NİL’İN GÖLGESİNDE KADİM KAHİRE
Kahire, insanlık tarihinin en eski ve etkileyici şehirlerinden biridir. Bu kadim şehrin toprakları, binlerce yıl önce inşa edilen piramitlerin gölgesinde, Firavunların devasa heykelleri arasında, Nil Nehri’nin bereketli suları üzerinde bir ibret misali kendini hikaye etmektedir. Mısır’ın başşehri Kahire, bir yönü modern metropol diğer yanı adeta tozlanmış bir müze gibi duran ve tarihe tanıklık eden zaman kapsülüdür.
Firavunlar Dönemi ve Piramitler: Ölümün Sonsuzluğu
Mısır denince akla ilk gelen Kahire ve önemli sembollerden biri olan piramitlerdir. Bu devasa yapılar, Antik Mısır’ın kralları olan Firavunların mezarları olarak inşa edilmiştir. Kahire’nin güneybatısında yer alan Gize Piramitleri, dünya mirasının en önemli yapılarındandır. Yanlarına yaklaşıldığında büyüklüklerinin ürkütücülüğü daha hissedilir bir hâl alırlar. En büyük piramit – Keops, Kefren ve Mikerinos – M.Ö. 2580 ile M.Ö. 2500 yılları arasında inşa edilmiş ve bugün bile insanlık tarihinin en büyük mühendislik başarılarından biri olarak kabul edilir. Keops Piramidi, “Büyük Piramit” olarak da bilinir ve yaklaşık 146 metre yüksekliği ile dünyanın en yüksek yapısı unvanını dört bin yıl boyunca korumuştur. Piramitlerin yapımında kullanılan taş blokların ağırlığı 2,5 ila 15 ton arasında değişir ve bu devasa yapılar, Firavunların ölümden sonraki yaşamlarına hazırlık olarak tasarlanmıştır.
Piramitlerin çevresinde yer alan Sfenks, firavun Kefren’in yüzünü taşıdığına inanılan devasa bir heykeldir. İnsan başlı ve aslan gövdeli bu heykel, antik Mısır’ın gücünü ve bilgeliğini sembolize eder diye anlatırlar. Sfenks’in zamanla aşınmış yüzü, binlerce yıllık tarihin ve doğanın etkilerini açıkça gösterir. Bu heykelin ayakları altında, Mısır mitolojisinin derin sırları ve eski dünyanın bilinmeyen hikayeleri saklıdır.
Tarihin Kalbinde Bir Hazine;Mısır Müzesi
Kahire’nin merkezinde yer alan Tahrir Meydanı’ndaki Mısır Müzesi, dünyanın en önemli arkeolojik koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapar. 1902 yılında inşa edilen bu müze, Antik Mısır’ın ihtişamını ve zenginliğini gözler önüne serer. Müzenin içinde 120.000’den fazla eser sergilenmekte ve birkaç günde ancak hakkıyla gezilebilir. Müzede yüzlerce mumyanın bulunduğu ve bunların arasında en dikkat çekici olanı, genç Firavun Tutankhamun’un mumyası ve hazineleridir.
Tutankhamun’un mezarından çıkarılan altın mask, bu mezarın en değerli parçasıdır. Firavun’un yüz hatlarını birebir yansıtan bu mask, 11 kilogram saf altından yapılmış olup üzerindeki ince işçiliği,Antik Mısır’ın sanatındaki ustalığını gösterir.
