Sahih Türkçe Yazıları: Araç mı, Aygıt mı, Yaraç mı?
1935’te “ışık topu” gibi üç kelimemiz daha oldu… Her biri diğerinden seçme: Araç, aygıt, yaraç.
Bu kelimeler türkçe mi? Türkcenin binlerce yıllık yapısına bakılırsa, değil. Zorlama, sentetik kelimeler. Halis türkçeye karşı sentetik türkçenin devlet siyaseti olarak yürütüldüğü günlerde uydurulmuş kelimler bunlar.
“Araç” Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’na göre, vâsıta karşılığı uydurulmuştu. “Aygıt” ise cihaz demekti. Ya “yaraç”? Bu kelime nedense hiç tutmadı. O da “âlet” karşılığı olarak yapılmıştı.
Tam mânasıyla “saldım çayıra” mantığı. “Biz uyduralım, doğru yanlış; gerisi ne olursa olsun!” Uçak der “hava meydanı” olduğunu yazarız, bakarsınız uçar gider, tayyare olur!
Dili kelime uydurarak belirsizleştirme, anlamı buharlaştırma ve yerleşik kelimeleri kullananları gerilikle itham bu işin esası.
Yaraç, Türkçe Sözlüğün ilk baskısında (1945) “Belli bir işi yapmağa yarıyan araç, âlet” olarak açıklanmıştı. Kelime Türkçe Sözlüğün 1955’teki ikinci baskısını göremeden çöpe atıldı ve bir daha sözlüklerde yer verilmedi. Peki onun boşluğunu ne doldurdu?
Bir de aygıt var. Aygıt kelimesi sözlükte durmasına duruyor da pek kullanıldığına şahit olamıyoruz. O zaman ne oluyor? Araç gibi kullanışlı bir aracımız var, üç mânayı bir kelimeye yükleyip işin içinden çıkıyoruz.
“Aracı park edip geliyorum.”
“Bu araç bozuk, buzları kıramıyor.”
“Elimde sihirli bir araç yok.”
Bu durumu nasıl açıklayalım? Yerleşik mânayı hiçe sayan kelime uydurmanın kısırlaştırıcı tesirine!
Bu üç kelimeden ilki, en çok kullanılanı. Birisi daha başta telef olmuş. İkincisi ise kelimelerin dünyasında belirsizlikler arasına karışmış. Elde kala kala tek âlet “araç” kalmış. Aslında araç “vâsıta” karşılığı uydurulmuştur, ama bir de “taşıt” vardır. Gerçekte araç 1945 sözlüğündeki tarife göre, maddî bir cihaz değildir: “1. Bir sonuca varmağa yarıyan şey, vasıta. 2. Şahıslar veya şeyler arasında bağlantı görevi gören şey, vasıta.” Bu durumda araç “taşıt” olmaz, âlet hiç olamaz.
“Araçlı, araçsız” da var, sözlükte. “Araçlı vergi”, “araçsız vergi” örnekleri verilmiş. Fakat bugüne kadar kullanıldığı görülmemiş. Vasıtalı, vasıtasız denilmeye devam ediyor.
Araç, “aracı”nın bozulmaya uğratılmış hâlidir desek, yanlış bir şey söylemiş olmayız. Aynı sözlükte “aracı” vasıta, mutavassıt olarak açıklanıyor. 2. baskıda (1955) değişiklik yok. 3. Baskı (1959) da aynı. Ancak 5. Baskıda (1969) 3. Bir anlam verilmiş: “bir işi, bir sanatı başarmada kullanılan aygıt.” Yedinci baskı (1983) de “araç” maddesi neredeyse tamamen yeniden yazılmış:
- Bir işi yapmakta ya da sonuçlandırmakta, gücünden yararlanılan nesne.
- Kişiler ya da nesneler arasında bağlantı sağlayan şey, vasıta.
- Bir şeye ulaşmak için, bir şeyi elde etmek için yararlanılan kimse veya şey.
- Taşıt.
- mec. Bir sonuca ulaşmak için kullanılan şey.
Görüldüğü gibi, birinci baskıda dayatılan edilen mâna, en sona düşmüş. Bu arada, araçlı, araçsız madde başı olarak duruyor, fakat araçlı vergi, araçsız vergi ibareleri kaldırılmış. Bu bir başarısızlığın kabulü olarak görülebilir.
Bu baskıya “araççılık” enstrümantalizm karşılığı felsefe terimi olarak girmiş.
