EREĞLİ GEZİ YAZILARI

Bildiklerim hiç de doğru değilmiş! EDİTÖR'DEN - M.Ali Köseoğlu Şehir merkezinde yaşıyor olmamız; etrafta olup bitenlerden habersiz kalmamızı elbette...

Bildiklerim hiç de doğru değilmiş!

EDİTÖR'DEN - M.Ali Köseoğlu
Şehir merkezinde yaşıyor olmamız; etrafta olup bitenlerden habersiz kalmamızı elbette gerekli kılmamalı. Önceki gün bir kooperatifin temel atma töreninde konuşan Konya Valisi Ahmet Kayhan ile Nevşehir Belediyesi tarafından düzenlenen "Kentlilik Bilinci ve Kentte Yaşam" konulu konferansa katılan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek birbirine benzer sözler etti. Şehrin iki ileri geleni de Konya'nın sürekli gelişmekte olduğunu belirtti. Gelişme ve Konya denilince aklımıza yine şehrin merkezinin geldiği muhakkak. Fakat merkezde yaşanan bu canlılığın benzeri, 100-150 kilometre uzağımızdaki ilçelerde de yaşanıyor. Hatta bu canlılık o kadar ileri boyuta varıyor ki; ilçeler kabına sığmayarak hükümete il olma yönünde baskıda bulunabiliyor. Hafta sonu ziyaret ettiğimiz Ereğli hakkında bildiklerim hiç de doğru değilmiş. Biz şehirde yaşayanlar, burnumuzun dibini görmekten acizlendiğimiz için, kendimizi modern dünyanın nimetlerinden faydalanırken, ilçelerdeki insanları hala bir köylülük mahrumiyeti/mahkumiyeti içinde zannediyoruz. Ereğli'ye girer girmez karşılaştığımız doğalgaz çalışmaları, şehirli olan bizlerle ilçeli olan Ereğlililer arasında pek bir fark kalmadığını ortaya koyuyor. Konya şehir merkezi ile onun bir ilçesi olan Ereğli, neredeyse eşzamanlı olarak doğalgazı kullanmaya başlıyor. Aslında ilçe için artı bir puan olan bu durum şehir merkezindeki bizlerin gecikmişliğine de bir nevi atıfta bulunmuş oluyor. Ereğli Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan, ilçenin misafirperverliğini yansıtan bir samimiyetle bizleri ağırlarken, göreve gelmesinin üzerinden geçen bir yılda yaptığı çalışmaların da altının çizilmesini istiyor haklı olarak. İçme suyu şebekesini gözden geçirdiklerini, kaçak su kullanma ile ilgili büyük mücadeleler verdiklerini, yıllarca ihmal edilen içme suyu klorlama tesislerini faaliyete geçirdiklerini, soğuk hava deposunun atıl durumdan kurtarıldığını, halde yapılan düzenlemelerle hal esnafının sorunlarını giderdiklerini belirtiyor bir çırpıda. Ereğli'nin modern bir kent olmasının yolunun alt yapıdan geçtiğini belirten Özdoğan, bunun için de 20 yılda alınamayan araçları göreve geldikten 7 ay gibi kısa bir süre içine belediyeye kazandırdıklarını anlatıyor. Bir yılda beş bakanın ziyaret ettiği Ereğli'de belediyenin yaptığı çalışmaların hepsini burada anlatmak güç. Fakat Ereğli'nin tanıtımı için yapılan 5. Kiraz Festivali'nin altını çizmemiz gerekiyor. Bu festivalle birlikte özellikle yerel turizmin Ereğli'ye yönlendirilmesi noktasında ciddi bir adım atıldığı açık olarak görülüyor. İlk yazılı tarım kaya anıtının bulunduğu İvriz'de, neredeyse ilk günkü haliyle duran İvriz Kaya Anıtı üzerinde "Ben hakim ve kahraman Tuwana Kral Warpalawas sarayda bir prens iken bu asmaları diktim. Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin" yazdığını Araştırma Görevlisi rehberimiz Gülay Apa'dan öğreniyorum. Asmaları değil ama bugün kirazlarıyla ünlenen Ereğli'deki bu anıtın, bölgedeki toprağın verimine düştüğü işaret dikkate değer. Ereğli'de etkilendiğim Ulu Camii, Cemil Bey Konağı kadar içimi sızlatan bir hadiseyi Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan'a da aktardım. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Damat Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan'a, 1552'de Akhüyük'te Şehzade Mustafa'nın boğdurulmasından sonra Ereğlililere bir hediye olarak yaptırıldığı söylenen Rüstem Paşa Kervansarayı, 'Ne alırsan 1 milyon lira' tezgahlarıyla 'Şehzade Mustafa'nın kaderini yaşıyor. Gerçekten de Rüstem Paşa Kervansarayı, içini kuşatan alelade tezgahlarla boğulmuş durumda. Tarihi yapıları terk ederek değil ama, ruhuna uygun işletmelere teslim ederek değerlendirmek dururken, neden en alakasız işlere bulaştırılarak işkence edilir bilmem. Sahaflar çarşısı, bilemedin çay ve sohbet mekanı olarak daha bir canlılık kazanacak olan bu kervansarayın bugün yaşadıklarına buradan bir işaret düşmem belki de faydalı olur. Ahmet Bey de bana katıldığını söyledi. Lakin elbette, yerel yönetimlere tam anlamıyla teslim edilmeyen bu yapılarla ilgili kendilerinin de ellerinden şimdilik bir şey gelmiyor. Başta da söylediğim gibi: Konya ilçeleriyle birlikte sürekli gelişen bir kent. Fakat bizlerin bu gelişmelere sağladığı katkı bana kalırsa hiç de iyi bir düzeyde değil. Önümüzdeki haftalarda Ereğli'de gerçekleştirilecek olan Kiraz Festivali'ni bir fırsat bilerek Ereğli'ye giderseniz, Konya'nın ne denli büyük ve güzel bir şehir olduğunu daha net anlamış olursunuz. Ereğli Belediye Başkanı'na talip olduğu hizmetler için kolaylıklar diliyor ve teşekkür ediyorum.
Burun farkıyla Ereğli
-Cumartesi günkü gezinin ardından yazmıştım yazacaklarımı ya; bugün yine duramadım. Aslına bakarsanız bu yazıyı yazmadan önce meşhur arama motoru google'a Ereğli yazıp bakalım ne çıkacak diye bekledim... İnternette Karadeniz Ereğli'sinin bizim Ereğli'ye baskın geleceğini doğrusu düşünmeden yaptığım bir hareketti bu... Öyleymiş, Karadenizlilerin burnu ne de olsa bizimkilerden daha uzun; burun farkı ile önde olmalarını doğal karşılamak /mı/ gerekiyor. -TYB Konya Şubesi olarak gerçekleştirdiğimiz gezilerin koordinesi ne kadar bunaltıcı olsa da, nihayetinde 'yazılacak şey'leri biriktirmek adına katlanılması gereken bir ödev benim için. Daha önce Sille, Meram, Beyşehir ve Karapınar'a şimdi de Ereğli'ye yaptığımız ziyaretler çoğumuz için bir ilk gezi idi. Bu gezilerin her biri TYB üyeleri ve misafir katılımcılarımız açısından çok bereketli gezilerdi. Konuk olanlar da, konuk edenler de birbirlerinden ziyadesiyle istifade ettiler. TYB gezilerinin davetiyeleri öyle seçkin mağazalarda satışa sunulmadığı için de, zaman zaman 'bizim neden haberimiz yok' sualinin altında ezilmiyorum. Yıllık takvim çıkarmış olan TYB Konya Şubesi'nin bu gezileri ne zaman yapacağı hem bu takvimde yer alıyor, hem www.tybkonya.net adresinde duyuruluyor hem de TYB Evi'nde gerçekleşen sohbetlerde söyleniyor/ilan ediliyor. -Ereğli Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan'ı da yakından tanıma fırsatı veren bu gezide ilçenin ufkunun açık olduğunu gördüm. Özdoğan ürettiği projelerle, şehir olma özlemi içindeki Ereğli'yi zaten bir şehirmiş gibi işliyor. Ulu Cami'nin yanında hatırını sorduğum ihtiyarın, Milli Şef -İsmet İnönü-'ten sözü açıp, ta bugüne kadar getirdiği konuşmasının sonundaki memnuniyet, Ereğlililerin başkanlarına inandıkları mesajını hissettirdi bana. Başkana bu vesileyle selam ediyor, kolaylıklar diliyorum. -Ereğli güzeldi de, Rüstem Paşa Kervansarayı'nın iniltilerini içimizde hissettiğimizi -Pazartesi günkü yazımda olduğu gibi- yine söylemem gerekiyor. Mimar Sinan'ın yaptığı bu kervansaray bugün , 'Ne alırsan 1 milyon lira' tezgahlarıyla doldurulmuş. Tarihin ucuzluğunu hissettiren bu durumu giderecek bir Ereğlili mutlaka vardır diye düşünüyorum. -Başka neler olsun ki size anlatacağım. TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu, Başkan Yardımcısı ve gazetemizin yazarı ağabeyim İbrahim Demirci, Hikayeci-Yazar Abdullah Harmancı, Hilal Seyhan, Mustafa Karaçelebi, Şair İsmail Desteli, Nurdan Tasa, Ömer Tokgöz,.................................................de Ereğli'de hissetiklerini yazıya döktüler. Ayrıca fotoğraflarıyla Elif Hicret Sarı, Cumali Koçak, İbrahim Karaçelebi ve Bayan Desteli bu sayfaya katkıda bulundular... Biz gezdik, gördük yazdık. Siz de şimdi okuyun, sonra Ereğli'yi görmek için sizi ikna etmeye çalışan iç sesinize kulak verin. Ereğli Konya'nın içinde sizi bekliyor.