Tutankhamun, Antik Mısır tarihinin en gizemli ve en ünlü firavunlarından biridir. M.Ö. 1332 yılında tahta çıkan bu genç kral, yalnızca dokuz yıl hüküm sürmüş olmasına rağmen, ardında bıraktığı efsane ve hazinelerle ölümsüzleşmiştir. Onun mezarı, 1922 yılında İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından keşfedildiğinde, dünya arkeoloji tarihinin en büyük keşiflerinden biri olarak kaydedildi. Tutankhamun’un mezarı, içindeki altın mask, tahtlar, mücevherler ve diğer paha biçilmez eserlerle doluydu. Bu hazineler, onun yaşamı boyunca sahip olduğu zenginliği ve ölüm sonrası yaşamına dair inançlarını yansıtır. Ancak Tutankhamun’un ölümü de bir o kadar gizemlidir. Henüz 9 yaşında tahta çıkıp 19 yaşındayken ölen bu genç firavunun ölümü üzerine çeşitli söylentiler, teoriler üretilmiştir. Bir teoriye göre, Tutankhamun bir savaşta ağır yaralanmış olabilir. Diğer bir teori ise, tahtı ele geçirmek isteyen rakipleri tarafından suikasta uğradığını ileri sürer. Bu gizemli ölüm, mezarının keşfi ile birleşince, "Tutankhamun'un Laneti" adı verilen efsaneleri doğurmuştur. Carter ve ekibindeki birçok kişi, mezarı açtıktan kısa bir süre sonra çeşitli hastalıklara yakalanarak ölmesi , firavunun mezarını rahatsız edenlere karşı bir lanetinin olduğu inancını güçlendirmiştir.
Müzenin diğer önemli ünik eserleri arasında kraliyet mücevherleri, savaş arabaları ve eski Mısır’ın günlük yaşamına dair objeler bulunur. Bu müzenin en büyük hazinelerinden biri, Firavun Seti I ve II Ramses gibi büyük firavunların mumyalarıdır.
Bu mumyalar, ölümden sonraki hayata olan inancının kanıtları olarak kabul edilir ve ziyaretçilere binlerce yıl önce yaşayan büyük kralların yüzlerini görebilmelerinin imkânını sunmuş olur.
Hayat ve Ölümün giriftliği arasında; Mezar Evler
Kahire’nin gölgeli sokaklarında gezinirken, şehrin en ilginç ve bir o kadar da trajik yönlerinden biri olan mezar evler dikkat çeker. Şehrin doğusunda yer alan Kahire Mezarlığı, yüzbinlerce insanın mezar taşları arasında yaşadığı bir yerleşim alanıdır. Bu bölge, “Ölüler Şehri” olarak da bilinir ve bu ad, buradaki insanların mezarlıklar arasında kurdukları evlerde yaşamalarından gelir. Mısır’ın hızla artan nüfusu ve konut sıkıntısı, bu trajik durumu ortaya çıkarmıştır. Mezarların üzerine inşa edilen barakalar, iptidai barınma yerleri Mısır’daki sosyal adaletsizliğin en açık örneklerinden biridir. Burada yaşam, ölümün gölgesinde devam eder; çocuklar mezar taşlarının arasında oynar, aileler ölülerinin mezarlarıyla içiçedir ve sanki hiç ölmeyecekler gibi hayatlarını sürdürür.
Mısır’ın Tarihi: Antik Çağ’dan Osmanlı’ya medeniyetler mozaiği…
Mısır’ın tarih sahnesindeki yeri, insanlık tarihinin eski ve etkileyici medeniyetlerinden biri olan Antik Mısır ile başlar. M.Ö. 3400’lerde Nil Nehri'nin bereketli topraklarında, Firavunlar tarafından yönetilen bir medeniyet yükseldi. Bu dönemde, piramitler, tapınaklar ve hiyerogliflerle dolu bir kültür inşa edildi. Gize Piramitleri ve Sfenks, bu büyük medeniyetin simgeleri haline geldi. Karnak Tapınağı, antik Mısır’ın en büyük ibadet yerlerinden biridir ve tanrı Amun-Ra’ya adanmıştır. Bu devasa kompleks, sütunlu avluları, büyük heykelleri ve dikilitaşlarıyla dikkat çeker. Luxor Tapınağı da önemli bir dini merkez olup, firavunların tahta çıkış törenlerine ev sahipliği yapmıştır. Firavunlar, tanrısal bir statüde görülürken, Mısır halkı tarım, sanat ve bilimde büyük ilerlemeler kaydetti.
