Ümit Savaş Taşkesen
Bolvadin: Sondan Başa...
"Güneş batıyordu. Batıya gidiyorduk. Göz alıcı bir kızıllık içinde, bir ateş topu gibi olan ama yakmayacakmış gibi duran, içimizde onu elimize alma hissi uyandıran bir güneş peşinde asfalt üzerinde, arkamızda rüzgar, yanımızda ağaçlar ilerliyorduk Bolvadin'den Heybeliye..."
Evet, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin "Yazılacak Çok Şeyimiz Var..." gezilerinin Bolvadin ayağının sonuna yaklaşırken otobüsün camlarının ötesinde görünen ve yere yakın duran güneşi gördüğüm zaman bunları düşünmüştüm. Bir geziyi daha nihayete erdirmek üzereydik. Kaplıcaları gezdikten sonra dönüş yoluna koyulacaktık... içimizde şehirden insan, tarih ve külliye izleri ile ayrılıyorduk Bolvadin'den. Dudaklarımızda, hafif yorgun, tatlı bir gülümseme... izler biriktiriyorduk gezdiğimiz onca yerden, tarihi binalardan, camilerden, külliyelerden... ama, bunca gezdiğimiz yerler arasında belki de görülecek yerlerinden daha çok insanları ile üzerimde ençok iz bırakan yer Bolvadin olmuştu. Ben tarihi yerleri, binaları, evleri, tarihçesi üzerinde durmayacağım. Çünkü biliyorum ki diğer arkadaşlar bu konuda mutlaka gerekli tanıtıcı bilgileri yazmışlardır. Kalem ve kağıtları, fotoğraf makineleri ile kayıt düşüyordu beraber yola çıktığımız arkadaşlar. Yazılarak kayda da düşülmüştür mutlaka. Ben biraz da kafile başkanı olma hasebiyle, bu yazıda protokol selamlaması yapmakla yükümlü tuttum kendimi. Öyle ya, değil mi ki Kul'a teşekkür etmeyen Allah'a şükretmezmiş...
Bizi Bolvadin'e davet ederek orayı gezme/tanıma/tanıtma fırsatı veren Belediye Başkanı Sayın Ahmet N. Helvacı'ya, esas olarak bu ve diğer bütün gezilerin organizasyon/koordinasyon sorumluluğunu üstlenen ama yazılarda ve teşekkürlerde bir türlü adı geçmeyen, (Bolvadin'de beni yalnız bıraktı ama neyse!!) gizli kahraman M.Ali Köseoğlu'na, Bolvadin'e ulaşmadan önce telefonda tanıştığımız ve Bolvadin'e ayak bastığımız andan ayrılıncaya kadar yanımızdan hiç ayrılmayan, çok güzel bir gezi planı çıkaran, organize eden genç ve dinamik kalem müdürü Ali Ertürk'e, ve yine gezi boyunca yanımızdan ayrılmayan Bolvadin Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Sorumluları Abdulkadir Açıkgöz ve Mevlüt Evcin'e gösterdikleri misafirperverlik, ilgi ve alakalarından dolayı candan teşekkür etmeliyim bütün arkadaşlar adına.
Geziye katılanlar diyecek ki bütün gezi boyunca bizimle beraber olan bir diğer güzel insanı anmayarak büyük hata yapmışsın. Hayır efendim. Tarihi, taşları, sembolleri, yazıtları bize dillendirip canlandıran Dr. Muharrem Bayar'ı bana hissettirdiği cehalet duygusundan dolayı sona sakladım biraz da. Evet, benim boş boş baktığım çeşmeler, taşlar, kitabeler üzerindeki yazıları 'çatır çatır okuyarak' bize anlaşılır kılan ve içimde utanma ile cehalet duygusu uyandıran bir güzel insan Dr. Muharrem Bayar'a da gönülden teşekkürler.
Seydişehir gezisinde "bir şehir kurmak..." düşüncesi üzerinde yoğunlaşmıştım. Bolvadin'de ise "bir müze kurmak" düşüncesi üzerinde duruyorum. Dr.Muharrem Bayar'ın kurduğu Bolvadin müzesi beni bu düşünceye yöneltti. Bakalım Beypazarı gezisinde bize kendisini düşündürtecek olan ne olacak. Vesselam.
************************************************************************
DENİZ FENERİ DEĞİL, KONYA TYB!
Abdullah Harmancı
28 Haziran Cumartesi sabahı, Konya TYB olarak Afyon-Bolvadin yollarına düştüğümüzde, henüz kargalar bile kahvaltılarını yapmamış olduklarından, bütün otobüs halkında bir sessizlik, bir mahmurluk vardı. Yol uzundu. Bekir Biçer hocamla sıkı bir sohbete daldık. Bu arada, Mustafa Karaçelebi'nin sesinden türküler dinliyorduk ki, bir türküde geçen "Bulamadım ayarım" dizesi beni "cûş u hurûş"a getirdi. İnsanın büyük yalnızlığını, derin yalnızlığını, vazgeçilmez yalnızlığını, Adem Baba'yla başlayan mukadder yalnızlığını, hiçbir zaman yeri doldurulamayan o büyük boşluğu anlatmıyor muydu, kimbilir belki bir "ümmi"nin dilinden dökülmüş şu tek bir türkü dizesi; basit bir "evlenilecek kişiyi bulamamanın üzüntüsü"nden öte?
Ben bunu Ümit Savaş'a anlatadurayım, arkamdaki koltuklarda oturan Ulvi Kubilay Dündar ve Mevlüt Özdemir, "Başkanlık" tahtını Ahmet Abi'den sadece bu gezi için!!! devralmış olan Ümit Savaş'a karşı güçlü bir muhalefet hareketi geliştirmenin planlarını yaptılar. Başkan adayları tabii ki bendim.
Geyik gırgır şamata kakara kikiri derken, bize yolculuğumuzun anlamını ve önemini hatırlatan şey, kahvaltı yaptığımız park ve Bolvadin Belediyesi'nin başkanı oldu. Başkan Ahmet Helvacı, konuştuğum herkeste olumlu intiba bırakmış. O kadar ki, bi ara, ben, "Bir ilçe belediyesinin başkanı için çok fazla meziyete sahip; bulunduğu yere birkaç numara büyük!" bile dedim. Kahvaltı yaptığımız Horan Parkı da, yarım yüzyıllık tarihinin kanıtı gibi duran devasa ağaçlarıyla bizi "hayret"e düşürdü.
Sahabe, şeyh türbelerini, eski Bolvadin evlerini gezdik. Yıkık dökük bir Bolvadin evinin kapısını çaldık. Kapıyı ihtiyar bir hanım açtı ve ellerimizdeki fotoğraf makinelerini, kameraları görünce, "Deniz Feneri mi?" diye sordu. Bu soru, hepimizin içini sızlattı.
Eski Bolvadin evlerinden bazıları restore edilmiş. Bunlardan biri Yücel Çakmaklı'nın eviymiş. Çakmaklı'nın evinden yokuş yukarı, Kırklar Camii'ne doğru adımladık. Bu arada hararetli destekçilerim Ulvi Kubilay ve Mevlüt Özdemir'in "arazi" olduklarını görünce, kendilerine telefonla ulaşıp hamasi bir nutuk attım. Onların da desteklemesiyle Ümit Başkan'ın koltuğunu daha güçlü sallamaya başladım.
Kırklar Camii'nin yanı sıra, Avukat Mehmet Pektaş'ın kitaplarıyla doldurduğu dükkânına girdik. Pektaş, dükkânı dolduran kitaplarını, bu kitapların kendinden sonra da korunabilmesi için yaptıklarını anlatırken, kendi kitaplarımı, kendi sonumu düşündüm ve üzüldüm. Üzüntümü Hüzeyme Yeşim Koçak'a anlattım. Koçak'la edebiyatın derinliklerine daldık. Konya'da öykü, şiir gibi türlerde eser veren insanların birbirleriyle tabiri caizse "harbi" ilişkilere giremediklerini, bizi daha sıkı metinlere itecek "sahih" bir ortamın olmadığını düşündüğümü söyledim. Aynı konuyu Ayşe Su Gökdemir'le konuşurken, ayrıca, iyice yerleşmiş bir "iltifat" kültürünün bize kaybettirdiklerinden bahsettim.
Bolvadinli avukat Mehmet Pektaş'ın dükkânını da içine alan, orijinal haliyle korunmuş, "Bolvadin evi"nde Pektaş'tan ney dinledik. Bir an, çok kısa bir an, yıkılmış, yok olmuş, ama hala "diriliş"i arzulanan bir büyük medeniyetin o soylu neşesini, o soylu rengini hisseder gibi oldum. Yüzyıllar öncesine gittim. Bir Ramazan ayında, orijinal Bolvadin evlerinden oluşmuş gömme taşlı sokaklarda dolaşıyor, Bolvadin'in alamet-i farikası Kırkgöz'de atımı suluyordum.
Bu fantastik âlemden, akşam yemeği için gittiğimiz restoranda uyandım. Restoranda Sezen Aksu'nun "klasik dönem"inden gayet yakıcı bir parça çalıyordu. İçimin dağlandığını hissettim. "Fotoğraf çekinme"ye davet edilince hemen çıktım. "Elbet bir gün tükeneceğiz..." diye mırıldanıyordum.
Buradan, Bolvadin'in kaplıcası Heybeli'ye yollandık. Güneş önümüzde batıyordu. Hüznümü Mustafa Karaçelebi'nin söylediği türküler koyultuyordu. Kendisinin bundan haberi yoktu. Üstelik kaplıcaya vardığımızda, gene Sezen Aksu'dan gene "klasik dönem" bestelerinden birinin çalıyor olmasına "hayret" ettim. Heybeli'nin müdürüne "Doluluk oranınız nedir?" diye soruldu. "Boş yerimiz yok!" cevabı alındı. Heybeli'nin suyu, pek çok marifetinin yanı sıra aynı zamanda cildi de güzelleştiriyormuş. Bunu duyan ben, daha havuzdayken arkadaşlarıma sordum: Bende bir güzelleşme görüyor musunuz? (Görmüyorlarmış.)
Bolvadin gezisinin zihinlerde en çok iz bırakan ismi, kuşkusuz derin bilgisiyle araştırmacı yazar Muharrem Bayar'dı. Sorduğumuz her şeye fazlasıyla cevap aldık. Bizlere, eski Bolvadin evlerini nasıl yok olmaktan kurtardığını anlattı. Muharrem Bayar, ayaklı bir Bolvadin tarihi gibiydi. Bolvadin müzesinin kuruluşunda da görev almış. Bu müzeyi gezerken, hayret edecek çok şey buldum. Bunlardan biri "hamut" idi. "Deveyi hamuduyla götürmek" derken belki de bilmeden kullandığımız "hamut"u, Ömer Seyfettin'in bir hikâyesinden öğrendiğimiz "kaşağı"yı hayatımda ilk kez bu müzede gördüm. "Mümin diliyle ve kılıcıyla savaşmalıdır." hadisini bu müzede (bir hat levhasından) öğrendim.
Konya'ya dönerken, herkesin uyuklayacağını, benimse uyuyamadığım için canımın sıkılacağını filan düşünüyordum ki, Ayşe Su Gökdemir'in bana ve otobüsteki bazı kişilere yönelttiği bir sorunun doğurduğu tartışma halka halka büyüdü. Mola verdiğimiz tesiste biz erkekler tartışmaya devam ettik. Laf lafı açtı, Yusuf Ziya Yavaş ve Ayşe Su Gökdemir'le sohbeti sonlandırdığımızda Konya'ya gelmiştik. Ayşe'nin ebru yaparken kendisine sorduğu sorular ilginçti. Ama o, bu soruları sormadan "işi"ni yapan ebru sanatçılarının başarılı olduklarını düşünüyordu. Bense bu başarının tırnak içinde kabul edilmesi gereken bir başarı olduğunu düşündüğümü söyledim. Şunu da: Bu kabil gezilerde; dağları, taşları, evleri, bahçeleri, sokakları, caddeleri, camileri, türbeleri, tarihi binaları gezerken, incelerken, "hayret" etmiyormuş gibi gözüksem de, içimde uyuyan bir tohum, ansızın açılıveriyor, ve ben, o zaman büyük bir şaşkınlığın içinde buluyorum kendimi; kendimi şaşkınlığın içinde buluyorum!
Not: Muhalif kanat, yani ben, Mevlüt Özdemir ve Ulvi Kubilay Dündar, ne yaptıysak, bir darbe gerçekleştiremedik. İktidar çürütür, diye biliyorduk ama, biz CHP gibi daha muhalefetteyken çürümeye başladık!
Bir Not Daha: Gezip tozduğu yetmemiş olacak ki, gecenin ikisinde sayın başkanım Ümit Savaş, beni ünlü bir Konya otelinin lobisinde bir sohbet halkasına dahil etmeye çalıştı! Adamdaki icraat aşkına bakınız. Zaman Gazetesi muhabiri Musa Kirazgil şahidimdir!
*****************************************************************************
BOLVADİN ZENGİNLİKLERİ
Hüzeyme Yeşim Koçak
Gezi dönüşlerinde aynı ben'i geri getirmiyoruz şüphesiz. Hareket, yeni bilgiler kazanımlar da meydana getiriyor.
Fakat bazı geziler, apayrı bir dolulukta ve doygunlukta geçiyor; maddî manevî ikram çeşitleriyle sarhoşluyorsunuz.
