KULU GEZİ YAZILARI
Ahmet KÖSEOĞLUTYB Genel Sekreter Yardımcısı Konya Şube Başkanı
TUZ-EKMEK VE KULU
Yeni geldi Arap atın sökünüSeyir eyle sağa sola bükeniHelâl edin...
Ahmet KÖSEOĞLU
TYB Genel Sekreter Yardımcısı
Konya Şube Başkanı
TUZ-EKMEK VE KULU
Yeni geldi Arap atın sökünü
Seyir eyle sağa sola bükeni
Helâl edin tuz ekmeğin hakkını
Varamıyom beni burda eyler var
Karacaoğlan
Eski çağlardan bu yana ekmekle tuz bir çok yerde birlikte anılagelmiş. Semavi dinlerin kutsalı olan bu iki nimet hemen her toplumun vazgeçilmezleri sıralamasında ön sıraları almış.
Şeyh Sadi; Bostan adlı eserinde Farsça deyişle ye ki merdumi kun benân-u nemek mealen ekmeğime tuzuma ortak olursan bana da ikramda bulunmuş olursun diyerek her gün sofrasına misafir davet eden Hazreti İbrahim'in esprisini (inceliği) Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesine ön habersiz bir ikindi sonu çıkagelen ve bizleri buğdayın ve tuzun merkezi Kulu'ya davet eden, icabetimizden büyük mutluluk duyacağını ifade eden Belediye Başkanı Ahmet Yıldız dostumuza teşbih-te hata olmasın- ettik.
Kulu, Cihanbeyli ve Koçhisar'ın velinimeti olan Tuz Gölü'ne ziyaretimiz meşhur gezilerimizin en farklısı olup, salt tabiata, nebatata, hayvanata yönelikti.
Tuzsuz aşım, dertsiz başım diyen -"azıcık aşım" değil miydi o"- kaygılı ama gailesiz seyyahlarla ulaştığımız ilk nokta Kulu Belediyesi, usulen seremoni ve dosdoğru Düden Gölü, merkeze üç kilometre mesafedeki tuzlu Düden ile sodalı Küçük Göl azalmış kuşlarıyla (çeşit ve adet) biraz da suyunu çekmiş haliyle sanki suç işlemişcesine tedirgin, ürkek az da mahcup bir çehreyle bizi karşıladı.
Kuşların göç yolunda bulunan Düden ve Küçük Göl'de yüz seksen altı tür az tanınan bilinen kuşlar topluluğundan bahsedilse de çoklukla orada bulunan flamingolar.
Sodalı ve tuzlu göllerde solucanla, karidesle beslenen film artisti flamingolar suyun biraz üzerinden bir o yana bir bu yana süzülerek dolanmalarıyla âyinlerini tamamlarken bizleri de hoşca selâmladılar.
Burada yeşil başlı gövel ördek şarkısını söyleyerek gövel ördeklere de çağrıda bulunduk ama tuzu kuru göveller kendilerini bizden sakladılar.
Osmanlı'nın Esbkeşan; Cumhuriyetimizin Kulu'su flamingolarla Türkiye hattâ dünyaya açılabilirler. Ama biraz çalışma, biraz gayret biraz tanıtımla olur bu işler. Zaten çokça İsveç'te olmak üzere tüm dünyaya yayılmış Kulu'lu gönüllü tanıtım elçileriniz de hazır.
Fotoğraf sanatçıları, ressamlar davet edilmeli Düden'e. Resimler yapılmalı, fotoğraflar çekilmeli, yazılar yazılmalı. Türkçe-İngilizce internet sitesiyle dünyaya açılım başlamalı. Flamingolar başta diğer kuşlar ilçeye hâkim olmalı. Fransa'nın Alsaz bölgesinin maskotunun leylek olduğu gibi, Kulu'un ki de flamingo olmalı. Semboller, anıtlar, resimler, fotoğraflar ilçenin her köşesinden zarifçe insanlara kendini göstermeli. Hediyelik eşyalarla, levhalarla, dikkat çekici spot yazılarla, sözlerle desteklenmeli bu çalışmalar. Olof Palme parkıyla birlikte varsa başka park ve dinlence yerlerinde bu güzel kuşlar kendilerini göstermeliler. Elbette ki arıtma tesisleri, kanal kaplamaları, spor kompleksleri ve parklar hızlıca tamamlanmalı ki bu söylenenlere sıra gelebilsin. Alt yapısını bir yandan hızlıca bitirmeli ki bu çalışmalar kendini gösterebilsin. Değilse tarihi eser sorunca sadece Kulu Beyi'nin tahtını göstererek/söyleyerek medeniyetlere beşiklik etmiş Anadolu'nun bir çok yerleşim yeriyle, hizmette ve tanıtımında nasıl yarış edecek gencecik Kulu.
Tek katlı ve çok katlı içi boş, bahçeleri çıplak sosyal ve kültürel aktivitelerden yoksun bir yerle yol alınacağı zannediliyorsa yanılgıya düşerler. Ekmeğin, (buğday) tuzun ve flamingonun diyarı için çorbada tuzum bulunsun kabilinden iyi niyetle bahsettiğim hususlar çok etraflıca ve profesyonelce düşünülürse netice alınacağından hiç kuşkum yok. Sosyal bilimler alanında doktora düzeyinde eğitim almış Belediye Başkanı ile iki fakülte bitirmiş siyasi ilçe başkanının bilgisinden, us'undan, ar'ından, donanımından, şüphe etmeyip faydalı olacağını düşünüp, hoş görüyle karşılayacaklarını bildiğimden sıraladım bütün bunları, değilse muhatabımız ciddi olmazsa ar'sıza söz, kokmuşa tuz kâr etmezdi.
Tohumsuz biter, dünyaya yeter diye bilmece sorardık çocukken. Tuz Gölü'nün üzerinde yürümeye başlayınca öncelikle bu gördüğüm uçsuz bucaksız manzara tuz ise, dünyaya yeter dedim. Sonra içimde bir ürperti, tuz nimetinin üzerinde yürümek. Yalnız olsam, orada hiç yürüyenler olmasa kesin cesaretim gelmez, çekinir, utanır nimetin üzerinde yürüyemezdim. Bize ne oldu da rahatça yürüyebiliyoruz onu da anlamış değilim. Yazının burasında tuzu nimet bilen gezginlerin yaralarına tuz bastığımı biliyorum. Olsun yazı gezi ardından yazılıyor ya ben de pişmiş aşa tuz katayım sonradan pişmiş aşa su katılmaz ama tuz katılır.
Ekmeğin ve tuzun kutsallığının yanında tuz-ekmek hakkı diye geleneğimizde bir deyim vardı. Şimdilerde hiç duyulmuyor, konuşulmuyor. Mevlevilikte mutfak kültüründe de tuzun önemi büyüktü. Meram'daki Ateş-Baz Veli Türbesi'nin penceresine konan tuzdan alıp götürür ve yemeğe bir miktar tuz alarak başlar mevlevi meşrepliler ve hatta diğer tarikatların muhibleri.
Türkmen Türklerinde de tuzun yeri pek âlîdir. Bir gün duz iyen yerine mûn gûn salam, bir gün tuz yediğin yere bin gün selam veresin diyen bir atasözü olduğunu biliyorum.
Kutadgu Bilig'de; Tuz etmekni kin kişike yitür,
Kişi aybı körse sen açma yitür.
Tuzu ekmeği bal tut, başkalarına ikram et, bir kimsenin ayıbını görürsen açma, üstünü ört.
Geleneğimizde helâllik konusunda tuz-ekmek hakkının helâl edilmesi şeklinde önemli bir olgunun şimdilerde unutulmuş olmasının garipliğinin muharref hristiyanlıkta evlenen gençlere şaraplı ekmek ve tuz verilmesiyle hatırlanması gibi acı bir durumla da karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım.
