Fındıkçı faciası sürüyor!
Hece dergisinin Çağdaş Filistin Şiiri dosyasında Metin Fındıkçı'nın Arapçadan yaptığı çevirilerin ne kadar kötü olduğunu birkaç örnekle göstermiş ve sözümü şöyle bitirmiştim: "Metin Fındıkçı'nın bu tuhaf çevirilerinin yayıncı bulabilmiş ve bulabiliyor oluşu, ülkemiz adına gerçekten utanç verici bir durumdur." (Hece, nu. 136, Nisan 2008)
Hece dergisinin Çağdaş Filistin Şiiri dosyasında Metin Fındıkçı'nın Arapçadan yaptığı çevirilerin ne kadar kötü olduğunu birkaç örnekle göstermiş ve sözümü şöyle bitirmiştim: "Metin Fındıkçı'nın bu tuhaf çevirilerinin yayıncı bulabilmiş ve bulabiliyor oluşu, ülkemiz adına gerçekten utanç verici bir durumdur." (Hece, nu. 136, Nisan 2008)
Mahmud Derviş "Ölülerin Gözleri Kapılarda" (İstenirse ve daha iyisi: Kapıların Üzerinde Ölülerin Gözleri) demiş, Fındıkçı bunu nasıl çevirmiş: "Ölümün Gözleri Kapılarda". "Ölüm" ile "ölüler"i aynı şey sayabilir miyiz? Buna ne ölüm razı olur, ne ölüler! Bu ülkede hiç Arapça bilmeyenler bile "mevt" ile "mevta"yı karıştırmaz, ama çevirmen bey karıştırıyor! Ölüleri bir kez daha öldürüyor.
Dal fidan olmuş!
Mahmud Derviş şiirin ilk dizesinde diyor ki: "Kalbimin çölünü bir hurma dalı taşıyarak geçtiler" ve siz "onlar"ın "ölüler" olduğunu anlıyorsunuz. (Bu dizeyi ben çevirsem "çöl" yerine "sahra" demeyi tercih ederim.)
Oysa Fındıkçı'nın çevirisinde bu cümle "Hurmanın fidanlarını taşırken kalbimin çölünden geçtiler" "Geçenler" kim? "Ölüm" mü? " fidan taşıyan" kim? "Ben" mi, "onlar" mı? Daha kötüsü bu "fidanlar" nereden çıktı? Arapça metinde geçen "zirâ'" sözcüğü "kol, dal, güç ve uzunluk birimi anlamlarını taşır; siz bunu " nasıl "fidan" yaparsınız? Hele onu "fidanlar" yapmak için bir sebep var mı? Yok kardeşim!
Arıyı hurma yapmış, ah falaka!
İkinci dizede Mahmud Derviş diyor ki: "Bir arı vızıltısı bırakarak karanfil çiçeğini geçtiler"
Kimler? Ölüler!
Metin uydurukçu, bu dizeyi bakın hangi kılığa sokmuş: "Hurmaları ziyaret ederken kırmızı karanfilin üstünden geçtiler" Offf!!! Bir önceki dizede "hurmaların fidanlarını taşı"yanlar, şimdi, ikinci dizede neden ve nasıl hurmaları "ziyaret" etsinler yahu? Bu Mahmud Derviş salak mı, geri zekâlı mı? Şiir yazmıyor da sayıklıyor mu?
Mahmud Derviş'in dördüncü cümlesinin anlamı şu: "Onlar / ölüler, aralarında bazı sözler söylediler / söyleştiler // muhabbet ve mezellet hakkında." (Şiir olarak çevirmeye -şimdilik- üşendim!) Bu anlamın Fındıkçı çevirisinde girdiği kılık / kılıksızlık şöyle: "Sözden sonra değiştirdiler / acıyı ve sevgiyi."
Mahmud Derviş'in dördüncü cümlesinin anlamı şu: "Onlar / ölüler, aralarında bazı sözler söylediler / söyleştiler // muhabbet ve mezellet hakkında." (Şiir olarak çevirmeye -şimdilik- üşendim!) Bu anlamın Fındıkçı çevirisinde girdiği kılık / kılıksızlık şöyle: "Sözden sonra değiştirdiler / acıyı ve sevgiyi.""Ba'da'l-kelâm" "bazı sözler", Fındıkçı'ya göre "ba'de'-kelâm", yani "sözden sonra"! "Dat" harfiyle "dal" harfi arasında fark yok ki! "Tebâdül" Fındıkçı'ya bakılırsa "tebdil" ile aynı şey! "Mahabbet" elbette "sevgi"dir ama "mezellet" nasıl "acı" olur? Yoksa Fındıkçı "mezellet"i "meraret" mi okudu? Bu ihtimaller vârid ise şayet, Metin Fındıkçı, çevirilerini metni okuyarak değil, telâffuzu berbat birinden dinleyerek yapıyor olmalı!
Beş dizede bu kadarsa!
Kitaptaki ilk şiirin dört cümlesi -beş dize- bitti. Ben de bittim! (Bu şiirin "Kan Çiçekleri" adlı bir dizi şiirin altıncı ve son şiiri olduğunu da belirteyim bu arada.)
İnşallah Metin Fındıkçı, bundan sonra pervasızca uydurmalar yapmak yerine -uyduramıyor da yani, olmuyor işte, uymuyor!- oturur adam gibi Arapça öğrenir, ülkemizi utandırmayacak çeviriler yapar. İnşallah, benzer bir eleştiri -eleştiri mi?- yazmak zorunda kalmam bir daha.
Daha fazla devam edemeyeceğim. Kirlendiğimi hissediyorum.
İbrahim Demirci "ya sabır" diye diye eleştirdi!
"ya sabır" diye diye eleştirdi!