Yol arkadaşlarımızın uyumu, karşılaştığınız kişi ve vasatın tesiri, itinalı seçimler, size gösterilen özenin, duyguları etkileyen/tetikleyen atmosferin önemi de, bu havanın oluşmasına katkısı bulunuyor.
Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin tertiplediği Bolvadin gezisi; hoş saatler yaşattığı gibi gözlerimizi, bazı manaları açması bakımından örnekliğini gösterdi. Ki Anadolu'da gözlemeyi, izlemeyi gerektiren nice seçkin nümuneler vardı.
Horan parkı, bir manevîyat gölgeliği sadeliği ve âsûdeliği sunan türbeleri, zengin uluları, müsterih camileri, tarihin en eski kaplıcası, 4 bin senelik köprüsü ve nice eserleriyle bize bir güzellikler demeti sundu.
Vakur tarihiyle, gelişimiyle, esenlik içindeki geleceğiyle, heybetle önümüze dikildi.
...
Başkan Dr. Ahmet Helvacı örnek reislerimizdendi. İyi düzenlenmiş gezi programıyla, müstesna ev sahipliğiyle bize kendimizi evimizde hissettirdi.
Bol ödüllü, değerli araştırmacı-tarihçi Dr. Muharrem Bayar, engin bilgisi ve unutulmaz rehberliğiyle sorularımızı cevapladı, buna karşılık mütevazı kişiliğiyle bizi şaşırttı. Aynı donanıma bir başkası sahip olsaydı, nasıl bir "havayla(!)" karşılaşacağımızı tahmin etmek hiç de zor değildi.
Avukat Mehmet Pektaş Beyefendi, aydınlığı, çalışma azmi, nâtıkası, musikişinas kişiliğiyle hepimizi etkiledi. Benzerlerinde olduğu üzere, sohbetiyle farklı boyutlara ulaştırdı; yolcu(luğumuza) "gönül adamı" lezzetini kattı.
Hoşgörüsüyle, tespitleriyle, farklı bir uyanıklığın, bir özge muhabbetin nişanelerini, kâmil insanın seçkinliğini dile getirdi.
"İç evlerimizi" ısıtan, yakan, arıtan, şifa veren su kaynakları gibiydi kemal ehli...
Onun üflediği ney ve yaptığı sohbetle, Mustafa Karaçelebi Bey'in yanık sesi, ortama hakim olan renk; geziyi herkesin iştirak ettiği,uzun kesintisiz tatlı bir şarkıya dönüştürdü.
Beden yorgunlukları, çokluğun karmaşası geri çekildi, kalp teskin oldu ve gönül kendini gösterdi. Aynı havayı soluyorduk itirazsız muhalefetsiz bir sevgi ve iletişim ortamında.
Gidişte ve dönüşte, hoş konuşmalar yapıldı. Zevksiz, sıkıntılı, şevksiz bazı gezileri anlattı hanımlar.
Bilhassa partilerin, ideolojilerin dar kalıplarının sıkıştırdığı, yüreğin üste çıkmadığı ortamlarda eza içinde kalınabiliyordu. Demek ki her zaman aynı atmosfer yaşanmıyordu, bu bir talihti... Bir başka bereketin ve feyzin izleriydi.
Dikkat etmediğimiz bazı noktalar, imkânlar alâkamızı bu sefer celbetti.
Kişiler, olaylar hakkında tanışıklığımız arttı, "içyüzler" ortaya çıktı. Tanıklıklar, şehadetler, dökülüşler sevimliydi.
Gençlik hakkındaki biraz olumsuz düşüncelerim, Makbule ve Ayşe hanımları daha yakından tanıyınca âdeta silindi.
İlçe, köy, kent, dağ bayır demeden, mekân kadar; insanın mühim olduğu, kendimizi aşarak, bir "muhabbet ekseninde" ancak "insanlaşmayla", çevremizi ve dünyayı imar ede(bile)ceğimiz, mükemmeliyete ulaşabileceğimiz bir kez daha belirlendi.
Bolvadin seçili anlarda, tüm mekânlarıyla, fertleriyle sanki bizimle kucaklaştı birleşti irileşti.
O sıcak sarılışla döndük evlerimize...
BOLVADİN SORULARI
Bazı geziler, bir memnuniyet duygusu yaratır sizde. Unutulmaz ânlar yaşamışsınızdır. Huzur bulmuşsunuzdur; Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin 24.6.2006 tarihli gezisinde olduğu üzere...
Fakat bazı sorular sizi düşündürmüştür. Zihninizdeki soruların umumî yansımalarıdır herhalde. Ya da mekân sizi uyarmış, ayartmıştır. Veya siz aynı suallerle, farklı yerlerde tekrar karşılaşmışsınızdır.
Soru(nu)nuz yerel değil geneldir.
...
Hal lisanıyla dağ taş, mekân her zaman konuşur, bize seslenirdi ama biz görmezdik; içimizin velvelesinden, karmaşasından dinlemezdik.. yahut kesretin uğultusundan deruna kulak vermezdik.
Kral Yolu'nun, İpek Yolu'nun geçtiği, zamana dayanıklı, 4 bin yıllık köprüler yapıyorduk belki. Ama Allah'la, insanla, tabiatla barış köprüleri kurmuyorduk. Tüm köprüleri atmıştık.
Gönül köprülerimizden, arı duru sular, apak insanlar geçer miydi? Gizli bir ab-ı hayat gibi akan sular, her neviden insanı, kiri temizler miydi?
Peygamberimizin (S.A.V.) Sancaktarı Abdülvahhap Gazi, Seyyid Abdülkadir Geylanî-i Sanî, Allame Sultan Carullah gibi mümtaz ve müstesna zatlardan beslenebiliyor; çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda gönül adamlarını, unutulmuş temel değerleri yeniden üretebiliyor muyduk?
Redif Kışlası'nda, en zorlu şartlar altında her yaştan gençler, defalarca askerliğe çağrılır ve bu soylu vazife ifa edilirdi. O günün gençleri daha mı az insanî kıymete haizdi de, "zamane" gibi ret sesleri işitilmezdi. Belki de zekâları yeterince ilerlememişti, vicdanları da henüz Avrupa görmemişti... Sahi "Vatan, İstiklâl, Şehitlik" kelimeleri bize ne söylerdi?
"Müzeler" ibret levhalarıydı. Ama "mazi", turistik bir gezi için dalacağımız, uyduruk bir nostalji için, pudralanmış kalplerimizle batacağımız, timsah gözyaşlarına bulanacağımız, bilmem kimin nesi, son kullanma tarihsiz nesneleşmiş bir "şey" miydi?
İşte o yüzden küf kokan, tozlu, temizlenmesi gereken bir lekeydi. En nihayetinde gösterişti "göstermelikti".
Müzede, Şair İsmail Detseli Beyefendi kaybettiğimiz bir kültürle mesafelerimizi vesikalandırdı. At sevgisiyle ünlü, göçebelikten gelmiş bir milletin çocukları olarak, tarihinin diğer unsurlarında olduğu gibi; üzengiye, hamuta, koşuma, tesadüfen buralara yolu düşmüş, bir "feza sakini" gibi bakıyorduk. Öylesine yad, yabancı. Anlama, bağ kurma çabasından, merak duygusundan uzak.. tarihine, coğrafyasına, diline, dinine..
Neyse ki ayaklarımızı(futbolumuzu), "estetik(!) görmüş beden dilimizi konuşturan Spor Tesisleri, her zaman için şanslıydı... Ruhun vaaz verdiği, düşünce yüklü "başların" taç edildiği mekânlara kim bakardı? Allâme-i Cihan olsanız kim takardı?
Geleneksel "Bolvadin evleri" ihtimamla korunmuştu. Fakat bazı tarihî evleri yağlıboyayla restore çalışması; bir tazenin(!) çağdaşlığın kat kat boyasıyla, eskimiş yüzünü kurtarma, güzelleştirme çabası kadar kişilikten yoksun ve eğretiydi.
"Anonim yüzümüz" kadar, "millî şahsiyetimizin yüzünü" de, bütün ihtişamı ve kudretiyle göstermeli değil miydik? Ya bir kimlik sınamasından yüz akıyla çıkabilecek miydik?
Bir şuur, inanç iklimi vardı geri(!) zamanlarda.. hangi şartlara girersek girelim, altından kalkabileceğimiz, eninde sonunda felaha kavuşabileceğimiz, kendimizi yeniden inşa edebileceğimiz, bizi bize ulaştırabileceğimiz...
En son model teknolojiye ve vasıtalara sahip olsak bile, çağı aşan bir ilerleme ve yükselme hamlesini, medeniyet seviyesini gerçekleştirebilir miydik?
Suni, "at kullan! kalplerle"; "düşüncesi durmuş, fikrî zorbaların üzerine bindiği" beyinlerle meseleyi götürebilir miydik?
"İmaret Şadırvanı'ndaki" ters lâle motifi, kırılası inatlara, benlik muhalefetlerine karşı bir ikazdı. Sadece camilerde değil, bütün yeryüzü mescidinde aşkla lâleyle, gülle buluşabilecek miydik.
Nevbaharlarda şeyda bülbüllerimiz, gülistanlarımız doğacak ve sonsuzluk şarkılarını her lisandan haykıracak mıydı?
...
İnsan soru soran ve sorularıyla da büyüyebilen bir varlık...
Bolvadin tarihiyle, bugünüyle, direniş sembolleriyle; Dr. Ahmet Helvacı gibi şuurlu yönetici, Dr. Muharrem Bayar gibi gurur kaynağı araştırmacı-tarihçi yazarlarıyla, Avukat Mehmet Pektaş gibi seçkinleriyle, ümitlerin yeşerdiği, pek çok soruya güzel karşılıklar aldığımız, bize muhteşem cevaplar da verebilen şehirlerden.
İlgililere her bakımdan teşekkürü bir borç biliyorum.
************************************************************************
U.Kubilay dündar
Gönle acı vermez yürek çağırınca
Sabahın ilk haberlerini kulağımıza gelen kuş sesleri ve burnumuza çalan çiçek rayihaları haber veriyor. Gün kızıldan kurtulup aydınlığa dönüyor. Değil tabi. İlk seferde başlamış 302 nin fren sesi, araçların homurtusu, apartman iç giriş kelebek kapısının açılıp kapanma sesi, asansörün gacırtısı vs... pek de romantik olmayan bir sabaha yine de merhaba.
Sabahın ilk ışıklarıyla doğalgaz için kesilmiş caddelerden, eli yüzü parçalanmış sokaklardan, rengi solmuş apartmanların arasından İstanbul yoluna ulaşıyorum. İşe gitmek için servis bekleyen insanlar bir bir gözden kaybolurken, nihayet beklentilerimin dışında şirin bir midibüsün arka koltuğunda kendimi buluyorum.
Şehrin sentetik boyalı son evlerinden uzaklaşırken baş kaldırmış bozkır sarısı karşılıyor sizi. Lâdik- Kadınhanı-Ilgın hep bozkır sarısı. Akşehir umut yeşili! Sultan Dağları hudununu, kiraz bahçeleri siluetini çiziyor şehrin. Çavuşçu Gölü umutsuzluğun timsali. Nasreddin hoca umudunu nereye mayalayacak sorusu zihnimi kurcalıyor.
Bolvadin hayal kırıklığı, bozkır sarısı. Oysaki ege yeşilini ümitle tasavvur etmiştim. Neyse ki çölün ortasındaki bir vaha gibi Horan Parkı imdadımıza yetişiyor. Vaha değil, serap hiç değil. 1950 li yıllarda ilk fidanları dikildiğinde güneş sızmayacak kadar devasa ağaçların olacağını altında kahvaltı yapılacak bir yer olacağını kim derdi. Dikilipte unutulan cinsten bir yer değil. Bu eseri bırakanlara hayır duayla yâd edip devamının geleceği müjdesi ile şehri şekillendirip iz bırakanların peşine düşüyoruz.
Ziyaretlerden ve "Kadim Kent Bolvadin" kitabından anladığımız kadarıyla bu şehirden kimler gelmiş kimler geçmiş. Bir gelip gidenler, bir de gelip kalanlar var bu beldede. Hepside şehrin yol haritasını çıkarmışlar, sınırlarını belirlemişler. Kimler gelmemiş ki; Ahmet Zahid, Abdulvahab Gazi, Geylani-i Sani, şehre ruh ve heyecan veren; Necip Fazıl, Osman Bölükbaşı, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Paşa diye liste uzayıp gidiyor.
Bir de Kırkgöz köprüsünden geçenler var: İskender, Agustus ve Kanuni... Heybetli, tarihin derinliklerine kadar uzanan bir köprü. Kral yolundan İpek yoluna, İpek yolundan hac yoluna kadar bütün yollar bu köprüden geçmiş. Milli mücadele esnasında Türk askerleri tarafından düşman kuvvetlerinin geçmemesi için tahrip edilmiş. Yakın bir tarihte restorasyonu tamamlanarak ziyarete açılmış her ne kadar restorasyondan sonra tarihi misyonunu tamamladıysa da her şeye rağmen bütün ihtişamıyla bozkırın kalbine uzanıyor. Kırklar köprüsü dedi isek Kırkgözden değil, elli küsur kemerden müteşekkil bir yapıt. Bir güzelliği de üzerinden yol alabildiğin gibi altından da yürüyebilmendir. Köprü tarih içinde bir yolculuk yaptırıyor size. Çeşitli dönemlere ait eklentiler, yapı malzemesi ve üslup tarih hakkında bilgi veriyor bize. Kırkların bir ucunda Ege bir ucunda Anadolu diğer ucunda Mekke-Medine. Köprü üzerindeki Roma dönemine ait mezar taşları hayret yetisini yitirmiş insanları bile hayrete düşürecek kadar ilginç ayrıntılarla gizli. Yüzyıllar öncesinde hayatın, varlığın felsefesini ortaya koymuşlar. Taş üzerine kazılı haç işareti onu çepeçevre saran dört köşe ve ya dört oda: tarak, orak, yumak ve kapı. Hayat taşa kodlanmış: kadın, erkek, dünya hayatı ve cennet. Tabi cennet bu kadar ucuz değil. Asıl beni hayrete düşüren mezar taşlarına ahiret inançlarını yansıtmış olmaları ne de olsa Hıristiyanlık da semavi bir din.