*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***

ATA REVERANS

Ahmet Köseoğlu - TYB Genel Sekreter Yardımcısı, Konya Şube Başkanı

Ereğli'de atların yetiştirilmesinin esas nedeninin hava, ayrık otu, su olduğunu söyleyen tecrübeli pansiyoner işi daha ileri götürerek Amerika'da Kentucky, İngiltere'de Liverpool, Türkiye'de Ereğli diyerek şehrinin - resmiyette ilçe - dünya klasmanındaki yerini belirtiveriyor.
Üstad Necip Fazıl'ın sevgisinin / ilgisinin göstergesi olarak Ata senfoni adlı eserini yazıp ilk baskısını da Türkiye Jokey Kulübünün yaptığını, Cengiz Aytmatov'un Elveda Gülsarı'sını, Köroğlu'nun Kıratını düşünürken, gözlerim; grup halinde bir o yana bir bu yana koşan küheylanları takip ediyordu. Üstadın Utansın şiirinin "Hey gidi küheylan koşmana bak, çatlarsan doğuran kısrak utansın" mısralarını biraz ürkek, biraz cilveli koşan atların ardından ünleyiverdim.
Atın hâceti asliye olup; at, avrat, silah terkibinde ilk sırada yer almasının uyum düzenlemesinin ötesinde olduğunu da aklıma getirmiyor değilim.
Ereğli pansiyonlarında 500 civarında atın yetiştirildiğini İngiliz atların iki yaşında, Arap atlarının üç yaşında yarışlara gönderildiğini anlatan pansiyoner Karayel'i anlatırken ses tonu ve yüz ifadesi değişiyor, gözleri parlıyor ve Karayel gibisi gelmedi, diyerek eskiye dalıp gidiyor.
Karayel girdiği bütün yarışları kazanmış, hiç geçilmemişti. Son yıllarda yarış birincileri ve şampiyonlar Ereğli'de yetişen atlardan çıktı. Koşuların en büyüğü ve önemlisi, yılda bir koşulan Gazi koşusunun on beş kupasının Ereğli'de yetişen atların aldığını söylüyor, amma lâkin Karayel başkaydı, diyor.
Beyliklere, Selçuklu'ya, Osmanlı'ya cins atlar yetiştiren Ereğli'nin bugün dünyanın dört bir yanına atlar göndermesinin bir yolu bulunmalı ve hâtta ilk atın kardeş şehir Kwanjin'e - G.Kore, Seul - hediye edilip adının da Karayel olmasının anlamlılığını belirtmem de bir mahsur olmasa gerek.
Kanaatim o ki, Bolu Beyi seyisi Yusuf Ağa'dan şanına yakışır bir tay getirmesini istediğinde Anadolu'yu dolaşan seyis soylu ama çelimsiz tayı Ereğli'den götürmüştü. Çelimsiz tayı gören Bolu Beyi Yusuf Ağa'nın gözlerine mil çektirip tay ile birlikte sürgün etmişti. Oğul Ruşen Ali üzüntüsünü azmine kattı, tecrübeli seyis babanın bilgisiyle de gizlice bir ahırda tayı yetiştirdi. Birlikte yetişen tay ve Ruşen Ali oldu ünlü Kırat ve Köroğlu. Ünlenen Kıratı almaya gelen Bolu Bey'inin en güçlü adamını alt eden yiğit Köroğlu'nun;
Çamlıbele süre idim yolunu,
Altınlardan nallatayım nalını,
Üç güzele dokutayım çulunu
Alma gözlü kız perçemli kıratım, diyerek sevgisini, şükranını belirttiği Ereğlili asil Kıratının hakkını teslim ettiğini gösteriyor. Kıratı elbetteki yoldaşıdır, cenkdaşıdır, sırdaşıdır.
Köroğlu gönlünü kaptırdığı Nigar'ın rızasızca beyin oğluna verildiği düğün günü yârini kaçırmaya geldiğinde kuşatmayı yarıp dalan sonra da Nigar'la kanatlanıp uçan Kırat'ın atasının Tuvana Kralı Varpalavas'ın diktiği asmaların üzümlerini yediğini, İvriz'in suyunu içtiğini, Herakliyye'nin serin ve temiz havasında koştuğunu biliyordu. O gün bugündür koşmaya ve yel gibi uçmaya devam etti. Hep önde gitti, hiç geçilmedi. Karayel koştukça kazandı, kazandıkça coştu, coştukça koştu.. Şimdi bütün atlar - hep önlerinde koşan - Varpalavas'ın atına, Alaaddin Keykubat'ın dorusuna, Köroğlu'nun Kırat'ına, Ereğli'nin Karayel'ine reverans ediyor.
* Reverans : Fr.; Selam ve teşekkür için eğilme.
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***

