Kötü Yazar Ne Yazar?
Dünya edebiyatlarının ve kendi ülkesinin edebiyatının seçkin örneklerini yeterince okumamış olmak, bu örnekleri ibda eden yazarlarla (onların üsluplarıyla/temalarıyla)...
Dünya edebiyatlarının ve kendi ülkesinin edebiyatının seçkin örneklerini yeterince okumamış olmak, bu örnekleri ibda eden yazarlarla (onların üsluplarıyla/temalarıyla) hesaplaşmamış olmak, kendinden önceki edebiyatçıların kendi zamanlarında aştıkları kimi engellerden haberdar olmamak, çağdaşlarının verdikleri eserlerden, çağdaşlarının geldikleri noktalardan haberdar olmamak kötü yazarı kötü yapan başat etmendir.
Zira bu tür bir bilgisizlik, kötü yazarın çoktan tartışılmış, işlenmiş ve "bitirilmiş" temalara veya çoktan denenmiş ve eskitilmiş anlatım biçimlerine "çullanmasına" (mal bulmuş mağribi...) sebep olur ki, bu kabil tavırlar, "kötü yazar" olmak için yeterli bir sebeptir.
Kötü yazarı okurken yüzümüzde buruk bir gülümseme olmasının sebebi, olsa olsa bu geri kalmışlıktır.
Kötü yazar geri kalmış yazardır.
Esasen edebiyatta "bitirilmiş" temalar yoktur.
Bitirilmiş formlardan bahsedilebilir.
"Ahmet Ağa o gün çok erken uyanmıştı." diye başlayan bir öykü midemizi bulandırır.
Sorun, kötü yazarın böylesine kolay bir cümleye tenezzül etmiş olmasıdır.
Yoksa dünya durdukça insanlar erken uyanmaya devam edecekler ve yazarlar da bu erken uyanmalardan bizi haberdar edeceklerdir.
Kötü yazar kendisini rahatsız hissetmez.
Kullandığı enstrümanlarla bir hesaplaşmaya girişmez.
Kullandığı enstrümanlar üzerine düşünmez.
Ya olmayacak şeyleri iddia edecek kadar küstah ya da büsbütün iddiasızdır.
Kötü yazarlar arasında yetenekliler olduğu gibi, kötü olmayan yazarlar arasında da yeteneksizlere rastlanabilir.
Yetenek bize çok bir şey söylemez.
Mesele, dünya edebiyatındaki ve Türk dilindeki örneklerin sıkı bir şekilde okunup okunmadığı ve bunun sonrasında bir dil hassasiyeti/endişesi kazanılıp kazanılmadığıdır.
Zaman zaman telaffuz edilen, şair doğulmaz olunur, ifadesi, böyle bir eğitimin, duyarlığın kazanılma süreci ile ilişkili olmak şartıyla yanlış değildir.
Şair olmak, öykücü olmak, böylesi bir okuma ve yazma sürecini yaşamış olmayı gerektirir.
Elli yaşında ilk şiir kitabını yayımlayan ve o güne kadar akademisyen/politikacı/tüccar olarak tanınmış bir "şair"in şiirlerini okurken, şiirlerde belli bir cevherin bulunduğuna hükmedebiliriz.
Ancak uzun seneler önce yoğun okuma ve yazma emekleriyle pişirilmesi gereken bir cevherdir bu ve böyle bir çile devresi yaşanmamış olduğu için, şair doğulmuş olmasına rağmen "olunamamıştır".
İşte kötü edebiyat, tam da budur.
Romanlarını on binler okumuş ve belki ömrünü daktilosu başında geçirmiş bir ünlü romancıdır ki o, kendine ait bir dil, kendine ait bir kurgu, kendine ait bir ses aramaktan daha "önemli" emeller için harcadığı için zamanını, gene karşımızda yoğrulmamış bir cevher durmaktadır ve ne yazık ki on binlerce göz bu yoğrulmamış kalemin satırlarını okuyarak büyümüşlerdir ve ne yazık ki bu gözlerin sahipleri bir gün size 'ama neden siz onu romancı saymıyorsunuz, ama neden, ama neden' diye sorarlar.
Cevabı çok basittir: Kötü bir yazardır çünkü o.
Kötü ürünler vermek, kötü yazarlara mahsus bir şeydir.
Dünyadaki bütün yazarlar, zaman zaman berbat şeyler yazarlar.
Kötü yazarın ürettiği en başarılı metin bile, kötü olmayan yazarlar tarafından üretilmiş ortalama metinlerden daha aşağıda yer alır.
Çünkü o ortalama metinlerde bile belli bir dil incelmişliği, belli bir sınanmışlık söz konusudur.
Kötü yazar, belki kişisel hırslarla, belki hiç de küçümsenemeyecek yüksek duygularla, hummalı bir üretim içindedir ve elindeki teçhizatla pek fazla ilgilenme kaygısına sahip değildir.
Estetiğin sınırları içinde gezinirken/gezindiği halde, estetik onun zihninde bir "tasa" olma özelliğini yitirmiştir.
Kötü yazarın temel özelliği, kendi ürünleriyle ya da dünyadaki diğer bütün sanatçıların ürünleriyle hesaplaşma cesaretine ya da bilincine sahip olmamasıdır.
Filozofun dediği gibi, nasıl ki hesaplaşılmamış/didiklenmemiş/sorgulanmamış bir hayat, gerçek bir hayat olamazsa eğer, yazarının üzerinde düşünmediği, sorgulamadığı, hesaplaşmadığı bir metin de, ister üretilirken olsun, ister üretilmeden önce olsun, isterse de üretildikten onlarca yıl sonra olsun bu hesaplaşma; gerçek bir eser, gerçek bir öykü, gerçek bir şiir olamaz.
Aslında burada tek başına bir metin üzerinde düşünmekten bahsetmiyoruz. Yazarın kendi yazdıkları üzerinde, taşıması elzem olan bir endişeden bahsediyoruz.
Bu endişe, memnun olmakla olmamak arasında ince bir dengeyi gözeterek yaşatılan, korkuyla ümit arasında gidip gelen bir sarkaç gibi çalışmalıdır.
Aksi olursa, memnuniyetsizlik tarafına fazlaca kaykılmış bir sarkaç, yazarın yazıyla iletişiminin kopmasına, memnuniyet tarafına fazlaca kaykılmış bir sarkaç ise yazarın bir başarı sarhoşluğu içerisinde kendini yineleyen ortalama metinler üretmesine sebep olabilir.
"Falancayı neden romancı saymıyorsunuz? Filancayı şairler listesine neden almıyorsunuz? Feşmekâncayı neden antolojinize almadınız? Benim yazdıklarım neden önemsenmiyor? Benim şiirlerimi dergiler neden yayınlamıyor?" yollu soruların cevapları da "kötü yazar" kavramının anlaşılmasıyla ortadan kalkacaktır sanırım.
www.kirkikindi.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.