Gelelim, merhum Necmeddin Hacıeminoğlu’nun “eki ve kökü belirsiz” dediği “aygıt”a. Bu kelime bir türlü istikrar kazanamamış.
Sözlüğün 1945 baskısında,
- Belirli bir işi yapmaya yarıyan âletlerin topu.
- Canlılarda belirli bir vazifenin görülmesine yarıyan organların topu, cihaz. Sindirim aygıtı.
- kim. Birkaç aletin uygun bir tarzda eklenmesinden meydana gelen ve belli bazı deneylerin yapılmasına yarıyan takım.
olarak yazılmış. 1955’te önemli bir değişiklik yok. 1969 ve 1983’te de aynı.
Peki “âlet”in TDK sözlüklerindeki durumu nedir?
Âlet, 1945’de “1. Belli bir işi yapmağa yarıyan araç” olarak tarif edilmiş. 2. Anlam olarak “bir makineyi vücuda getiren parçalardan her biri” verilmiş. Dikkat edilirse, uydurulmuş bir karşılık verilmiyor. 1969’da madde genişletilmiş, “hoş görülmeyen bir işe yardımcı veya aracı olmayı kabul eden kimse. Ayrıca “alet edevat” eklenmiş ve “aletler” diye açıklanmış. Bu arada uzatma işareti (^) kaldırılmış. 1983’te bir ek daha yapılmış ve karşılık olarak “aygıt” yazılmış. Böylece okuyucu “aygıt”a yönlendiriliyor ama bu bir sonuç vermiyor.
Cihaz, 1945’te aygıt. 1955-1969 1. Aygıt. 2. Çeyiz.
Vâsıta, 1945-1983 “Araç, aracı, aracılık”.
Dil Kurumu sözlüğünün son baskısı 2011’de yapıldı.
Hem uydurma kelimelerin akıbetini öğrenmek için hem de köklü kelimelerin kullanılma durumunu anlamak için bu baskı önemli. Bu baskı 1983’e kadar sürdürülen telkin ve dayatma sözlüğü olmaktan çıkarılmış. Kelimelere kökenine göre değer vermekten vazgeçildiği bu baskıda artık görünürleşiyor. Bu itibarla, 11. baskıda Türkçe Sözlük, sözlük kavramına daha uygun hâle gelmiş. Daha önceki, tavsiye, telkin, hatta dayatma iddialarının terki sözlükçülük açısından sağlıklı. Ancak yeni durumun sözlüğün bütününde aynı seviyede kendini belli ettiğini söylemek zor.
Şimdi iki kelimenin son baskıdaki karşılıklarına bakalım:
araç. 1. Bir işi yapmakta veya sonuçlandırmakta gücünden yararlanılan nesne. 2. Taşıt. 3. Kişiler ve nesneler arasında bağlantı sağlayan şey, vasıta. Araç’a hâlâ “âlet” denilemiyor!
Bu arada, vâsıta veya taşıt yerine kullanılmasının yaygınlığı dolayısıyla insansız araç, uzun araç, zırhlı araç, arazî aracı, canlı yayın aracı, kurtarma aracı, nakil aracı, naklen yayın aracı, uzay aracı…sözlüğe dahil edilmiş.
Vâsıta karşılığı kullanılması dolayısıyla iletişim aracı, üretim araçları tamlamaları kullanılır olmuş.
Kelime açıklamasında birinci anlamın âlet tarifinin birinci anlamlandırması ile benzerliği dikkat çekicidir. Fakat ne âlette araçdan, ne de araçda âletten söz edilmektedir.
aygıt. 1. Birçok parçadan yapılmış alet, cihaz. 2. Anat. Vücutta belli bir görevi yerine getiren organ grubu: Sindirim aygıtı, solunum aygıtı. 3. fiz. Birkaç aletin uygun bir biçimde eklenmesinden oluşturulan ve bazı belli deneylerin yapılmasına yarayan takım.
Sindirim aygıtı, vücudumuzdaki “hazım cihazı” yerine kullanılıyor. Fakat solunum aygıtı, artık bu maddedeki tarifin dışında insan vücudunun dışında bir cihaz için kullanılmaktadır. Şu sıralar solunum cihazına bağlı hayli vatandaşımız var!
Dilimiz, ulvî emeller gözetiliyormuş gibi gösterilerek hasis heveslere kurban edildi. Her yeni kelime yeni dil meselelerine yol açıyor. Bu kelime tağşişi dilimizde bozulmaya, zihnimizde karışıklığa sebep oluyor.
Kaynak: https://www.sadeimge.com/2020/12/05/sahih-turkce-yazilari/
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.