Mevlâna - Mevlevîlik Algı ve Anlatıları
Mevlâna - Mevlevîlik Algı ve Anlatıları
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin geçen haftaki kültürel etkinliğinde önemli bir konu ele alındı ve bütün ayrıntıları ile konuşuldu. “Vuslatın 749. yıldönümünde Mevlânâ-Mevlevîlik Algı ve Anlatıları” konusunun masaya yatırıldığı panel oldukça ilgi çekiciydi.
Paneli düzenleyen ve yöneten Doç. Dr. Nuri Şimşekler Hz. Mevlâna’nın, "Yataktan kalkıp padişahın meclisine varmaktır ölüm.", "Canı sen aldıktan sonra şeker gibi gelir ölüm bize, sana kavuşma olduktan sonra candan da tatlıdır ölüm bize" sözleriyle açılışını yaptığı panelde bir konuşma yapan Prof. Dr. Adnan Karaismailoğlu,“Dün olduğu gibi bugün de Hz. Mevlânâ'nın varlığından rahatsızlık duyanların olduğuna vurgu yaparak “Hz. Mevlânâ’nın Anadolu’daki varlığını benimsemeyen bazı arkadaşlarımız, ‘Hz. Mevlânâ Türkçe bilmezdi Türkleri sevmezdi…’ gibi cümleler ifade eder. Bir de ‘Anadolu’da iki farklı çevre varmış, birisi Fars kültürü çevresi, diğeri Türk kültürü çevresiymiş. Hz Mevlânâ ve Konya Fars kültürünü temsil ediyormuş’ derler. Bunlar tamamen uydurmacadır. Modern dönemin parçalama, aykırı bakma düşüncesinden kaynaklanıyor” diyerek Mevlâna düşmanlığı yapan bazı kişilere cevap niteliğinde sözler söyledi.
Panelistlerden Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kaplan, “Düşünce özgürlüğü adı altında Hz. Pîr’in yalan yanlış sözlerle zan altında tutulduğuna” vurgu yaptığı konuşmasında, “Birinin çıkıp, ‘Efendim, ben Mevlâna hakkında halk arasında şöyle şeyler duydum, meğer bizim bildiğimiz gibi değilmiş, ne kadar kötüymüş’ diye, kalplerimize taht kuran Mevlânâ hakkında maalesef böyle yıkıcı tahrip edici çalışmalar yapıyorlar. Şundan emin olun; yaklaşık on küsur senedir bir kişinin Mevlânâ aleyhinde ortaya attığı iddiaları ilmi yönden incelemeye aldım. Bu kişinin belirttiği kaynakları gözden geçirdim. Sonuç olarak tek bir kişinin bizim kalbimizde taht kuran Mevlânâ hakkında ne kadar tahribat yapabileceği örneklerini bir çalışmamda ortaya koydum” diyerek “Mevlâna Moğol ajanıdır” diye yıllardır insanları yanıltan ve Hz. Mevlâna’ya çeşitli iftiralar atan kişiye ilmi cevaplar verdi.
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Temizel’in Mevlânâ’ya ait olduğu iddia edilen bazı sözlere açıklık getirdiği panelde konuşan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Secaattin Tural, rant amaçlı yazılan romanlara değindi.
Adnan Menderes Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Üyesi Dr. Hülya Uzun’da, Mevlevî Semasının günümüzdeki uygulamalarının ne derece yozlaştığını görsellerle destekleyerek anlattığı konuşmasında, “Sema popüler kültürün tüketim metaına dönüşmüş, yapılan programlarda eğlence, dinlence mekânlarında gösteri olarak sergilenmeye başlanmıştır. Bu nedenle ilahiler veya dini içerikli sözleri olan şarkılar eşliğinde yapılan semalar, gerçek amacından çıkmış, kliplerde, tasavvuf müziği konserlerinde semazenler, dansçıların yerini almış; anaokulu ve ilkokullarda yılsonu gösterilerinde; esasen zikir amacıyla yapılan Semanın, “danssal bir öğe” olarak kabul görmesine, neden olmuştur” sözlerine yer verdi.
Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Tarhan ise konuşmasında Mevlevilik ve Sema algısını incelediği araştırmaya yer verdi. Önemine binaen Prof. Dr. Ahmet Tarhan hocamızın bu konudaki görüşlerini ve araştırma sonuçlarını okuyucularımla paylaşıyorum.
Unutulmaya yüz tutan evrensel değerleri adeta yeniden tüm dünyaya hatırlatan Hz. Mevlânâ ve Mevleviliğin kendi öz ritüellerinden koparılması ile Sema ayininin uygunsuz mekân ve organizasyonlarda sunulması, hem bu evrensel değerlerin aktarımındaki kalıcılığını yaralamakta hem de Mevlânâ ve Semâ’ ayininin kültürel açıdan yanlış algılanmasına neden olmaktadır.
Sema’nın düğün, kongre ve alışveriş merkezlerinde kendi ritüellerinden koparılarak, kayıttan çalan ney eşliğinde iki veya üç kişinin ortaya koyduğu belli başlı figürlerden ibaret olması dikkat çekicidir. Bunun yanında firmalarına ve ürettiği ürünlere Mevlânâ adını veren ticari işletmeler, hediyelik eşya satıcılarının vitrinlerini süsleyen çekik gözlü Çin menşeli Semazen figürleri, restoranlarda peçeteler üzerine işlenmiş semazenler, benimseyip kişilerarası iletişimimize ve davranışlarımıza yön vermesi yerine duvar veya vitrin süsü olarak değerlendirilen Mevlânâ’nın yedi öğüdü ve daha niceleri…
Araştırma, Necmettin Erbakan Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Salih Gürbüz ile birlikte gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında yapılan görüşmeler, 20 Ekim 2021-15 Kasım 2021 tarihlerinde, 30 ile 60 dakikalık zaman aralıklarında yüz yüze gerçekleşmiştir.
Çalışmada yöneltilen sorular ve alınan cevaplar şu şekildedir:
Mevlevilikteki temel ritüeller hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
“Mevlevilikte temel ritüeller dendiğinde aklıma Semâ ayini, ney dinletisi, ilim meclisleri, toplu halde yemek, çile odaları, müridin makamını ve seviyesini gösterir kıyafet ve takılar, belirli sanat ve zanaat erbabı müritlerin ürettiği sanatsal ve mimari eserler ve gezgin sanatçılar aklıma geliyor.”
“Yemek pişirmek ve toplu halde yemek yemek, semâ, inzivaya çekilmek ve zikir Mevlevilikteki en temel ritüellerden akla ilk gelenler olarak zikredilebilir.”
“Mevlevilikte bir çok ritüel vardır… Mutfak adabı, büyük küçük adabı, eşyaya olan hürmet ona niyaz edip öpmek gibi ritüelleri ve en önemlilerinden olan semâ ayini şerifleri gibi birçok ritüeli vardır. “
“Mutfak adabı, büyüklere ve küçüklere olan adap, eşyaya hürmet gibi ritüeller bulunmaktadır.“
“En temel ritüel mutfaktır. Dergâha gelen kişi önce mutfağa sokulur. Gözü mü tok yoksa gönlümü tok buna bakılır. Hatta ilk geldiklerinde pazara gönderilirler ki, çalacak mı çalmayacak mı bu öğrenilir. Eşyayı düzgün mü aldı yoksa kötü mü aldı? Parayı kime ve neye harcadı? Bunlara bakılır. Herkes sofraya oturmadan yemek başlamazdı, birisi kaşığı bıraktı mı herkes kaşığı bırakırdı.”