Ereğli notları

İbrahim Demirci - Eğitimci / Yazar

Ereğli'yi gördüm; yeşildi. Sâkin ve uysal bir yeşil. Süslemeciliğe, övüngeçliğe ihtiyaç duymayacak bir olgunluğu var sanki buranın. Otobüsümüzün durduğu ilk yerde yağmur duasıyapılacak köye gitmek için çabalayan bir kadın gördüm; oraya gitmeyi çok istediği belliydi. İvriz'in bir yiv gibi derinleşen adını Aydınkent'e, bu gülünç özentiye çevirmeyi buralılar istemiş olamaz. Bu, kadim Tillo'yu türedi Aydınlı'ya çeviren kafanın eseridir olsa olsa. Alparslan Türkeş ile Uğur Mumcu'nun adlarının caddelerde yan yana durmaları bir hoşgörü ve anlayış göstergesi olsa da, yakın tarihin siyasal yarılmalarını hatırlattığı için pek de hoşuma gitmedi. Bunların yerine Ereğli'nin uzak tarihinden isimler görmeyi isterdim: Harun Reşit ve Şehzade Mustafa gibi. Ulu Câmi avlusundaki insan zenginliği, Türkiye'nin Ereğli'ye sığınmış zenginliğiydi sanki: Türkü söyleyen dedeler. İkindi namazından çıkan o yaşlı, sakallı, mübârek insanları gördüm. Elleri öpülmeye değerdi ve -çok şükür- onların ellerini öpenler vardı; gördüm. Ulu Câmi'nin minaresi, bildiğimiz minarelerden daha kalın gövdeli. Gözetleme kulesi olarak inşa edildiği, sonra minareye çevrildiği sanılıyormuş. Ne güzel, ne hoş, ne uygun bir dönüşüm bu böyle! Özünü yitirmeden dönüşmeye yatkın bir doğası var sanki buranın, bura insanlarının. Ereğli, ülkemizde -hattâ dünyada- giderek azaldığı söylenen orta sınıfın beldesiymiş gibi geldi bana. Burada çok yoksul insanların bulunmadığını, bulunamayacağını düşünmekten kendimi alamadım. İvriz'de dağa tırmanan çocukları, gençleri gördüm; gözden uzaklaştıkça küçüleceklerine büyüyor gibiydiler. Meslek Yüksek Okulu kantininin duvarındaki panoda Dağcılık Kulübü'nün çalışma takvimini de gördüm; oldukça zengin bir program yapmışlar. İmrendim. Muhtarın Yeri'nde balık beklerken derenin şarkısı dolduruyordu kulaklarımızı; ötede ağaçlar arasında müthiş bir konser vermekte olan kuşları ise, sanırım ancak kulak verenler işitebiliyordu. O kuşları görebilir miyim diye seslerin geldiği yere doğru yürüdüm ama serçeden başka kuş göremedim. Cilveliler miydi? Güney Kore'nin yaptığı park, ulusallık denen olguyu hatırlattı bana. Ve mimarlık uygulamaları bakımından kendimize yönelik ünlemleri, soru işaretlerini. Büyük Sinan'ın eseri kervansarayda çamaşır ve ıvır zıvır, bedestende deterjan ve ıvır zıvır satılıyor olmasına çok üzüldüm ve oraları işleten insanların oralarda yapıların tarihsel kimliğine uygun işler yapmayı daha kazançlı bulacakları günlerin çabucak gelmesi için dua ettim. Atları gördüm sonra. Koştular. Necip Fazıl'ı Ata Senfoni'siyle, Sezai Karakoç'u Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız dizesiyle, Nuri Pakdil'i Düş Gören Atın Şiiri ile andık. Atların yanından ayrıldıktan sonra o geniş, büyük parkta yürürken, eşim ayakkabılarını çıkarıp eline aldı, çimenleri daha yakından duymak istiyordu. Onun yaptığını ben de yaptım; bir süre öyle yürüdük. Ümit 'diken' diyecek oldu. Hayır, bu çimenlerin içinde ayağımıza batacak diken yoktu.
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
EREĞLİ. İÇİMDE BİR AĞRI.

ABDULLAH HARMANCI - Hikayeci-Yazar