Kulu'da hayatın tadı, modern tarımla elde edilen ürünler ve de buğday. Tuzu; İsveç'ten ilçeye gelen hemşehrilerinin bıraktıkları para. Yaz nüfusunun üçe katlanıp altmış binlere ulaşması neticesinde hareketlilik te artıyor. Yurt dışındakilerin düğünlerini ilçede örf ve adetlerine göre yapmaları, cenazelerini getirip defin etmeleri, dışarıyı içeriye bağlayan önemli unsurların başında geliyor. Bazı ailelerin memlekette düğün yapmalarının kendilerine tuzluya patladığını söyleseler de yine de ne gam, doğdukları hatta kendi düğünlerini yaptıkları yerde çocuklarını da evlendiriyorlar ya o yetiyor da artıyor bile. Burada evlenen gençler şanslı gibi, avrat tuz deyince, herifin içi cız demiyordur herhalde. Bin beş yüz kilometre karelik Tuz Gölü ve bölgede o kadar tuz işleyen fabrikalar tüm yurda kaliteli tuz dağıtımı yapıyormuş. Ancak işletme hataları ve başka sebeplerle tuz fabrikalarının bir kısmı sıkıntıda imiş. Hasılı balık kokarsa tuz, tuz -fabrikası- kokarsa ne yapmak lâzım onu bilmiyorum. Bu fabrikaların durumunu ifşa ederek hâdiseye tuz-biber mi oldum onu da şimdiden kestiremiyorum. Lâkin Dadaloğlu bu nev'i olaylara tuzun, biberin öldüresiye nasıl ekildiğini tarif eden dörtlüğüne kulak verirken aşka tuzun nasıl katıldığını da öğrenmiş oluyorum.
"Yüce dağ başında kar var buzunan
Yaktın beni ağda ile nazınan
Yaremi doldurdun nice tuzunan
Üstüne de biber ektin öl deyi."
Tuz-Ekmek üzerine bunca sözden sonra ne Hirfanlı Gölü kıyısındaki güzel balık ziyafetinden ne de Olof Palme Parkı'nda gece yediğimiz enfes sac böreğinden bahsedemem, yine Tuz Gölü'nde yaptığımız tuzlu muhabbetle sözümü nihayetlendiririm.
Domatesle kalenderliğini, yeşil erikle haşarılığı, hıyarla vazgeçilmezliği bize fısıldayan ey mübarek nimet tuz! İnsan için senin azın karar çoğun zarar.
*******************************************************************
Hüzeyme Yeşim KOÇAK
Yaralarıma Tuz Bastım
(Bir Gezinin Hatıraları)
Yazarlar Birliği'nin 26.8.2008 tarihinde Kulu'ya gezi düzenlediğini duyunca, hemen valizlerimi toplamaya giriştim. Bir an önce yola düşmek istiyordum.
Binbir macerayla, geçmiş yüzyıllardan kalma bir yağmurun birikintilerine bata çıka Kulu'ya vasıl olduk.
Otobüsten indik. Başkan Ahmet Bey, bizi gün doğumunda Belediye binası önünde karşılayarak, yediden yetmişe hepimizi duygulandırdı.. Çaylarımızı içtikten sonra, hiç vakit kaybetmedik.
Çarçabuk.. "Hayalleri süsleyen 'Büyüğüne' nasılsa ulaşamayız, hiç değilse küçüğünü kolayını görelim" diyerek, Kuş cenneti'ne doğru hareket ettik.
Düden Gölü'nde bizi; şerefimize bir gösteri tertipleyen saksağan, martı, yeşil ördek gibi mütevazı; flamingo gibi yüksek sosyeteden kuşlar karşıladı. Bilhassa bazı dostlarımızın bu ç(alımlı) kuşlardan etkilendiğini söylemeliyim.
Ev sahipliklerinden hoşnut olmakla beraber, kuşların müsameresini tam olarak izleyemedim; çünkü öykücü Duran Çetin Bey, "Elma Kızım" adlı son romanını, son sürat anlatıyordu.
Başarılı Belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız keyifle, ikinci ziyaret yerimiz, Kulu Şehir Suyu Arıtma Tesislerinden sonra; "Pek yakında inşa'Allah, "İnsan Arıtma Tesislerini" de açarak, halkımızın hizmetine sunacağız." müjdesini verdi.
Başkana yakın çevrelerden ise, tesislerin; "suçluların" ıslahı için, "geri dönüşümsüz" olarak kullanılacağına dair haberler aldık.
Tuz Gölü, tatsız tuzsuz bir görünümde, kuru kuru tuzunu sergiliyordu. Bolca tuzla karşılaştıksa da, gölü bulamadık.
Gurubumuzdaki saygıdeğer tarihçi ve bazı bilim adamlarımızın bildirdiğine göre; M.Ö, henüz keşif ve icatların başlamadığı, insanların siyasetle tanışmadığı devirlerde buralarda göl varmış; aristokrat bazı kuşlar "Kuğu Gölü'nü" bu mekânda oynarmış.
"Kurak Tuz Gölü'nden sonra, "sulak" Hirfanlı Baraj Gölüne geçtik. Bazılarımız parkta çay içmeyi seçerken.. bir kısmımız göldeki güzellikleri seyre daldı.
Derken.. etrafı kolaçan ederken, arkadaşlarımla birlikte düşlerimizi süsleyen nazlı bir tekne yakaladık.
Ganimetimizin sevinciyle sersemlemişken, tek düşüncem "Naçiz Şahsiyetimin ağırlığını acaba çeker mi?" diye tereddüde düşmemdi.
Fakat nazik Fatma Ünver Hanımefendi kibarca endişelerimi giderdi. Gerekirse politikada olduğu üzere, büyük bir özveriyle kendini feda edermiş.
Ama az sonra tam bir cümbüş gerçekleşti. Biçare tekne üzerine binen "ağırlıktan" dolayı, sağa sola sarhoşça yalpalıyor, körkütük, ürkütücü bir geleceğe doğru, homurtular çıkararak ilerliyordu.
Gurubun ele avuca sığmaz üyesi "Barbaros Hilal Seyhan", teknenin bir ucunda "Bu denizler benden sorulur" edasıyla, tam bir dişi amiral havasıyla, ellerini göğsüne kavuşturmuş ayakta, ufukları süzüyordu.
Akabinde ürkütücü bir manzara daha gerçekleşti. Biraz da erkeksi bir kıskançlığın tesiriyle olsa gerek, "Aman Hocam ne yapıyorsunuz?" demeye kalmadı, Mustafa Karaçelebi Bey de hışımla ayağa kalktı.
Amazon Hilal'e zıt istikamette, o da gökleri tarayarak elini kolunu kuş gibi sallamaya başladı, -herhalde flamingolara özenmişti-. Saatlerce denemesini yaptı, ancak bir türlü uçamıyordu.
"Rotayı, Flamingo Yolu'na doğru çevirin! Cudi Dağı nerede?" diye durmadan esip gürlüyordu.
Ümidini kaybetmemesini, ağustos böceği gibi değil, karınca misali çalışmasını söyledim; ya da belki "insani kisvesini" atarsa, dilediği şekle konuma girebileceğini, isterse de havalanıp uçabileceğini ifade ettim.
Fakat hayıflandım da.."Keşke bir saz olsaydı, çalar avunurdu."
Mustafa Bey, kanatlarını biteviye çırparken, geminin hızını da gayri ihtiyari arttırmıştı. Galiba kaptan akıbetini görerek -dehşetle- suya atlamıştı; gemi artık -dümensiz- meçhule doğru hızla gidiyordu.
"Aman Yarabbim! Kayalara çarpacağız!" dedim. Elim bir felâkete ramak kalmıştı.
Birkaç hanım, korkudan teknenin içine yuvarlanmış, faciayı görmemek için, kara gözlüklerini çıkarıp takmışlardı ki -az kalsın hepimiz ayılıp bayılıyorduk- bir oğlan çocuğunun sesi duyuldu. Hezarfen Mustafa Arifçelebi Bey'in mahdumlarıymış:
"Teyzelerim, abilerim! Bu beyi durdurun! Babamı sevabınıza suya itiverecek yok mu?"
Tipik "çağdaş bir ailenin" görüntüsü zihnimi dondurdu. Tüylerim diken diken oldu.
Suyu çekilmiş, yeterince tuz görmüş beynim, artık maarifimizin sorunlarına eğiliyordu. Düşün düşün dur, bir türlü sökülmez çözülmez.
Çıldırmak üzereydim. Fakat güneş yükseldi, yükseldi; "küresel ısınma" dolayısıyla.. bu gölün de suyu çekildi. Ve biz -Rabbime şükürler olsun- karaya oturduk.
Şimdi zihnim.. -hayratlık- kuraklık ve çölleşme üzerine derin ve veciz bir analiz yapmaya başlamıştı.
Lakin bu hengâme içerisinde, Sayın Başkan Ahmet Köseoğlu Bey'in "salatalık sevdasından" haberim yoktu. Gün boyu, "Keşke Tuz Gölü'ne bir sandık salatalık getirseydik, bedavadan tuza basıp banardık" deyip durdu.
Her gittiğimiz yerde sızlanması devam edince, garsonların -hatta Kulu'luların- eli ayağı tutuşup, telâşlandılar. Yemek yediğimiz masaya derhal acele tarafından "bol hıyarlı" bir salata yetiştirdiler. "Sandığı yedekleyin!" diye arkalarından bağırdım. Tedbirde kusur etmemek gerekti.