Sahabeden Abdülvahab Hazretleri' nin Afyon'u müdafaası esnasında Müslümanların duraklaması karşısında karşılarına durarak "cennetten niye kaçıyorsunuz?" tavrı da bizim dünya-ahiret anlayışımızı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Abdülvahab Gazi Hazretlerinden ayrılıp şehre dönerken sazlıktan kesilen kamışların kurtulmaya bırakılmış şekilleri fotoğraf sanatçılarını ziyadesi ile mutlu edecek cinsten.
Bolvadin vakur. Bolvadin mağrur. Bolvadin kıyamda zamana inat. Sanki ihtişamlı günlerini arıyor gibi mahzun. Vakıf medeniyetinin bir nişanesi Bolvadin.
Şehrin caddelerine, sokaklarına iniyor evler arasında kayboluyoruz. Yıllara, yüzyıllara, beton binalara inat omuz omuza dayanmış rengârenk evler seramonisi... Sokaklarında gülünüp oynadığı, bahçelerinden çocuk seslerinin eksik olmadığı, sofalarında tatlı sohbetlerin eşliğinde muhabbetlerin kavileştiği bu evlerde tarihe tanıklık etmenin ağırlığı hüküm sürüyor şimdi.
Selam verdiğimiz 89 yaşındaki o yaşlı amca; tefekkürün, tevekkülün ve teslimiyetin bir abidesi. "Hayatta" hayat kalmasa, "sofalarda-sedirlerde" sohbet olmasa, "evler" boşalsa, sokaklarında çocuk sesi duyulmasa da "Evveli Allah, Ahiri Allah" diyerek yalnızlığını çoktan yalnız bırakmış.
Köşe başlarını tutmuş, evlere sırt vermiş çeşmelerden hala hayat fışkırıyor. Sadece hayat değil! Taşlara nakşedilmiş olan motifler; gönüllere şifa, gözlere fer veriyor. Türbe çeşmesinin üzerine işlenmiş olan "başak, hatmi ve lale" kompozisyonunda başak ve hatmi; Anadoluyu, bozkırı, bizi. Lale de; hayali, güzelliği, ümidi ve "bir"liği temsil etse gerek.
Bedesten içinde asmanın gölgesinde yol alırken kulağımıza demircilerin, bakırcıların çekiç sesleri çalınıyor. Kimin düğün davetiyesini bastığını bilmediğim tipo makinenin sesi beni bu tatlı rüyadan uyandırıyordu. Akşamın olmasıyla heybeli tesislerine yol alırken güneş ufuk noktasına inmiş, bozkırın sarısını çoktan yangın yerine çevirmişti.
********************************************************************************
Ömer TOKGÖZ
Siyaset Bilimci-Yazar
otokgoz_007@hotmail.com
YÜZYILLARIN MİRASINI YAŞATAN ŞEHİR : BOLVADİN
Yazılacak Çok Şeyimiz Var" Bolvadin' e Gidiyoruz" başlığı kapsamında 24 Haziran Cumartesi günü katıldığım gezi programının dolu dolu geçmesi nedeniyle gün boyu ilgilenme nezaketini gösteren Bolvadin İlçesi Belediye Başkanı sayın Dr. Ahmet HELVACI' ya, bizlere engin bilgisi ile aydınlatan araştırmacı yazar sayın Dr. Muharrem BAYAR beye, gün boyunca kusursuz hizmet sunan belediye personeline teşekkür ediyorum.
Halil Rıfat Paşa demiş ki : "Gidemediğiniz yer sizin değildir"
Afyonla ilgili olarak kafamda Gazlı göl kaplıcaları, depremler ve İş kurumu Afyon İl Müdürlüğü personeline verdiğim kalite seminerleri vesilesiyle genel bir imaj vardı. Ancak yolculuk öncesinde her zaman olduğu gibi 2-3 hafta öncesinden yaptığım internet taramalarında özellikle Afyon Valiliği ile Bolvadin Belediyesinin web sayfasındaki verileri özellikle sanat tarihi, arkeolojik eserler açısından çıkarmıştım.
Özellikle Konya mahalli sanatçıları tarafından oturak gecelerinde icrası çok sevilen Afyon yöresine ait "emir dağı" türküsünün bu kadar sevilerek çalınması ve söylenmesinin kerameti nedir diye araştırırken, okuduğum resmi internet sitelerinden birinde rastladığım Afyon ve Emirdağ türkülerini coşkuyla dinledim. Ayrıca türküleri bilgisayarda düzenleyerek açık lise sınavları nedeniyle bize katılamayan eşim ve oğlum için hediye bir cd hazırladığımı da belirteyim. (meraklısına site adresi www.afyon.gov.tr)
Bolvadin ve benzeri yerleşim yerlerinde antik çağlardan bugüne kelimenin tam anlamıyla medeni olan yönetim ve yaşam biçimlerinin harmonisini yansıtan eserleri köprüler, türbeler, camiler, mahalleler, çeşmeler olarak karşınıza çıkar ve her biri bir diğer uygarlıktan birer nişane taşırlar. Böyle tarihsel arka planı olan şehirlerde metropol şehirlerin koşuşturmalarına pek rastlanmaz. Herkesin her şeyi bildik tanıdıktır, yoksulluklar bile öyle gizli ayıplı yaşanmaz.
İnsanlar ve evler ve ıhlamurlar ve hanımeliler ve kediler ve köpekler ortak kaderi paylaşırlar. İnsanlar size meydanda, çarşıda, camide, yolda yürürken selamınıza ziyadesiyle karşıladıkları gibi samimi hoş geldiniz der, ikramlarda bulunur. Hatta tüm gezi grubunu dükkanına, kahveye ya da evine davet eder.
Kadim kent Bolvadin başlıklı tematik gezi ve seyahat odaklı programda ilçe merkezindeilk göze çarpan şeylerden biri hali vakti yerinde Bolvadinlilerin ikamet etmek amacıyla yaptırdığı ve şimdilerde nostalji denilince ilk akla gelen 2-3 katlı tarihi(..!) konaklar ve benzeri binalar oldu. Evlerden çoğu Konya da olduğu gibi eski mutantan günlerinden uzak bir şekilde "ölmeyi bekleyen yılkı atları veya hayatının sonbaharındaki mütekait emekçiler" misali " zar zor ayakta duruyorlar ya da metruk bir vaziyette geçen zamana tanıklık etmeye devam ediyor.
Bolvadin bu açıdan Safranbolu ve Beypazarı evlerini aratmayacak biçimde varlığını sürdüren semtleri ve evleri ile ayrıntılı biçimde gözlemleme imkanı bulduğumuz ahşap işçiliğinin güzel örnekleri ile dopdolu olarak adeta mütevekkil insanlarının sırtlarını birbirlerine dayaması misali yan yana dizilmiş bağdadiye konakların bir kısmı bakımlı iken bir kısmı harabe bir şekilde adeta yıkılmayı bekliyordu.
Kırkgöz köprüsü restore edilmiş, ama köprünün altından sular akmıyor ki ..!
Hali hazırda mimarlarımızın, inşaat mühendislerimizin ve jeoloji mühendislerimizin zemin etüdü, bina tasarımı, kullanım amaçlarına uygunluk noktasında 21.yüzyılın gerektirdiği olanaklarla özgün mimari örnekleri sergileyemediği, içinde yaşayacak insanların gereksinimlerine karşılık vermekten çok öykünmekle yetinilerek yap-sat al-sat kolaycılığına kaçıldığı bilinen bir gerçek... Yapılması gereken tüm tarihi binaları başlangıçta öngörülen konaklama-dinlenme-güvenlik-eğitim vb. yapım amaçlarını ve bugünün insanının aynı türden gereksinimlerine karşılık gelecek biçimde sivil ve resmi toplum tarafından orijinalitesine sadık kalan bir restore politikası oluşturup uygulamaktır.
Çok okuyan da çok gezende irfanını arttırır demişler.
Bolvadin halkı Konya da yaşayan bizlere göre günlük streslerini atma ve tabiatla baş başa kalma konusunda oldukça şanslılar. Bir günlük kısa zaman dilimi içerisinde görmekle ve havasını teneffüs etmekle bahtiyar olduğumuz güzel şehir Bolvadin'e yolunuz düşerse bedestene varıp Lala Sinan Paşa camii 16 pano 4 kitabeli şadırvanında nefeslenirken size tebessümle bakan mütedeyyin insan çehreleriyle muhatap olacaksınız.
Biz Konya da metropol şehirlere özgü evlerde ve işyerlerinde kapalı mekanlarda 9-5 mesailerine adeta hapsolup "guguk kuşu" filmindeki Jack Nicholson' un eşsiz oyunculuğuyla belleklerimize kazınan modern hayatın yol açtığı strese, can sıkıntısına paralel sıkıntıları yaşamaktayız. Bireysel ve toplumsal kargaşa ortamında babalarının ve dahi mübarek annelerinin seçimlerine göre biçimlenen çocuklarımızın her gün monoton bir şekilde tv programlarına, faydasız ödevlere, lüzumsuz çanta hamallığı hazırlamalarına, ev işlerine veya uyku mahmurluğuna mahkumlar iken; TYB Konya Şubesinin bu tür gezileri ve seminerleri ile Aydınlar Ocağı Konya Şubesinin Salı sohbetleri gibi kültür adacıkları sığlaşan ruhumuza fevkalade bir açılım kazandırıyor...
Bu iki istikrarlı kuruluşla birlikte Fuar Kültür merkezindeki paneller, Konevi Kültür merkezindeki seminerler ile katılımcısı pek olmasa da Selçuk Üniversitesindeki etkinlikler(.!?) dikkate alındığında"Konya da sosyal hayat yok" diyen kent misafirlerine ve sakinlerine ve bunu kafasına takarak güya negatif Konya imajını sloganlarla, araştırmalarla, projelerle aşmaya çalışanların dikkatine sunuyorum. Hele birde şehirlilik ve medenilik adına Konya dahangiatılımı, hangi çalışmayı yaptığını bilemediğimiz, ne türden imal-i fikir geliştirdiğini cümle efkar-ı umumiyenin merak ettiği "şehir gönüllüsü" olarak nitelenen eşhasa ismini verdiğim ilim-irfan meclislerinde bir türlü rastlayamazken oysa "şehrin sakinleri" sıfatıyla ivazsız garazsız biçimde biz buralardayız, Waldo sen nerelerdesin demekte fayda var...
Yerel medya organlarında mezkur kişilerin bir de plaket ile ödüllendirildiklerini izleyince, kendimi goca gonyalı bir kent gönülsüzü olarak görüp; şehir gönüllülerine hayretle baktım. Ferman padişahın bilirdim. Şehir Gönüllüsü beratı belediyeden olunca prof. zihni sinir projeleri kapsamında bir öneride benden: olmayan şehir kapısı için altın anahtar yaptıralım, münasip zamanda münasip şahsiyetlere takdimi cihetine gidilsin.
insan kendisinin sarrafı olabilir mi ?
Avukat-Neyzen Mehmet PEKTAŞ' a ait aile yadigarı ev bu açıdan hem ayakta kalan hem de bir nefes dinlendiğimiz geleneksel türk evlerinden biriydi. Ehl-i tarik olduğunu beyandan sakınmayan sayın PEKTAŞ kıusa sohbetinde tasavvuf erbabının paradoksal çelişkilerine değinerek kendisinin arayışları sonucunda evrad-ü ezkar kolaylığı, mürşide rabıtaya yer verilmemesi, kadın-erkek ihtilatına karşı olması gibi nedenlerle kadiri meşrep olduğunu, Mevleviliğe ve neyzenliğe merakı nedeniyle sık aralıklarla Konya ya gelip gittiğini de ifade etti.
polybotumlu vatandaşın mesleği mezar taşından bellidir, çünkütaş eskimez, insan tükenmez,
Kadim uygarlıkları mimari açıdan bugüne taşıyan eserlere baktığımızda zamana meydan okuyan ve eskimeyen yapısıyla ana malzemesi taş, mermer, sırlı tuğla,seramik-keramik türü malzemelerlebezeli inşaat teknikleri kullandıklarını görürüz. Mihmandarımız Dr. Muharrem BAYAR Kırkgöz köprüsünü bizlere tanıtırken istinad duvarlarındaki mezar taşlarını da yorumladı. Frig dönemine ait bir mezar taşından bu kişinin tarım işçisi olduğunu söyledi. Nasıl yani,yine meslekler sosyolojisi, yine meslek seçimi beni gezide bile rahat bırakmadı diyerek 41 yıllık öğretmen halen Anadolu Lisesi Müdürlüğü görevini sürdüren Muharrem Beye yaklaştım. Konuya geçmiş yüzyıllardaki uygarlıklar ve değişik toplumlar penceresinden bakılabileceğini çok ilginç bulduğumu söyleyerek mesleki rehberlik ve danışmanlık konulu çalışmalarım hakkında bilgilendirme yaptım.