Mevleviliği seçkin bir kültür olarak ifade edenlerin görüşleri şöyledir:
“Mevlevilik seçkin bir kitlenin kültürüne işaret etmektedir” ifadesinde bulunan aile üyesi; hem Hz. Mevlânâ’nın hem de Mevlevihanelerin dil, edebiyat, sanat, musiki gibi önemli eğitim alanlarında faaliyet gösteren nitelikleri olması hususunu bu konu ile ilişkilendirmektedir.
“Kendi ortaya çıktığı yüzyıl - dönem içerisinde esasında bütün tasavvufi tarikatlar kendi toplumlarının seçkinleri tarafından meydana getirilmiş organizasyonlardandır.”
Mevlevilik kültürünün seçkin kültür olma yanında herkese hitap ettiğine ilişkin görüşler:
“Pek çok Osmanlı padişahı, Mevlevî muhibbi ya da Mevlevî olarak üst seviyede Mevlevîlikte kabul görmüştür. Bu nedenle de alim, arif kimseler arasındaki elit tabakaların saygısını kazanmıştır. Pek çok edebiyatçı, bestekârlar, müzisyenler, şairler Mevlevîhanelerde yetişmiştir. Her ne kadar Mevlevîlik şehirli kültürü olsa da, her kültür ve seviyeden insanların Mevlevîliğe karşı sempatileri muhabbetleri yadırganamaz.”
Görüşüne başvurulan bir akademisyen, “Mevlevilik, doğduğu zaman diliminden itibaren güzel sanatlara olan yaklaşımından dolayı saraya ve entelektüel kesime daha çok hitap ettiği…” şeklinde değerlendirmiştir. Bununla birlikte; “Anadolu’nun değişik yerlerinde açılan Mevlevihaneler göz önüne alındığında, özellikle ticaretle uğraşan halk kesiminin alaka gösterdiği…” fikrine dayanarak her kesime hitap eden bir kültür olduğuna da işaret edilmiştir.
Mevlevilikte Sema’nın yeri hakkında bilgi verir misiniz?
“Semâ, Mevleviliğin en temel unsurudur.”
“En önemli ritüel semadır. Mevlevilik, Semâ ile et ve tırnak gibidir.”
“Mevlevî Semâ Töreni, Allah’a ulaşma yolunun derecelerini sembolize eden, içinde dini öğe ve temalar barındıran ve ayrıntılı kural ve niteliklere sahip tasavvufî bir törendir”
“Semâ, Arapçada işitmek anlamına gelir.”
“Semâ ayini Allah aşkıyla yanan kişinin kendinden geçerek sadece Allah’ı zikrettiği bir ayindir. ”
“Hz. Pir eserlerinde Sema’nın kendinden geçmeyi, Hakk’a vâsıl olmak suretiyle elest bezmindeki, ‘Evet, sen bizim Rabbimizsin’ sesini işitmeyi ifade etmiştir.”
“Semâ, bir merkeze sahip olarak deveran etmek, uzaklaşmak, ancak dağılmadan tekrar bir araya gelmek, makro kozmosdan mikro kozmosa derin bir sembolik anlam ifade etmektedir.”
“Semâ bir zikir şeklidir. Semâ törenlerinde her şeyin bir mânâsı vardır. Bir nefis terbiyesini anlatır. Semazen semaya çıkarken abdestlidir, vakit namazını kılmıştır, dönerken sema ederken Allah lafzını söyler. Semâ insanın daha doğrusu evrenin tabii hareketedir. Dünya ile dönüyoruz, dünya güneşin etrafında, hücrelerimiz damarlarımızda dönüyor. Semâ aslında fıtrat özelliğidir. Semâ insanın ruhunun coşkusunun dışavurumudur.”
Sema’nın günümüzdeki icra ediliş biçimiyle ilgili ne söylersiniz?
Görüşü alınan aile üyesi, bu hususu “Sema’nın özü bağlamında hoş olmadığı” şeklinde değerlendirmektedir. Çok sayıda Mevlevi grup olduğuna vurgu yaparak “Ekonomik amaçlı yapanlar da var. Semâ için özel mekanlar olmalıdır” görüşünü belirtmiştir.