Böylece bu pek yetenekli hamiyetperver genç adamın, Belediye Riyasetine getirilirse, -memleket yararına- ne denli önemli iktisadi tedbirler alacağını, yatırım sahası örneklerini ve "önceliklerini" çok yakından müşahede ettik. En azından beleş tuzumuz ve bazı ze(rze)vatımızın ucuzluğu garantiydi.
Bu arada.. karanlıktan istifade, Olof Palme Parkı'nda, salıncağa binip sallanan bazı densiz yaramaz hatunların kimler olduğunu.. milyon verseniz de -biraz arttırırsanız düşünebiliriz- söylemem.
Ağır bir hamfendi olarak, kendilerini oturduğum yerden, şiddetle kınıyor ve protesto ediyorum.
Yalnız Hüsniye'nin; Gülnihal Ümit'i fena halde sıkıştırdığını ve Derya Demirci'ye rüşvet verdiğini duydum.
Benden işitmiş gibi olmayın, dedikoduyu hiç sevmem.
*******************************************************************************
Huseyin Mollaoğlu
huseyinmollaoglu@hotmail.com
Bir gezinin izdüşümü
Tuz gölü ve Düden gölü'nün suları çekiliyor.
Düden gölünde Flamingolar son danslarını yapıyor belki de. Kim bilir son oyunlarını sergiliyorlar.
Düden gölü kurursa eğer ne su kalacak gölde, ne Flamingo Kuşları, ne de aşkın cıvıltısı flamingo kuşlarının dansı...Tanrı müziğini yavaş yavaş tabiattan geri çekiyor.Gürültüden ve keşmekeşlikten yana tavır koyan insan benliği yaşamın ritmini kaybediyor.Git gide renksizleşiyor hayat.Çevremizde güzel olan her şey büyüsünü alıp terk ediyor bizi.Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı zamanlara eriyoruz.Kendimizden ve etrafımızdan bir şeyler kopararak, bir şeyler eksilterek kıyametimizi hazırlıyoruz.Göz yaşı akıtmaktan nasipsizleşen ,merhamet duygularını yitiren ve kendi evrenine uzak düşmeye başlayan insanlık ilk olarak kendi gönül coğrafyasını kuraklaştırıyor.Yüreğindeki merhamet,şefkat,sevgi yıldızlarını birer birer söndürüyor.Haya'nın zırhını deliyor.Nimetlerini elimizden alarak Tanrı da azabının ve şiddetinin yüzünü gösteriyor bize. Ozon tabakası deliniyor. Sularını, ırmaklarını, göllerini dünyadan geri çekiyor.Doğanın müzisyenleri bin bir çeşit kuşun türünü azaltarak tabiatın tefekkür nağmelerini bizden geri alıyor. Evren depresif bir hale bürünüyor. Depremler, seller, tusunamiler ; savaşlar ve ölümler , yetim kalan çocuklar ve vatansız bırakılan insanlar. Tanrının bize yazdığı senaryonun dışına taşıyoruz topyekün insanlık olarak.Senaryosunu iyi oynayamayan ,değiştiren, değiştirdikçe kaybolan ve kendini kaybeden, yaşadığı evreni de yaşanmaz ve çekilmez kılan insancıklar yığını haline geliyoruz. Bütün dinlerin öğretisi bize, kalbinde merhamet rahmetini yağdıracak eylem ve düşünce bulutlarının yüreğimizde kümelenmesini salık verir.İçimizin ovaları,dağları yeşillensin,ruhumuz dirilsin ister -ki Tanrı da nimetlerini üzerimizden çekip almasın-
Dünyayı ve kendimizi okuduğumuz anlamıyla mutlak olan gücün bize biçtiği rolün aksine roller üstlendikçe çirkin olan, kötü olan ne varsa hayatımıza hakim oluyor.Yaratanın kendisine biçtiği rolü beğenmeyen insan, filmin bütün enstrümanlarını kendi senaryosuna göre değiştiriyor.İnsan ilk etapta rolünü değiştiriyor. Seven ve sevilen varlık olmaktan çıkıp; öldüren, boğazlayan, kalbi katılaşmış insani duygularını köreltmiş bir cani oluveriyor.. Sonra çevresini değiştiriyor.Kuran, yapan, onaran, varlıkları incitmekten sakınan , şefkat besleyen değil. Yakıp yıkan, tüm güzellikleri kurutan, tahrip edilmiş bir çevre kuruyor. Film bütün görkemiyle şiddet,korku ve gerilim sahneleriyle yeryüzünde sergileniyor. Bu sayede"Şah damarımızdan bize daha yakın " olan mutlak güçle aramızdaki mesafe hızla açılıyor.
Küresel ısınma, buzulların erimesi, ozon tabakasının delinmesi bunun sonucunda suların çekilmesi,kuraklıkların artması canlı türündeki azalış denizlerin taşması ve uzmanların ifadeleri doğrultusunda önlemlerin alınması olayın sadece bir yüzü..Bir de asıl gerçek yüzü var ki O da Tanrı'nın modern insanın yaptığı yıkım ve şiddet üzerine kurulu dünyadan hoşnut kalmadığı ve nimetlerini teker teker bizim üzerimizden çekip aldığı hakikati...
Bence çevremizde yaşanan her şey bunun işreti..
Ve Gezide emeği geçen Kulu Belediye Başkanına....TYB'nin değerli büyüklerine teşekkürlerimi iletiyorum.
**********************************************************************************
Prof.Dr.Nazmi Zengin
Sefer Der Esbkeşan
Geçen Pazar Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'ndeki dostlarımızla Kulu'daydık. Ev sahibimiz Kulu Belediye Başkanı Sayın Ahmet Yıldız'ın her anında bize eşlik ettiği bu gezi yıllardır Konya-Ankara ve Ankara-Konya seferlerimiz sırasında tam ortasından geçtiğimiz ama topu topu 15 dakika bile mola vermediğimiz Kulu hakkında ne kadar az şey bildiğimizi ortaya koydu. Doğrusu kendimi "Ol mahiler kim derya içerdirler deryayı bilmezler" mısraındaki balıklar gibi hissettim.
Kulu, Cihanbeyli, Şereflikoçhisar yöresi tarihte "Esbkeşan" adıyla bilinirmiş. Hatta bu adın adı geçen yerleşim yerleri için bir çeşit dönüşümlü olarak kullanıldığı da söyleniyor. İnternet yoluyla yaptığım kısa bir araştırmada Farsça'da "at çeken" anlamına gelen "esbkeşan"ın özel ad olmadığını öğrenmek beni şaşırttı. Tarihi belgelerde geçen "Adları yazılı muhtelif zevat ve eşhas uhdelerinde bulunan esbkeşan taifesi", "Konya livasına tabi Turgud, İnsuyu, Karışözü ve Eskiil kazalarının isimleri yazılı muhtelif karye ve çiftliklerinde mukim esbkeşan ashabı" gibi ibareler "esbkeşan"ın muhtemelen at yetiştiren ya da at arabalarını sevk ve idare eden bir mesleğin mensuplarına verilen ad olduğunu düşündürdü. İşin özünü kuşkusuz tarih ve dil bilimi erbabı aydınlatacaklardır.
Dünyada 6 türü olan flamingoların "Phoenicopterus Roseus" türü Türkiye'de de yaşıyor. Gül renkli bu türe ait en büyük koloni ise Tuz Gölü'nde barınıyor. Uzak olmayan geçmişte tam 14 bin çift sayılmış Tuz Gölü kolonisinde, ancak bu sayısının giderek azaldığı belirtiliyor.
Azalmanın nedeni ise kuraklıkla birlikte Düden Gölü başta olmak üzere çevredeki irili ufaklı göllerin kuruma noktasına gelmesi sonucu hem ergin hem de yavru flamingoların yeterince beslenememesi.
Düden Gölü sadece flamnigoların beslenme alanı değil. Dünyada dikkuyruk ördeklerinin kuluçkaya yattığı ender yerlerden biri olması yanı sıra yaklaşık 180'den fazla kuş türünü de barındırıyor bu doğa harikası. İşte Düden Gölü sakinlerinden bazıları: Karakoyunlu batağan, angıt, poyrak kuşu, kılıçağa, uzunbacak, büyük cılıbıt, akdeniz martısı, ince gagalı martı, gülen sumru, boz kaz, çıkrıncın, posbaş dalağan, küçük cılıbıt, kocagöz, küçükkumkuşu, sarı saçaklı kumkuşu, akkanatlı sumru, bağırtkan.