Grekçe ve Latince bilen mihmandarımız mesleklerin öneminden bahisle Türkiye de tek ilçe müzesi olarak kendisinin Bolvadin Belediyesi adına kurduğu arkeoloji ve etnoğrafya müzesinde değişik mezar taşlarındaki orak, kalem, tarak, ok, kılıç vb. meslekleri simgeleyen bir çok sembol bulunduğunu belirtti. Ben de frigyalıların gelecekte bu taşa bakanlara mesleki kartvizitini sunmasını ilginç buldum.
Polybotum daki mezar taşları vefat eden kişinin mesleğini gösterirde Konya Musalla mezarlığındaki mezar taşları göstermezmi? Yaptığım bir çalışmada; Selçuklu ve Osmanlı mezar taşlarında mezar taşlarında figür-yazı stili ile birlikte mesleki statünün görülebildiğini, mezar taşlarında kişisel bilgiler, nasihat mısraları, dua talebi cümleleri ile birlikte vefat eden kişinin yaptığı meslek adıyla beraber çalıştığı kurumun hatta emekli olduğu kuruluşların isimlerinin yer aldığını tespit etmiştim. İnşallah ilerde bilimsel bir çalışmaya dönüştürebilirim.
Türkiye Yazarlar Birliği milli orijinli yazarların birliği olmakla birlikte özgür ve özerk düşünce hayatımızın deniz feneridir.
TYB Konya Şube Başkanı sayın Ahmet KÖSEOĞLU'nun şahsında tüm yönetim kurulu üyelerinin yanı sıra bu gezimizde grubun sorumluluğunu üstlenen Ümit Savaş beye de ayrıca teşekkür ediyorum. Her hafta özenle hazırladıkları programlara şahsen/maaile ve de aktif bir dinleyici olarak "primus inter pares" olarak katılma fırsatı sağladıkları için teşekkür ediyorum.
**************************************************************************
KRALLARIN GEÇTİĞİ KÖPRÜDEN GEÇMEK...
Hilal Seyhan
Tanrıça Ağdissi, yakışıklı çobana aşık olur ve O'nu Pessinüs'te ki büyük mabede bekçi yapar. Ancak evlenmesini yasaklar. Kral Midas'ın güzel kızı, Tanrıça Ağdissi"ye dua etmeye gittiğinde bu çobana âşık olur. Çoban da aşıktır bu güzel prensese ancak Tanrıça Ağdissi'den korktuğundan açıklayamaz bu aşkı.
Her ikisindede, zamanla kara sevdaya dönüşen aşk, sabredemez ve çoban aşkını ilan eder prensese. Ne var ki duyulur etraftan ve Tanrıça Ağdissi'de duyar bu aşkı.gazaba gelen tanrıça gök gürültüsüyle Pessinüs'e gelir ve çobanın aklını alır.Çıldıran çoban dağlara kaçar.Bir çakmak taşı ile kendini keser ve öldürür.Çobanın bu haline acıyan tanrıça onu sürekli yeşil kalan ölümsüz kutlu bir ağaca dönüştürür.
Kral Midas çaresiz bir biçimde yalvarır tanrıçaya ama kızını onun hışmından kurtaramaz. Güzel prensese amansız bir hastalık verir. Vücudunun her yerinde siyah irinli ağrılı çıbanlar çıkar. Herkes ondan kaçar. Derdine çare aranır. Ne hekimlerin, ne büyücülerin yardımı çare olmaz. Kralın gördüğü rüya üzerine, Kbele Manastırı'na giderler ancak acıdan duramayan çaresiz prenses ağrılarından kurtulmak için çılgınca Olimpos Dağları'ndaki ormanlarda koşmaya başlar. Artık Hayatına son vermek için kendini sulara atar. Gün bitimine yakın Polybotos(Bolvadin)Ovası'nda çığlıklar yankılanır.
Sıcak ve şifalı olan su, prensesin ağrılarını dindirmeye başlar. Saatlerce bu sularda yüzer ve sulardan içer ağrıları azalmıştır. Ölmek için atladığı su ona yeniden hayat vermiştir. Kral Midas ve adamları onu bulduğunda değişikliği hemen fark ederler. Prenses burada bir müddet kaldıktan sonra eski güzelliğine kavuşur. Kral Midas şifalı suların olduğu bu yere hamamlar yaptırır. Mitolojideki hikâyesi böyle Bolvadin'deki kaplıcaların. Hakikatten yüzünüzü birkaç defa yıkayınca cildiniz parlıyor. Heybeli kaplıcaları'nda kendinizi prenses gibi hissedebilirsiniz.
Bolvadin'e ilk uğrak yeriniz horan mesiresi olsun. Burada soluklanın biraz, zira çok geniş bir alanı var. Şehir merkezindeki tarihi Bolvadin evlerinden başlayın gezmeye göreceksiniz ki bu tarihi konakların her birinde farlı mimari bir özellik var ve yanlarında onlarla yaşıt bir asma. Sanki bir asır önce bu sokaklardaki dinginliği yaşıyorsunuz huzuru serinletiyor sizi haziran sıcağında. Evlerin ikinci katındaki ön cepheye bakan salonları, serin olsun diye çatı yarım kubbe biçiminde. Buraya çarpan hava akımı salonu serinletiyor. Bu evlerden 116 tane varmış. Anadolu'da ki en eski yerleşim yeri olması bunu kanıtlıyor.
Çeşmelerinde de aynı özelliği göreceksiniz. O çeşmeler ki sanki nakış nakış işlenmiş. Sonsuzluğu hatırlatan kitabelerini okuduğunuzda bir kez daha anlıyorsunuz. İnce fikirli olmanın sizde bıraktığı izlenimi. Her köşe başı bir çeşme. Ancak bakımsızlıkları dikkati çekmiyor değil.
Kadim bir kent Bolvadin. Eskilerin deyişiyle "Bolvadi".Sahabelerden ve Abdülkadir Geylani (k.s) hazretlerinin torunlarından Abdülvahab Gazi Hazretleri'ni misafir eden bir şehir Bolvadin. Şehrin merkezindeki yeni restore edilmiş Rüstem Paşa Camisi'ni görebilir, kapısının hemen yanındaki sadaka taşına niyetinizi koyabilirsiniz. Oradan İmaret Camisi'ne gidebilirsiniz. Şadırvanına dikkat edin Maşaallah yazısını bir kez de burada görün derim. Osmanlı dönemindeki Redif Kışlası'da görülecek yerlerden. Ancak kışlanın tamamı zamana ve ilgisizliğe yenik düşmüş.
Sokaklarında ilerlerken belki yolunuz bir kütüphane görünümündeki kitapçıya düşebilir ve Mehmet Pektaş'la tanışabilirsiniz.75 yaşındaki emekli avukat olan Mehmet Amca, sizi şeyhinin himmetiyle nurlanmış yüzüyle karşılar. Sizi bir yaz ikindisinde ney dinletisine davet edebilir şaşırmayın. Bir zamanlar evi olarak kullandığı yer şimdi ikindi namazından sonra ney dinletisine gelenleri ağırlıyor. Doyumsuz sohbetiyle sizi bir yerlere götürüyor.
Bolvadin de ilerledikçe karşınıza çıkan Bolvadin Belediye Müzesi'ni de ihmal etmeyin. Haşhaşın serüvenini seyredebilirsiniz bu müzede ya da ahşap evlerdeki şaheser tavanların örneklerini görebilirsiniz. Ancak sitemle söylüyorum bu güzelliler daha bakımlı ve ilgili bir mekâna ihtiyaç duyuyor. Müzenin bakımsızlığını, görmek istemeseniz bile bu imkânsız olamıyor maalesef.
Ve... Bolvadin'in en önemli özelliklerinden biriyle karşı karşıyasınız."Kırkgöz Köprüsü"Kral Yolu üzerinde kurulmuş, İpek Yolu'nun üzerinde kralların ve sultanların geçtiği bu tarihi köprüden sizde geçin. Tarihi belirlenemeyen ve antik çağlardan beri kullanılan köprünün uzunluğu 400 metre/> 64 gözü var ama 7 tanesi kapalı. 57 gözü gözüküyor. Mimar Sinan'ın tamir ettiği ve bir namazgâh eklediği köprüden Kanuni Sultan Süleyman'da, Doğu Seferi için geçmiş. Ve o namazgâhta abdest almış. Namazgah'da 500 yüzyıl önceki zaman geri geliyor sanki. Kırkgöz Köprüsü'nde kullanılan antik taşlar mimarinin bütünlüğünü bozmamış. Anlıyorum ki Osmanlı restore ederken geçmişin mirasını yaşadığı zamanla bütünleştiriyor. Ancak günümüzde yapılan restorasyon bu bütünleşmeyi sağlayamamış. Çok çarpıcı bir biçimde bu durum gözlerinizi yakıyor.
Bolvadin'de ne var diyeceklere yanıtım Bolvadin'de çok şey var. Gidip görmeden olmuyor sorununuzun yanıtı. Aydınlık bir suret ve sirette olan Bolvadin Belediye Başkanı, Dr.Ahmet Helvacı'ya teşekkürleri mi sunarım şehrinin değerini bildiği için. Bolvadin'i bize gezdiren rehberimiz, sayın araştırmacı-yazar Muharrem Bayar'a ne kadar teşekkür etsem azdır. Bolvadin'nin değerlerinden biri de kendisi. Bolvadin'i tanıma fırsatını sağlayan ,"Yazılacak Çok Şeyimiz Var" programı dâhilinde 24 Haziran'da düzenlediği "Bolvadin Gezisi " için, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesine ve emeği geçen herkese teşekkür ederim.
****************************************************************
Mustafa KARAÇELEBİ
'Kadim Kent' Bolvadin
Türkiye Yazarlar Birliği'nin bu yılki ikinci gezisini Afyon Bolvadin'e geçtiğimiz Cumartesi günü yaptık. Bolvadin Belediye Başkanı Dr. Ahmet N. Helvacı'nın konuğu olarak bu gezi planlanmıştı. Planlandığı gibi gerçekleşti. Ben burada izlenimlerimi okuyucularımla paylaşmak isterim. 'Kadim Şehir' neleri içinde barındırıyor hep birlikte gezelim, görelim.
Hükümet yetkililerinin ilgisine mazhar olan bu şirin ilçemizde neler oluyor da, fırsat buldukça tanınmış isimler Bolvadin'e geliyor! Evet, Bolvadin'de bir belediye başkanı var. Adı Ahmet N. Helvacı,Halk yerinde bir karar vermiş, Ahmet N. Helvacı'yı başkan seçmiş. Ahmet Bey hakkında birkaç şey söyleyelim. Eski MÜSİAD sekreterliği yapmış, Ankara Siyasal Fakültesi Mezunu ve doktorasını yurt dışında yapmış bir entelektüeldir. İşte bu birikim hükümetin en yüksek seviyesinde ilçeye taşınmasına vesile olmaktadır. Kıskanılır mı? Kıskanmayalım, çalışalım bizimde olsun. Burada bize düşen Bolvadin halkını doğru kararından dolayı kutlamak gerekir.
Horan Parkı'nda ilk karşılama
Kafilemizi karşılama yeri olarak Bolvadin'in göz bebeği mekânlarından olan halkın mesire alanı olarak kullandığı serin gölgeleri olan ulu çamların altında karşılanmasında özel bir anlam olduğunu sezdim. Bolvadin, yeşile önem veriyor, yeşili önemsiyordu. Başkanın ifadesine göre 155.000 M²/> olarak devir aldıklarını yeni alan tahsisi ile 330.000 M²/> olarak yeniden düzenlediklerini anlattı. Kahvaltı sonrası belediye başkanı Dr. Ahmet N. Helvacı'nın koşmasından da anlayacağız. Başkan "... Bolvadin'de neler var? Kral yolundan, ipek yoluna, Polibaton (Geniş satıh) tarihi ismi 'Bolvadin' denilmiş manası 'geniş vadi' demektir. Burada eski ile yenideki ses ve mana uyumu dikkat çekicidir. 40 Gözlü Köprü Frikyalılar döneminden kalmadır restore edilmiştir. Frikyalılar'da yeraltı şehir, Selçuklulardan camiler ve kırık minare, Osmanlılar döneminden camiler mevcut. Bolvadin'in birçok yerini sit alanı olarak ilan ettik. 115 korunması gereken evimiz var. Bu eveleri gezince kendinizde takdir edecesiniz. Bir Safranbolu örneğine sahip olmanın gururunu taşıyoruz. Bunları restore ediyoruz ve edeceğiz. Anadolu'ya geçen Türkler'in ilk yerleşim yerlerinden biride Bolvadin'dir. Türkiye'de devlete ait tek alkalit fabrikası Bolvadin'dedir. Biz Bolvadin'deki geleneksel ticareti güncel olanla yenilemek istiyoruz. Zamanın şartlarına uyumlu bir ticaret anlayışı için çalışıyoruz..."
