismi geçen bizimde şehrimiz olan Konya ile devam etmiş kendini arayan şehirlere. Efsanelerde ve mitolojide geçen kuruluş isimleri ile başlayıp Aşık Şemi’nin Konya üzerine yazdığı şiirle süslemiş. ŞAM 1970 li yıllarda köyümüze gelen bir hocadan dinlediğim hikayenin gerçeğini burada okuyorum. Hocanın anlatımı şöyle idi. Dinikum Dinarikum Taht’ı Kademeyye. Sizin taptığınız Allah benim ayaklarımın altında diye ayağını yere vuran bilge kişi bu sözünden dolayı idam edilmiş. Oysa ayağını vurduğu yerde büyük bir altın varmış. Şimdi okurken bir gerçekle yüzleşiyorum. “Sin Şın’a girince sırrım ortaya çıkar” sözü ile maruf İbn Arabi “Sizin taptıklarınız benim ayaklarımın altındadır” sözü ile recm edilmiş. Bu sır asırlar sonra Mısır’ı fethe çıkan Yavuz Sultan Selimin gördüğü bir rüya ile mezarı bulunup üzerine bir türbe ve yanına bir cami yaptırılmış. İçinde çok kerametler yaşanmış. İlmek ilmek dokunan şehri Köseoğlu’nun akıcı diliyle adeta yaşıyorsunuz. ŞANLIURFA Hz. Adem’in çiftçilik yaptığı Harran ovası, Hz. Nuh’un gemisin karaya vurduğu Cudi dağı, Hz. İbrahim’in doğduğu ve ateşe atıldığı yerler. Hz Eyyüp Hz. Elyesa, Hz. Musa İle Hz. Şuayb’ın karşılaştığı Soğmataş antik şehri, Hz. Lut, Hz. İshak, Hz. Yakup, Hz. Yusuf ve Hz. İsa’nın mübarek isimlerinin bir araya geldiği müstesna belde… TYB Konya Şubesi ile gidip gördüğüm Urfa’yı, yazar “İnancın şehri, Nebiler şehri, Efsaneler Diyarı, Suyla efsunlanmış şehir, Zamanın Şahidi Şehir, Şiir şehir, Türkü şehir” gibi nitelemeleriyle aktarıyor. Bütün bu sıfatları fazlasıyla hak ediyor Urfa. Üslubun akıcılığı ile birleşince elinizden bırakamıyorsunuz. BURSA Bir Osmanlı şehri olan Bursa’yı en güzel anlatanların başında gelen Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadelerine yer veriyor Köseoğlu, şehre vefa duygusuyla bakanların, kadir kıymet bilinciyle dokunanların hatıralarına saygı duyarak. Bursa “İçimizdeki aydınlığın aynasıdır” diyor. Bazı bölümlerde şehrin dokusunu bozan yüksek katlı binaların yapılmasını haklı olarak eleştirmiş. Kendisi de uzun yıllar belediyelerde yöneticilik yaptığı için tarihi şehirlerin dokusunun bozulmasını içine sindiremiyor. Bu güzel şehirde Ulu Camii’nin ilk imamı olan Mevlid kasidesinin yazarı Süleyman Çelebi’ye, Emir Sultan’a, manevi mimarların şehre bıraktıkları izleri sürerek gönüllerimize dokunuyor. Nefaseti damakta tat bırakıyor. ÜSKÜP İkinci bölüme “Umran Şehirler” demiş Köseoğlu. Beton şehirlerin uygarlığı ruhsuz şehirler çıkardı karşımıza. Umran şehirler, ruhu olan kimlikli şehirlerdir. Yazarın “Umran Şehir” tasviri yerinde bir dokunuş olmuş. “Üsküp ki Şar Dağı’nda devamıydı Bursa’nın Bir lale bahçesiydi dökülmüş temiz kanın” diye başlayan Yahya Kemalin şiiri ne güzel anlatıyor Üsküp’ü… 2007 yılında bir gurup kültür insanı ile Üsküp’e vardıklarında “Kaybolan şehir beklerken kapıda bizden birileri bizleri milli kıyafetler ve Türk bayrakları ile karşılayınca şok olduk” diyor. “Demek ki kültürüne örf adetlerine sahip olunursa şehirler kaybolmuyor, şehirler kendini aramıyor” diyerek kitabın neden bu ismi aldığına bir gönderme daha yapıyor. KÜTAHYA Bir Kütahya türküsü içimizi okşuyor: Varın bakın benim bacam tüter mi? Bağımda bahçemde bülbül öter mi? Evlatlarım benim yerim tutar mı? Gençlik elden gitti beyler gelmedi. “Kütahya’nın kaderinde Selçuklu devletinin temeline konan