Kulu, Düden Gölü'nü ve flamingolarını yeterince tanıtabiliyor diyemeyiz. Belediye ve Kaymakamlık'a bağlı birimler ile odalar, vakıflar, sivil toplum kuruluşları bir araya gelip bu konuda bir proje hazırlamalılar diye geçiyor insanın aklından. Belki de var böyle bir proje ama ben varlığını hissedemedim. Kuşkusuz sadece tanıtım projesi yapmak yetmeyecek, bu projenin doğurduğu sonuçları destekleyecek bir sosyal gelişim de gerekiyor. Kulu şu andaki haliyle çok sayıda ziyaretçiyi kaldıramayacak gibi görünüyor.
Gezi grubundaki bazı arkadaşlarımız pek haklı olarak Sayın Ahmet Yıldız'dan bir gözlem kulesi istediler. Başkan'da bunun düşünüldüğünü, ancak kuşlara ateş edilmek için kullanılabileceği kaygısıyla vazgeçildiğini belirtti. Kuşkusuz Başkan'a hak vermemek mümkün değil, ama bu kaygıların gözetleme kulesinde hem gelenlere bilgi verecek hem de emniyeti sağlayacak bir görevli istihdam edilerek çözülebilmesi zor bir iş olmasa gerek.
Kulu'daki gezimiz önce Tuz Gölü'ne, oradan Hirfanlı Barajı kenarındaki Hamidiye Çiftliği tesislerine kadar uzandı. Dönüşte gün batımındaki eşsiz görünümünü izlemek için tekrar Tuz Gölü'ne uğradık. Kulu'ya dönüşte Sayın Ahmet Yıldız'ın son yıllarda adına yakışmayan bir duruma düşen Olof Palme Parkı'nı yeniden hayata döndürdüğünü büyük bir memnuniyetle müşahade ettik. Park'ta çayımı yudumlarken hayal dünyamda Kulu'da yabancı ülkelerde çalışan ya da yaşayan yurttaşlarımızın sorunlarıyla bir sempozyuma katıldım. Başkan, AB Fonlarından bir kaynak bulmuştu, ülkemizden ve Avrupa ülkelerinden çok sayıda bilim adamı ve politikacı sempozyuma davet edilmişti. Hayal bu ya...( Neden gerçek olmasınki?)
****************************************************************************
Doç.Dr.Oktay Sarı
oktaysari@gmail.com
Bulvar Caddesi'nden Salt Lake'e
Başlığı yanlış yazmadığımdan kesinlikle emin olabilirsiniz. "Bulvar" kelimesinin Fransızca'dan dilimize geçen ve "cadde" anlamına gelen bir kelime olduğunu biliyorum. Hata benden kaynaklanmıyor. Bu yanlışlığın menşei, yeni sokak ve cadde levhalarını hazırlayanlar olsa gerek.
Pazar günü Kulu gezisine katılmak için TYB'ye giderken "Alaaddin Bulvarı Caddesi" tabelasını görünce üzülmedim değil. Yıllardır Alaaddin Bulvarı diye bildiğimiz mekâna bir de cadde eklenivermişti. Gel de takma kafana.
Kulu'nun Flamingoları ile meşhur olduğunu yolda giderken öğrendim. Ankara'ya giderken mutlaka uğradığımız, sadece Olof Palme Caddesi'nden ibaret olduğunu zannettiğimiz, bir kez olsun sağında solunda ne var diye merak etmediğimiz, yakışıklı evlerinden ve hakkında anlatılan İsveç destanlarından insanlarının paralı pullu olduğunu tahmin ettiğimiz Kulu'nun bize göstermediği yeni yüzünü öğreniyordum.
Flamingo'yu da aslına bakarsanız bir kuş türü olduğunu söyleyebilecek kadar tanıyordum. Bir de çocukluğumdan hatırladığım Flamingo Yolu dizisi. Entrika dolu Amerikan dizilerinden biriydi. O dönemde bu dizi o kadar meşhurdu ki şimdiki Meram Emniyet Müdürlüğü'nden Tarım Müdürlüğü'ne çıkan caddeye Flamingo Yolu denmişti. Seksenli yılların toplumunu birbirine bağlayan Dallas, Şahin Tepesi gibi dinamiklerinden biri de işte buydu. İhtilal sonrası dizi bağları.
Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız'ın misafirperverliği ve bize gösterdiği yakın ilgiden bahsedersem diğer mevzulara yer kalmaz. Bu faslı atlayarak tekrar flamingolara dönüyoruz.
Kulu Gölü namıyla da bilinen Düden Gölü'nün en önemli özelliği burada 180 civarında kuşun yaşamasıymış. Burada yaşayan kuş cinslerinin isimlerini karıştırırken "kerkenez" denen, kartalgillerden, leşle beslenen bir kuş türünün olduğunu görünce şaşırmadım desem yalan olur. Alışmışız kelimeleri sadece argo anlamları ile duymaya. Bundan yaklaşık 15 yıl önce de bir bilenin aile fotoğrafındaki siyasetçilerden biri, başka bir gedikliye "yavşak" dediydi de biz ondan sonra öğrendiydik bu kelimenin ne anlama geldiğini. 200 milyon lira tazminat ödemeye mahkûm olunca da 'Parasıyla değil mi? Hem söylerim hem öderim' lafı da siyasi tarihimize ışık tutmuştu. Bu siyasi akıma gazeteceler de ayak uydurunca Ankara halkı bu tazminatlardan bol bol döner yemişti.
Kululu Genco'nun internet sitesi Kulu'nun ve Düden Gölü'nün tanıtımı için oldukça faydalı. Gönül ister ki Kulu Kaymakamlığı, Genco'dan daha fazla bu işi ciddiye alıp resimlerle, video görüntüleri ile Kulu'yu ve Düden Gölü'nü dünyaya daha iyi tanıtmak için gayret gösterse.
Kuş türlerini tüm detayları ile tanıtan Bird Guides sitesi Flamingo bahsinde Kulu'ya atıfta bulunmuş. Hem de ta 1996'da. Yıl 2007, ancak biz hâlâ bu mevzuya fransızız. Yani her konuda olduğu gibi "tanıtım yetersizliği".
Eskiden kaybettiğimiz maçlarda "tesis yetersiz" derdik. Şimdi tesis tam, tanıtım eksik. Tesis deyince bahsetmeden geçersek haksızlık olur. Kulu'nun çok yakında bitecek bir tesisi var: Atıksu arıtma tesisi. Artık Kululu Tuz Gölü'nü kirletmeyeceği gibi, bu tesiste elde edilecek temiz suyu sulamada, gübreyi de gene tarımda kullanacak. Aklıma bizim (Konya'nın) arıtma tesisimiz geldi. Belli aralıklarla hakkında demeç verilen, ancak yarım yamalak da olsa henüz resmini görme şerefine nail olamadığımız tesis. Son durum ne acep?
Kulu'daki en önemli durağımız Salt Lake'di. Bu Salt Lake "Türk şehirlerinden küreselleşmeyi anlamak: Konya modeli" sempozyumunun düzenlendiği Amerika'daki Salt Lake değil, bizim Salt Lake'imiz. Bizler kendimizi ABD'ye giden ekâbir tabakasının zümresine iltihak edemediğimiz için, Anadolu'nun bağrındaki hakiki Salt Lake'e gittik. İnanın kasıtlı olarak kelimelerin İngilizcesini söylemiyorum, Tuz Gölü'ndeki tabelalarda böyle yazıyor.
Özetle, Kulu: Başkan Ahmet Yıldız'ın samimiyeti ve misafirperverliği, Tuz Gölü, Düden Gölü, flamingolar ve tanıtım yetersizliğimiz.
***************************************************************************************
FLAMİNGOLAR DİYARI: KULU
İsmail DETSELİ
TYB Konya Şubemiz'in 4-5 yıldır devam edegelen Yazılacak Çok Şeyimiz Var adlı gezilerin sonuncusunu Afyon İscehisar'a yaparak seneyi kapattığımızı düşünüyorduk ama öyle olmamış. Konya TYB'nin Başkanı çalışkan insan Ahmet Köseoğlu bey ile kültüre çok önem veren Konya sevdalısı ve seçimlerin hemen öncesinde kimin ayağına bastığı bilemediğimiz birileri tarafından görevden uzaklaştırılan AKP Kadın Kolları eski Başkanı sayın Fatma Ünver hanımefendi kardeşimiz bir gezi düzenlemişler, Flamingolar Diyarı Kulu'ya. Geçen yıl Beypazarı gezisinden dönerken gecenin bir nısfında Kulu'ya uğrayıp bizleri o saatte bekler bulduğumuz Kulu Belediye Başkanı sayın Ahmet Yıldız beyin bizden 'ilçemi gezip yazın' isteği olmuştu, o gece çok büyük misafirperverlik göstermişti. İşte bu ilçenin güzel başkanının jestini bir emri vaki kabul edip belki bu yıl son olacak gezimizi de geçtiğimiz Pazar günü Kulu'ya tertiplemişler.
