Zayıflamak ya da zinde kalmak için yapılan bin türlü manevradan sonuç alamayanlara bir önerim var: Bisiklet sürün. Yeni veya fevkalade bir teklif olmasa bile ilk akla gelenler arasında olmadığı da kesin. Envayi çeşit rejimler, aerobik, koşu, yürüyüş, pilates, yüzme, sauna derken bisikletin veya Frenk dostlarımızın deyişiyle velespitin ehemmiyeti unutulmaya başlamıştı. Arabası olmayanların mecburen bindiği bu ulaşım aracı, hali vakti birazcık ya da epeyce iyi olanların, yani arabası olanların nazarında yontma taş devrinden cilalı taş devrine geçişin bir simgesi ya da tekerleğin icadından sonraki en önemli icadın göstergesi olarak yer etmeye başlamıştı ki... işte tam da o zamanda ben bisiklet serime bir yenisini kattım. Asfaltta dağ bisikleti süren mutsuz çoğunluğun aksine, inceye yakın tekerlekli yirmibir vitesli bir bisiklet alarak egzersiz yapan mutlu azınlık sınıfının yeni üyesi olarak yerimi aldım. "Yürüyüşe, koşuya ret; illaki bisiklet" sloganıyla yollara revan oldum.
Bisiklet faslına bir girersek çıkamayız. Asıl girmek istediğim mevzu bir resmin fizyopatolojisi olacak. Bir resmin ortaya çıkışı ve hal çareleri üzerinde durmak esas maksadım.
Üzerinde binbir medeniyet kurulan, aynı zamanda binbir medeniyetin de yıkıldığı güzel Konyamızın, hani gez dünyayı gör Konya'yı var ya, işte onun, ya da başka bir deyişle Tarihi Şehirler Konferansı'nın yapıldığı ol mübarek beldenin Demiryolu Caddesi'ne paralel bisiklet yolundan şehir bisikletimle giderken göz zevkimin tam ortasından içine eden bir manzara beynimin görme merkezini de dumura uğrattı. Bisikleti oracığa park ettikten sonra fotoğraf makinesine sarılarak bu yazının üstünde ya da altında veya kenarında bulunan "medeniyetler buluşması" resmini çektim.
Görmüş olduğunuz resmi, ilk bakışta geçici görme kaybı yaşayanlar için deşifre etmeye çalışayım. En arkada 42 katlı bir gökdelenin, hani bir zamanlar isim yarışması düzenlenip de "Selçuklu Kulesi" ismi konulan, bu ismi öneren altı kişiden en talihli olanına bir milyar liranın verildiği, sonradan "Kule Site" veya "Kule Plaza" modern isimleriyle anılan ruhsuz canavarın belden yukarısı görülüyor. Böyle muhteşem bir kulesi olan şehir acaba hangi Avrupa şehrinde diye düşünmeye koyulurken bir ön planda günümüz apartmanlarından 10 katlı örnekler sergileniyor. Onun da önünde daha evvel yapıldığı kat sayısından anlaşılan ve diğerlerinden farklı bir cepheye yönelmiş olan daha eski bir apartıman örneği ile tipik bir Anadolu şehrinde olduğumuzu anlıyoruz. Bu binaların arasında da minarenin niye yapıldığına anlam verilemeyen bir camii var. Hani minareden bir maksat da caminin uzaktan seçilebilmesi ya, bizim resimdeki caminin minaresini görmek için de onun üzerine bir minare daha yapmak lazım. "Minareden at beni, in aşağı tut beni" türküsünü "Kule Site'den at beni, minareden tut beni" diye değiştirmek mi lazım acaba? Her neyse, camiinin önünde de kamyon garajı izlenimi veren âtıl bir arsa var. İşte ben buna medeniyetler buluşması derim. Ortadoğu tarzı yapılaşma ya da iğdiş edilmiş mimari ve şehir planlaması.
Etyolojiye gelirsek... henüz yeni imara açılan alanlarda hâkim rüzgar, toprak yapısı, deprem riskine değil de belediye meclis üyelerinin arzu ve temennilerine göre şekillenen imar planları. Daha sonraki meclislerdeki üyelerin şehevani arzularına göre taciz ve tecavüze uğrayan imar planları. Köyde doğup Büyükşehirlere başkan olmaya çalışanların hırslarının bilgisizliğe ve tecrübesizliğe yenik düşen imar plan örnekleri.
Elifle mertek arasındaki farkı ayırt edemeyenlerin yönettiği şehirlerin kaderi. Konya'nın talihsizliği. Selçuklu ilçesinin modernizasyonu. İçine edilesi modernite.