1. 14 Mayıs Cumartesi günü TYB Konya Şubesi'nin bir organizasyonuyla Ereğli yollarına düştük. 2. Aynı ekiple daha önce de Karapınar ve Beyşehir gezilerine çıktığımdan, güzel şeyler yaşayacağıma dair bir duyguyla, mahmur gözlerle ve elimde İstanbul Pastanesi'nden alınmış poğaçalarla TYB evi önünde bekliyor, bu arada Ereğli Belediyesi'nin nasıl bir otobüs yollayacağını merak ediyordum. Nasıl bir otobüs, demek oluyor ki, ne kalitede? 3. Lüks Ereğli'den bir 403 gelmez mi! Bu, işlerin iyi gideceğini dair bir müjde gibiydi. Otobüste, bir taraftan poğaçalarımı yuvarlıyor, bir taraftan Akif Kuruçay'la Galatasaray'ın 5-1'lik galibiyetini yorumluyor, bir taraftan Feyza ve Zeynep Köseoğlu kardeşlerin -ikisi de GS'lidirler- "Rüştü Beşver!!!" yollu saldırılarını göğüslemeye çalışıyor, bir taraftan da "İvriz" denen şu meşhur beldenin nemenem bir yer olduğunu merak ediyordum... 4. Otobüste adını bilmediğim bir arkadaş, gayet kötü bir şiir okuduktan sonra, şiirin Nazım Hikmet'e ait olduğunu söyleyip yerine oturdu. Bunun üzerine şuara arasında bir homurtu dolaştı ve sonunda Nazım'ın böyle kötü bir şiiri yazmış olamayacağı otobüsün mikrofonundan ilan edildi. İbrahim Demirci, Karakoç'tan "Anneler ve Çocuklar"ı okudu. Biz arka beşli, bu şiire bayıldık. "Anne öldü mü çocuk / Bahçenin en yalnız köşesinde / Elinde siyah bir çubuk / Ağzında küçük bir leke" 5. Ereğli'ye girer girmez, bir ışık, bir renk, bir atmosfer farklılığı hissettim. Toroslar'ın farkıydı bu. Akdeniz'in müjdesiydi. Konya gibi değildi. Renk. Işık... Yeşil, ödünç alınmış gibi durmuyordu. Şimdi adını unuttuğum bir kurumun bahçesinde oturup Toroslar'a baktık. Gökyüzü ürpertici bir berraklığa sahipti. Çocukluğumda izlediğim "gavur" filmlerinde gördüğüm görkemli manzaraları anımsatan bir göktü bu... (Ben bunları düşünürken arkadaşım, neler düşündüğümü biliyormuş gibi mırıldandı: Hani ünlü bir yazarın ünlü bir sözü vardır ya, "Tanrı olmasaydı gökyüzüne tapardım..." Nedense! şimdi onu hatırladım...) 6. İvriz'e vardık. Yeşili, ufku kapayan dağları ve dağların dibinde kayna- yan suyu. O meşhur kabartmada, tanrının elindeki üzüm salkımı, salkımın tanelerinde pırıldayan büyü. Bana bir Tanpınar romanının sayfaları arasındaymışım hissini veren su, yaprak, sabah, balık havuzları... 7. Ulu Cami'nin avlusunda bizi gören Ereğlililer, yanımıza gelip kırk yıllık arkadaşlarıyla konuşuyorlarmış gibi, bizimle sohbete daldılar. Nereden gelirsiniz? Nereye gidersiniz? Kimlersiniz? Ereğli'ye geldiğiniz için teşekkür ederiz... Doğrusu ya, bu "sıcaklığa" bayıldım. Ulucami'nin yanı başındaki kahvehanede ardı ardına içtiğimiz çaylar değil ama, kesme şeker yerine toz şeker ikram edilmesi ve şekeri bardağımıza çayları dağıtan yaşlı amcanın dökmesi... Hoşuma gitti. 8. Öğle namazından sonra çarşıyı adımladım. Kendi başına yürüyen bir genç kız gördüm ve geçenlerde Can Yayınları'ndan öykü kitabı çıkan Ereğlili kız bu mudur? diye düşündüm. Cumhuriyet'te resmini görmüş ve Ereğli'de yaşadığını okumuştum. 9. Ereğli gezisinde beni en çok etkileyen şey Kültür Park oldu. Büyüklüğü, hesapsız yeşilliği, temizliği, tenhalığı, "hara"sı... Kendimi bir Avrupa kentinde, kendimi bir Avrupa parkında gibi hissettim. Tahriklere kapılarak Ahmet Abi'nin (Köseoğlu) bir sorusuna karşılık, "Meram ne ki..." bile dedim. Dönüş yolculuğunda ise GS'li Akif Kuruçay'ın tahriklerine kapılarak Fener aleyhine verilen bir demece karşı bir demeç verdim... "Size kırmızı çok yakışıyor" da deyiverseydim keşke... Gençler Birliği mağlubiyetinden sonra pek de hoş olurdu hani... 10. İvriz'de ve Kültür Park'ta yediğimiz yemeklere gelince... Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, gezip gördüklerimiz bunlar işte...
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
EREĞLİ ÜZERİNDEN...

