Erdem Bayazıt'ın ardından...

Mavera'nın 'yedi güzel adam' ından biriydi Erdem Bayazıt (1939-2008). Gençlik yıllarımızda, içimizdeki sanat aşkını, şiir sevgisini, memleket sevdasını...

Mavera'nın 'yedi güzel adam' ından biriydi Erdem Bayazıt (1939-2008). Gençlik yıllarımızda, içimizdeki sanat aşkını, şiir sevgisini, memleket sevdasını ve yaşamak idealini Necip Fazıl, Sezai Karakoç'tan sonra parlatan şairlerdendi. Onu, yetmişli yılların sonunda Sebeb Ey kitabıyla tanımıştım.
Çabucak sevmiştik sesini, ısınmıştık şiirlerine. Çünkü içimizden bir sesti. Bizim ne çok söylemeye çalışıp da bir türlü dile dökemediğimiz duygular/ duyuşlar, düşünüşler, inanışlar ve idealler yankılanmaktaydı bu şiirlerde. Bilhassa "Bulmak" şiirinin son ikiliği çabucak ezberlenmiş, dilden dile aktarılır olmuştu: "Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm."

Nice zaman sonra görüşüp tanıştığımızda bir yakınım gibi kanım kaynamıştı Erdem Bayazıt'a. Çevresindekiler ona "ağabey" diyordu. Daha on ay önce (bir yıl bile olamadı), Sapanca gölünün kıyısındaki o uzun ve tatlı söyleşilerinden anladım ki, hakikaten bir ağabeydi o. "Bana şiiri Sezai Bey öğretti" demişti. Öylesine rahat ve sakınımsız. "Üç beş parça bir şey yazdık işte" deyişinde de hiç riyakârlık sezmedim. Yüce, duru bir iç dünyayı, kişiliğinin güzelliklerini özetleyen bu tevazu dolu cümleler, onun şiirinin beslendiği önemli bir kaynağı da haber verir. Necip Fazıl ve Sezai Karakoç şiirinde farklı formlarla dile getirilen İslam ideali ve duyarlığı, Erdem Bayazıt'ta yeni bir sese kavuşur. Bu ses, doğal olarak önceki iki büyük şairden izler taşır. Onda kabarıp coşan imanın ve merhametin de tezahürüdür. "Evrenin Efendisine" adadığı o muhteşem ikilik, ondaki bağlanmışlığı ve mü'min duruşu şeksiz şüphesiz ortaya kor: "Dünyanın ağırlığına eklesek yıldızları ayı güneşi / Gene de ağır basarsın ey kalbim ey kalbimin güneşi."

Güçlü, gür sesli, lirik

Erdem Bayazıt'ın şiirinde iki mühim merhale/safha vardır. Birincisi 1957'den 1972'ye on beş yıllık yoğun şairlik dönemidir. '72'de yayımlanan Sebeb Ey ile bu dönem tamamlanmış olur. Bu tarihten sonra Erdem Bayazıt'taki şiir damarı giderek soğulacaktır. Sonraki kitabı Risaleler'deki ürünler, bana kalırsa şairin daha çok cehtle yazdığı, zihnindeki düşünüşü şiir dilinin yardımıyla paylaşıma açtığı metinlerdir. Düzyazıya yakın duran bir tarafı bulunan bu ürünler, ilk şiirlere göre zayıf sayılır.

Bir kez daha söylemekte sakınca görmüyorum; Erdem Bayazıt'ın, kanaatimce en güçlü, en gür sesli, en güzel, en lirik şiirleri ilk kitabı Sebeb Ey'de yer alır. Bu kitapta yer alan ve şairin henüz 18, 19 yaşlarında yazdığı ilk ürünlerinde bile şahane dizeler hemen fark edilir. Söz gelimi, "Uykumuz ürkek ceylanlara benziyor/ Bazen yorgun taylara" dizelerini, "Ölü Vakitleri Yaşamak İhtiyar Evlerde" şiirine iki güzel keklik gibi kondurmuştur şair.

Sebeb Ey'in ilk/ ayrı basımında bir sunu vardı, sonradan bütün ürünlerini topladığı Şiirler'e konmadı. O "sunu"da şunlar yazılıydı: "Bir Anadolu kadını, kaderin Anadolu'nun ta içlerinden söküp İstanbullara getirdiği Müslüman bir Türkmen anası durup durup seslenirmiş 'Sebeb ey'. Bu kitapçık adını bu sesten aldı. O ana ve onun bir nesle ağabey olan oğlu Fethi Gemuhluoğlu şimdi aramızda değil. Bu kitapçığı o büyük ananın ve Anadolu'ya maya olmuş onun gibi nice anaların aziz ruhlarına adıyorum."

İthafında da tezahür eden büyük bir vefanın sahibi Erdem Bayazıt, "Sana, bana, vatanıma, ülkemin insanlarına dair" hüzünlü, lirik şiirler yazdı. Kayaları kelimeler olan gam dağları kurdu ve içinde kaynayan mahşeri gösterdi. Baharlarımızı, yazlarımızı ve güzlerimizi şiirinin sesine kattı; "karşılıksız bir sevda gibi gelen" güzlerimizi. Ama Erdem Bayazıt, kuru, beylik bir memleket savunuculuğu yapmadı şiirlerinde. Yürekten kopup gelen duyuşlarını, içtenlikli düşüncelerini ve çok sevdiği ülkesine dair kaygılarını dile getirdi. Yani Erdem Bayazıt'ın şiiri, yerli, duyarlı bir kalbin sahih ünlemesiydi.