M.Ö. 525’te, Persler tarafından fethedilen Mısır, Pers İmparatorluğu’nun bir parçası haline geldi. Ancak bu durum uzun sürmedi; M.Ö. 332’de, Büyük İskender Mısır’ı fethederek, Makedonya Krallığı’nın bir parçası yaptı. İskender’in ölümünden sonra, onun generallerinden biri olan Ptolemaios, Mısır’da Ptolemaios Hanedanı’nı kurdu. Bu hanedan, yaklaşık 300 yıl boyunca Mısır’ı yönetti ve Mısır, bu dönemde Helenistik kültürle kaynaştı. Kleopatra gibi ünlü figürler bu dönemin ürünüdür.
M.Ö. 30’da, Roma İmparatorluğu, Mısır’ı fethederek, bu kadim ülkeyi Roma’nın bir eyaleti hâline getirdi. Roma döneminde Mısır, imparatorluğun tahıl ambarı olarak büyük bir stratejik öneme sahipti. Ancak, Roma’nın çöküşüyle birlikte Mısır, Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası oldu ve Hristiyanlık burada hızla yayıldı.
M.S. 641’de, Hulefa-i Raşidin’den Ömer Bin Hattab’ın devlet başkanı olduğu dönemde İslam orduları Mısır’ı fethetti ve Mısır, İslam dünyasının önemli bir parçası hâline geldi. Emevîler ve Abbasîler döneminde Mısır, İslam dünyasının batıdaki en önemli bölgelerinden biri oldu. Mısır’ın fethi, bu coğrafyanın İslamî kültürle derinlemesine kaynaşmasını sağladı. 750 yılında Abbâsî Halifeliği’nin kurulmasıyla Mısır, İslam dünyasının önemli bir merkezi hâline geldi. Kahire, bu dönemde Fustat adıyla anılıyordu ve Müslümanlar için önemli bir dinî ve ticaret merkeziydi.
Fatımîler, 969 yılında Mısır’da hakimiyeti ellerine geçirdiler , Şiîliği yaydılar ve Kahire’yi başşehir yaptılar. Fatımîler, Mısır’ı önemli bir dinî merkez hâline getirdiler. Ancak, Fatımîlerin zayıflamasıyla birlikte, 12. yüzyılda Selçuklu komutanı Selâhaddîn Eyyubî, Mısır’ı Eyyubîler Devletine ilhak etti ve Sünnî İslam’ı yeniden ikâme etmeye başladı. Selâhaddin Eyyubî 1193 yılında vefat etti,Mısır’da Eyyubîler Devleti Selâhaddin’in güçlü bir liderin ardından gelen zayıf hükümdarlar dönemine girse de, bir süre daha Mısır’ı yönetmeye devam etti. Ancak, iç çekişmeler ve hanedan içi kavgalar Eyyubîlerin gücünü zayıflattı. Eyyubîlerin ardından 1250 yılında, Memlükler dönemi başladı. Memlükler, Kölemen askeri sınıfından gelen liderler olarak güçlü bir yönetim kurdular ve yaklaşık 267 yıl boyunca bu coğrafyanın hâkimi oldular. Memlükler, Haçlı Seferlerine ve Moğol istilalarına karşı Mısır’ı savunarak, İslam dünyasının kalkanı oldular. Bu dönemde bilim, sanat ve mimaride büyük bir gelişme kaydetti. Kahire, İslam dünyasının kültürel merkezi hâline geldi. Özellikle Sultan Baybars ve Sultan Kansu Gavri gibi liderler, Memlük Devleti’nin gücünü pekiştirdiler.Bu sultanların dönemine ait eserler de Mısır’da önemli bir yer tutar. Kahire’deki Sultan Hasan Camiî, Memlük döneminin en görkemli yapılarından biridir. Bu cami, devasa boyutları ve zarif süslemeleriyle dikkat çeker. İç mekânındaki ince işçilik dönemin sanatının zirvesini temsil eder.
Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Ridaniye Savaşı’nda Memlükleri mağlup etmesiyle birlikte Mısır, Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti oldu. İdarî yapı doğrudan İstanbul’a bağlandı ve Beylerbeyi atandı.Yaklaşık 400 yıl sürecek bir Osmanlı vilayeti olarak varlığını sürdürdü.
Osmanlılar, Mısır’da mimari ihya ve imar çalışmaları gerçekleştirdiler.