Mihmandarımızla Bolvadin'i gezdik
Bazı şehirlerin evlatları vardır. Bunlar şehirlerini o kadar çok severler ki adeta platonik bir aşk gibi şehirlerinde yaşar şehirlerini yaşatırlar. Dr. Muammer Bayar'ı görünce böyle bir his doğdu içime. Onun Bolvadin'i anlatırken gösterdiği çabada, bir mezar taşına elini koyup kendinden geçercesine anlattıkları gerçekten görülmeye değer. Otobüsümüz restore edilmiş bir binanın önünde duruyor. Hemen iniyoruz. Güneş oldukça yükselmiş, hararet artmış fotoğraf çekmek içinde uygun bir zaman değil fakat yinede çekiyoruz. Mihmandarımız. Sultan Abdülhamit'in yaptırdığı Redif Taburlarının kaldığı bina diyor ve Osmanlıca kitabesini bize yüksek sesle okuyor. Sanki Türkçe bir metni okuyorcasına orada anladım ki bu Muammer Bey boş adam değil. Ben de biraz daha fazla yanına sokulmaya başladım artık. Restorasyon bitmediği için içeri giremiyoruz fakat taş bina olarak müze haline dönüştürüleceğini öğreniyoruz şehre yakışır diye içimden geçiyor. Dr. Muammer Bayar hayatta iken gerçekleşse bari diyorum. Oradan ayrılıyoruz. Kutb-ül Ahtab, Hacı Ahmet Türbesine geliyoruz. Nakşibendî tarikatının izleri burada çok canlıdır. Bunu ilk bakışta anlamak mümkündür.
Yolda kamışlardan Amerikan yerlilerini çadırları gibi görünen kamış yığınları vardı. Rehberimiz o kunda bir şey söylemdi bizde bir şey sormadık fakat tahmin etmeye çalıştık. Bunların altında ot veya saman bulunaktadır. Yani tabii koruma amaçlı olduğunu düşündük. Otobüsümüz geçtiği yoldan kalın toz bulutu kaldırarak ilerledi ve çevreye hâkim bir tepenin üzerinde durdu. Tepe dedimse çok yüksek falan değil, tümsek diyelim. Bir ağaç ve bir mezar taşı. Çevresi istinat duvarı ile çevrilmiş bir yer.Kitabesinde "Peygamberimizi görmüş sancaktarı olmuş kibar evliyadan sahabi Abduvahhab Gazi Hazretleri"(610-740)
Burası hakkında mihmandarımız geniş malumat verirken her zaman olduğu gibi ben çevreye bir göz attım ve biraz uzağımızda da olsa mavi boncuklu bir küçük kız çocuğunun bize baktığını gördüm. Çocuğu çağırdım. Çocuk bira mahcup biraz ürkek ban doğru gelirken bende ona doğru gittim. Arkadaşımın bana verdiği şekeri çocuğa verdim. Çocukta yüz ifadesi olarak ne sevinme nede üzgünlük belirtisi vardı. Çocuğun yakından fotoğrafını çektim adını sordum. Adını söyledi. Ben bu ile uğraşırken Yörüklerin hayatını yıllardır fotoğraflayan Zeki Oğuz'da geldi o da birkaç kare fotoğraf aldı. Ben orda kabrin diğer tarafına geçtim orada bir tulumba gördüm...
Ağılönü Türbe Çeşmesi
Hani bir laf vardır 'Ben güzeli endamından tanırım' Otobüsümüz durdu ve ben çeşmeyi pencereden gördüm. Suyu kesilmiş, kaderine terk edilmiş, tas konacak yerinde şişe kırılmış kup kuru bir çeşme fakat o kitabesindeki süsleme, alnındaki zarif taş kemer, sağlı sollu mermer üzerine işlenmiş selvi veya hayat ağacı figürü, bir dönem ne büyük bir medeniyetin yaşandığını haykırırcasına mahzun garip, fukara oracıkta durup duruyordu. Belediye başkanının dirayetine, ferasetine güveniyoruz. O bu güvenceyi bize kabulünde verdi. Umarız belediye imkânları ile olsa bu çeşmeye bir can suyu verir ve ecdattan yadigar bu çeşme tarihi bize bizi tarihe bağlar diye düşünüyorum. Bütün ekip çeşme ile birlikte durduk fotoğraf çektirdik. Yalnızlığını yazarlar olarak paylaştık. Çeşme de hal dili ile bize minnettarlığını iletti. Yanındaki camide gezdik haziresinde bulunan mezarların üstü çok kaba bir biçimde mermerle kaplanmış adeta roma lahitlerini anımsatırcasına bir görünüm oluşmuş yani yazık olmuş. Orayı da gördük bu arada restore ediyoruz diye tarihin yok edildiğine de şahit oluyoruz. Allah bu restorecilerin şerrinden tarihimizi korusun.
Bu arada otobüsün arkasında kazan kaldırıyordu bazıları. Aralarında bende vardım tabii, hep yer altınımı gezeceğiz yer üstünde bir şey yok mu diye söyleniyordu. Bilmiyorum mihmandarımızın kulağına mı gitmiş ne! Kırk gözlü köprüye gidiyoruz denildi. Otobüsümüz bozkırda biraz ilerledi ve bir ırmağın kenarına vardı. Otobüsten görünen oldukça uzu bir köprüdür. Köprünün uzunluğu karşınında irkilmemek mümkün değil. Altından bir damla suyun geçmesi söz konusu değil ayrıca alt tarafında her hangi bir derinlikte söz konusu değil. Bu köprü Eber gölüne akan suyun üzerine kurulmuş. O dönemde su çok geniş be güçlü akarmış. Bu gün hatırası canlı tutulmak için restore edilmiş. Bu restorasyonda da aynı tarihi kıyım söz konusu. Sanki yeni yapılmış gibi bir izlenim ediniyorsunuz. Bu köprüyü adım adım bizde yürüyerek geçiyoruz ve tarihe şahitlik ediyoruz.
Bolvadin Müzesi
Bolvadin müzesi, görülmeye değer önemli yerlerden biridir. Müzenin kurulmasına büyük emeği geçen Dr Muammer Bayar beyi kutlamak lazım bu kadar çok asarı antikayı bir müze kurarak yok olmaktan veya ehil olmayan insanların eline geçmesini önlediğinden dolayı Bolvadinli adına kutlarım isterim. Bolvadin halkının edepli, terbiyeli, ahlaklı oluşundan müzenin korunmasında çok özel önlemler alınmış değil. Sordum niye böyledir? Mesela şu pencere ne kadar koruyucu olur ki! Oradaki karşımda duran zat ' Bolvadin sakin bir yerdir öyle bir şey olmaz." dedi.
Bolvadin Evleri
Bolvadin tarihi bir hazineyi bağrında barındırıyor. Duruşları ile tarihe şahitlik eden, zarif bağdadi yapı örneği ile çok özel bir konuma sahip bu konakların her bir paha biçilmez değere sahip. Ama bu değere sahip çıkacak yönetimleri beklemektedir. Kişisel gayretler bu evleri kültürümüze kazandırmaya yetmez. Bunları ancak belediyeler eli ile kültür bakanlığı ve vakıflar eli ile yahut Avrupa birliği projeleri ile kültüre kazandırılabilir. Bu evler hem varlıkları ile geçmiş ve gelecek arasında köprü olurlar. Hem de turizm açısından kıymetli bir değer olurlar. Bunu bilen ve başaracağına inandığımız bir belediyenin iş başında olduğunu görmekten mutlu olduğumuzu belirtmek isterim.
Her şehrin söküğünü diken biri vardır
Bektaşoğlu Mehmet Pektaş, elimde bir kitap 'Yergiciler ve Yargılar' Bolvadin halkına hediye edilmiş bir kitap, halkın içinden biri olarak Mehmet Pektaş bildiklerini dünya ile paylaşmak için bu kitabı yazmış. Kitap çok ilginç, kitapta küçük küçük fıkralar var. Biz Mehmet amcayı yazıhanesinde bulduk. Çok tatlı ve beyefendi bir kişidir. Yazıhaneyi doldurduk, bir anda belki o da şaşırdı ama sevincinden ne yapacağını bilemedi. Heyecanlı idi. Kendisi kitap dostu olduğu için olsa gerek bu kadar yazarı bir arada görünce kim heyecanlanmaz canım! Kısa sohbetin ardından ney üflediği ortaya çıktı yani, ne yanisi canım Mevlevi olduğu anlaşıldı. Hemen sordum bir Mevlevi ilahisi var söylesem sizde üfler misiniz dedim . Olur dedi. Yukarı çıktık. Hep birlikte odaya doluştuk kısa sohbetin ardından ben ilahiyi "Dinle sözümü sana direm özge edadır..." Mehmet amca bir güzel çaldı ve hoş bir atmosfer oluştu. Oradan ayrıldık. Kitabındaki hikayeciklerle ilgili bir başka yazımız olacak inşallah.
Kediler Sokağı
Ne çok kedi var bura! Burası kediler sokağı anlaşılan. Öyle güzel yatmış ki kediler insan adeta imreniyor yatışlarına. Orda kedi seven bir kişinin olduğunu ve kedileri beslediği için kedilerin orayı mekân tuttuğunu söylediler. Öyle ya hayvanlar bile kendisine hizmet edene saygı sevgi gösterir hele nankör kedi diye isim taktığımız hayvanlar bile. İbretlik bir durum görenler için tabii. Bana kalsa bu sokağın adını kediler sokağı olarak değiştirirdim.
Çarşı cami ve yarım saat serbestlik
Çarşı caminin kendinden çok şadırvanı benim ilgimi çekti. Bu aynı zamanda cemaatin çokluğuna da dikkat çeken bir şadırvan bir düzine akan oluk, kaynak suyundan aktığı belli, eğildim ben dahi yüzümü yıkadım. Bu arada Hilal Seyhan sadaka taşının yerini bulmuş fotoğrafını çekmemi istedi. Sadaka taşı geleneği kültürümüzde bilindiği gibi vardır. Bunun gibi ulu camilerde sadaka taşı mutlaka bulunur. İnsanlar gizlice sadaklarını oraya korlar fakirlerde oradan alırlar. Daha sonra şehir içinde bir tur da kendi başıma attım. İkindi üzeri hareketliliği Bolvadinlilerle beraber bende yaşadım.
*********************************************************************************
Görülesi Bir Yer; BOLVADİN
Mustafa Öz
Türkiye Yazarlar Birliği Konya şubesinin kültür hayatımıza önemli katkılar sağlayan etkinlikleri devam ediyor. Bunlardan birisi de hafta sonunda gerçekleşen Bolvadin gezisiydi. Sevgili dostum Ümit S. Taşkesen'in daveti üzerine bu geziye ben de katılma bahtiyarlığına erdim. İyi ki katılmışım. Çünkü daha önce hiç görmediğim Bolvadin hakkındaki düşüncem, küçük, kendi halinde pek gezilip görülecek yerleri olmayan, kasabadan birazbüyükbir ilçeydi. Ama Bolvadin'i gezince düşüncemin ne kadar yanlış olduğunu gördüm.
Coğrafik konumu itibariyle önemli bir noktada bulunan Afyonkarahisar ilimizin en büyük ilçesi Bolvadin, M.Ö. 8000. yıllara dayanan köklü geçmişi ile buram buram tarih kokan bir yerleşim yeri. Frigyalılarla tarihteki yolculuğuna çıkan Persleri, Romalıları, Bizanslıları, Selçukluları ve Osmanlıları bağrına basan Bolvadin, günümüzde ise bu medeniyetlerin hepsinin eserlerinin sergilendiği bir açık müze adeta. "Çeşmeler yaptırdım su içmeye, köprüler yaptırdım gelip geçmeye" diyen şairi tasdiklercesine birbirinden güzel çeşmeleri, tarihi köprüleri, hanları, hamamları, camileri, tarihi evleri ve güzel insanlarıyla görülesi bir yer Bolvadin. Yapımı 4000 yıl öncesine dayanan ve daha sonraları değişik zamanlarda tamir görmüş olan Kırkgöz köprüsü bizi alır Frigyalılar'a kadar götürür. Kral yolu üzerinde kurulmuş olan ve bölgenin tek geçiş noktası olan köprüden Roma Kralı Hadriyanus'tan Kanuni Sultam Süleyman'a kadar bir çok imparator gelip geçmiş. Anadolu'nun en uzun ve en eski taş köprüsü olma özelliğini taşıyan Kırkgöz köprüsü halen görülmeyi ve üzerinden gelip geçilmeyi bekliyor. Köprünün iki ucunda taş döşeli kral yolunu da görmek mümkün hala. Kralların, imparatorların uğrak yeri olan Bolvadin'i erenler de mahrum bırakmamışlar. İlçede Peygamber Efendimiz'in (S.A.V) sahabelerinden Abdül Vahap Gazi ve Abdulkadiri Geylani Hazretlerinin torunlarından aynı ismi taşıyan Abdulkadiri Geylani Hazretleri'nintürbeleri ziyaretçilerini beklemekte. Şehir merkezindeki tarihi camileri, bedesten çarşısı, her köşe başında bizi karşılayan ve şırıl şırıl akan suyundan ikram eden tarihi çeşmelerinin yanında insanı büyüleyen ve keşfedilmeyi bekleyen Bolvadin evlerinden söz etmeden geçmek olmaz. Ülkemizin zengin kültürünün bir parçası olan ve zevkli, estetik, insana huzur veren mimarimizin örneklerinin sergilendiği eski evlerimiz her ne kadar Safranbolu ve Beypazarı evleri diye ün yapsa da bu güzelliklere Anadolu'nun bir çok yerinde rastlamak mümkün. İşte Bolvadin'de mimarimizin nadide numunelerinin sergilendiği tarihi evlerle bezenmiş. Bir kısmı Belediyenin çabalarıyla aslına uygun vaziyette restore edilen evler dünyanın dörtbir yanından ziyeretçilerini beklemekteler. Turizmcilerin ve tur oparatörlerinin dikkatine sunulur. Tabii burada yetkilileri de tebrik etmeden geçemeyeceğim şehrin en merkezi ve muhtemelen en değerli yerlerinde bu tarih hazinesinin korunabilmiş olması büyük bir başarıdır. İlçe sadece tarihiyle güzel değil tabii günümüz Bolvadin'in de güzelliklerini sunuyor ziyaretçilerine. İlk dikkatimizi çeken Belediye Başkanı, Dr. Ahmet Naci HELVACI'nın bizleri karşıladığı ve misafir ettiği Horan Parkı. Yeşile hasret günümüz insanına dinlenme imkanı sunan park şehrin merkezinde ve çok büyük bir alanı kaplamış durumda. İçinde devasa çam, sedir ve çınar ağaçlarının bulunduğu yeşil alanın büyüklüğü Başkanın verdiği bilgiye göre 330 bin metrekare. Yaklaşık 53 bin nüfuslu bir şehir için bu çok büyük bir nimet. Oluşturanları ve koruyanları kutlamak gerek. Yine dikkatimizi çeken konulardan birisi de şehirde yüksek katlı binalara pek rastlamamak oldu. Evler genelde bahçeli ve az katlı binalardan oluşmuş ve sanırım bu da insanların ruh haline yansıyarak onları sıcak ve sevecen kılmış. Ev sahiplerinin bize finali yaşattığı ve herkese mutlaka tavsiye edebileceğimiz Heybeli Kaplıcaları da günümüz Bolvadin'inin en çarpıcı güzelliklerinden birisini oluşturmakta. Konya - Afyon karayoluna sadece 1 km/>. mesafedeki Heybeli Kaplıcaları çok güzel dizayn edilmiş, yeşillikler içinde dinlenmek için ideal bir kaplıca. Özellikle kaplıca kültürü oldukça gelişmiş Konya'lılar için ulaşımı çok kolay bir dinlenme ve şifa kaynağı.