Postnişin’in bu konuyla ilgili olarak değerlendirmesi ise; “Sema bir zikir olduğuna göre ulu orta uygun olmayan mekânlarda restoranlarda, açılışlarda, düğünlerde böyle bir manevî ritüelin yakalanmasının mümkün olmadığı için hoş karşılanması da mümkün değildir. Sema şov olarak, gösteri olarak, eğlence metaı olarak yapılmamalıdır” şeklindedir.
Görüşüne başvurulan bir akademisyen, “Günümüz yaşantısında anlamdan çok görüntüye bakılması ile ilişkilendirmekte ve “Sema ayininin icra edilişi hakkında çok yanlışlar” olduğunu ifade etmektedir. Aynı katılımcı: “Bilhassa düğün, eğlence, toplantı gibi durumlarda bir nevi Müslüman kesimin eğlencesi gibi görüldüğünü, ancak bunun “çok yanlış bir durum” olduğunu ve “çok geniş kültür hazinemize hıyanet” olarak nitelemektedir. Bu durumun diğer bir katılımcı akademisyen tarafından ifade edilen bir başka nedeni ise “Sema’nın düğün ve ücretli organizasyonlarda olması sadece tüketime yönelik olduğunu düşündürmektedir” şeklinde değerlendirilmiştir.
“Günümüzde ticari kaygılarla yapılmasını tasvip etmiyorum. ”
“Resmî makamlarca bu konu ile ilgili gerekli yasal düzenlemeler yapılmalı ve tedbirler alınmalıdır.”
“Sema’yı dans gösterisi gibi görüp o halin maneviyatından çok maddiyatını düşünen” organizatörlerin yaptıklarının Sema olarak değerlendirilemeyeceğini, bu durumun Sema’nın maneviyatını, içtihadına ve saygısına fazlasıyla zarar verdiği şeklinde değerlendirilmektedir.
Bir başka katılımcı ise bu hususu, “devletin Sema konusunda yeterli denetimler yapmamasına” bağlamaktadır.
Çözüm olarak ise bir başka katılımcı: “Semâ icrası icazeti veya belgesi olan kişiler tarafından gerçekleştirilmeli” şeklinde önerisini dile getirmektedir. Benzer şekilde görüşüne başvurulan yönetici de; “Kültür Bakanlığı bir genelgeyle bu tür organizasyonları yasaklamalıdır. Orta oyunu icra eden bir oyuncu grubunun hemen ardından Semâ ettikleri olabiliyor. Bu doğru olarak düşünülemez. Doğrusu kendisine mahsus icrası korunmalıdır” demektedir.
Mevlevilik kültürünün temel unsurlarının satın alınabilir objelere dönüştürülmesi ve bundan ticari bir rant elde edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu kapsamdaki görüşler; Olumlu Olumsuz ve Ne Olumlu Ne Olumsuz olarak ayrılmaktadır.
“İyi niyetle düşünülürse, manevi bir sembol olarak bunların evlere, mekanlara taşınması bakış açısına göre de güzel bir tercih olarak düşünülebilir. Topluma mal olduysa da bunun bu şekilde tüketilmesi bir tüketim olarak değerlendirilmeyebilir .”
“Bu konu hem Mevleviliğin tanınması, hem de Konya’nın Mevlevilik ile özdeşleşmesi Konya ya gelen ziyaretçilerin bu hediyelik eşyaları alıp başkalarına hediye ederek, Mevleviliğin daha çok tanınmasını sağlaması açısından bir mahsurunun olmadığını düşünüyorum. Hem bunları üreten insanların da harcadığı zaman ve emek var.”
