Ölmeden hergün mezarına giren nine

Ölmeden hergün mezarına giren nine

Son günlerde akademik programlar nedeniyle sürekli seyahat halindeyiz. Yolculuk nedeni ile, bugünkü yazımız normal vaktinden biraz gecikmeli kaleme alınabildi....

A+A-

Son günlerde akademik programlar nedeniyle sürekli seyahat halindeyiz. Yolculuk nedeni ile, bugünkü yazımız normal vaktinden biraz gecikmeli kaleme alınabildi. Bu sütunun müdavimlerinden gecikmeden dolayı özür diliyoruz.
Konya'da, KOSKİ ve Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi tarafından ortaklaşa düzenlenen "Su Medeniyeti Sempozyumu" vardı. Sempozyuma, "Tarihin Akışı İle Suyun Akışı Arasındaki Paralel Dinamikler" başlıklı bir bildiri ile katıldım. Gerek organizasyon heyetinden gerekse de katılımcı bilim adamlarından çok sayıda değerli zevatla tanışma fırsatı bulduk.
Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat derler ya... Bugün biraz öyle yapacağım... Biliyorsunuz, zaten Konyalıların ikramında kusur yoktur. Aklınıza gelebilecek herşey sofralarında bulunur.
Son 1 yılda değişik programlar vesilesi ile 3 kez Konya'ya gittim. Mevlana Müzesinin hemen karşısındaki tarihi Üçler Mezarlığı'nın alışılagelmiş mezarlardan farkı, düzeni, bakımı, bildik mezar soğukluğu algısı şeklinde değil, adeta bir park gibi gözü ve gönlü okşayan ve insanı çeken yönü dikkatlerden kaçmıyor. Ben bu konudaki düşüncemi ve ilgililerin duyarlılığına yönelik teşekkürümü katılımcılarla paylaşırken, hem bu konuda emeği geçen bir hanımefendi ile karşılaştım, hem hoş bir mezarlık anekdotu dinledim. Bugün onlardan söz etmek istiyorum.
TYB Konya Şubesinden Ümit Savaş Taşkesen anlattı... Kendisi de, Ahmet Muhtar Büyükçınarın "Hayatım İbret Aynası" kitabından okumuş. Rica ettim, bana aktardığı olayı kitaptan (Kaynak yayınları, sf. 105-106) yazarak göndermiş. Aynen aktarıyorum:
"O sıralar ninemde bambaşka bir hal peyda olmuştu. Daha önce dedemle birlikte anamın kabrinin yanında iki mezar kazdırmışlar, ninem kendi mezarının baş tarafına bir adamın inebileceği kadar açık bıraktırmış, üzerine bir tabaka (yassı büyük taş) koydurmuştu.
Bir gün bir süpürge aldı, elimden tuttu, dondurucu soğua bakmadan mezarlığa gittik. Anamın mezarının başucunda birer Fatiha okuyup dua ettikten sonra, benim de yardımımla kendi mezarının üzerindeki tabakayı kaldırdı. Mezara inmeye başladı: "nine ne yapıorsun" dedim. "Yavrum elimi tut, bana biraz yardım et" dedi ve kenarlarına tutunarak mezara indi. Süpürgeyi istedi. "Yavrum! benim asıl evim burasıdır. Yakında geleceğim" diyerek mezarı süpürdükten sonra süpürgeyi başının altına koydu. "Ohh, ne güzel yermiş diyerek biraz yattı. O sırada ben de mezarın başında hayretle ninemi seyrederken "Yoksa ninem yakında ölecek mi?" diye hüzünleniyor, ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Mezarlıktan eve dönünce ikinci bir garip olaya şahit oldum. Ninem sandığını açtı, daha önce kendi eliyle eğirdiği pamuk ipliğinden dokuttuğu, o güne kadar görmediğim kefeniyle, bir kalıp sabun ve bir lif çıkararak "İşte benim kefenim, sabunum ve lifim. Ben ölünce kimseye eziyet olmasın diye bunları hazırladım. Dedikten sonra sözüne şöyle devam etti.
-Yavrum, ben ölünce sakın üzülüp ağlama. Ayrılığımız geçici olacak, öbür dünyada beraber olacağız. Annen Münevverin yayına gideceğim. Kim bilir ne kadar sevinecek...
Ninem, gözyaşları yanaklarını ıslatarak bunları söylerken, bütün dikkatimle onu dinliyor, için için ağlıyordum. O günden sonra bu mezar ziyareti birbirini izledi. Meğer bu mezara girip yatma sahnesini sık sık tekrarlaması, yakında öleceğine işaret etmek, ölümünü tabii karşılamamı bana telkin ederek beni ayrılığına hazırlamak içinmiş."
İnsan bu örneği okuyunca, dünyada ne insanlar var demekten kendini alamıyor.
Örnek olması dileğiyle...
Bir sayfiye merkezinde balkonda bu yazıyı kaleme almak üzere bilgisayar başına geçtiğimde minarelerden sala verildi. Yaşlı bir teyze vefat etmiş. Sala sonrası duyurudan anladığım kadarıyla gömüleceği mezarlık da çok yakınımda. Az sonra sanırım tabutu mezarlığa götürülürken oturduğum balkondan da görülecek.
Yaz sezonunda çok sayıda gurbetçi geliyor buralara. Haliyle onlar yokken vefat eden yakınlarını ziyaret etmek için mezarlara gidiyorlar ama mezarlar çok bakımsız. Bir eski Osmanlı mezarlarına bakın, bir de şimdikilere... Eski Osmanlı mezarları taş işçiliğinin sergilendiği açık hava müzesi gibi. Mezar taşlarındaki yazılar da birer edebi sanat şaheseri.
Yeri gelmişken, örnek olması açısından yazının girişinde bahsettiğim Mevlana Müzesi karşısındaki mezardan bazı fotoğraflara ve konuyla ilgili yapılan çalışmalara da yer vermek istiyorum. (Fotoğraflar için Tıklayın)
Projede büyük emeği geçen peyzaj mimarı Gökçen Koparan Hanımefendi'den aldığım bilgilere göre, Konya Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Daire Başkanlığı Mezarlıklar Şube Müdürlüğü 109 adet mezarlığa ve yaklaşık 2 milyon metre karelik bir alanda hizmet vermekteymiş. Bütün mezarlıkların ihtiyaçları belirlenerek yol, duvar, çeşme vb. planlanarak düzenli bir şekilde giderilmekteymiş.
2007 yılında tarihi Üçler Mezarlığı mevcut hali tespit edilerek projelendirilmiş ve uygulaması yapılmış. Mezarlıkta çok eski definler düzensiz olduğu için çalışma özenle mevcut mezarlara ve ağaçlara herhangi bir zarar verilmeden gerçekleştirilmiş. Mevcut yollar yenilenmiş, genişletilmiş ve proje dahilinde yeni yollar yapılmış. Bütün çeşmeler kaldırılmış ve tek tip döküm çeşmeler belirlenen yerlere yerleştirilmiş.
Daha önemlisi, taziye alanı yapılmış ve ayrıca banklar yerleştirilmiş. Ayrıca proje kapsamında uygun ağaç ve çalılarla bitkilendirme yapılmış. Her yıl lale ve mevsimlik çiçek dikimi yapılmakta ve tüm mezarlar renk renk çiçeklerle donatılmaktaymış. Ayrıca mezarlık bilgi sistemi yapılmış ve insanların mezarlarının yerlerini rahatlıkla bulmaları sağlanmış.
Bu çalışmaların tüm belediyelere örnek olmasını diliyorum.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.