Bolvadin'in güzel insanlarından birkaç örnek vermeden bu yazıyı bitirmek yanlış olur sanırım. Öncelikle bizi misafir eden güler yüzlü, belediyecilik ve hatta daha öteleri için donanımlı, birikimli bir kimlik sergileyen Belediye Başkanı Dr. Ahmet Naci HELVACI bu şehir için kıymetli bir değer olarak duruyor karşımızda. Yine bize rehberlik eden Arapça, Farsça, Grekçe, Osmanlıca bilen ve karşımıza çıkan her yazıtı anında bize okuyup çeviren, zengin bir kütüphaneye sahip olduğunu öğrendiğimiz ama aslında kendisi bir kütüphane olan değerli ilim adamı Dr. Muharrem BAYAR'ı tanımak günün en büyük kazanımıydı bizim için. Edebiyat öğretmeni ve idareci olarak 40 yılı aşkın bir süredir ülkeye hizmet eden bu değerli insan, kaleme aldığı Bolvadin Tarihi'nin dışında bir çok esere, makaleye ve konferanslara imza atmış, ülkenin dörtbir yanında ilmi çalışmalar gerçekleştirmiş ve çalışmalarıyla kitaplaşmayı hak eden ölümsüz bir kıymet. Yine bize güzel bir ney ziyafeti de sunan emekli Avukat Neyzen Hacı Mehmet amca ve gruptan geri kaldığımız bir zamanda ayaküstü tanışma ve kendisini dinleme fırsatı bulduğumuz Terzi Seyfi amca Bolvadin'in değerli ve güzel insanlarından sadece bir kaçı.
Her köşesi bir cennet olan bu güzel yurdun hemen yakınımızda duran, önünden defalarca geçtiğimiz halde gezme imkanı bulamadığımız bu güzel ilçesini tanımaktan mutlu olduk. TYB Konya Şubesine ve Bolvadin Belediyesine bu imkanı verdiği için teşekkürler. Fırsatları kaçırmayın efendim orada bir çok güzellik sizleri bekliyor. Saygı ile.
*************************************************************************
Bekir BİÇER
Bir Şehrin Dirilişi: Bolvadin
Geçen yıl bir akşam üzeri Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nde Bolvadinliler Gecesi varmış. Ben bir iş için uğramıştım oraya. Zira Bolvadinlilerle ne işim vardı ne de irtibatım. Gecede Belediye Başkanı kenti tanıtmaya yönelik sunum yapıyordu. Dikkatimi çekti, oturdum izledim. Bu arada yerel yemeklerinden ikram ettiler, afiyetlendik. Güzel bir sunumdan sonra Belediye Başkanı Sayın Helvacı, nefis Türkçesi, kendinden emin hitabeti ve kente adanmışlığın verdiği hevesle tanıtım amaçlı harika bir konuşma yaptı. Türkiye ile ilgilenen okuyan araştıran bir kişi olduğumu sanmama rağmen duyduklarım beni şaşırttı. Ben sadece Bolvadin'i Afyon'un bir ilçesi olarak tanıyordum hepsi bu kadar. Cahilliğimden utandım ve duyduğum ama bilmediğim bu şehri yakından tanımak için "gezilecek çok yer var" gezi programı kapsamında Bolvadin'e gitmeye karar verdim. Ama kafamda hem başkanın kendini hem de kentini abarttığı hatta beni yanılttığı fikriyle yola çıktım. Muhtemelen kendi gözlemlerimle doğru bilgiyi, yerinde görüp öğrenecektim.
Türkiye'deki siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlerle yakından ilgilenen bir insanım. Ülkem ve insanım adına güzel ne bulursam sevinir ve mutlu olurum. Kendimi hayata daha bağlı hissederim. Hatta tarih öğretmeni olmama rağmen öğrencilerime örnekleri gündelik hayattan vermeyi tercih ederim. Bana göre tarih tarih olmuştur. Asıl olan bugündür ve hayat benim için bugünden ibarettir. Beni yarına bağlayan ve taşıyanlar yalnızca yarınların daha iyi olacağı ümididir. Bir de temsil ettiğim siyasal anlayış var. Bu ülkeyi biz düze çıkaracağız, bu
ülke bizim. Bu çerçevede olabildiği kadar objektif olmaya çalışırım ve olaylara dıştan bakmayı çok iyi yaparım. Bu nedenle Bolvadin'e bir müfettiş edasıyla gittim. Bizim adamlar bu işi yapabilecekler mi? Görmeliydim.
Bolvadin'in orta ölçekli bir Anadolu şehri görünümü var. Sanki modern öncesi bir kent gibi. Kent bana üç parçalı gibi göründü. Bir tarafı dağınık yerleşim alanlarından oluşmuş, kırsalı çağrıştıran, çoğu tek katlı ahşap evler, sazla kaplı toprak damlar, bozkır kültürü "ben buradayım" diyor gibiydi. Kentin ortası hepten tarih. Yani tarihi bir şehir. Zaten dünya "tarihi şehirler" kapsamına alınmış, tarihi doku önemli ölçüde korunmuş, çoğu iki katlı geleneksel Türk evlerinden oluşuyor. Tarihi doku koruma kapsamına alınmış, restorasyon çalışmaları hızlanmış. Öyle sanıyorum ki tarihi doku tam anlamı ile korunabilirse Türkiye'nin en önemli tarihi Türk şehri olur. Bana göre şehir, keşfedilmesi geç kalmış hatta ihmal edilmiş durumda. Şehrin üçüncü bölümü oldukça modern bir görünüm arz ediyor, sanayileşme sürecine girmiş, üreten, marka olmuş, pazarlayan bir şehir. Alış veriş merkezleri, parkları ve spor tesisleri ile canlı dinamik ümit veren ve ümit vadeden bir şehir.
Yeni dönemde şehir kendini buluyor, adeta diriliyor ve kabuğunu kırma aşamasında. Öyle sanıyorum ki yerel yönetimlerin yetkileri artırılsa ve yeni imkanlar sağlansa daha güzel hizmetler yapılabilir.
Gezerken hep kentle başkan arasında paralellik kurmaya çalıştım. Yanımdaki arkadaşlara göre "bu başkan bu şehre fazla büyük", mülkiyeli, yurt dışı doktoralı ve çok genç. Bana göre bu şehrin bu başkana ihtiyacı vardı, tam denk düşmüştü. Arkadaşlarım başkandan daha güzel hizmetler bekledikleri için belki fazla buldular ama ben aynı gerekçe ile mükemmel bir uyum gördüm, kentle başkan arasında. Bu kent, ancak bu başkanla dirilebilirdi. Türkiye ancak yerelden merkeze yürüyerek ayağa kalkacaktır. Aynı şekilde başkan da taşradan merkeze yürüyecek gibi görünüyor.
Benim için geçen Cumartesi güzel bir gündü. Ülkem ve geleceğim adına daha ümitvar oldum, gerçekten mutlu oldum. Başkan'ın sunumuyla gördüklerimi mukayese ettim, hiç abartı yoktu. Bolvadin'e hayran oldum. Gerçekten gelecek vadeden, yaşanabilecek bir şehir. Umarım bu gelişme ve büyüme çizgisini sürdürür. Şimdiden söyleyebilirim ki bizim adamlar bu işi biliyor, bizi güzel günler bekliyor. Başkan tanıtım programlarından memnun oldu mu, beklediğini buldu mu bilmem ama ben Bolvadin'i tanımaktan çok mutlu oldum.
Şehrin kültürel dokusundan da söz etmeliyim. Görebildiğim kadarıyla şehrin kültür düzeyi oldukça yüksek. Gelişmekte olan tipik ama güzel bir Anadolu şehri. Muharrem Bayar Beyefendi Bolvadin için mükemmel bir imkan. Sayın hocam lütfen hazine değeri taşıyan kütüphanene ve arşivine sahip çık. Mutlaka kendine kültür varisini bul. Eserlerin hoyrat ellere kalmasın, canım hocam. Bu ülkede sizin gibi çalışkan, üretken insan sayısı çok az. Belediye'ye ve kültürümüze katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Allah için sizi çok sevdim, size hayırlı, güzel ömürler ve hizmetler diliyorum. İnşallah sizin kütüphaneniz için tekrar gelmek isterim.
Bize bu güzel gezi imkanını sunan, Yazarlar Birliği Konya Şubesi'ne, Bolvadin Belediyesi'ne, belediyenin kıymetli çalışanlarına -ki sağ olsunlar, kusursuz bir program ve hizmet sundular-teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum.
**********************************************************************
Evvel'i Allah, Ahir'i Allah
-Kadim Şehir Bolvadin-
Mevlüt ÖZDEMİR
Çok sevdiğim bir yazar kitaplarla kadınlar, kadınlarla şehirler arasında analojiler kuruyordu: Kitaplar kadınlara, kadınlar şehirlere benzer. Önemli olan satır araları ve ara sokaklardır; Önemli olan satır aralarında ve ara sokaklardadır.
Bozkır'ın ortasında kurulmuş, bir şehir Bolvadin. Eğer bir şehrin ara sokakları insanlara metafizik fısıltılar vermiyorsa, bilin ki o şehir ölüdür ve hemen oradan kaçın. Ben Bolvadin'e giderken "Acaba bu fısıltıyı duyacak mıyım?" diye merakla gitmiştim, fakat henüz gezinin başında bunu hissetmeye başladım. Bolvadin'in manevi mimarlarından Ahmet Zahid efendinin kabirlerinden başlamıştık gezmeğe, arkasından Anadolu'nun Müslümanlaşmasında emeği geçen diğerlerini ziyaret ettik. Bu fısıltı Bolvadin'de eski evlerin bulunduğu mahalde bazen bir ney sesiyle, bazen de çeşmelere ve evlere yapılan mimaride hissediliyor. Evlerin veya çeşmelerin üzerlerine yapılan yarı oval şekildeki saçaklarda insanın temel alındığını görüyorsunuz. İnsana hizmeti en büyük erdem sayan bir zihniyet, bu saçakları yarı oval yaparak, yazları esen rüzgarın depodaki suyu ve ara holü serinletmesini düşünerek yapmıştı. Bu fısıltıyı duymamızı sağlayacaklardan bir tanesi de,orada yaşayan insanların davranışları, yaşama bakışlarıydı. Seksen yaşına gelmiş bir ihtiyar'ın "yalnız mısın?" sorusuna cevap olarak söylediği "Evvel-i Allah, Âhir-i Allah" sözleri ve kendisini zorlayarak da olsa torunu yaşlarındaki bizleri uğurlamak için, ayağa kalkmaya uğraşması, benim Bolvadin'in ara sokaklarında yakaladıklarımdandı.
Bolvadin'inkadim şehir olmasının işaretlerinden olarak, her şehirde bulunan ulu camilerin burada, çarşı camii olarak isimlendirilmesi idi. Bu isimlendirme bir zamanlar, o şehrin medeniyet ve ticaret merkezi olmasının işaretiydi.
Bolvadin'de gezi yapmak tarihte yolculuk yapmak gibidir.
Bir de kaplıcaları var ki gerçekten her derde deva, cilt hastalıklarına iyi geldiği bit-tecrübe sabittir.
