Kur'an Ve Sünnet İlişkisi
TYB Konya Şubemizin İl Halk Kütüphanesinde düzenlediği 'Kur'an ve Sünnet
İlişkisi' Konferansında değerli Kardeşim, NEÜ. İlahiyat Fakültesi Dekan
yardımcısı...
Prof. Dr. Fikret Karapınar Konferansta ana hatları ile şu gerçekleri ifade etti: "Vahiy ile peygamberlik diğer bir ifadeyle Kur'an ile sünnet birlikteliği, et ile tırnak veya tohum ile toprak gibidir. Zira insanlık tarihi incelendiğinde hiçbir İlâhî Kitap Peygambersiz gönderilmemiştir. Bundan dolayı, Allah'ın gönderdiği Kitabı, aramızdan seçtiği Peygamberinin aracılığına başvurmadan anlamaya çalışmak ya da Vahiysiz bir Peygamber telakkisi oluşturmak yanlış bir din anlayışının ortaya çıkmasına yol açacaktır. Hadissiz din Peygambersiz din demektir. Bu da yeni bir din icat etmek anlamına gelir. Bu yanlıştan da kesinlikle kaçınmak, uzak durmak gerekir.
Vahiy denilince ilk akla gelen Kur'an'dır. Ancak; hadisin/sünnetin de Vahiy ile önemli bir ilgisinin olduğu da aşikârdır.
İslâm, Kur'an ve Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin sünneti olmak üzere iki temel kaynağa dayanmaktadır. Dinin sahibi olan Allah, Kur'an'ı gönderirken Peygamberini de, İslâm'ın insanlar tarafından nasıl yaşanacağını göstermesi için görevlendirmiştir. Sünnet, dinin insan yaşamına formüle edilmiş biçimidir. "Şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzeresin." (Kalem Sûresi âyet: 4) hitabıyla Allah Teâlâ Efendimizi taltif etmiştir. Ayrıca, "Allah ve Elçisi bir konuda hüküm verdikten sonra Mü'min bir erkek ve Mü'min bir kadının, kendileriyle ilgili hususlarda artık başka seçenekleri yoktur. (Bu hakkı kendinde görerek) Allah'a ve Elçisi'ne isyan eden kimse, şüphesiz apaçık bir sapkınlığa düşmüş olur." (Ahzâb Sûresi âyet: 36) Bu âyet, meselenin çözümünde temel bir ilke olarak Kur'an ve Sünnetin hakemliğine başvurulması gerektiğini öğretip, emretmektedir.
Rasûlüllah (s.a.s.)'e itaat, onun getirdiği ve uyulmasını emrettiği bütün prensipleri yerine getirmeyi gerektirir. Kur'an'daki pek çok âyet-i kerîme, ya doğrudan ya da dolaylı olarak peygambere itaat edilmesini ve ona karşı gelinmemesini emretmektedir.
"Allah'a itaat edin, Rasûl'e de itaat edin ve karşı gelmekten sakının." (Mâide Sûresi âyet: 92); "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Âli İmrân Sûresi âyet: 31); "De ki: Allah'a ve Rasûl'e itaat edin." (Âli İmrân Sûresi âyet: 32).
Hz. Peygamber, Allah'ın kendisini gönderdiği bir elçisidir. Elçinin sözü, onu gönderenin sözü olarak kabul edilir. Bu durum Kur'an'ı Kerim'de defalarca ifade edilmiştir. Nitekim Allah (c.c.), "Elçinin (Peygamberin) getirdiği şeyi alınız ve sizi menettiği şeyden de çekinip kaçınınız." (Haşr Sûresi âyet: 7) Bu ve benzeri âyetler, Allah(c.c.)'ın elçisinin hadislerinin, O'nun emir ve nehyi gibi olduğuna işaret etmektedir.
Allah(c.c.)'a ve Rasûlüne inanan Müslümanlar, İslâm'ın geldiği ilk günden beri Kur'an ve Sünnet ikilisini hep birlikte ana gelmişlerdir. Dolayısıyla, Kur'an-Sünnet ilişkisinin varlığı, bütünlüğü, birlikteliği, vazgeçilmezliği şer'in, akıl ve mantığın zorunlu gereğidir. Özellikle son iki asırda meseleye oryantalistlerin de dahil olmasıyla birlikte mesele, Sünnetin önemi, dindeki yeri ve hüccet oluşu boyutunu aşarak varlığı, sahih hadis ve Sünnet var mı noktasına gelmiştir. Tarihte Sünnetin bu yönünün tartışıldığı vaki olmamıştır."
Kaynak: Yeni Konya Gazetesi - Ömer Lütfi Ersöz
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.