O 1919'da dünyaya gelen bir Kırım Tatar'ıydı; II. Dünya Savaşı'nı cephede yaşamış ve savaş sonrası ülkesinden ayrılmak zorunda kalan yüz binlerce Kırımlıdan biri olarak Londra'ya yerleşmişti. Bütün kitapları Türkiye'de Türkiye Türkçesi ile yayımlanmasına rağmen Türkiye'ye hiç gelememiş bir yazardı.
O Kocaları sürülen, yavrularının karınları düşman süngüleri ile deşilen kadınların dramını haykırdı. Aksakallarından tutularak sürüklenen ihtiyarların, kanlarını sebil eden gençlerin tarihini yazdı. Yalanla dolanla memleketlerini istila edenlerin yalanlarını yüzlerine haykırdı. Hile ve desiselerini ortaya serdi. Topraklarını kana bulayanların, camileri, sarayları ahır yapanların, minareleri devirenlerin, ezan okuyan müezzinleri hedef tahtası yapanların kirli yüzlerini, kindar duygularını yeni nesle anlattı. Onların bilinçlenmesini, dostlarını düşmanlarını tanımasını istedi. Yeni nesle okuyun " Korkunç Yılları" ibret alın, bir daha yaşanmasın o acılar dedi. Ömrü insanlık dersi vermekle geçti. Müslümanları insan gözüyle görmeyenlere de; " Onlarda İnsandı" dedi. Povlenkalara, Dimitraviçlere, Stopenlere de dua etti: "ALLAHIM! Onlarda insan, acı onlara. Kendileri gibi başkalarının da insan olduklarına inandır onları. Ötekiler, o hayvan gibi sürüklenip götürülenler," Onlarda İnsandı." O, insanlığa insanlık dersi veren eserlerini bıraktı. " O topraklar, bizim yaşadığımız toprak, bizimse yaşamak elbette güzel. Bu topraklar bizimdir, atalarımızdan mirastır. Aç çıplak kalsakta bu toprakta ölelim. Vatanım Vatanım! Dünyanın hangi köşesinde olursam olayım ben yaşadıkça sende bizimle olacaksın... " diyordu.
Muhterem Cengiz DAĞCI'ya son görevimizi yerine getirmek üzere devlet olarak, millet olarak, fert olarak Kırım'a gittik. Mehmet Görmez beyin deyimiyle; CENGİZ DAĞCI'NIN üç vuslatına şahitlik ettik. Birinci vuslatı eserlerinde insanlardan ayrılırken bize annesinin simasının resmidir. Merhume annesine kavuştu. Cenabı Hak bu vuslatı kendisine nasip etti. İkincisi her satırında hasretini ifade ettiği vatanına kavuştu. Üçüncüsü ise büyük vuslat Rabbine kavuştu. Cenabı Hak bu vuslatını güzel eylesin. Bu vuslatta önce.
Sayın Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul GÜNAY: "Kardeşler, oğullar bu cenaze töreni Kırım toprağı için hepimiz için bir toya dönmüştü. Bir buluşmaya, bir bayrama, bir şenliğe dönmüştü. Biz büyük Mevlâna'yı da böyle anarız. Anadolu toprağında büyük Mevlâna'nın Hakka yürüdüğü, Yaradan'a kavuştuğu gün bizde bir cenaze töreni vuslat günü olarak kutlarız. Bu gün burada 70 yılı aşkın süredir yüreği Kırım'dan hiç kopmamış olan, yüreği anasının konuştuğu dilden hiç kopmamış olan, yüreği doğduğu köyden hiç kopmamış olan bir büyük insanı, bir büyük çınarı, insanlık evladını tekrar doğduğu topraklara kavuşturuyoruz hepimiz için ne büyük niyazdır. "Canımı cananımı alsında Huda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda... "Bu gün O'nun bu duası gözlerini kapattıktan, Hakka yürüdükten sonra kabul edildi. Bugün dilimizin, kültürümüzün en büyük çınarlarından birisini bir daha yapraklarını dökmemek üzere, bir daha hazin kış yaşamamak üzere, doğduğu topraklara, vatanına, kardeşlerine emanet ediyoruz. Nur içinde yatsın, O'nu hayalleri, O'nun kardeşçe yaşama, özgürce yaşama insanca