dinamitlerden biri olan Cimri Hasan hadisenin patlak vermesi ile Şehrin sevk ve idaresi Germiyanlılara geçer ve Moğollara ve Selçuklulara karşı önemli direniş gösterirler. Daha sonraları Germiyanlılarla Selçuklular arasında sık sık yönetimin el değiştirmesine halk da alışmış olacak ki sosyal hayatta, mimaride kültür ve sanatta fazla değişiklik görülmez. Arada Karamanoğullarının ve Osmanoğullarının da Germiyanlıları huzursuz ettiklerini hemen her tarihçimiz ve seyyahımız belirtiyor. Germiyanoğlu Yakup Bey (II.)erkek evladının olmaması ve Karamanoğullarına karşı destek aldığı Osmanoğullarından kız kardeşinin oğlu. II. Murad’a gidip kendisinin vefatıyla birilikte hanedanlığın Osmanlı himayesine geçebileceğini bildirmesinden bir yıl sonra hakkın rahmetine kavuşur (1429). Nihayet Kütahya Anadolu Beylerbeyliği’nin merkezi olacak idaresi de İshak Paşa’ya verilecektir” diye tarihi bir bilgi de veriyor kitap. Yazarın kaleminden öğreniyoruz ki Derviş Mehmet Zilli veya bilinen adıyla gezgin yazar Evliya Çelebi’nin ailesi de aslen Kütahyalı imiş. Çini sanatının başkentini hala görmediyseniz bu kitabın rehberliğinde şehri hissederek yaşamaya ne dersiniz… AKSARAY “Tarihin kucağında Konya’nın kıyısındaki” şehir… Yazarımız bu komşu şehri tanıtmaya iki satırlık bir Aksaray türküsü ile başlamış: Aksaray’ın kapıları sürgülü Siyah saçı sırma ile örgülü Yine TYB Konya Şubemizin “Yazılacak Çok Şeyimiz Var” programı ile bir Pazar günü yaptığıımız Aksaray gezisini anlatıyor. İbni Batuta, Evliya çelebi, İ. Hakkı Konyalı gibi yerli yabancı seyyah bu tarihi şehre gelmiş, şehri incelemiş ve yazmışlar. Ziyaret dönüşünü aktarırken “Keşke ‘Seyyahlar gözüyle Aksaray’ diye bir seçki hazırlasalardı bizlere günübirlik seyahat edenlerin eline tutuşturulsaydı, eli boş dönmeseydik Konyamız’a” diye yakınıyor yazar. TOKAT Hey on beşli on beşli Tokat yolları taşlı On beşliler geliyor Yarimin gözü yaşlı. Ne vakit bu türküyü duysam, maziye daldığım gözlerimin yaşardığı andır. Kadirşinas şehre benim de birkaç defa gitmişliğim vardır. Onbeşli türküsü her ne kadar kıvrak hava biçiminde saza dökülmüş ise de söylenişinde büyük bir hüzün yaşanır. 1315 Rumi doğumlu gençlerin Çanakkale Savaşına gidip dönmeyişinin acıklı hikayesi, yazarın anlatımına da konuk olmuş. Yazarımız Tokat için “Burası bir Selçuklu şehridir, Hz. Pir de Tokat’a gitmek gerek çünkü Tokat’ta insan ve iklim mutedildir” diyor bu şehre misafir olmanın en önemli gerekçesini ifade etmiş oluyor. “Tokat alimler şehridir, Tokat şairler şehridir, Tokat Sultanlar şehridir” diyerek isim isim bilgi veriyor. Tokat’ın Paşalar şehri olduğunu yazarken de ünlü Pilevne Kahramanı Gazi Osman Paşa için dua etmeye bizleri davet ediyor. Sonra “Tuna nehri akmam diyor” marşını söylüyoruz hep beraber. AMASYA Geçen yıl TYB Konya Şubesi ile ilk defa gittiğim Amasya yazarın ifadesiyle hakikaten saklı ve kadim bir şehir. Türkülerin isimleri arasında bir isim dikkatimi çekti, “Bamiyeyi ekerim.” Amasya Bamyası ile de meşhur bir kentimiz. Yazar Amasya’yı tarif ederken, “Dünü bugüne taşıyan şehirlerimizden” diyor. Kadim şehirlerin hepsi de öyle değil mi. Amasya ilim şehri, hikmet şehri evliyalar şehri, medrese şehri, Şehzadeler şehri, Sultanlar şehri diyerek güzelleştiriyor bu şehrimizi. “Amasya fazlaca Osmanlı” diyerek hayranlığımızı artırıyor. Şehrin kadim ruhuna