İnanarak ve içindeki umudu tazeleyerek "Birazdan gün doğacak" dedi. Bu şiirindeki gür sesi ve geleceğe ümitle bakışı; insanlığın çelik dişliler arasında direnen kahramanlarına yaptığı övgü, "beton duvarlar arasında açan çiçek" imgesi yanlış yorumlandı. Merhum Mehmet Kaplan da Marksistlere benzetmişti Erdem Bayazıt'ı. Kaplan hoca, İslam inanışının bu çağda gelişen bu yeni duyarlığını ve pek tabii onun tezahürü olan şiiri anlayamadı, tabiatıyla da yanlış yorumladı. Hâlbuki Bayazıt'ın beslendiği damarların, içtiği suların hepsi yerli gözelerden fışkırmıştı; duru pınarlardan akıp gelmişti.

Erdem Bayazıt'ın büyük kentle tanışıklığı altmış ihtilalinden bir yıl önce olmuştur. Neredeyse on yıl bu kaotik yaşamayı gözlemledikten sonra, kentleri dolduran umutsuz, yılgın insanların yüzünde "şehrin ölümü"ne tanık olur. Ve içimizde bir mahşer gibi ölen şehrin şiirini yazar. Sanki soyunmuş, sanki elbisesi çalınmış, çırılçıplak kalmış, hiçbir duvarının ardında hiçbir sırrı kalmamış yani mahremiyeti iğfal edilmiş modern kentlerin, "hayâsızlığı"na içi yana yakıla, şiirini söylemiştir. "Bütün şehir çöküyor yüzünde bir insanın/ Şehir boğuluyor içinde insanların kan gibi bir sesle" diye ünleyerek.

Şehrin yanı başında "yaralı bir tay gibi soluyan" deniz de Erdem Bayazıt'ın şiirini süsleyecektir. Dört dizelik "Deniz" şiiri, Sebeb Ey şairinin en özgün ürünlerinden biridir: "Denizin bir gülüşünü arıyor çocuklar ellerinde oltaları / Geçmişin günün geleceğin yükünü üstünde / Pul pul taşıyan balıkları / Denizin bir gülüşünü yakalıyor çocuklar ellerinde oltaları."

Yarına kalacak bir şair

Bir ömrün hâsılası olan ve bir kitabı dolduran 52 şiirden en iyisi, bana sorulursa, "Sait Mutlu, Sabri Arslan, Mehmet Emin Balyan, Ahmet Yücel'in aziz hatıralarına" ithaf edilen "Önden Gidenler İçin"dir:

"Onlar gittiler
Yalnız bir yemin kaldı aramızda
Ben şimdi bu yanda
Kasılmış çıplak bir kurşun gibiyim
Namluda.
Onlar gittiler
Topraktan bir işaret taşıyarak alınlarında
Ben şimdi bu yanda
Gerilmiş bir an gibiyim
Doğumla ölüm arasında.
Onlar gittiler
Gelen zamandan bir haber gibiydiler.
Ben şimdi bu yanda
İçilmiş bir and için bekleyenim
Kurulmuş saat gibi.
Onlar gittiler
Giderken bir muştu gibiydiler."

Şimdi bizi bu yanda bırakıp giden şairin ideali, arzusu, duruşu, duyarlığı ve dünya görüşünün parıltıları bu şiirde bir araya getirilmiş, şiir diliyle sunulmuştur. Onun şiiri için bir prolog gibi okunmalıdır bu metin.

Erdem Bayazıt, aslında hep şiirle uğraştı, başkaca bir türe heves etmedi; ama 1981'de yayımlanan gezi yazılarıyla yanı başımızdaki Afganistan sızısını içimize düşüren edebiyat adamı olmuştur. Bildiğim kadarıyla, benim neslim, ilk defa onun kaleminden Afgan halkının acısına kulak kabartmıştır.

Hâsılı o, dünyada yapması gerekenlerin hemen çoğunu yaptı ve ebedîliğe kanat açtı. Geride bıraktıkları hayırla, güzellikle anılmasına yetecek niteliktedir. Kim ne derse desin, Erdem Bayazıt, yarına kalacak bir şairdir. Ve onu geleceğe Sebeb Ey'deki kimi şiirleri taşıyacaktır.

Zaman/Kitap Zamanı 09.08.2008

Haberler Haberleri

"YAZARLARIMIZ OKULLARDA" PROJESİ TAMAMLANDI
TYB KONYA’DA UZLUK AİLESİ VE MEVLÂNA İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI KONUŞULDU
Bakan Tunç: Hukuk dili dil bilinciyle şekillenmelidir
TYB KONYA’DA MESNEVÎHANLIK GELENEĞİ VE MESNEVÎ OKUMALARI PANELİ YAPILDI
Hazreti Mevlana'nın 751. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri başladı