Ahmet Köseoğlu, ilk konya kitabımın öncüsü.
-Prof. Dr. Saim Sakaoğlu
♣♣♣♣♣
HALK EDEBİYATININ KANDİLİ, ULU ÇINAR: SAİM SAKAOĞLU
Ahmet KÖSEOĞLU
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkanı, Yazar
Akpınar dergisince Saim Sakaoğlu büyüğümüz için özel sayı yapılması planlanıp bendenizden de hatıra yazısı talep edilince. “Baş üstüne…” dedim. Bu talepten gurur duydum, haddim olmadan kendisi için birkaç kelam etme cüreti gösterdim; affola.
Bilgisayarın başına geçip zihnime müracaatım ve yazmaya başladığım an 4 Ocak 2023, saat 11:30 idi. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin birçok şair, yazar, düşünce adamına yıl boyu ölüm yıl dönümlerinde hazırladığı ve elektronik-dijital medya aracılığıyla paylaştığı afiş-kartlardan olan ve ne güzel tevâfuk ki Şeyh Galip’in vefat yıl dönümüne ait olan anma kartı telefonumun ekranından beliriverdi.
“ Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen,
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”
Klasik Türk şiirimizin önemli isimlerinden olan ve Galata Mevlevihanesi’nin şeyhliğini de yapan Galib’in bir şiirinin çok meşhur adı ve nakaratı da anma kartına iliştirilmiş. Şiirin bu beyti edebiyat mahfillerinde dilden dile dolaşır, bilinir. Yıllardır okuduğum veya işittiğimde bu beyit bazı muteber isimlerle birlikte çağrışım yapar. Tanıdığım ilk günden beri bu iki mısra ile hatırladığım ya da zihnimde ilişkilendirdiğim isimlerden biri de Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ağabeydir. Şiirin bercestesi mesabesindeki beyitte;
Ey insan evladı!
Şahsına, zâtına saygıyla, hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü, göz bebeği olan insansın.” Evet, yaradılış gayesinin yanında biraz da insanın kendinden haberdar olması, şahsiyetini zelil etmemesi, dünyayı boşuna durulacak yer sanmayıp çalışması, didinmesi çabalaması fakat yanı sıra da karakterli, disiplinli, edepli, prensipli, sözünde dakik, üreten ve güvenilir de ol anlamlarını da çıkarabiliriz.
Bu vasıfların çoğuna doğuştan gelen haslet diyemeyiz, elbette ki kişi iradesiyle oluş(turul)acak meziyetlerdir. Bu günün gençliğine en çok da bu saydığımız prensipler, özellikler, meziyetler lâzım ama onlara meta harici her şey boş geliyor gibi.
“Kâmil odur ki; koya dünyada bir eser,
Eseri olmayanın yerinde yeller eser.
Konyalı Muhammed Hâdimî’nin hikmetli sözü de Benjamin Franklin’in “Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız, ya okunmaya değer kitap-lar yazın ya da yazılmaya değer işler başarın.”
mealinde bilindik bir sözü de güzelliğin, çalışmanın, üretmenin, niteliğin, insaniliğin, gayretin mücessem hâli olan Saim Sakaoğlu gibi kitaplar bırakanların temel düsturlarından olduğuna şüphe etmemek gerek. Bu günden geriye doğru hocanın kısmen çalışmalarını, eserlerini ve hayat prensiplerini, düsturlarını, ilk-e-lerini bahse konu edeceğim ama henüz geçtiğimiz haftaki gençlerle yaptığı ‘Yazarlık Atölyesi’ dersinde ve akabindeki görüşmemizde, büyük bir incelik, nezaket ve heyecanla ‘Türk Efsaneleri’ adlı 67. kitabını (mürekkebi kurumadan henüz matbaadan çıkmış) bize hediye ederken de âlicenaplığını gayriihtiyari yinelediğini de hissettiğimi belirtmek istiyorum.
Seksen dörtlük çınarımızın (kendi ifadesiyle 4x21’lik delikanlı) çalışkanlığı, prensipleri, hususiyetleri ve üretkenliğine sözü getirmişken Türk halkiyatına ve harsıyatına yeni ifadeyle Türk kültürüne ve folkloruna hizmet etmenin ilk nişanesi olarak 1973 yılında yayımlanan ‘Gümüşhane Masalları’yla merhaba dediğini hocanın hayatını inceleyince görmüş oldum. Yetmiş altı yıldır okuyan, altmış altı yıldır yazan, Elli yıldır kitap yayımlayan bir başka halkiyatçımız, halk edebiyatı üstadımız var mı? Hemen aklıma geliveren olmadı. Elbette ki Türk kültürüne, edebiyatına, sanatına büyük hizmetleri geçmiş, üstün hizmetleri olmuş bir çok ilim, bilim ve sanat adamımız vardır. Sadece halk edebiyatı alanında koca ömrünü sarf edip bu kadar eser yayımlayan; Asya, Avrupa ve Amerika kıtalarında bir çok bilimsel toplantılara katılan, bildiriler sunan, Türk folklor, halk edebiyatı, musikisi ve halk mimarisi alanlarında çeşitli ulusal ve uluslararası toplantılar düzenleyen, hakkında bir çok kitaplar yazılan, armağan kitaplar hazırlanan, özel sayılar ve dergilerde hizmetleri anlatılan birçok ulusal ve uluslararası ödüllere layık görülen kaç Türkiye Cumhuriyeti evladı vardır ki?
