Öykü kitaplarıyla adından söz ettiren Hüzeyme Yeşim Koçak, "Edebiyatçıysam Ne Olayım" adlı yeni kitabında 30 öyküye yer veriyor. Öyküler birbirinden bağımsız görünse de yazar, bir iç ses yakalıyor ve kendi dünyasını kurguluyor
Daha öce Saklı Değerler, Muhabbet Buyurun Gelsin, Bekleyen ve Havva Hanım'ın Gamzesi adlı öykü kitaplarına imza atan Hüzeyme Yeşim Koçak bu kez yeni öykü kitabı Edebiyatçıysam Ne Olayım ile okuyucunun karşısına çıktı. "Hayatım boyunca, dışın, karmaşanın sesini, dünyanın saldırısını bastıracak bir içsesi, gönül ses(leniş)ini aradım" diyen Koçak yeni öykü kitabında bu sesin yankılarını duyuruyor.
"Edebiyatçıysam Ne Olayım" adlı öykü kitabınızda birbirinden bağımsız kısa öyküler yer alıyor. Ancak öykülere bütünlük havası veren bir iç ses var. Bu sesi kendiliğinden mi yakaladınız yoksa yazmaya başladığınızda bunu hedeflemiş miydiniz?
Hayatta; yazmaya başladığında insanın çeşitli hedefleri ve hayalleri olu-yor. Bunların bir kısmı gerçekleşiyor sanıyorum. Bir başka açıdan bakarsak; hayatım boyunca, dışın, karmaşanın sesini, dünyanın saldırısını bastıracak bir içsesi, gönül ses(leniş)ini aradım. Belki insanın hayatı belli dönemlerden, merhalelerden geçtikten sonra, size eşlik eden dirençli, yerleşik bir içses, edebiyatınızın sesi olarak da yazılarınıza sinmeye başlıyor. Ayrıca iç sese değişik anlamlar, işlevler yüklenebilir. Kurgudan başlayıp, eğer derinlikleri terennüm edecek, dipleri, şuuraltı çalkantıları anlatacak, üstü örtük mesajlar verecek, okuru düşünmeye çağıracaksanız, bu iç sesin belirip aksetmesine, hürce ilerlemesine ihtiyacınız oluyor.
"Hüsniye Terapiye Gidiyor, Hüsniye Göllerde, Hüsniye Televizyonda Bir Başkadır"bu üç öyküde kadın hallerini mizahi bir şekilde anlattığınızı söylemek ne kadar doğru olur?
Öykülerin ortak karakteri Hüsniye, yazardır. Hüsniye üzerinden, yazarlık ve kadınlık sorunlarına, çevre proble-mine, siyasetin ye(n)diği kadınlara, yeterli eğitimi almış gözükmesine rağmen karşı cinsi horlamaktan kurtulamamış, dar görüşlü-kafalı erkeklere kadar pek çok konu ve meseleye işaret edilir, değinilir. Mesela "Hüsniye Terapiye Gidiyor" öyküsünde, Freud'un "İd" kavramından yola çıkarak; nefsaniyetin aşağılığı "İt'liğe" benzetilerek hissettirilir. Ve öykü bir-den benliğimizin, insanlığın gülünesi acınası hallerinin hikâyesine doğru çekilir. Öykülerdeki kadınlar yazan, çizen, kültürle yakından bağlar kuran kadınlardır. Hüsniye, televizyona çıkarken; edebiyat sahnesindeki haricî menfaatler, bazı ödüller uğruna, kimliğini inkâr eden, halkına değerlerine yabancılaşmış aydın, yazar tipine de göndermede bulunur. Yumuşak, pembe, sıcak metinler olan Hüsniye'li öykülerde; çeşitli yaşlardan, havadan Hüsniye Hanım'ın mace-ralarını izleriz. Öyküler, neşeli bir atmosferde yazarın inceden inceye zatıyla eğlenmesi, keyiflenmesidir diğer yandan.
Hüsniye, yazarını kıskanır ve rekabete girişir. Hatta ona özenerek deneme yazmaya yeltenir. Bu teşebbüsünü çarnaçar, "Şapkamın Altı" isimli yeni kitabımda okuyacaksınız. Yani "Şapkamın Altı'na" güç belâ Hüsniye de sığmıştır.
Gölge öyküsü büyük bir çare-sizliği anlatıyor. Mesela "anne rahmine sığındı. Fakat orada da fuzuli bir yüktü. Sonlandırılamadı, atıldı" diyorsunuz. Özgüveni, yaşam özü ve özgürlüğü olmadan gölgeler altında yaşamayı siz nasıl tanımlardınız?
Işıktan uzaklık, hasret, kesret içinde tekliğin zulmeti, firar edememek, yolların zilleti, yüreksizliğin devleti, cehlin g(özsüzlüğün) illeti... Dünyanın çehresi, nihayeti. Ama hayat mücadelesi; bir mânâda gölgeler arasından güneşi bulmak, muhabbetle içlenmek gölgelenmek, hakikatin gölgesine sığınmak değil mi?Yoksa (insanlığını / anlamlı) yaşamak başka ne ki.
Kaçış değil uzaklaşma halinden söz ediyorum
Öykülerin çoğunda modernitenin beraberinde getirdiği yozlaşmalar ve sıkıntılar anlatılıyor. Dostluk arzulayan arkadaşa, muhabbet isteyen aileye, vakit isteyen yakınlara aynı makinemsi edayla cevaplar veren bireyler. İçindekiler öyküsünde modern dünyanın sorunlarından uzaklaşmanın bir yol haritasını verdiğinizi söylemek doğru olur mu?
Evet, kaçış değil uzaklaşma. Bu yavaşlama, duraklama, an(la)malar size yol almak, tekâmül için gerekli bir zamanı, enerjiyi ve sükûneti de sağlayacaktır. Bir gönül eri olan, Hakk'a yürümüş olan ölümsüz Serbülent, bir muhabbet ilişkisi ekseninde, yıllar öncesinden isimsiz okuruna seslenir. Serbülent; yazılı, sözlü, sazlı, nazlı kelimeleriyle bir sefere, bir idrak, yükseklik noktasına, yalnızca kalbi di(n)lemeye,mükemmelleşmeye davet eder. İçimizdeki insaniyet özüne dikkat çeker. Aşktır bütün gıdamız; içteki sevgi infilâkımız; güzellik türabımız, mayamız... Serbülent'in eserlerinin "İçindekiler", izleyicisinin "içindekilerle" birleşerek, yeni bir insan yazılımına; okumalar da "mazrufun" ve Kâinat'ın okumalarına dönüşür.
www.yenisafak.com http://yenisafak.com.tr/KulturSanat/?i=246793