HÜZEYME YEŞİM KOÇAK - Yazar

Geçen cumartesi TYB Konya Şubesi olarak Ereğli'deydik. Belediye Başkanı Sayın Ahmet Özdoğan gerçekten güzel işler başarmış... Ereğli'yi modern, gelişmeye açık, bereketli topraklar üzerinde göz dolduran, -ilçe değil- aydınlık bir "kent" olarak gördük. İvriz Kaya Anıtı'na gittik önce... Hitit Kralı, yaptığı tarımla ilgili işlerden biri olarak, bu topraklara asma dikmesini gösteriyordu. Ve Tanrı'dan bolluk bereket diliyordu. Hislendim... Asırlardır süregelen hizmet... İnsanın insana; dünyanın insana... Devran çarkının dönmesi harikulâdeydi. İnkıtalar olsa; insanlar, devirler, milletler gelip geçse de İlâhî Nizam devam ediyordu. Korelilerle ortaklaşa yapılan "Kwanjin Kardeşlik Parkı", farklı bir estetiğin ve renkliliğin elbette Koreliliğin de bir göstergesiydi. "Keşke" dedim; yabancı sembollere, kültürlere sunduğumuz bu hoşgörü ve sevgiyi, ihtimamı; kendi öz ülke değerlerimizden ve insanımızdan da esirgemesek... Yediden yetmişe "Kardeşlik, sevgi abideleri inşa edebilsek; elele versek, gönül köprüleri kurabilsek... Sonra "medeniyet, çağdaşlık" simgeleri olarak gönlümüze dikilenleri, Garbî remizleri düşündüm. Gizli, aşikâr; fark ettiğimiz/ etmediğimiz, ama içselleştirdiğimiz, ruhumuza dolanan ve bir boyunduruk gibi bizi zorlayan... İçimizin ikonları, allayıp pulladıklarımız, asrîlik payesiyle boyadıklarımız, dokunulmazlarımız... Biz gördüğümüzde kameriye, bir usta tarafından dikkatle boyanıyordu. "Dokunmayın!" diyordu Kwanjindeki boyacı... Pekiyi, dokunmayalım; hele kendi kutsallarımıza hiç el sürmeyelim... Yeryüzüne, aramıza kesinlikle indirmeyelim... İnmesinler ki yaşamasınlar, hayatımızın içine girmesinler... taşlaştıralım, anıtlaştıralım onları; ömürleri kısa olsun, çabuk tükensin... Sürekli değiştirelim, yenileyelim; aman "irticacıdırlar" zamana yayılmasınlar.. güncelleyelim. Zirve noktalarımızı, bütün hayatımızı bizden gayrıya, yabancı değerlere göre yönlendirelim... Batı'nın eteklerine yapışıp, "Dünyevî Cennetimize" tez elden yetişelim. Bir an düşündüm; "Ulu bir Boyacı'nın" "boya küpüne" düşmek, O'nun boyasına bulanmak, en temelli, biricik meselemiz olsa ne hoş olurdu. Etimiz erise, benimizi delse ve ruhumuza geçse... Özümüze yabancılığımız kalırmıydı acaba, bir tin sükûnetine erse... Rüstem Paşa Kervansarayı; bakımlı, üzerine titrenen, süslü "Kore Dilberi" kadar şanslı değildi kuşkusuz. Memleketimizdeki pek çok benzeri gibi... Çağa uygun, tam da turistik bir mahiyete kavuşturulamadığı için, ucuz eşya satışıyla, "günün satış(!) ruhuna" uygun alışverişlerle yetindiriliyordu... Ülkedeki tüm satışlarsa, çerden çöpten, terden, topraktan, sîneden satışlara dek çeşitlilik ve muâsır bir zenginlik arz ediyordu. Ecdat, "Aşk Pazarı" kurmuş, canlar satardı ve bir "Gönül (Gül) Medeniyeti) bina etmişti. Şimdi.. Aşk Pazarları'nın artık kurulamadığına mı hayıflanalım; "Cinsellik Pazarlarına" dönüştürüldüğüne mi yazıklanalım... Yoksa eski "Satıcıların Ölümü"ne mi yanalım. Ya da beşikten mezardakine kadar, bir "pazarlama(cılık)" marifetiyle meşbu olduğumuza mı? Ulu Camii'nin Minaresi, "Gözetleme Kulesi" olarak da kullanılıyordu. Şiddetli benlik tezahürlerine karşı, "Gözetleme Kulesi" devreye sokulabilirdi herhalde... İrtifa artışı; "yükselttiklerimizin" gerçek değerini belki gösterir; basamak basamak çıkışlarsa bize bir "temâşâ ziyafeti" verebilirdi... "İbadet", kuleye çıkışın bir vasıtası olabilirdi... Esrarlı bir müezzin sesi gönülden haykırdı: "Allahüekber! Allahüekber!" Ulu Camii'nin önündeki saat kirletilmişti ve değişik bir zamanı gösteriyordu. İşte o zamandan fırlayıp gelmiş bir ihtiyar, apayrı bir hâl lisanıyla bize çay servisi yapıyordu. "Çağdaş hıza" alışmış torunlarına bu dil ve çalışma gülünç geliyor; tüm çabasına rağmen bize uyumsuz, sakil, devrini tamamlamış görünüyor ve küçümseniyordu. Tıpkı atalarımız ve bıraktıkları kültür mirası gibi... Halbuki çayında, zamanı soysuzlaştıranlara inat; o asîl ve özgün tarihî tad vardı. Bana nedense, yeni bir zaman demleniyor gibi geldi. Bir nöbet değişiminin, hizmete talip olup, başını meydana koymanın vakti neredeyse geçiyordu. "At Çiftliği'ndeki" atlar, Ahmet Haşim'in bir yazısını hatırlattı. Büyük şairimiz, belli zamanlarda huzursuz olan atlardan hareket ederek; "Şükretmeli ki insan, böyle belirli bir aşk mevsimine tabi değil! Öyle olmasaydı, baharın kokuları havaya dağılır dağılmaz kuduracak, insanın diş ve tırnaklarıyla kuracağı medeniyete, her sene bahardan sonra yeniden başlaması lazım gelecekti." diyordu. (Bize Göre, Kardelen Yayınları, sh. 41) Hayvanların dizginsiz özgürlüğüne imrenenler ve bir mânâda hayvanlaşmak isteyenler bir tarafa; aşktan değil bilâkis "aşksızlıktan", insanoğlu eliyle telâfi edilmeyecek büyük zararlar, hasarlar meydana geliyor; diş ve tırnakla kurulan medeniyetler, kin ve nefretle zevkle yıkılıyordu. Taze başlangıçlarsa, nice bahar zamanları geçse de bir türlü mümkün olmuyordu. Çünkü derûnumuzun nevbaharları ölüyordu. Bazılarının gönlü, zannederim "örtülüydü" ve bir türlü iç merkezinde yerini alamıyor; kendi tarafından "mürtecidir" diye dışlanıyor, horlanıyordu... Atlar masumiyetiyle, insan canavarlığıyla göz kamaştırıyordu. "Çamlı Köşkte", sohbet ve müzik eşliğinde yenilen lezîz akşam yemeğinden sonra; bu tatlı ve faydalı gezi sona erdi. Yol içinde yolun /yolculuğun çeşitliliği ve güzelliği... Yolcunun doygun sevinci. Teşekkürler Ereğli!
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
KAYALARIN GÖZYAŞI: İVRİZ PINARI