Evet, Saim Sakaoğlu, cumhuriyetimizin öz çocuğu olarak Anadolu’muzun ve gönül coğrafyamızın masal, efsane, fıkra, ninni, tekerleme, halk şiiri ve mânisini âdeta maden işçisi gibi bulup çıkarıp külliyata dönüştürüp insanlığın hizmetine sunan, dünü bugünümüze taşıyan bir halk edebiyatı abidesi olarak en başlarda yer alır.
Sakaoğlu Hocanın Nev-i Şahsına Münhasır Hâlleri
Ülkesine, şehrine, mahallesine, caddesine, sokağına ilkokuluna, ortaokuluna, lisesine; çiçeğine, böceğine ağacına, çeşmesine, pınarına, delisine, velisine, bakkalına, çak(k)alına hülâsa yaşadığı şehrin her şeyine bigâne kalmayan ve hatta meftun olan bir numune-i şahanedir Saim Sakaoğlu Hoca. Etrafında gördüğü, ders aldığı, okuduğu, okuttuğu, yazdığı, yaşadığı, yaşattığı, konuştuğu, dinlediği, aldığı, verdiği, her şeyi, herkesi, her güzelliği, her hadiseyi kâğıda aktaran, belgeleyen, ve altmış altı yıldır günlüğüne kayıt düşen, otuz iki yıldır yakın dostlarına her yılın başında mektup yazıp, yapıp ettiklerinden haberdar eden kalemin ve kâğıdın hakkını teslim eden müellif, muharrir ve dahi çağrıldığı her toplantıya/davete icabet edip bilgilerini paylaşan kelamıyla sohbetin hakkını da veren güzel hatiptir Sakaoğlu Hoca.
1969 yılı 6 Haziran Cuma gününden beri çay içmeyen, çayların kalitesini kontrol etmek için de yılda bir gün 6 Haziran’da iki bardak çay içen, yine 1969 yılının sonbaharından itibaren günümüze kadar her türlü kahveyi içmeyen, çok özel günlerde kız istemeler ya da düğünlerde nadiren (yılda bir-iki defa) sade kahve içen, çağrıldığı resmî, özel yarı resmî bütün görüşmelere- toplantılara hazırlığını yapıp, kişilik elbisesini giyip, kravatını takan cebine mendilini katan ve toplantı saatinden üç-beş dakika önce mahallinde bulunan prensipleri ve asaletini hissettirendir Sakaoğlu Hoca.
İlkokul, ortaokul, lise öğretmenlerini ve üniversitedeki hocalarını unutmayıp her biri adına yazılar-makaleler kaleme alan vefanın adıdır Saim Hoca.
Kitapları, makaleleri, bildirileri İngilizce, Almanca, Fransızca Makedonca, Japonca yayımlanan; Ardahan, Kars Ağrı, Erciş, Van, Hakkari sınır hattı dâhil Türkiye’nin ve dünyanın bir çok yerlerinde konferanslara, panellere, toplantılara katılan, bildiriler sunan Konyalı, Konyasporlu ve Çaybaşılıdır Saim Sakaoğlu.
Reşid Rahmeti Arat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Caferoğlu, Ali Nihat Tarlan, Mehmet Kaplan, Faruk Kadri Timurtaş’tan ders alıp kendini ilme adayan, makale, bildiri derleme, tanıtma, aktarma çeviri gibi 2000’in üzerinde çalışma yapan bilim adamıdır Sakaoğlu Hoca.
83. yaşında Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin üniversiteli gençler için başlatmış olduğu yazarlık atölyesi çalışmalarına ders vermek, halk edebiyatını anlatmak için ilk günkü öğretmenlik heyecanıyla hazırlanıp gelen, beraberinde eserlerinden çokça getirip ikram eden ve gençlerin gözlerinin içine baka baka dersini anlatan delikanlıdır Saim Sakaoğlu Hoca.
Hocaların hocası Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'nun "2023 Cumhuriyetin 100. Yılına Armağan Yayın Projeleri" kapsamında Türk Efsaneleri adıyla en yeni bir çalışmayı da anlatı geleneğimize armağan ederek yayınlarını da taçlandırmıştır. Çalışkan, gayretli ,disiplinli, prensipli yapısı, nev-i şahsına münhasır hâlleri ve bunca eserleriyle hoca efsaneleşmiş, halk edebiyatının ulu bir çınarı olarak genç araştırmacılara numune-i imtisâl olmuştur.