Kulu Belediye Başkanı Sayın Ahmet Yıldız beyin kaptan Cafer Dalbudak idaresinde erkenden göndermiş olduğu 48 kişilik büyük otobüse dolduk. Gezgin yazar Zeki Oğuz beyin sabah uykudan uyandırmaya kıyamadığı torunu Umutcan'ı da evden aldık ve 8.15'te yola düştük.
Kulu belki çok tarihi değerlere sahip olmaya bilirdi ama buranın büyük bir doğa güzelliğine sahip Düden Gölü içersinde barındırdığı 186 çeşit kuş türünün ayrıca Tuz Gölü'nün harika güzelliğinin bu ilçeye ayrı bir değer kattığını belki de çok az kişi biliyordu.
İşte sayın Başkan'ın çırpınışı da bundandı. Bunun için kültür ve turizme yani tanıtım araçlarına çok değer verişi bundandı. Sağolsun başta Başkan, AK Parti ilçe başkanı Avukat Ali Küçük bey ve basındanışmanı Saim Erel bey bizimle akşama kadar ilgilendiler. Bir çok gezide riyaset bu kadar ilgili olmamıştı.
Bunun gibi bizimle ilgilenen bütün zamanını bize ayıran Karaman Belediye Başkanı sayın Ali Kantürk ve Ilgın Belediye Başkanı sayın H. Hüseyin Akıncı TYB dostları unutamaz.
Sabah saat 10'da aracımız Kulu'ya vasıl oldu. İlk durağımız sayın başkanın belediyedeki makamıydı. İlk çayları içerken hoş beş faslı ve TYB Konya Şube Başkanı Sayın Ahmet Köseoğlu'nun sayın başkana kitap hediye etmesinden sonra çayların mideye iştahsız indiğini fark eden başkan hemen çarşının göbeğinde bir lokantada birer çorba ile midemizi rahatlattı. Buradan sonra Kulu'ya can veren ilçeye 10 km. kadar uzaktaki Düden Gölü'ne gitmeye ve oradaki kuşlarla hasbihal etmeye niyetlendik. Ortasından yolgeçen iki tarafı da göl olan bir doğa harikasının yanında idik. Gölün doğuya doğru solumuzdaki tarafı tuzlu sağımızda kalan tarafı ise tatlı ama soda ihtiva eden bir su ya sahip oradaki güzel kuşları ancak geriden gözetleyebildik çünkü insanların gaddarlığını bildikleri için bizimle hasbihali pek istemiyorlardı. Yani bizdeki deyimle "Ne Şam'ın şekeri, ne Arabın yüzü" dediler. Yine de dostluğumuzun gereği çekimler yaptık. Dik Kuyruk Yeşil Ördek Toy gibi birçok kuşu bu göller bağrında barındırıyordu. Bu bomboş bir tek ağacı görmek bile zor olan boş arazi için başkanın ilginç anlatımı ne derece doğa katliamcısı bir millet olduğumuzu yansıtıyordu. Burası 50 60 yıl önceleri ağaçlarla süslü yayla evleriyle ünlü bir yer imiş. Analarımız ta Kulu'dan buralara çamaşır yıkamaya gelirmiş. Çünkü soda ihtiva eden gölün suyundan çamaşırlar bembeyaz olurmuş. Sabuna ihtiyaç olmadığı için bu su çok kıymetli imiş. Avrupa sevdası başlayınca buralar körelip gitmiş. Başkan "Şimdi biz buralara belediye olarak 250 bin ağaç diktik" dedi bu güzellikleri bırakarak saat 12'ye doğru Kulu'ya dönerken 85 dekar alan üzerinde büyük bir çalışmanın yapıldığı yerde durduk. Atıksu Arıtma Tesisleri inşaatıydı.
Başkan en büyük ve faydalı işlerinin burası olacağını İller Bankası yardımı ile 3.5 trilyonluk bir yatırım olduğunu söyledi. "İnşallah biz Konya Büyükşehir'den evvel bitireceğiz, bu yıl sonunda teslim alacağız ve buradan üretilen su ve gübreden buranın maliyetini kısa zamanda çıkaracağız" diye temennide de bulundu. 3 dinlenme havuzu, 2 havalandırma havuzu, 3 arıtma istasyonu ve bir de bakteri üretim ünitesi yapılacakmış. Bu bakterilerin katı atıkların içinde gelen zaralıları tüketeceklerini övünerek söylüyordu, yapımcı firmanın görevlisi.
Bu güzelliklerin çok elverişli olduğu göllere giden yoların neden yapılamadığı sorusuna Başkan "Evet bu bizim ayıbımız en kısa zamanda orayı da yapmaya çalışacağız" diyerek karşılık verdi. Ve yeni yapılmakta olan bir spor salonundan da bahsedip onu da bu yıl içinde bitireceklerini belirtti. Şehir merkezinden geçmekte olan ve Düden Gölü'ne su taşıyan Değirmenözü dere yatağındaki çalışmaları sorduk. Geçen yıl yağan yağmurda ilçeye çok zarar veren sel felaketinden sonra bu dere yatağının da kenarlarına duvar yapmaya başladıklarını anlattı Ankara Kulu makasında Adana'ya giden yola çıktık ve bir müddet gittikten sonra durduk ve karşımızda: Tuz Gölü... Sular 3-4 km çekilmiş, bembeyaz tuzunu doğaya insanlara bırakıvermiş.
Müthiş manzarasını akşam izlemek için buradan ayrıldık. Otobüsümüz Hirfanlı barajını görmek ve baraj kıyısında sazan balığı yemeye gittik. Ne var ki barajı kuşbakışı yukardan gördüğümüz halde bir türlü yanına varamıyorduk. Nihayet kılavuzların yanlış yola gittiğimizi anlamasıyla tekrar geri döndük ve nihayet Muammer'in Lokantasına vardık. İşin enteresan tarafı benim de akrabam olan Fatma hanımın kader arkadaşları diyebileceğimiz Selçuklu Belediyesi'nden halamın torunu Berna Sert şu dörtlüğü konduruverdi:
Balık yemek hevesiyle düştük yollara
Ulaşamadık Muammer'in lokantasına
Bu kadar uzak olduğunu bilseydik eğer
Dönerdik Kulu makasından Konya'ya
Nihayet Hirfanlı'ya ulaştık. Hemen sanki daha evvel sipariş verilmiş gibi çok seri bir şekilde hazırlanmış o leziz ve üzerine tarak gibi desen verilmiş kızarmış sazan balığını ve salata ile taş gibi yoğurdu yedik. Bu mekanda uzun süre kalacağımız hesaplanarak bazı arkadaşlarımızla suyun kıyısına giderek sandal sefası yaptık. Saat 18'de bu güzel yerden ayrıldık. Yeniden Tuz Gölü'ne geldik. Bir de ne görelim... Bütün TYB sohbetlerine kaçırmadan katılan eski tarım bakanımız AK Parti Konya milletvekilimiz Sami Güçlü biz gelmeden yerini almıştı. Ve bizi bekliyordu. Bir gün önce ben de size katılacağım ama belki geç olur, işlerim var Konya'da diyordu. Doğrusu Sami Güçlü beyi görünce biraz sevindim biraz da utandım. Çünkü geleceğine hiç ihtimal vermemiştim ama sayın bakanımız her zaman olduğu gibi kültüre ve kültür dostlarına düşkün olduğunu göstermişti.
Hep birlikte gün batımını güle oynaya seyredip resimledikten sonra bakanımız ayrıldı bizde
Eşbkeşan'a döndük. Bu da ne demeyin durun Kulu'nun eski ismiymiş. Orduya veya Devleti Osmaniye'ye lojistik destek sağlayan genelde at yetiştiren anlamında imiş.