Hacer KARA - Gülay APA Araştırma Görevlisi
Serin bir Mayıs sabahı, TYB Konya Şubesi'nin düzenlemiş olduğu Ereğli gezisi için hazırlandık. Gezimiz 10:05'te başladı. Yaklaşık iki saat süren yolculuğumuz önceki gezilerde olduğu gibi çok keyifliydi. Fıkra anlatanlar, şarkı, türkü söyleyenler, şiir okuyanlar... Yolculuğun sonunda Konya'nın pek çok ilçesinde olduğu gibi, köy olmaktan kurtulamamış bir ilçeyle karşılaşacağımızı zannederken; Ereğli, doğal güzelliği, tarihi zenginliği ve düzenli kent dokusuyla bizi karşıladı. İlçe merkezinden Hititlerin tarım anıtı olan İvriz Kabartması'nı görmek üzere gezimizin ilk durağı olan Aydınkent (İvriz)'e yöneldik. Bilindiği gibi İvriz, Hitit devletinin kurduğu Tuwana Krallığı'nın merkeziydi. Ve bu kabartma dünyanın en eski tarım anıtı olması sebebiyle de özel bir öneme sahiptir. İvriz'de kutsal olduğu varsayılan bir su kaynağı ve hemen yakınında yer alan kaya üzerine oyulmuş İvriz Kabartma'sı, yaklaşık 4.20 m. x 2.40 m. ölçülerinde olup, Geç Hitit sanatının anıtsal bir örneğidir. Burada bereket ve barış tanrısı Tarhundas ile ona dua eden Kral Warpalawas'ın başları ve bacakları profilden, gövdeleri ise cepheden tasvir edilmiştir. Saçları ve sakalları kıvırcıktır. Kıyafetleri ise döneminin özelliğine uygundur. Daha büyük boyutlu olarak işlenen Tanrı, Krala sağ eliyle üzüm salkımı, sol eliyle başak demeti uzatmaktadır. O'nun, Kral Warpalawas'a sunduğu üzüm salkımı ve buğday demeti bereketi simgelemektedir. Kral Warpalawas'ın adının Asur yıllıklarında geçmesinden, kabartmanın yaklaşık olarak M.Ö. 730 yıllarında yapıldığı anlaşılmaktadır. Kabartmada Hitit sanatının yanı sıra Asur, Arami ve Frig sanatının etkileri de izlenmektedir. Kabartmalarla ilgili bilgileri aldıktan sonra buradaki bir tesiste öğle yemeği için ara verdik. Şırıl şırıl akan suyun kenarında, mis gibi tereyağında kızarmış, oldukça lezzetli bir alabalık yedik. Yemek molasının ardından Ereğli'ye tekrar yöneldik. Burada yaygın bir görüşle Karamanoğullarına atfedilen Ulu Camii ve Osmanlı dönemi eseri olan Rüstem Paşa Kervansarayı'nı gezdik. Ulu Camii; doğu-batı doğrultusunda, enine dikdörtgen planlı, mihraba dik dokuz sahınlıdır. Üst örtüsü düz toprak damdır. İkisi kuzeyde, biri doğuda olmak üzere üç girişi bulunan cami, çift katlı dikdörtgen pencerelerle aydınlatılmaktadır. Kuzeydoğuda, sekizgen bir kaideye oturan minare, 40 m. Yüksekliğindedir. Kesme taşla inşa edilen minare, silindirik gövdeli, tek şerefeli ve şerefe altı mukarnaslıdır. Kaynaklarda minarenin aynı zamanda gözetleme kulesi olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Bunun en önemli sebebi olarak ta, şerefedeki kapının kuzeye bakması gösterilmektedir. Sekizgen pabuç kısmında, sivri kemerli nişler açılmış ve kemerlerin üzerine rûmî motifleri işlenmiştir. Ayrıca nişlerin altında bir yazı kuşağı dolanmaktadır. Minare gövdesi 10 yatay kuşağa ayrılmıştır. Gövdenin külâh kısmında çini kalıntıları yer almaktadır. İç kısımda sahınları ayıran sütunlar devşirme olup, farklı başlıklara sahiptir. Kuzeyde, mihrap duvarına paralel mahfil yer almaktadır. Güney cephedeki mihrap ve hemen yanındaki minber orijinal değildir. Yapı oldukça sadedir. Yapının kesin tarihi bilinmediğinden, tarihleme noktasında değişik görüşler öne sürülmekte ve yapının Selçuklu eseri olabileceği belirtilmektedir. Ancak caminin vakfiyesinden anlaşıldığına göre, 860/1456 yılında, Karamanoğlu İbrahim Bey'in oğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. Rüstem Paşa Kervansarayı; Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Damat Rüstem Paşa tarafından, Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Yapının basık kemerli girişinin üzerindeki kitabeliği boş bırakılmıştır. Tarihi belli olmamakla birlikte 1552'de Akhüyük'te Şehzade Mustafa'nın boğdurulmasından sonra yapıldığı belirtilmektedir. Kervansaray 54 m. x 29 m. ölçülerinde olup, doğu-batı doğrultusunda oldukça büyük bir alanı kaplamaktadır. Kapalı kısım kuzey-güney doğrultusunda, yan yana beş tonozla örtülmüştür. Yapı malzemesi olarak taş ve tuğla kullanıldığı görülmektedir. Osmanlı dönemi hanlarının bir özelliği olarak ocak sistemi ve bacaları bulunmaktadır. Günümüzde özgün işlevini yitiren kervansaray, çarşı olarak kullanılmaktadır. Tarihi yapıları bunlarla sınırlı kalmayan Ereğli'nin merkezinde ve köylerinde başka eserlerde görmek mümkündür. Ereğli Eski (Şifa Hamamı) Hamam, Cağaloğlu Bedesteni, Şeyh Şihabüddin Sühreverdi Manzumesi bunlardan bazılarıdır. Tarihi yapıların ardından kendimizi Atatürk Parkı'nda eski Meram bağlarını aratmayacak kadar güzel, koyu bir yeşilin arasında bulduk. Geniş bir mera içinde koşturan atlar bizi farklı bir âleme götürdü ve hepimiz rüzgârda süzülürcesine koşan, yele ve kuyrukları savrulan bu asil ve güzel varlıkları fotoğraf karelerimize sığdırabilmek için adeta zamanla yarıştık. Buradan ayrılmamız güç olsa da bu kadar güzelliği bir güne sığdırmak zorunda olan ekibimiz biraz da içini bir bardak sıcak çayla ısıtabilmek için havuz kenarında mola verdi. Havuzda yüzen ördeklerin sevdasına düşüp kenardaki masaya yönelen bizlere gruptan kopmanın cezası bir bardak soğuk çay oldu. Akşamın serinliğine daha fazla dayanamayan ekibimizle, yemek için kapalı bir mekana geçtik. Sohbeti akşam yemeğinden daha doyumsuz olan bu mekandan geride çok güzel anılar ve yaşanılası anlar bırakarak Konya yoluna düştük. Ve hepimizin belleğinde sıcak bir gezinin hatıraları kaldı. İvriz'in suyundan, Ereğli'nin havasından mıdır bilinmez bütün ekip günün bu geç saatine rağmen sabahki enerjisini hiç kaybetmeden şarkı ve şiir dolu yolculuğunu sürdürdü. Yaklaşık olarak 23.40'ta "Konyamız"a ulaştık. Daha öncede belirttiğimiz gibi serin bir havada gerçekleştirdiğimiz Ereğli gezisi, geziye katılanlardan olsa gerek, çok sıcak bir biçimde tamamlandı. Gezi ekibinden bazı arkadaşların gece meydana gelen depremi hissetmemeleri de gezinin dolu dolu geçtiğinin bir delili sayılabilir. Bize bu güzel günü yaşatanlara teşekkür ediyoruz. Akşehir gezisinde buluşmak dileğiyle...
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
HERAKLE - ERKİLİ - EREGLİ ...