Kahire başta olmak üzere birçok şehirde cami, medrese, han ve kervansaray gibi yapılar inşa edildi ya da onarıldı. Bu yapılar, hem dini hem de ticari hayatın gelişmesine katkıda bulunmuştur . Hac yollarının güvenliğini sağlamak için önemli tedbirler aldılar. Mekke ve Medine’ye giden yollar üzerinde koruma tedbirleri artırıldı.
Osmanlılar’la Mısır, Akdeniz ve Hint Okyanusu ticaret yollarının kesişim noktasında bulunması nedeniyle ekonomik olarak büyük bir canlanma yaşamıştır . İskenderiye Limanı, Osmanlı Devleti’nin en önemli ticaret merkezlerinden biriydi.
Osmanlılar, Mısır’da İslam’ın Sünnî yorumunu yaygınlaştırmak için de çalışmalar yürüttüler. Bu bağlamda, Kahire’deki El-Ezher Üniversitesi'ne büyük önem verdiler ve burayı Sünnî İslam'ın eğitim merkezine dönüştürdüler. Bu çalışmanın etkileri hâlâ günümüzde görülüyor. Mısır’da bu dönem, istikrarlı bir yönetim sağlanıp,özgün kimliği ve kültürü Osmanlı etkisi altında şekillendi.
19. yüzyılın başlarında, Napolyon Bonapart’ın Mısır’a yönelik seferi, bölgedeki Osmanlı hakimiyetini sarsmıştı. Ancak, Osmanlılar, Mısır’ı yeniden kazandıktan sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı vali olarak atadılar. Mehmet Ali Paşa, bir süre sonra bağımsız bir yönetim kurup, Mısır’ı ihya ve imar planlarını devreye sokarak bölgeyi yeniden güçlendirdi. Onun soyundan gelen Hidivler, 1952’ye kadar Mısır’ı yönetti.
Mısır’a hakim olan idareler kültürel, sosyal ve siyasî yapısında derin izler bırakarak, bu toprakları günümüze taşıdı. Mısır’ın tarihi, büyük medeniyetlerin taşıyıcısı olarak zengin bir mozaiği ortaya çıkarmıştır.
Kahire’nin Osmanlı Mirası ve son Osmanlı : Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Camiî
Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyıldan itibaren Mısır üzerinde etkili olmuştur ve bu etkinin en önemli mimari izlerinin günümüze kalanlarından biri de Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii’dir.
19. yüzyılda inşa edilen bu Camiî, Osmanlı mimarisinin en büyük temsilcilerinden biri olarak yüksekte geniş bir alana kurulmuş ve tarihi şehre nazar ediyor. Kahire Kalesi’ndeki bu ihtişamlı yapı, Mehmet Ali Paşa’nın Mısır’daki gücünün ve Osmanlı’ya karşı verdiği mücadelesinin sembolü olarak da kabul ediliyor. Mehmet Ali Paşa, Osmanlı’dan özerklik elde ederek, Mısır’da yarı bağımsız -otonomi- idare oluşturmuştur.
Paşa Camiî, ziyaret amaçlı olarak turistik hüviyete büründürülmüş olup her yerinde beyaz mermer kullanılmış, iki yüksek minaresi ve geniş avlusu ile dikkat çeker. İç mekanındaki süslemeler, Osmanlı sanatının zarafetini yansıtırken, caminin bulunduğu tepe, ziyaretçilere şehrin panoramik manzarasını sunar.
Modern Kahire: Gelenek ve Değişim Arasında
Kahire, tarihinin derinliklerinden gelen bir şehir olmasına rağmen, modern dünyanın dinamikleriyle de şekillenmiştir. Şehir, devasa bir nüfusa sahip olmasının getirdiği zorluklarla mücadele ederken, aynı zamanda bu zorlukları da yaşamlarının bir parçası olmuştur. Şehrin kaotik trafiği, düzensiz yapıları ve sürekli artan nüfusu, Kahire’nin modern yüzünü oluşturur. Fakat tüm bu modern karmaşanın ortasında, şehrin her köşesinde eski dünyanın izlerini görüp tarihî bir film platosu içinde geziyor hissine kapılabilirsiniz.