Yıldırım Beyazit Han,Çelebi Mehmet Han, İkinci Murat Han, Fatih Sultan Mehmet Han, İkinci Beyazıt Han,Yavuz Sultan Selim Han, ve yıllar sonra Üçüncü Murat Han ruh katmışlar. Bu isimler bu şehirde yetişmişler bu şehirde izler bırakmışlar. Onların izinde bu şehri tanımaya yeniden keşfetmeye çağırıyor bizi yazar. BALIKESİR Bursa, İzmir, Manisa illerinde çok kaldığım halde ilk gidişim 2019’da oğlumla yaptığım bir geziydi. Balıkesir’den transit geçip Edremit’e oradan da Akçay’a vardık. Bir gecelik misafirlikten sonra İzmir üzerinden Konya’ya gelmiştik. Yazar bu şehrimizde ilk olarak, Zağnos Paşa camii ve haziresini gezdiğini ve bu önemli bir eser olan camide Ünlü Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un milli mücadele yıllarında Balıkesir’e gelip milli mücadeleye katılmak için önemli konuşmalar yapıp halkı ateşlendirdiğini anlatıyor. Şehrin en güzel kütüphanesinden de uzunca bahsetmiş. Ben bu kütüphane aşkını yazarın kitaba kitaplara düşkün oluşuna bağlıyorum. Bir paragrafta yazarın şu sözleri dikkatimi çekti: “Şehirli, şehrin mütemmim cüz’üdür. Şehirleri anlamlı kılan da anlamsız hale getiren de insanlardır. Şehrin sanatçıları Ayşe Ülker Erke ve Çolpan’ın bu şehrin evlatları olması, muhabbetimizin katlanmasına vesile oluyor desem abartmış olmam.” Bu kitap öyle bir kitap işte. İçinde kültür sanat, medeniyet, müzik, mimari ne ararsan var. “Şehirden uzakta, şehre yakın” olmak isteyenlere bir şehirler rehberi olmuş eser. İZNİK Bu güzel Marmara ilçesinin girişinde Yunus Emre’den bir dörtlük kullanmış yazar: Benim dilim kuş dilidir, Benim ilim dost elidir, Ben bülbülüm, dost gülümdür Bilin gülüm solmaz benim. Yazar seyyah olarak devam ettiği yerleri anlatırken şu ifadeyi kullanmış: Zaten bu alemde oluşumuz da seyahate dahil. İznik şehrinin tabi ve doğal güzelliklerini sayarken M.Ö. 4000 yılına kadar giden bir önemden bahisle şehrin mahalle ve sokaklarını ve şehre güzellikler katan İznik gölünden de övgüyle söz etmiş. EREĞLİ Yazar bu nadide ilçemiz Ereğli’ ye giriş yaparken bu ilçemizde çok güzel yarış atları küheylanlar yetiştiği için Köroğlu’ndan bir deyişle katılmış bize: Yokuşa yukarı tavşan büküşlüm, İnişe aşağı ceylan sekişlim Taze gelin gibi uğrun bakışlım Alma gözlü kız perçemli kıratım. Bu dörtlük beni bilgisayarın başında felç etti adeta, düşüncelere daldım ve bir müddet öylece kalakaldım. Ereğli’miz herkesçe bilinir harika bir şehirdir. “Anlatılmaz yaşanır” türden bir eser olmuş “Kendini Arayan Şehir”. Eline yüreğine sağlık Ahmet Köseoğlu. Bulun, alın, okuyun, şehirleri keşfe yeniden çıkın. Şehirlerin sokaklarına başka bir yerden bakacaksınız, emin olun…
Hasan Ukdem:
Şehirleri gezmek, sokak sokak, cadde cadde dolaşmak elbette serüven hissi verir insana. Ancak bir şehri bir yazar gözüyle gezmek, satır satır, sayfa sayfa dolaşmak tahmin edemediği duygular uyandırır insan yüreğinde. Evliya Çelebi'nin, İbn-i Battuta’nın ya da Ahmet Hamdi Tanpinar’ın şehir anlatılarını okurken o şehirlerde kendimiz gezsek de göre göremeyeceğimiz, görsek de öyle yorumlayamayacağımız düşünceler, duygular, hülyalar doğar içimizde. İşte bu halet-i ruhiyeye sevk olduğum bir kitap var elimde; Ahmet Köseoğlu'nun Kendini Arayan Şehir kitabı. Coğrafyası, tarihi ve bugünü ile ele alınmış 11 şehir ve 3 ilçe kitapta yazarın gözlemleri, duyguları ve hayıflarıyla anlatılmış.