Bizlere bu geziyi sağladığı için Bolvadin Belediye Başkanı'na, genç ekibine ve bilhassa Muharrem bey'e teşekkürü borç biliriz. Bolvadin'i geç tanıdığımız için üzgün, böyle bir başkanla tanıştığımız için sevinçliyim.
**************************************************************************
Bolvadin'in altı da üstü de kaymaklı
Ayşe Su GÖKDEMİR
İnsanın hayatında çok şey değişiyor ama çocukluğumdan beri Türkiye'nin doğusundan batısına, batısından doğusuna gittiğim güzergah hiç değişmedi.Yaşadığım şehirler değişti, güzergah değişmedi. Gidişlerde Afyon'a ulaşmak yolumuzun az kaldığına, dönüşlerde ise gurbete yaklaşmaya delaletti. Her seferinde Bolvadin yol ayrımına bakar, keşfedeceğim yerler silsilesine ekleyip eklememekte kararsız kalırdım Bolvadin'e ayrılan yola direksiyonu kırsak biraz ilerledikten sonra yolun bir tarafında, tarihe tanıklık etmiş iri gövdeli ağaçlarla bezeli bir uzam görürdüm.
Bolvadin'de konakladığımız ilk mekan: Horan Parkı'na ulaştığımızda şaşırmadım. Güneşi perdeleyen iri gövdeli ağaçların altında, Afyon kaymağının lezzetiyle başı, çektiği seçkin yol arkadaşlarımızla birlikte kahvaltımızı yaparken, diksiyonu düzgün, hitabeti kuvvetli, misafirperver Belediye Başkanı Ahmet Helvacı'nın samimi konuşmasını dinlerken şehre olan yabancılığımız aşinalığa dönüştü. Derviş meşrep hali, bilge tavrıyla benim Muharrem amca diye seslendiğim Dr. Muharrem Bayar rehberliğinde şehri geziyoruz. Kendisi Bolvadin'i karış karış, tarihiyle anlatan iki kitap* neşretmiş.
Eskiden büyüklerimiz, bir şehre vardıklarında, edep gereği, öncelikle oradaki Allah dostlarını ziyaret eder, sonra işlerine bakarlarmış. Biz de önce zamanının kutbu, Nakşi halifesinin huzuruna gidiyoruz. Yeraltından tuttukları ışıkla şehre yaşam katıyorlar hala. İç Anadolu Bölgesi'nin düzlüğünü ve kuraklığını andıran bir yolda ilerledikten sonra, Hayat Peygamberi Muhammed Mustafa'yı dünya gözüyle görmüş Abdulvahhap Gazi'nin türbesine ulaşıyoruz . ÜmmiNebi'ye yakın olana, yakın olmanın verdiği yangın ve şaşkınlıkla selam ediyoruz.
Medeniyetler kavşağı olmuş, Antik Kral Yolu, İpek Yolu'nun geçiş güzergahı, Bolvadi'nin asırlara tanıklığının belgesi Akarçay üzerindeki Anadolu'nun en eskive en uzun köprüsü Kırıkgöz'dür. Kırıkgözden Sezar'dan Kanuni'ye tarih geçmiştir.
Bolvadi'nin zengin tarihini sergilediği pek de bakımlı olmayan müzesini geziyoruz. Hac'dan dönenlerin kapılarının üzerine koydukları taşın üzerindekizarif sürahi ve selvi ağacı işlemesinin anlamını dinliyorum ve bu taşın ümmet bilincini bağrında taşıyan, diri bir neslin nişanesi olarak bugünlere kadar geldiğini düşünüyorum.
Kedilerin gözetildiği, iki tarafı cumbalı konaklarla tezyin olmuş sokaklardan geçerken, tarihin içinden geçiyorsunuz. Köşe başında durmadan akan çeşmenin suyundan bir yudum aldığınızda tarih de sizin içinizden geçiyor. Bir tarafıyla Akdenizli olan Bolvadin'in sokaklarında kahve kültürü yaşıyor. İskemlelerini kapının önüne atmış, neşeyi muhabbette arayan esnafıyla, ticarette bulunarak zenginleştik.
En az Bolvadin kadar güzel olan yolculuğumuzda, Hasan Hoca'nın babacanlığını ve cömertliğini, Serpil Abla ve Hüzeyme Teyze'nin bol nasihatlı sohbetini, Harmancı ve ekibinden uykuya yenik düşmeyenlerle yaptığımız "yaşamda bütünlük"konulu entelektüel söyleşiyi unutmamak lazım.
Yol bitti lakin yazılacaklar bitmedi. Erkeklerin şarkılı türkülü hamam sefası, çoğu zaman olduğu gibi, kadınlarınsa tadına bakamadığı erkeklerin sahiplendiği sefalar...
*Kadim Kent Bolvadin ve Bolvadin Tarihi
******************************************************************************
Kadim Şehir'e Yolculuk
Makbule ARSLAN
Bir varmış, bir yokmuş. Allah'ın kulu pek çokmuş. Bu kullardan bir güzel kız ve bir delikanlı birbirlerine aşık olmuş. Olmuş olmasına ama kızın dillere destan bir güzelliği, delikanlının da dillere destan bir çirkinliği varmış. Kızın ailesi evlenmelerine bir türlü razı değilmiş bu iki gencin. Kızın ailesi kadıya gitmeye karar vermiş. Hani niçin diyeceksiniz belki? Hemen anlatayım. Kızın ailesi kıza o kadar dil dökmüş "Bu güzellikle olacak iş mi" diye. Ancak dinlemeyince derde bir çare olarak kadıyı bulmuş. Kadı aileyi dinledikten sonra kızla konuşmaya karar vermiş. Tam bir şeyler soracakmış ki, kız hikayemizdeki can alıcı cümleyi kurmuş:
-Kadı efendi, beni şu anda haksız görüyorsunuz ama gelin bu delikanlıya bir de benim gözlerimden bakın!
Kötü olana, hayata, insanlara, çevremizdeki her mahlukata hikayemizdeki genç kızın gözleriyle bakmadığımız için, bari maddi güzellikleri görebilen bir çift gözümüzle görmeye değer yerleri görelim deyip 24 Haziran günü Kadim Şehir Bolvadin'e yolcu olduk.
Gözlerimiz neşeli bir yolculuğun ardından Horan Park adlı ulvi ve bilgiç ağaçların bizi sardığı güneşin karşımızda gövde gösterisi yaptığı, çeşitli boy ve renkteki çiçeklerin bu geniş çim alanı çevrelediği yerde açıldı. Güzel bir kahvaltının ardından Redif Kışlası'nı görmek için yola koyulduk. Abdülhamit'in yaptırdığı bu kışla ordu sıralamasında dördüncü anlamına geldiğini değerli rehberimiz Muharrem Bey'den öğrendik. Bu askeri sıralamanın ilk beşinin Muvazzaf, Mustahfaz, İhtiyat, Redif ve Nizamiye olduğunu da zihnimize askeri bilgilerimizin içine yazdık.
Bolvadin'in sokaklarının "Söz gümüşse sükut altındır" sözünü biliyormuşçasına suskunluğu beni derinden etkilemişti. Sokaklarında gördüğüm insanlar sakin, mütevazı giyimli, güleç insanlardı. Orta yaş üzeri hanımların başında gördüğüm krem renkli, içinde siyah çizgiler olan aynı tip verveşleri ilgi çekiciydi doğrusu. Erkeklerin giyimlerinden çok güleç, misafirperver, verici tavırları etkileyiciydi. Gerçi bu tavır, Bolvadin'in bize karşı ağız birliği etmişçesine genel duruşuydu.
Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu minik ama geniş yürekli "Kadim Şehir"de bir diğer durağımız Hz. Peygamber'in (SAV) sancaktarı sahabe-i kiramdan Abdülvahhab Gazi'nin mezarıydı.
610-740 yılları arasında yaşamış olan bu sahabenin mermerden olan mezarının üzerinde yazan cümlenin, gazinin sahabelik özelliğine bir güzellik daha eklediğini düşündüm doğrusu. "Cennetten niçin kaçıyoruz?" ibaresiydi. Bu cümle Afyon havalisinde savaşan Müslümanların yenildiğini ve geri çekilmeye başladıklarını gören gazinin ağzından çıkmış. O esnada da okla vurulan sahabe şehit düşmüş. "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" (Biz Allah'a aidiz ve O'na döneceğiz) cümlesi döküldü buruk yüzlerden ve sahabeye imrenen dudaklardan.
Bolvadin'de görülmeye değer 40 göz köprüsünden bahsetmeden geçmeyeyim. Bu köprü Anadolu'dan başlayıp Bağdat'a kadar devam eden Romalılar'ın yaptığı Kral ve İpekyolu'nun birleştiği yerde olan doğu batı seferlerinde bir çok hükümdara (Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Büyük İskender) geçit olmuş. Tarihi çok eskilere dayanan vebugün restore edilen taş köprüde 60 tane göz bulunduğunu ve 40 tanesi kullanıldığı için de 40 göz köprüsü diye bilindiğini öğrendik. 40 sayısının Anadolu'da çokluk, bolluk ve bereket anlamına geldiği için köprüye bu ismin verilmesi de tevafuk olmuş. Ayrıca köprünün yanlarında dalgakıranların olması bir zamanlar köprünün iki yanından su geçtiğini gösteriyor.
Güzel bir öğle yemeğinden sonra gördüğümüz Bolvadin Spor Tesisleri iki yıldır görev başında olan Belediye Başkanı'nın nasıl azimli olduğunu bizlere kanıtladı. Bu görülmeye değer, içinde çeşitli aktivitelerin bulunduğu spor tesisinden ayrılıp Bolvadin Müzesi'ne doğru yola koyulduk. Bu müze Bolvadin'in bir medeniyet höyüğü olduğunu göstermeye yetiyordu. Müzede bugüne kadar hiç görmediğim, oldukça ilgimi çeken ahşap tavanlarla tanıştım. Doğrusu Bolvadin'in tarihi evleri yılların tecrübesini taşıyorum edasında durgun bir şekilde bizleri izledi. Haksız da değillerdi evler, üzerimizdeki hafif sevimli, sert bakışlarında. Çünkü Bolvadin'i görmekte bu kadim şehri ziyaret etmekte çok geç kalmıştık. Hani derler ya "geç olsun da güç olmasın" diye. Ben de bu cümlenin tesellisiyle anlamı gibi yüreği ve insanlarıyla geniş olan 'Bolibatum'u (Geniş Yüzey) geride bırakıp kafilemizle yola koyuldum.