Kahire’nin sokakları ve caddeleri, geçmişin izlerini taşır. Eski Osmanlı Çarşısı’nda yürürken, insanların hareketli ve gürültülü yaşamı arasında, geçmişin fısıltılarını dikkatli iseniz ayırabilirsiniz. Çarşının dar sokakları, her biri ayrı bir hikâye anlatan dükkânlarla doludur. Osmanlı çarşısı denilen yer, Osmanlı ve Memluk dönemlerinden kalma eserlerle bezeli olup, tarihle iç içe bir alışveriş heyecanını sunar. İpek, baharat ve antika eşyalarla dolu dükkânlar, geçmişin zenginliğini bugüne taşır. Kahire, bugün modern ve geleneksel yaşamın iç içe geçtiği bir metropol olarak dikkat çeker. Şehrin çeşitli bölgeleri, demografik yapı açısından büyük farklılıklar gösterir. Zengin mahalleler, modern apartmanlar, gökdelenler ve alışveriş merkezleriyle doluyken, fakir bölgeler, mezar evler ve düzensiz yapılar modern yapılarla iç içe geçmiş, zenginler sefil halkla hizmetçilik yaptırma noktasında buluşmuş. Kahire 20 milyon nüfusa sahip olup çeşitli dinî ve etnik gruplara ev sahipliği yapmaktadır. Burada
Müslümanlar çoğunluktadır ve halkın büyük kısmı Sünnî İslam inancına sahiptir. Ancak Mısır, önemli bir Hristiyan azınlığa da ev sahipliği yapar. Kıpti Hristiyanlar, Mısır’ın en büyük dinî azınlığıdır ve özellikle Kahire’nin bazı bölgelerinde gettolaşmış olarak yaşarlar. Kıptiler, Hristiyanlıklarının erken dönemlerinden bu yana Mısır’da varlığını sürdüren bir topluluktur ve kendilerine has kiliseleri ve dinî gelenekleri vardır. Müslümanlar ve Hristiyanlar, genellikle barış içinde bir arada yaşarlar, ancak zaman zaman dinî ve sosyal gerginlikler yaşanabilir.
Nil Nehri: Kahire’nin Şah Damarı
Kahire’nin hayatını ve varlığını şekillendiren en önemli unsurlardan biri, hiç şüphesiz Nil Nehri’dir. Nil, Mısır’ın şah damarıdır; bu nehir, antik çağlardan beri şehre hayat vermiş, can vermiş, tarımı mümkün kılmış ve nice medeniyetlerin doğuşuna şahitlik etmiştir. Nil’in suları, Firavunlar döneminden günümüze kadar Mısır’ın en büyük zenginlik kaynağı olmuştur. Bugün de Kahire’deki hayatın büyük bir kısmı, Nil’in kıyısında geçiyor .
Nil üzerindeki tekneler ve büyük gemiler, akşamları şehrin serinliğini arayan yerlileri ve turistleri taşıyor. Bu teknelerde yapılan yemekli ve müzikli turlar, Kahire’nin gece hayatının bir parçası olmuştur. Otantik Arap müziği eşliğinde yapılan bu gezilerde misafirler, Nil’in huzur verici sularında gün batımının güzelliğini ve şehrin ışıklarıyla bütünleşerek yansımadaki romantizmi yakalayabilir. Nil, Kahire’ye hayat verirken, aynı zamanda ona huzur ve dinginlik de kazandırır.
Zamanın zamansızlığını haykıran tarihin îcâdı şehir, Kahire …
Kahire, yalnızca Mısır’ın değil, dünyanın da en eski ve önemli şehirlerinden biridir. Bu şehir, antik çağlardan günümüze uzanan bir medeniyetin kalbinde yer alır. Kur’ân-ı Kerim’de geçen kıssaların birçoğuna da ev sahipliği yapmıştır. Firavunlardan Perslere, Romalılardan Hulefâ-i Râşidin dönemine, Emevîlerden Abbasîler’e, Eyyûbîlerden Memlüklere, Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan tarihsel sürecinde Mısır ve Kahirenin her köşesinde nice tarihî olayların cereyan ettiğini ne hikâyelerin yaşandığı şehri gezerken hissedebilmek mümkündür.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.