Birinci bölümde Gökte Yapılan Şehirler; Kudüs, Konya, Şam, Şanlıurfa, Bursa. İkinci bölümde; Üsküp, Kütahya, Aksaray, Tokat, Amasya, Balıkesir. Üçüncü bölümde ise, üç ilçe; İznik, Tuz Gölü, Ereğli yer almakta. Bu şehirler için yazar kendince tanımlarda da bulunmuş; Kudüs'e Gökte Yapılıp Yere İndirilen Şehir, Konya’ya Huzur Şehri, Şam'a Zamanın Şehri, Şanlıurfa'ya Efsane Şehir, Bursa'ya Tarih Kokulu Şehir, Üsküp'e Kaybolmayan Şehir, Kütahya'ya Çinili Şehir, Aksaray’a Tarihin Kucağındaki Şehir, Tokat'a Kadirşinas Şehir, Amasya'ya Saklı Şehir, Balıkesir’e Bereketli Şehir ve son bölümde yer alan ilçelere; İznik'e Minyatür Şehir, Tuz Gölü'ne Tuz Şehirleri, Ereğli Hayal Şehir. ilgili kısımlarda da bu tanımları açarak şehirlerin kalbine yolculuklar yaparak, neyi aradıklarını okurlarına merak ettirmiş.
Şahsen ben okurken birçoğunu görmediğim, gönlüme yakın bulduğum bu şehirleri görmüş gibi oldum. Tarihlerini okuduğum, belgesellerde gördüğüm ve namları dünyayı sarmış yerlerini duyduğum kısımlarını okurken bir tanıdığa rastlamış gibi heyecanlandım. Ve şunu bir kez daha anladım ki Türkiye, sadece Türkiye'den ibaret değil. Konya kadar Şam da bizim, Bursa kadar Üsküp de bizim, Balıkesir kadar Kudüs de bizim. Oralarda bulunan camiler, çeşmeler, mezarlıklar bu tezin somut şahitleri olarak durmaktalar. Son zamanlarda bazı şehirlerin batılılarca neden hedef alındığı, neden yok edilmeye çalışıldığı biraz da bu yönüyle düşünmemiz gerekiyor. Kendi köksüzlüklerini kurgu kahramanlarla ayakta tutmaya çalışanlar, bizi mazimizden kopararak hafızasızlaştırmaya çalışıyorlar. Köseoğlu'nun kitabi bu bakımdan da çok önemli notlar düşüyor tarihe. Kendini Arayan Şehir kitabı teşekkürle başlıyor ve “Şehirlere Yolculuğum” giriş yazısı ile devam ediyor: “Bir şehre niye gidilir? Gezdiğimiz, gördüğümüz şehirlerde nedir aradığımız? Bazı şehirler kanımıza karışır, bir parçamız olur, kendimizi buluruz sokaklarında dolaşırken. “İnsan aradığıdır” diyor Hz. Mevlana. Biz de gezdiğimiz şehirlerde kendi ruh şehrimizi arıyoruz belki de.” Sadece bu alıntıdan bile birçok çıkarım yapmamız mümkün. Artık bir turist olarak gidiliyor bir yerden bir yere. Tarihi yapılar, meydanlar, çarşılar bir seyyah gibi değil de bir turist gibi dolaşılıyor. Dün ile bağ kurmadan, kendinden bir şeyler aramadan ve o şehrin ulularını hakkıyla tanımadan içinden geçilip gidiliyor. Denizi olan şehirlere gidenler, sahillerde, barlarda, gazinolarda eğlenmeyi önceleyerek güya o şehre gittiğini sanıyor. Oysa insan şehirde bir şeyler arar; ruhuyla arar, gözüyle arar hayaliyle arar. Şehir de insanda kendini arar. Bir şehri şehir yapan şey, deniz, dağ, ova vs. değildir. Şehir kimliğini üzerinde yaşayanlardan alır, içinden geçenlerden tedarik eder. Dünyaya anlam katan insandır ve şehre kimliğini verecek olan da insandır ancak. Kendi uygarlığımız Yenilememiz gereken Ve diriltmemiz Kopyadan, taklitten dönmek Ölümden dönmekten daha zor ama Var olmanın tek şartı... Bana ne Paris 'ten, New York'tan Londra'dan, Moskova'dan, Pekin'den Senin yanında bütün türedi uygarlıklar umurumda mı? Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu geceme ve gündüzüme.
Üstat Sezai Karakoç'tan alıntıladığı bu misralarla Ahmet Köseoğlu kitabının bütün içeriğini ve anlatmak istediğini özetlemiş sanki. Gecemizi gündüzümüzü aydınlatan nurun İslam'ın kandili olduğunun altını çizmiş ve geleceği işaret parmağı ile göstererek gençliğe bir hedef tayin etmiş. Aslında yarınlara yürürken, geçmişin tecrübesinden yararlanmayı bir öğrenebilsek ne önümüze çıkacak cesaretleri kalacak ne de bizi hedefimizden edecek güçleri... Ama biz hala dünü güne, günü yarına bağlamayı beceremiyor, çağın yangınlarında nesillerimizi telef ediyoruz. Elbette Allah'ın hesabı şaşmayacak ama biz bu hesabın neresinde yer alacağız?
Hülasa Ahmet Köseoğlu'nun kitabi düşüncelerin ışığını yakmakta...
Sevgiyle kalın.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.