TYB Konya Evi'nde bu hafta Doç. Dr. Fethi Ahmet Polat hoca konuktu.
(+) |
Saat 14:00'de başlayan program yoğun bir ilgiyle izlendi. Fethi Ahmet Polat, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi. Hocanın, "Kur'an Penceresinden Hz. Muhammed" konu başlıklı sunumu gerçekten dolu geçti. Fakat ne yalan söyleyeyim ben konu başlığını pek sevmedim. Tasnif edilişi pek yersiz gibi geldi bana. Elbette bunda hocanın dahli olmamıştır.
Efendimiz (s.a.v.)'in beşeri yönü ihmal mi ediliyor?
Fethi Ahmet Hoca, günümüzde Hz. Peygamberin beşeri yönünün hemen hemen dile getirilmediğini ve bu kabil bir anlayışın yaygınlaşması neticesinde yaşayan peygamberin giderek efsanevi bir peygamberle yer değiştirdiğini, bunun da bizim model alma, O'nu kendimize örnek sayma ameliyelerimizi yok ettiğini söyledi.
(+) |
Peygamberlerin elbette Allah'tan bize vahiy getiren toplum önderleri olduklarını, onların insanlardan farklı olduklarını ve fakat beşeri yönlerinin aklımızın bir yerinde durması gerektiğini vurguladı Fethi Polat Hoca. Şemail-i Şerif ile Efendimiz (s.a.v.)'in sadece mitsel kıymetine vurgu yapılması gerçekten de bir açıdan peygamberlik müessesini baltalayan bir şey. İki şeyin dengede tutulması elbette İslam'ın yaşanırlığına, dinin müessis şeylerle ihyasına ön açıcı bir faktörü işaret etmektedir.
Bu bir şirazedir gerçekte. Şirazenin bozulması peygamberlik müessesesi ile tanrısallık müessesesi arasında çapraşık ikircikler doğuracak türdendir.
Efendimiz (s.a.v.)'e iki yaklaşım tarzı var
Günümüzde Müslümanların galiba bu konuları dile getiriş biçimlerinde de bir şirazesizlik mevcut ki Peygamberlerin de bir beşer olduğunu çok vurgulayanların daha aklî, daha bilimsel verilerle işe başladıklarını; öte yandan Efendimiz (s.a.v.)'in sadece ibadet ve evradlarını ve şemailini önceleyenlerin de Efendimiz (s.a.v.)'i mitsel bir yerde tuttuğunu; Efendimiz (s.a.v.)'in topluma iletilerinin görmezden gelindiğini, O'nu, kutsallığın tanrısallıkla ilişkili olduğu bir yerde tuttuklarını görmekteyiz. Bu ikircik en başta Efendimiz (s.a.v.)'i anlamada, tanımada gerilemenin öteki adıdır.
Mesela Peygamberimiz (s.a.v.)'i tarihsellik kıskacından çıkartmanın arayışları masaya yatırılmalı öncelikle. Kutlu Doğum kutlamaları genellikle ya resmi törenlere ya da sathi duygusallıklara kurban edilebilmektedir. Bir yanda Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetindeki fiillerin, takrirlerin ve sözlerin günümüzde geçerliliğini tartışan bir zihniyetin sünneti tarihselliğe kurban ettiği kadar, geleneksellik penceresinden işe yaklaşanların da sathi ve mitsel bakışları da aynı ölçüde tarihselliktir. Neticede iki bakış da bir yönüyle karanlık bir yerde buluşmakta ve bu buluşma hayrın aleyhine bir varış olarak karşımıza çıkmaktadır.
(+) |
Ne yapılmalı?
Müslümanların, özellikle de mütefekkirlerin, aydınların, akademisyenlerin, sufilerin, sünnetin tarihselliğe kurban edilişini derinlikli ve sağduyulu bir bakışla masaya yatırmaları öncelikli meseledir. Mühimdir. Müşkilin halli için tek çözüm bilgi ve anlayış meselesi değil teati ile idrak ile ve dahi cemaatsel ritüellere yerleştirilmesi ile varılabilecek müspet bir sonuçtur. Her halükârda Müslümanların fasid daireden çıkmaları ve en önemli ikinci kaynağımız, menbaımız olan sünneti anlamak konusunda ayrı uçlardan vasat olana doğru bir yönerge çıkartmaları kaçınılmazdır.
Sünnet anlayışımız, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hayatımızdaki değişmez yerinin tespiti ve Efendimiz (s.a.v.)'in hayatımıza müdahil oluşunu ru-be-ru yaşayabilmek adına ufuk açıcı bir konuşma gerçekleştirdi Fethi Ahmet Polat. Teşekkür ediyoruz. Sahi sünnet anlayışımızın giderek göreceli hale gelmesinin Müslümanları çok sarsıcı bir şekilde rahatsız etmesi gerekmez mi? Şunu da kendime sormadan edemiyorum, kendi anlayışımıza uygun hale getirilmiş sünnet mi, sünnete uygunluk gösteren anlayışımız mı?