Artık tarihi varlık olarak mermerden bir tek Kulu beyinin tahtına sahip ama İsveç'in öldürülen başkanı Olof Palme'nin adını taşıyan Kulu'nun güzel parkında idik. Çayları içerken başkan belediyenin fiziki ve sosyal çalışmalarını anlattı. Kulu'nun tarım ve kısmen hayvancılıkla geçindiğinden, çoğunun da Avrupa'da çalışanlar olması nedeniyle gayri safi milli hasılasının 10 bin dolar civarında olduğundan söz etti. Ardından yine yazarlara gözleme ve ayran ikramından sonra gök gürültüsü ile gelen serinletici yağmurla sevindik. Gündüz Tuz Gölü'nde ayakları açık bir vaziyette, bir tuz çukurunda oturarak başına ufak çocukları toplayıp ellerini havaya açan ve bizimde duasına iştirak ettiğimiz Ahmet Köseoğlu "Yarabbi suyumuzu, tuzumuzu eksik etme, bizleri susuzlukla açlıkla terbiye etme" diyordu yaradana... Duaların kabul edildiğini düşünerek oradakilerle muhabbetle kucaklaşarak ayrıldık. Teşekkürler sevgili Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız, teşekkürler AK Parti Kulu İlçe Başkanı Ali Küçük bey teşekkürler organizede emeği geçen Fatma Ünver ve TYB Konya Şubesi Başkanımız ve diğer emeği geçen görevliler. Size de teşekkürler bizimle akşama kadar gezen Kulu Belediyesi çalışanları ve İhlas Haber ajansı muhabiri, gönül insanı Ömer Kekeş( noter Ömer)...
Düştük Yollara
Uzayıp gidiyor Kulu'nun yolu
Otobüste yazar ve şairler dolu
Gezilecek kulu ve de tuz gölü
Görüp yazmak için düştük yollara
Gezimizin müdavimi hanımlar beyler
Hepside Konyamız'da ayrı değerler
Çocuklarımız otobüste pek eğlenirler
Değişiklikleri yaşamak için düştük yollara
Başlıyor tuz gölüne işte gezi günleri
Tebrik edelim düzenleyen Fatma Ünver'i
Kulu Belediye Başkanı Ahmet beyi
Görüp konuşmak için düştük bugün yollara
Türkistan kökenlidir Kulu Belediye Başkanımız
Günbatımı Olacak Tuz Gölü'nde bu akşamımız
Şairlere yazarlara bu kadar sevecen yaklaşımınız
İşte bizleri bu sevgin düşürdü bunca uzun yollara
Otobüs kaptanımız Cafer Dalbudak
Aman dikkatli gidelim yolumuz uzak
Amaç Kulu'daki güzellikleri yazmak
Doğal hayatı yazmak için düştük yollara
Zaten biraz aşinalığımız var sayın Başkana
İşte ikinci kez geliyoruz güzel Kulu'ya
Hayranım Ahmet Yıldız'ın çalışkanlığına
Güzel gölleri yazmak için düştük yollara
TUZ GÖLÜNDEYİZ
En büyük nimettir şu tuz nimeti
Onsuz olmaz yemeklerin lezzeti
Her yer bembeyaz tuz rabbin hikmeti
Ne güzellikler var yarab cennet ülkemde
Göl yüzeyinde her yere çukur açmışlar
Yalın ayak sulara dalıp şifa armışlar
Konya yazarları buraya hayran kalmışlar
Her derde şifa vardır cennet ülkemde
*************************************************************
KULU
Mustafa DURDU
Geçtiğimiz Pazar günü TYB Konya Şubesi'nin "Yazılacak çok şeyimiz var" sloganıyla organize ettiği gezi için Kulu'daydık.
Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız'ın daveti ile oradaydık. Ahmet Köseoğlu'nun deyimi ile sürekli içinden geçtiğimiz fakat içine giremediğimiz belde Kulu'da idik. Mütavazı insan, gönül dostu Başkan Ahmet Yıldız, bizi bekliyordu. Yaptığımız kahvaltıdan sonra Sayın Başkan'ın rehberliğinde seferimiz başladı. İlk önce dünyaca ünlü Düden Gölü ve Küçük Göl'ü ziyaret ettik. Düden gölündeki flamingoları fotoğrafladık. Flamingoların uçuş esnasında kanatlarının altındaki kırmızı renkleri fora etmeleri gerçekten görülmeye değer idi. En güzel fotoğrafı çekme telaşı ile göl kenarında biriken kalabalık kuşları hiç de rahatsız etmiyordu. Öyle ki onları uçurmak için epeyce uğraş verdik. Düden Gölü gerçekten ilginç bir yer. Suyu sodalı. İçinde her hangi bir balık yaşamıyormuş. Bu yönde araştırmalar yapıldığını söylüyor Başkan Ahmet Yıldız. Flamingoların bu gölde ne ile beslendiği de merak konusu. Göle şöyle bir baktığımızda bu nadide kuşların karınlarını doyuracak her hangi bir şey göremiyoruz. Allah'ın Rahman sıfatının bir tecellisi de burada tezahür ediyor. Kulu, ayrıca Türkiye'de 500 adet kaldığı söylenen toy kuşunun 50 tanesinin yaşadığı bir yer. Belediye, göl çevresine 250 bin ağaç dikmiş. Fakat kuraklık onları da olumsuz etkilemiş.
Küçük Göl ise tamamen tuzlu. Bu göllerde ilk dikkatimizi çeken ise ülkeyi kavuran kuraklığın neticesinde meydana gelen çekilme. Yüreğimizi yakan bu durum bütün ülke insanının en büyük sorunu.
Kafilemiz Başkan'ın rehberliğinde, atık su arıtma tesislerine doğru yol alıyor. Asfaltlanmasını umut ettiğimiz yoldan tesis inşaatının olduğu sahaya geliyoruz. Burası Konya ilçeleri içinde tek olma özelliğine sahip bir arıtma tesisi. Konya Büyükşehir Belediyesi'nin bile henüz çalışma safhasına geçmiş atık su arıtma tesisi olmadığını düşünürsek Kulu Belediyesi'nin başarısını daha iyi anlayabiliriz. 85 dekarlık bir alan üzerine kurulan tesisin yüzde altmışı bitmiş durumda. 2008'de faaliyete geçmesi plânlanıyor. Tesis; İller Bankası, Özel Çevre Koruma Başkanlığı ve Kulu Belediyesi işbirliğince yapılıyor. Sonuçta ne mi olacak? Tarımda kullanmaya uygun temiz su ve doğal gübre. Her şeyden önemlisi de temiz Kulu. Kirlenen dünyamızın bence en önemli sorunu atık meselesi. Temiz çevrenin önündeki en büyük engel bu. Kulu Belediyesi'ni en azından bunun için kutlamak gerekir.
Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız, bize inşaatı devam etmekte olan kapalı spor tesislerini de gösterdi. Dere ıslah çalışması da devam ediyor ve pek yakında tamamlanacakmış.
Ahmet Köseoğlu'nun Türkistanlı tanımından cesaret alarak Başkan Ahmet Yıldız'a Tatar olup olmadığını soruyorum. Gülüyor.
Şereflikoçhisar, Kulu ve Cihanbeyli sınırları içerisinde bulunan Tuz Gölü'ne doğru hareket ediyoruz. Şereflikoçhisar yolunda bembeyaz bizi karşılıyor Tuz Gölü. Aslında buraya Tuz vahası desek daha doğru olur;
çünkü göl o kadar çekilmiş ki kendisini göremedik. Sular tuzunu bırakmış gitmiş. Bembeyaz bir düzlük. Habire fotoğraf çekiyoruz. Gün batımında tekrar gelmek üzere Hirfanlı Barajı'na doğru yol alıyoruz. Burası tam bir bozkır. Çorak topraklar içimizi karartıyor. Suyun nefha-i İsî özelliğini en iyi şekilde anlıyoruz. Aman Allah'ım senin kudretin ne yüce. Elde bulunan suyu da alsan bizler ne yaparız.
Geçişli Köyü'nde yediğimiz öğle yemeğinden sonra göl kıyısında Duran Çetin ile birlikte gezintiye çıkıyoruz. Duran Hoca kitaplarının serüvenini anlatıyor bana.
Tuz Gölü'ne tekrar geldiğimizde Sami Güçlü ile karşılaşıyoruz. Tabiî tesadüfî bir karşılaşma değil bu. Sayın Vekil Ankara dönüşünde uğruyor buraya. Tuz gölünde gün batımını izlerken daha doğru bir ifade ile güneş Tuz Gölü'nden bağımsız bir şekilde uzaktaki dağların ardından bize veda ederken, Nemrut Dağı'ndaki gün batımı aklıma geliyor. Oktay Bey, Nemrut'a gün batımını seyretmek için çıkanların ikinci defa çıkmadıklarını esprili bir şekilde anlatıyor. İkinci defa gitmemeye kendime söz veriyorum. Güneşin bol bol resmini çekiyoruz. Burada uyanıklar kurdukları tesislerin hemen yanına dört musluk koymuşlar, 50 kuruşa ayak yıkatıyorlar. Abdest almak bile para ile. Çok şükür mescitte gişe yoktu.