**********************************************************************
Bol Vadi Bolvadin İsmail DETSELİ |
Bu isimle anılıyordu Afyon'un kadim ilçesi... Konya TYB'nin "Yazılacak çok şeyimiz var" adı altında düzenlediği gezilerin 9'uncusuna Karaman'ı ayrı tutar isek ilk kez Konya dışından bir güzel ilçeye gidiyorduk. Bu güzel beldenin çalışkan belediye başkanından aldığımız davete uyacaktık. 24 Haziran Cumartesi sabah saat 07 de yola çıkılacak otobüs 29 kişi olacaktı. Bazılarımıza sınırlama getirilmiş bazılarına tolerans tanınmıştı. Tabi biz bunların hesabını yapacak ya da soracak değiliz. Ama otobüste bazı boş yerlerin kalmış olması bizim neden tek kişi olarak çağrıldığımızı düşündürmedi değil. En azından sadece ilgililerin değil gideceklerin de gitmekten vazgeçtiğini bildirmeleri bir erdemlilik olurdu. Neyse biz Ümit Savaş Taşkesen kardeşimizin mihmandarlığında yola düştük. Yolumuz uzak, yazılacak, gezilecek kadim kentlerden sayılan Afyon'un Bolvadin (Bol vadi) ilçesine erkenden varmak için çaba sarf ediyorduk. Sadece zoraki ihtiyaçtan dolayı Akşehir'i geçtikten sonra yol üzerinde Kirazlıbahçe denilen bir dinlenme yerinde 15 dakikalık ihtiyaç molası verdik. Sonra saat 11'e yaklaşırken Bolvadin'de Sayın Başkan Dr. Ahmet Helvacı'nın deyimi ile 155 bin metrekareden 330 bin metre kareye çıkarmağa çalıştıkları henüz 55- 60 yıllık bir mazisi olan yemyeşil zemin ve çeşitli ağaçlarla süslenmiş bir doğa harikası olan Horon Parkı'nda idik. Horon belki Karadeniz'de bir halk oyunu türüdür ama burada bol su çağlayan manasında bu adı almış. Sayın Başkan ve yetkililer bizi çok candan bir sevgi ve samimiyetle karşıladılar. Zaten 9eylül 2005 tarihinde TYB Konya Şubesi'nin bahçesinde kendilerini Konya ya tanıtmak için gelmişler ve o günlerde çok samimi bir kaynaşma olmuştu. Birbirimize aşina idik. Sayın TYB Konya Şubesi Başkanımız Ahmet Köseoğlu bey de şehir dışında olduğu için aramızda yoktu. Esas işleri koordine eden M. Ali Köseoğlu da mazeretlerinden dolayı katılamamışlardı. Ama görevi emanet ettikleri Ümit Savaş kardeşimiz de bu işleri yapabilecek kapasiteye sahipti. Bazı arada üyelere gecikmelerde ve gezi esnasında darılması bile yüzünde bir güzellik arz ediyordu. Sayın Başkan kısa bir konuşma yaptıktan hoş geldiniz dedikten sonra yanımıza, bir deha denecek kadar bilgiye sahip adam verdi ki tek başına bir kültür hazinesiydi. Bu Bolvadinli her konuda her yazıda her tarihi bilgide hani derler ya hayatın bütün bilgilerini yutmuş diye öyle bir adamdı. Dr. Muammer Bayar Beyefendi ile aramızdaki konuşmalarımızda aynı yaşta olduğumuz anlaşıldı. Ama onun bizden en az 10 gömlek daha fazla bilgiye sahip olduğunu hem sevinerek hem de gıpta ederek gördüm. Bu kadar bilgiye bu kadar çalışmaya şapka çıkarılırdı. Ben de şahsım itibarıyla onu yaptım. Teşekkürler Muammer hocam diline eline gönlüne sağlık. 42. kitabının baskıda olduğunu söylüyordu ama bunu söylerken de mütevazılığı belli oluyordu. Yalnız Bolvadin aşığı kültür dostu Belediye Başkanı Ahmet Bey onu mütevazı davrandığını onun hizmetlerinin değerliliğini bize gözleri ile yansıtıyordu. Tabi biz gezmeye görmeye resimlemeye gelmiştik. Aslında merak olmasa muammer hoca ile oturup Bolvadin i konuşsak daha çok bilgi verebilirdi. Bütün gezi notları ile şu şiiri Başkan ve Bolvadin'in ileri gelenlerine bir akşam toplandığımızda okudum. Çok memnun oldular. Ben bir beldeyi anlatırken lafı çok uzatırım onun için sadece şiirle bitireyim Pazar gününe inşallah daha genişçe ilçenin tarihi güzelliklerini diğer arkadaşlarla sizlere aktaracağız. ...... Bol Vadi Şehri Bolvadin'e vasıl olup Başkan Sayın Ahmet Naci Helvacı Bey tarafından Horan Parkı'nda güzel bir kahvaltı ile ağırlandıktan sonra ilçenin tarihi yerlerini gezmek için sabırsızlanıyorduk. Başkan kendisinin Mülkiye mezunu olup biraz üniversitede çalışıp kaymakamlık yaptığını yurt dışında doktora yaptığını biraz tevazu ile kendinden çok fazla söz etmeden başladı güzel ilçeyi anlatmaya: Afyonun en büyük ilçesi olma özelliğine sahibiz. 55 bin nüfusumuz var. Devletin haşhaş kozasını işleyen Alkolaid fabrikasının yanında demir işleme sanatının öne çıktığı, en önemli gelir kaynağı tarım ve hayvancılığa dayalı et ve süt ürünleri işletmeleri olan süt üzerine modern çiftlikleri bulunan ilçeyiz. Okuma oranımız çok yüksek. Orta öğrenimde 15 lise ve 1 zihinsel engelliler okulu ve bir de Meslek Yüksek Okulumuz ve yurtlarımız mevcuttur. Buyurun, gezin, görün, yazın. Böyle dedi Başkan ve bir işinden dolayı izin isteyerek aramızdan ayrıldı. Giderken "Akşam görüşürüz" demeyi de ihmal etmedi. Bu kısa aydınlatıcı konuşmadan sonrabizleri değerli hocamız Sayın Muharrem Bayar'la baş başa bıraktı. Biz de aracımızla gezimize başladık. İlk ziyaretimiz Osmanlılar zamanında yapılmış ancak biri harabe diğeri ise restore edilmiş Redif Kışlası'na oldu. Muazzam ve görkemli bir yapı imiş halen restore edilen yatakhane ( koğuş) kısmı o görkemliğini muhafaza ediyor. Oradan hemen yakınında bulunan Sultan Carullah Türbesi ve içinde yatan Nakşibendî Kutbü'l-Akdab Ahmet Zehamşeri'nin torunu Allame Carullah ve üç büyük insanı da ziyaret edip ilçenin bir hayli kıyısında bir yeşil ağacın altında sessizce yatan sahabei kiramdan Peygamberimizin Bayraktarı Abdülvahap Gazi'nin mezarını ziyaret ettik. 130 yaşında öldüğü söylenen bu gazi için dua edip geziye devam ettik. Oradan şehrin kenar mahallesinde Şıhlar Camii ve türbesini ve çeşmesini de gördükten sonra şu andaki durumu aslına uymayan bir şekilde restore edilerek yaşaması sağlanmış olan 65 göze sahip olduğu söylenen ama 57 gözü mevcut bulunan yöre halkı tarafından 40 gözler köprüsü diye bilinen 400 metrelik köprünün üstünde yürürken insan kendisini devirler ötesinden geliyor gibi hissediyordu. Muharrem hocamın anlattığına göre köprü MÖ 2231 yılına aitmiş. 1553'te Osmanlılar restore ettirmiş onun için hem Osmanlı hem de Bizans mimari özelliğini bir arada görebiliyorsunuz, Anadolu'nun en uzun taş köprüsü özelliğini taşıyan bu köprüde Geldik kırk gözlü köprüye Şöyle bir gittim eski tarihe Susuz gözlerinde geze geze Dolanırız biz Bolvadin'de Döndük tekrar Horan Parkı'na belediye görevlisi misafirperver arkadaşlar, güveç içersinde güzel çiftlik kebabı yapmışlar, sağ olsunlar karnımızı doyurduk. Namazlarımızı kılıp çaylarımız yudumladık. İlçeyi gezerken dikkatimi çeken şey sokakların gayet planlı olması idi. 116 tane sit korumalı tarihi evleri bulunan Bolvadin'deyiz işte. Cumbalı evler, ince işlerle bezenmiş dışarıyı gören ama içeriyi göstermeyen pencereleriyle hepsi ayrı birer değere sahip. Tek başına kalmış 90'lık amca ile kısa sohbet edip yormadan başka bir evin önünde alıyoruz soluğu. Atatürk bu evde iki gün misafir olmuş. Halen ayni sülale oturmaktaymış. Ünlü yönetmen Yücel Çakmaklı'nın da doğup bir müddet yaşadığı ev olduğunu söylediler, o eve. Neyzen Mehmet amcanın kütüphanesindeyiz. Bizi biraz garip karşılar gibi görünürken ikindi ezanı okunuyordu. Gelenlerin Konya'dan gönül dostu, tarih dostu yazar çizerler olduğunu duyunca kendine bir çok arkadaş bulmuş gibi sevinerek usul usul ve edeple konuşması, bizi adeta kendisine aşık ediyordu. Kitaplarının çokluğu hanımını rahatsız etmiş ve evinden kaldırıp getirmiş bir kütüphane yapmış. Sonra sahip olamam korkusu ile korkusu ile vakıflara evi ve kütüphaneyi bağışlamış. Karşılığında burası restore edilip kitapları korunacakmış bakmış ki istedikleri olmuyor geri istemiş. Prosedür uygun değil olmaz denmiş. Dayanamamış kıymetli bir arsasını vakıflara vererek kendi malını bir yerde karşılık ödeyerek geri almış. Şimdi bu kitapların arasında bir de kendisine ait kitabı bulunan Neyzen Hacı Mehmet amca dükkânın üstündeki o güzide evini de kullanarak hayatını idame ettiriyor. Bize ney üfledi arkadaşımız Mustafa Karaçelebi de ilahi ile eşlik etti. Doğrusu pek de uyumlu oldu. Yalnız amcamızın nefesi yetmiyordu. Şöyle özetledi: Arkadaşlar hayatta çok şeyi terk ettim. En son araba kullanmayı terk ettim. Artık ney üflemeyi terke etmenin de zamanı gelmiş. Bir hatıra resmi için müsaade isteyip oturdum ve usulca sordum, bu kibar tarikat mensubuna "tevellüt kaç ağa" diye sordum. "1932, eskidik arkadaş" diyordu Allah sağlıklı uzun ömürler versin diyerek ayrıldık. Muharrem hocam oradan Bolvadin müzesine götürdü. Aman ne ilgi çekici bir müze idi belki de benim çok ilgimi çekmişti. Çünkü, mezar taşlarından tutun da eskiden geceleri aydınlanmak için kullandığımız idareli fenerler, eski gaz lambaları, çay pişirdiğimiz pompalı gaz ocakları, nallar, eğerler ve gemler, eski kantar ve teraziler, çoğu benim yaşamımda önemli yeri olan malzemelerdi. İlçe merkezindeki bedesten ve eski cami ve külliyeleri gezerken insan kendisini eski Konya'da zannediyordu. Buranın kokulu tatlı o güzel kaymak ve lokumlarından almak ve şehri özgürce gezmeleri için yazarlara Ümit Savaş bir saat müsaade verdi. Muharrem hocanın tavsiye ettiği lokum şeker ve kaymak imalatçısına uğradık. Dükkân sahibi "taze kaymaklı yok" dedi ama imalat olunca o güzel lokumlar mis gibi kokuyordu. Bu arada gecikmiştik. Benim de akşam 7. Kanal'daŞoray Uzun'la programım yayınlanacaktı. Savaş beye söylemiştim "seyretme fırsatı ver" diye. Bilhassa bana kızıyordu "İsmail abi bak sen bile geç kalıyorsun" derken ifadesi gayet samimiydi. Konya yolu üzerindeki Çamlıkonak lokantasına kendimizi attık. O güzel otantik havuz başında bir toplu resim çektirip güzel yemekleri yedik. Karnımızı güzelce doyurduk, çayları iptal ettirip Heybeli Termal Tesisleri'ne doğru yola koyulduk. Saat 19 50. Artık dönüş saati yaklaşıyor. İlçeye 25 km kadar uzaktaki Heybeli Termal Tesisleri'ne akşam ezanı ile geldik. Heybeli o kadar güzel bir yer ki daha içeri girerken size bir rahatlık hissettiriyor. Aile bütçesine uygun evlerin durumu gayet güzel televizyon buzdolabı ve ocak tertibatı var. Bir odada iki kişilik birleşik yatak öbür odada iki kişilik ayrı yataklar mutfak büyük oturmaya uygun odalar ufaklı ve büyüklülerine göre 60 YTL, 55 YTL, 48 YTL, 35 YTL olmak üzere gayet elverişli bir tesis. Ayrıca günübirlik gidecekler için açık havuzu 1.5 YTL olmak üzere şifa kaynağı bir güzellik yeri. Başkan Ahmet Bey burada bizimle tekrar buluştu "istediğiniz kadar kalma şansına sahipsiniz" diyerek cömertliğini gösterdi. Bir de şifalı termale ait fıkra anlattı. Eski tarihlerde buraların bir kralının kızı çaresiz bir cilt hastalığına tutulmuş. Bütün tabipler hastalığa çare bulamamışlar. Kız babasından kendisini dağlara salıvermesini istemiş. Kral çaresiz isteği kabul etmiş. Kız bu yörede gezerken yerde birikmiş çamurlu bir su görmüş. Onu cildinin her tarafına sürmüş ve gün gün iyileşmiş gelip durumu babasına anlatmış. Su o zamandan beri insanlara şifa vermekteymiş. Şifasından ve faydalarından söz etti Başkan. Kalp krizi ve operasyon geçirenler, aşırı yüksek veya düşük tansiyonu olanlar, sara nöbeti geçirenler, kanser hastaları, ateşli hastalıklar, kanamalı hastalar, aşırı şişmanlar, kansızlık. Daha birçok hastalığa şifa dediler. Biz de yarım saatlik havuz keyfinde dinlendik. Yüzdeliğimiz falan yok gerçekleri yazdık. Termal tesislerdeki neşemiz ise bir başkaydı. Hanımlar için bir teşkilat ve hazırlık olmayınca biz erkeklere açık havuz vizesi alındı. Abdullah Harmancı, Mustafa Karaçelebi, Musa Kirazgiller, Ümit Savaş Taşkesen ve bütün erkekler oradan temin edilen şort ve kurulanma havlularını alıp havuza girdik. Havuz çok sıcak duş almaya müsait ama derinliği 1.50 m. çapı ise bir hayli genişti. Bu arada havuza girenlerin yanında girmeyip kenarda oturmayı tercih edenlerde oldu Havuzdan çıktıktan sonra ilgililere teşekkür edip Konya'ya doğru yöneldik. 01 sularında Konya'ya ancak geldik. ------------------------------- BOLVADİN'E Belediye başkanınız sayın Ahmet Helvacı Konyalı yazar misafirleri çok hoş karşıladı Yaptıklarını övmeden yapacaklarını anlattı Bu başkana iyi sahip çıkın Bolvadinliler Bedestenleri aynı benzer Konya'ya Kaşık çaldık camız sütünden ayrana Davet etti Başkan,Bolvadin'i yazmaya Adları eski,dilleri tatlı Bolvadinliler Güveç geldi topraktan bir çanakta Hava pek güzel horon parkı konakta Ustaların yemekleri açık büfe lokanta Yemeği de dili gibi tatlı Bolvadinliler Etler büyük saksılardan küçüğe düşmüş Ellerinize sağlık beyler pek leziz pişmiş Park içinde de sofralar güzel dizilmiş Ölmüşlerinizin ruhuna varsın Bolvadinliler Ozon İsmail bu hep gezerken yazar Dua edin kentinize değmesin nazar Bilgi daima dünyada cahili boğar Kültür elçilerinize sahip çıkın Bolvadinliler ********************************************* BOLVADİNİN KIRKGÖZÜ / Ahmet KÖSEOĞLU
|