Bir başka katılımcı da “bu unsurların sanatsal boyutuyla kaliteli bir şekilde tanıtılması” hususunu ifade ederek, “Kaliteli objeler yapıp insanlar hatıra niyetine ya ben bunu Konya'dan Hz. Mevlânâ diyarından aldım hediye getirdim diyerek gururla söyleyebilmesinin bir övünç kaynağı olduğunu…” belirterek metalaştırılan bu ürünlerin kaliteli olarak üretilerek sunulması gerektiğini değerlendirmiştir. Diğer bir katılımcı da bu objelerin ticarileştirilmesine olumlu yaklaşmış ancak “Objelerin bir kurul tarafından değerlendirildikten sonra satışa sunulması” gerekliliğini ifade etmiştir.
Postnişin Mevlevilik kültürü unsurlarının ticari amaçlı olarak kullanımına ilişkin yaptığı olumsuz değerlendirmelerini şu ifadelerle özetlemektedir:
“Mevlevîliğin sadece Semâ’dan ibaretmiş gibi tasavvufî kültürden uzak, turizmin olmazsa olmazı haline getirilmeye çalışılması insanların ticarete yönelmelerine kapı aralamış Hz. Mevlânâ’yı nasıl pazarlayıp nasıl para kazanabiliriz düşüncesine sevk etmiştir. Bunun için de işin maneviyatından uzak kimseler yaptırdıkları seviyesiz ürünleri satarak gelir kapısı haline getirmişlerdir. Üzülerek görüyoruz ki insanlar ellerine aldıkları bibloları Mevlânâ 5 lira, Semazen 2 lira gibi basite indirgeyerek saygısızca da insanlara sunmanın hadsizliğini yapmaktadırlar. Kendi manevî değerlerimize sahip çıkma acizliğini gösterirken halâ Mevlânâ Etli ekmeğinin, Mevlânâ adı altında ticarî işyerlerinin adını değiştirememiş olmamız bu tür basitliği de getirmektedir.”
Akademisyen katılımcılarından birisi, “Mevlânâ hazretlerinin bir sözünün tablo olarak alınıp evlerin duvarına asarak Mevleviliği devamlı göz önünde bulundurulmasında bir beis görmüyorum. Fakat Mevlânâ Hazretlerinin görüntüsü ya da isminin biblo, kolye, iş yeri ya da yapılan işlere hatta yenilen yiyeceğe verilmesi abesle iştigaldir. Mevleviliğin altındaki derin kültür birikiminin yeterince anlaşılamamasından kaynaklı olduğu kanaatindeyim” diyerek görüşünü belirtmiştir.
Sonuç olarak Mevleviliğin temel ritüellerine ilişkin soruya yönelik ortaya konulan görüşlerin tamamına yakını Semâ’nın en temel ritüel olduğunu ortaya koymaktadır. Bunu, mutfak, yemek adabı, kıyafet, musiki gibi unsurların takip ettiği belirlenmiştir.
Mevleviliğin seçkin bir kültür unsuru olup olmadığına ilişkin görüşler değerlendirildiğinde; Mevleviliğin seçkin ve kentli bir kültür olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Ancak bu hususta Mevleviliği seçkin kültür olarak görmeyen ve hem seçkin kültür hem de halk kültürü olarak değerlendirenler de olmuştur.
Mevleviliğin en temel ritüeli olan Semâ’nın günümüzdeki icra ediliş biçimine ilişkin görüşler; ticari kaygılarla, denetimden uzak, manevi boyutunun yok sayılarak, bir gösteri unsuru haline dönüştürülerek icra edilişinin uygun olmadığına ve Semâ’nın özüne zarar verdiğine odaklanmaktadır.
Oldukça faydalandığımız ve istifade ettiğimiz bu paneli yıllık kültürel programına alan TYB Konya Şubesi yönetimine, özellikle Başkan Ahmet Köseoğlu’na, paneli düzenleyen ve yöneten Nuri Şimşekler hocama ve emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.
Salih Sedat Ersöz | Konya Yenigün
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.