Olof Palme Parkı'ndayız. Geçen yıl Beypazarı dönüşünde aynı saatte, aynı yerde Ahmet Yıldız'ı dinlemiştik. Bu sene de tevafuken aynı saate denk geliyor Olof Palme Parkı'ndaki sohbetimiz. Ak Parti İlçe Başkanı Ali Küçük, belediye sekreteri ve diğer belediye çalışanları ile vedalaşıp Başkan Ahmet Bey'e Allaha ısmarladık diyerek Konya'ya doğru yola çıkıyoruz. Duran Çetin, Abdullah Harmancı, Mustafa Karaçelebi ve Vural Bey'in teşrif ettiği arka koltuklardaki pürneşe otobüsü kanatlandırıyor. Uyku bütün kasvetiyle ruhumuzu teslim alıyor.
**********************************************************************
Zeki Oğuz
Bozkırın Ortasındaki İsveç: Kulu
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi olarak "Yazacak çok şeyimiz var" adı altında yaptığımız gezilerin sonucunda, 26 Ağustos Pazar günü Kulu Belediyesi'nin konuğu olduk.
Geçtiğimiz yıl Beypazarı'na yaptığımız geziden sonra Ankara üzerinden Konya'ya dönmüş, gecenin bir yarısı Kulu Belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız'ı bizi bekler bulmuştuk. O sırada verdiğimiz söz üzerine yine başkanın konuğu olarak bir otobüs dolusu gezgin Kulu'da idik.
Yukarıdaki başlığı bilerek koydum. 1960 lı yıllarda başlayan yurtdışına işçi göçünden en çok nasibini alan ilçelerimizden biri Kulu olmuştu. Bugün ilçede yaklaşık 30 bin insan yaşıyor bunun neredeyse iki katıda başta İsveç olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde. Yalnızca İsveç'te 35 bini aşkın Kululu olduğu söyleniyor.
1977-79 yılları arasında Kulu'da adliyede görev yapmıştım. Bu göç olayının getirdiği sevinçlerle birlikte yarattığı acıları da yakından gözlemiştim. Daha sonra bir öykümde anlattığım bir olayı anlatırsam göçün yarattığı bazı dramları daha iyi anlayabilirsiniz.
Kulu'nun köylerinden bir genç İsveç'te işçilik hakkını alabilmek için eşi ile anlaşmalı olarak boşanıyor ve İsveç'te bir kadınla evlenerek işçilik hakkını alıyor ama köydeki eşini de unutuyor. Aradan yıllar geçtikten sonra kadın hakkını aramaya çalışıyor ama yapabileceği hiçbir şey yok. Bir kızları var 13-14 yaşında filan. Velayet için açılan davada hakim küçük kıza soruyor, anneni mi istersin, babanı mı, diye. O anı hiç unutmuyorum. Çocuk bir annesine baktı, bir babasına, sonra hakime dönerek ağlamaklı bir sesle "Babamı hiç tanımadım ki" dedi.
Benim çalıştığım o yıllarda ilçede dikkatim çeken en önemli şey ağaçsızlıktı. Bahçesi ağaçlı, bakımlı tek ev bizim köylü lastikçi Muzaffer ustanın eviydi. Bu gidişimde ise daha yemyeşildi Kulu. Belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız'da ağaçlandırmaya çok önem veriyor. Yalnızca bu yıl 250 bin dikilmesini sağlamış.
Kulu, Konya-Ankara yolu üzerinde, Ankara'ya 110, Konya'ya 148 km. uzaklıkta, yurt dışında çalışanlarında büyük yatırımlarıyla gelişen, 30 bin nüfuslu bir ilçemiz. Yatırımlar ise genellikle konut yatırımı şeklinde oluyor.
İlçenin birkaç km. kuzey doğusunda iki önemli kuş alanı var. Birbirine bitişik olan bu iki gölden Kulu Gölü kuraklıktan, küresel ısınmadan nasibini almış, yani kurumuş. Düden Gölü diri kalmaya çalışıyor. Kuşların göç yolları üzerinde olan ve çoğu türlerinin nadir nadir örnekleri olan yüzlerce çeşit kuşa ev sahipliği yapan Kulu Gölü'nün hali gerçekten insanın yüreğini burkuyor. Bugüne kadar ilçenin artık suları bu göle akıyordu ve gölü kirletiyordu. Belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız Çevre Koruma Bakanlığı ve İller Bankası'nın da destekleri ile arıtma tesisinin inşasına başlamış. 3.5 trilyona mal olacak olan tesis kasım ayında bitirilecekmiş.
Gölleri ve arıtma tesisini gezdikten sonra İrfanlı Barajına doğru yola düştük. Yani bozkırın tam içine daldık.
Konya-Ankara yolculuğu her zaman sıkıcıdır benim için. Bozkırın ortasında gidersiniz, gözünüz bir yeşillik arar, bulamazsınız. Bir zamanlar Vali muavini M. Fahri Can bu yolun kenarlarını ağaçlandırmak istemiş, başaramamıştı. Nedeni ise ağaçların çobanlar ya da çevredeki tarla sahipleri tarafından kesilmesi, yok edilmesiydi. Ova insanı ağaç olunca kuşlarda olur, kuşlar olunca ekinler zarar görür düşüncesiyle ağacı pek sevmezler. Benzer bir çalışmayı Recep Konuk sayesinde Konya Şeker yapıyor, umarım başarılı olurlar.
İrfanlı Barajına giderken bozkırın ortasında resmen kaybolduk. Baraj sol yanımızda bir görünüyor bir kayboluyordu ama biz bir türlü ona ulaşamıyorduk. Sonra yol kenarında birilerine sorduk da doğru yolu bulabildik.
Geçitli Köyü Hamidiye çiftliğinde balıklarımızı yerken Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in Hirfanlı Barajı'nın sularına göz diktiğini öğrendik. M. Gökçek Kızılırmak nehrinin sularına da göz dikti ama o suyu Ankara ahalisine nasıl içirecek bilmiyorum çünkü Kızılırmak her daim toprak rengi akar, geçtiği yerlerin bütün atık suları onun içine akar yani ülkemizin en kirli suları Kızılırmak'tadır.
Akşama doğru gün batımı çekmek üzere yeniden Tuz Gölü'ne döndük. Burada guruba eski tarım bakanımız Prof. Dr. Sami Güçlü'de katıldı. Küçük dijital makinasıyla epeyce fotoğraf çekti. Sami beyin fotoğraf merakı beni sevindirdi. Kendisine Karapınarlılar'ın bir sistemini iletecektim ama kalabalık olunca ve günbatımı heyecanından iletemedim. Birkaç ay önce Karapınar'a gitmiştim. Hangi Karapınarlı ile konuşsam Sami beye sitem ediyor, bakanlığı döneminde, erozyon çalışmalarına hiç yardımcı olmadığını söylüyorlardı. 1960 lı yıllarda bir heyecanla başlayan erozyon çalışmaları iyice tavsamış. Karapınar hızla çölleşiyor. Meke kurudu, Çıralı eskisinden daha aşağıda. Çölleşme Obruk platosundan Kulu bozkırlarına doğru yayılıyor. Kuruyan Kulu Gölü bunun acı bir örneği.
Gece, günün yorgunluğunu Olof Palme Parkı'nda çıkardık. Kulu belediyesi eski garajın bulunduğu alana 14 bin metrekarelik harika bir park yaptırmış. Parkın adı da bir kadirşinaslık örneği. Yabana giden Kulular'ı bağrına basan İsveç'i ve onun Başkanı Olof Palme'yi sahiplenme örneği.
İflah olmaz bir gezgin olarak gittiğim yerlerde yapılan ne olursa olsun umurumda olmaz. Bir bulgur pilavı bir kuru soğanı değme kebaba değişmem. Benim için önemli olan karşımdaki insanın, insan sıcaklığı ve güler yüzüdür. Bunun için, AKP ilçe başkanı Ali Küçük'e ve özellikle yüzünden gülümseme hiç eksik olmayan belediye Başkanı Dr. Ahmet Yıldız'a teşekkür ederim.
Bu gezinin sonunda kafamda oluşan bir soruya halen yanıt bulamadım. Hirfanlı Barajı'nın çevresi niye yeşillikten yoksun, niye tek bir ağaç dikilmemiş. Bence Melih Gökçek Hirfanlı'nın suyunu hak etmek için önce barajın çevresini ağaçlandırsın sonra suya sahip çıksın.
