Şairlere Ne Yakışır?

Şairlere Ne Yakışır?

Engin sakin berrak bir denize Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır Nasıl yürürse insan sokrates öyle yürüdü ölüme. Tilmizleri (talebeleri) ağlaşırken...

A+A-

Engin sakin berrak bir denize
Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır
Nasıl yürürse insan
sokrates öyle yürüdü ölüme.

Tilmizleri (talebeleri) ağlaşırken
O vasiyet ediyordu
--- Asklepyos'a bir horoz borçluyuz ___Unutmayınız.

Ne tuhafsınız dostlar
Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye
Yükselmek varken ölümsüzlüğe

İnancına sahip olmak
İnsan olmanın şartı
Kölelikler içinde en onulmaz kölelik
Hayatın ölümcül yanına
Takılıp kalmak değil mi?

İlkin ayaklarında duydu Sokrates
Zehirin soğukluğunu
Ve yavaş yavaş ölüm
Yükseldi göğsüne çenesine

Dudaklarında donan son bir tebessümle
Bir işaret taşı da böylece
Sokrates dikmiş oldu ölüme
(Ölüm Risalesi'nden, Erdem Beyazıt)
Şimdi akciğer kanseri olan, yakınlarına "Sevgilim" diye hitap eden; "Biliyorum yaklaşıyoruz her an/ Biliyorum oruçlu doğar insan/ Ölümün iftar sofrasına." diyen bir Sevgili şairin mısraları sanki biz mukadder akıbetle karşı karşıya değiliz gibi, farklı bir anlam kazandı.
Dokundu, battı, kanattı. Oysa işte şiirleri bize kadar ulaşıyordu. Her halükarda ölüm yaraşmazdı ve uzaktı.
Şair hangi şartlar altında olursa olsun yaşar, meydan okur, sızar, nüfuz eder ve fethederdi.
15 Mart Cumartesi günü, Ticaret Odası Salonunda, Yazarlar Birliği'nce hazırlanan "San'atının 50. yılında Erdem Beyazıt'ı" anmak için toplanmıştık.
Önce Büyük Şairimizi sinevizyonda izledik.
"Edebiyat, sanatın -her şeye rağmen- üstünlüğünü" vurgulayan Sayın Köseoğlu'nun açılış konuşmasından sonra; Rasim Özdenören, Prof. Dr. Ramazan Kaplan, Prof. Dr. Turan Koç, Arif Ay, Erdem Beyazıt'ı çeşitli cepheleriyle anlattı.
Sempozyum yöneticisi Turan Koç Bey, onun "ağabeyliğine", dostları anlatmanın zorluğuna; Rasim Özdenören'se "Hakiki mânâda, soydan gelen beyliğine" değindi.
Ünlü öykücümüzün, şair arkadaşıyla olan hatıraları, sanatkârların sıradan insana yaklaşan hallerini bize aktarması, bir gönül penceresi açması bakımından ilginçti. Erdem Beyazıt şiiri, aynı zamanda "Müslüman'ca başkaldırının" seçkin örneklerindendi.
Ramazan Kaplan Bey, şairin ve şiirinin edebiyatımızdaki yerine, Sezai Karakoç ve Cahit Zarifoğlu ile olan ruh akrabalığına, aradaki şiirsel yakınlığa, eserlerindeki metafizik esintilere, yabancılaşma, kültür değişimi ve yol açtığı meseleleri işlemesine dikkati çekti.
Konuşmacılara göre; yerli düşünce, modernizme karşı duruş, beslendiği kaynaklar, İslamî hassasiyet ve renk, Erdem Beyazıt'ın özgün sesini güçlendiriyordu.
Şair Arif Ay'a göre, derinlikli telkinci düşüncenin; Türkçe'nin Dede Korkut'uydu; "masa başı değil, ilham şairiydi."
Belki o yüzden sıkça yaz(a)mıyor, sayıca 51 şiire ulaşıyordu.
Arif Bey'in şairce sitemi ve "kalabalık" beklentisi, işini gücünü bırakıp, programa koşturan edebiyatseverleri, Yazarlar Birliği'nin bu konudaki çırpınışlarını bilenleri incitti.
Neyse ki Üstat Özdenören, her zamanki bilgeliğiyle yetişti. Kemiyetin değil, keyfiyetin önemine işaret etti.
Hâlbuki şairlere en çok gönül dili, kalbî gezginlik yaraşırdı.
Bizim beklentimizse, giderayak "şiirin tanımından", felsefî açılımlardan ziyade, Erdem Beyazıt'ın daha fazla öne çıkarılıp tanıtılması, programın "şiirleriyle" dokunmasıydı.
Başkanımız Ahmet Köseoğlu'nun, sanatta 50. senesini kutlayan Rasim Özdenören'le ilgili program vaadiyse sevindirdi.
Yazarlar Birliği yönetimini tebrik ediyorum. Güzel bir başlangıçtı.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.