yaşama dileklerini Allah sadece doğduğu topraklar için değil bütün Ukrayna için bütün Karadeniz'in kuzeyi güneyi bütün dünya için kabul etsin.."diyerek duygu yüklü bir konuşma yaptı. Arkasından Sayın Dış İşleri Bakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Mikrofonu eline aldı ve : "Biz kahraman değiliz kahraman olanlar, on yıllarca sonra vatanlarına dönüp çadırlarda, bataklıklarda yaşayarak tekrar bu yurdu, bu mukaddes toprağı vatan edinenlerdir. Sizlere teşekkür ediyoruz, Cengiz DAĞCI ve bütün yiğit onurlu Kırımlı kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Dolayısıyla sıralama yapılacak olursa biz en sonda geliriz. Biz sizlere teşekkür borçluyuz. Bu haberi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda çok özel bir yerde aldım: " Sayın Cengiz DAĞCI vefat etti acaba bir şey yapabilir miyiz?" bir dost mesajı. Cengiz AYTMATOV ve Cengiz DAĞCI iki büyük edebiyat devi. Bana Cengiz DAĞCI'nın haberi Cengiz AYTMATOV'un: O Topraklar Bizimdi, Yurdunu Kaybeden Adam, ...kitaplarını hatırlattı. Ortaokul çağlarında okumuştuk. Çilingirin Oğlu Selim'in hikâyesinde aslında Cengiz DAĞCI'nın hikâyesini okumuşuz. O zaman 70'li yıllarda bunları okurken bir gün kara bir haber bizlere ulaştığında ki Elhamdülillah o haberin doğru olmadığı ortaya çıktı, Mustafa Cemiloğlu... Cengiz DAĞCI'nın macerasının aslında bizim üzerimizde bir borç olduğunu o günlerden biliriz. O gün dualar ettik. Mustafa CEMİLOĞLU sağ olsun diye. 79 Senesi. Haberi o yıllarda yaşayanlar hatırlarlar. O gün sokaklara döküldük. Mustafa Abdül Cemil KIRIMOĞLU yaşasın ve hürriyetine kavuşsun diye. O zaman Mustafa Abdül Cemil KIRIMOĞLU esirdi. Cengiz DAĞCI ise görünüşte hürdü ama O da bir başka esareti Londra'da yaşıyordu. Şimdi bu iki büyük şahsiyet burada buluştu. Cengiz DAĞCI'nın bütün romanlarında 3 özdeşleşmeyi hep zihnimde tutmuşum:
1- Cengiz DAĞCI, vatan ile anayı özdeşleştirir. Anasını anlatırken vatanı, vatanı anlatırken anasını anlatır. Onun içinde eğer bir milletim çocuklarına o kültürü ve o dili aktaran anaları varsa o millet nereye sürülürse sürülsün esir edilemez.
2- Cengiz DAĞCI, vatan ile dili özdeşleştirir. Eğer bir millet diline sahip çıkmışsa, dilini yaşatmışsa, diliyle ait olduğu kültürü, inancı aktarma kabiliyetini sürdürüyorsa esir edilemez, yok edilemez. Uzak diyarlara sürülse de her an dilini kullandıkça vatanının havasını teneffüs eder. İşte Cengiz DAĞCI bunu yaşadı.
3- Özgürlük ile vatan. Cengiz DAĞCI uzun esaret yılları boyunca hep vatanından uzakta kaldı. 2. Dünya savaşı sonrasında esaret altında kaldı, daha sonra İngiltere'ye gitti. Özgür olduğunu hissetti ama yine "Yurdunu Kaybeden Adam" kitabında olduğu gibi, özgür olabilirsiniz dünyanın bir yerinde ama vatanınızda değilseniz fiziken özgür olsanız bile ruhunuzu esaret altında gibi hissedersiniz kendinizi. Bu gün bir Şeb-i Aruz, bu gün bir vuslat çünkü Cengiz DAĞCI anasına kavuştu. Cengiz DAĞCI ata toprağına kavuşuyor. Ve o Kırımlı kardeşlerinin, kaderini kendi kaderi olarak gördüğü Kırımlı kardeşlerinin kucağında bir emanet olarak her an onlarca Fatiha'ya nazır olarak bekleyecek bu topraklarda ve ebediyete kadar yaşayacak." dedi ve tarihe adeta kayıt düştü .
Fazla söze ne hacet. Büyük çınarı ebedi istirahatına uğurlayarak ülkemize döndük.