************************************************************************
Vural Kaya
KULU YAZISI
hep yaşasın filamingolar ve şehla şehla baksın düden ve küçük göl...bir de çınarları olsun ulu ulu baksın şehre...
ulu bir çınar görmek istiyor insan bi şehre girince. bence şehirlerin ululuğu ile ağaçların ululuğu kardeş resim çektirirler her zaman. o ağaç şehrin mihenk taşı oluverir. her gün yanı başından gelip geçenler fark etmeseler de, bu böyledir.
bir şehir, şehir olsun istiyor insan. şehrayin olsun istiyor. yer gök yeşil olsun istiyor. göksel bir ilinti istiyor. bir şehirde hüzünlenmenin bile bir fiyakası olsun istiyor. paranın gücünü gösteren yeknesak evler görmek kimin umurunda? bu her zaman için mümkün bir şey, hele ki modern zamanlarda. nereye baksak modern evlerle dolu bi dünya için ağız birliğimiz var gibi. öyle ki yeknesak bir düzensizlik varsa bir şehirde insan kötünün kötüsü varoşları bile özleyebilir. özlememeli halbuki.
şaşaanın varıp duracağı yer belli. villalarıyla meşhur bir kent kıymetsizdir işte bu yüzden. yeşilsiz. durağan. susuzluk hissi veren bir şehir gözlerinizi ve kalbinizi tırmalıyor ise o şehir kesinlikle şehir değil; olsa olsa bir kenttir...
kuru, duyarsız, içinize doğru ılgıt ılgıt esmeyen bir kent görmenin dünyada bir karşılığı yok sonuçta.
kulu bana böyle göründü biraz. tarih yok. mimarisiyle capcanlı durabilen bir eser yok. kilise yahut da camii, fark etmez, yok yani. ulu bir çınar yok. semboller yok. ama bahçeleri ağaçsız güzel evler var. içinde insanı olmayan evler. dünyalık yarışına kurban edilmiş zavallı evler. evlerin ruhu da yok dolayısıyla. yaz kalabalığı bir kent nasıl da sızlıyordur. kalbinin sızım sızım sızladığını duyuyor gibiyim. yaz günlerinde kazanımlarıyla birbirlerine görünmek hevesine kapılmış insanların bir araya gelebildiği avruvai değişim insanları için bir geçiş kenti adeta. avrupaya göçün ama bir taraftan da kendi memleketlerinden kopmak istememenin belirginlik kazandığı bir kent işte. arasatta kalışın belgesi bir kent.
kent yani, kentoğlu kent.
şu halde ülkesinin şehirleri çoğalsın isteyen etrafını onarmasını bilen insanlarla yeniden şehirler kurmalıyız. geleneği de modern hallerin şehre dayattığı şeyleri de iyi elekten geçirmeliyiz. işte buna etrafını onarmasını bilen insan tipi diyebiliriz.
kentleşmekle değil aslın sembolleştiği formun ihtiyaçlar ölçüsünde yer alabildiği şehirler kurmakla yükümlüyüz. öykünmekle değil öz ile inşa edeceğiz yeniden şehirlerimizi. yokluktan şehirler diriltmek mümkün mü peki? evet mümkün. hem de ne mümkün. şimdiden yarına ruhu olan evler, sokaklar, ağaçlar ve mabetlerle mümkün bu. madem yok. yarının tarihini şimdiden onarmak gerek. bu oldukça mümkün bir şey. imkan, tarihin miras bıraktıklarını tahripte imkan sayılır da yeniden tarihi sırf yarınların güzelliği için onarmak adına imkan sayılmazsa, yazıktır....
aslında dile getirmeye çalıştığımız şey sadece kulu'nun sorunu değil. öyle ki elindeki tarihi harabe sayan kimi şehircilerin aslında şehirleri nasıl da katlettiklerini acıyla izliyoruz. hem kulu avantajlı bile sayılabilir bu bakımdan. asırlık bir çınarı yok ve elli yıl sonrası için ululaşabilecek bir çınarı şimdiden ekip büyütmek şansına sahip.
***
sayın başkan ahmet yıldız bey yarının kulu'suna altın harflerle adını yazdırmalı bize göre. hemen şimdi ama hemen şimdi bir kaç yüz çınar ekmeli şehrin göz alıcı yerlerine. dedik ya çınar sadece bir sembol. sembolleri varın siz çoğaltın...
**
kuşların kalbine dokunabilsin kulu. filamingolar hep yaşasın. düden şehla şehla baksın yine. küçük göl de...yanları yöreleri hep yeşille dolsun...
***
ahmet yıldız başkanın alakasına ve misafirperver kulululara teşekkür ediyorum.
******************************************************************
Bekir Biçer
bbicer@memleket.com.tr
Hüzün ve Ümit
2007-08-29 20:08:53
Seyahat etmek büyüklerimiz tarafından bizlere tavsiye edilmiştir. Gezilerin sıhhate ve ibrete vesile olacağı ifade edilmiştir. Benim için yaşadığım coğrafyayı yakından tanımak hep bir hüzün ve ümit kaynağı olmuştur. Hüzün kaynağı olur çünkü bazen yoksulluk hatta sefillik diz boyu, cahillik zirvede olur gezdiğim yerlerde. İnsan olduğumdan utanır ve yerin dibine girerim kendi adıma. Kimi zaman çok mutlu olurum, dostlarımla birlikte olmaktan, paylaşmaktan. Benim için yaşadığıma dair sayılı bir gün olur gezi günleri. Sanki dostları kendime tanık tutarım. Belki de kendimden uzaklaşma, evrene açılma imkanı bulurum yeni baştan.
Ancak benim asıl mutlu olmamı, geleceğime güvenle bakmamı sağlayan unsurlar aradığım ve gördüğüm güzelliklerdir. İnsanım ve ülkem adına iyimser olmamı sağlayan önemli gelişmeler oluyor bu ülkede. Çok küçük çapta bile olsa. Biraz da tarihle ilgilenmenin, yakın tarihi bilmenin getirdiği avantajla gelişmelere soğukkanlı bakmamı sağlıyor.
Yazarlar Birliği Konya Şubesi Kulu Belediyesi ile Kulu ve çevresine ortaklaşa bir gezi programı tertiplediler. Geziye çok sayıda kıymetli insan ve değerli dost katıldı. Benim gezide aradığım bölgede yeni işler yapılıyor mu, kalkınma gelişme var mı? Bölgenin sosyal dokusu ve uyumu nasıl, bölge yöneticileri yönetim bilincine ve liyakate sahip mi sorularına cevap aramaktı. Ben daha önceden Kulu ve çevresindeki köyleri bir vesile ile gezme imkanım olmuştu. O zaman bölgeden çok iyimser duygularla ayrılamamıştım. Sadece civardaki Tatar- Nogay köylerini tanıma imkânım olmuş yeni dostlar edinmiştim. Peşinen söyleyeyim ki ziyadesiyle mutlu oldum.
Kulu Belediyesi'nin ciddi atılım ve yatırımlar içinde olduğunu hep beraber gözledik. Belediye alt yapı sorunlarını önemli ölçüde çözmüş. Özellikle atık su projesi ile çevreci bir belediye olduğunu ispatlarken, arıtılan suyu sulama amaçlı kullanmaya hazırlanması, su sorunu yaşayan ülkemiz için ciddi bir kazanım olarak görülüyor. Özellikle bölgede kurumaya yüz tutmuş göllerin kurtarılması, flamingolara hayat verilmesi cidden çok güzel bir yatırım. Belediye başkanı görevinin bilincinde ve icraat yapabilecek donanıma sahip. Bu durum çok sevindirici. İlçe başkanıyla daha önce bir vesile ile görüşmüştüm. Bu defa yakından tanıma imkanım oldu. Tecrübeli, bilinçli ve idealist bir arkadaşımız. Yaşadığı bölgenin sorunlarını, sosyal dokusunu ve siyasetin gücünü çok iyi biliyor. Yerel siyaset ve yerel yönetim hatta merkezi yönetim uyum ve iş birliği içinde görünüyor. Bu bölgemiz adına sevindirici bir durum.
Doğrusu Kulu'yu değişmiş ve gelişmiş olarak buldum. Daha önemlisi gelişmeye ve büyümeye aday olarak gördüm. Yerel imkanları seferber ederek önemli mesafeler alınmış. Yurt dışındaki Kululular'la irtibatın sürdürülmesi, gurbetçilerin Kulu'yla bağlarını sürdürmeleri bir başka güzelliktir. Artık bölgede etnik merkezli siyaset yapan ideolojik parti ve gruplara yaşama alanı kalmamış gibi görünüyor. Umarım Kulu kaynaşmış sosyal yapısıyla Türkiye için güzel bir model olur.
Bana bölgedeki güzellikleri görme ve böyle güzel bir günü yaşama imkânı veren
Kulu Belediyesi Başkanı'na, AK Parti ilçe başkanına ve Yazarlar Birliği ve üyelerine şükranlarımı sunuyorum. Daha güzel günleri yaşamak ümidiyle. Saygılarımla.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.