Hilal Seyhan - Yazar
"Ben hakim ve kahraman Tuvana Kralı Warpalawaş,sarayda bir prens iken bu asmaları diktim,Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin." Bu açıklama Tuvana ülkesinin krallarından Warpalawaş tarafından Ereğli İvriz'de bir kayanın üzerinde hiyeroğlif yazısıyla yazılmış (M.Ö. 800). Bereket tanrılan Tarhundas ve kralın kabartmaları kayanın üzerine oyulmuş, öyle etkileyici bir yerdeki.Ereğli'ye gidip bu kaya anıtını mutlaka görınek gerekiyo. Halkapınar ilçesine bağlı Aydınköy içinde bulunan bu kaya kabartmasını gördükten sonra etrafınıza göz gezdirdiğinizde her tarafın su içinde bir cennet olduğunu görüyorsunuz. İvriz'e gelmeden önce, yolların her iki tarafı yemyeşil kiraz bağlarıyla dolu. İvriz'e geldiğinizde ise gözünüzün görebildiği her yer derelerle çevrili, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde bu suyun fışkırdığı pınardan Peygamber pınan olarak bahsetmiş.O kadar ilginç ki gittiğinizde bu pınar bir yerden fışkırmış zamanla birkaç yerden daha ortaya çıkacakmış dediklerine göre de su hiç azalmaz, bahar ayları ortaya çıkarınış. Bu suyun etrafındaki çamur Evliya Çelebi'ye göre dertlere deva olduğundan Erkili yani Er çamuru deniliyorınuş. Ereğli'nin isminin buradan geldiği rivayetler arsında. İvriz Kabartınasının etrafı pınar ve çağlayanlarla çevrili. Ereğlili şair Cemali'nin su ve Ereğli hakkındaki medhiyesinde bu yeri şu iki mısra ile açıklaması gerçekten çok manidar. Didiler ol pınara şimdi İvriz Ne hikmettir ki akar böyle tiz tiz Kral Warpalawaş'ın Tanrı Tarhundas'tan istediği dua herhalde kabulolmuş ki Ereğli yemyeşil ve toprakları bereketli. Kral, Tarhundas 'tan bereket istemişti. Dileğin yerini isabetli seçmiş. İnsan buraları gördükçe Krala hak verınemek elde değiL.Derelerin etrafında balık lokantaları var çok şirin ve ortamı ferahlatıcl.Görıneyenler ve gitmek isteyenler için kaçırılmayacak bir yer.Tarih ve doğa iç içe, huzur verici.Memnuniyetle tavsiye ederim. Ereğli sadece İvriz'den ibaret değil,Atatürk Kültür Parkı muhteşem bir güzellik sergiliyor gözümüze. Öncelikle çok güzel dizayn edilmiş,her yer ağaç ve yerler çimen. O kadar geniş bir alana yayılmış ki insan hiç slkılmıyor. Piknik alanları da var.Konya'da böyle bir yer yok. En önemlisi at haraları mevcut. Atlarl otlarken seyredebilme keyfine erişiyorsunuz. Özgürce koşmaları sizi de alıp götürüyor bir yerlere... Ereğli, ilçe olarak kendini aşmış durumda yada bana öyle geldi. Çünkü bu konuda belediye başkanının çalışmaları gerçekten çok güzel ,insanda gayret intibası uyandırıyor. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nın beşincisini düzenlediği 14 Mayıs'taki Ereğli Gezisi Ereğli'yi tanımamız ve çevremize gezilip görülmesi açısında da tavsiye edilmesi bakuuından gerçekten yararlı oldu. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'ne teşekkür ediyorum. Bu güzellikleri yaşattığı için... . Ereğli'yi mutlaka gidin ve gezin tebessümle döneceksiniz..
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
Arkadaşla Yol Çabuk Bitermiş

Mustafa Karaçelebi - Yazar
TYB yıllık Çalışma takviminde "Yazılacak Çok Şeyimiz Var" başlığı altında yıl içine yayılmış çevre gezileri var. Bu gezilerin ilki, geçtiğimiz 14.05.2005 Cumartesi günü Konya'mızın büyük ilçelerinden Ereğli'ye gerçekleştirildi. Ben bu gezinin başından sonuna kadar okuyucularımla paylaşmak istediğim birçok güzelliği yaşadım. Edebiyatımızda gezi yazıları bilindiği gibi ayrı bir türdür. Köşemin müsaadesi doğrultusunda tahammül gösterebilecek okuyucularım için Ereğli'mizin birçok doyumsuz güzelliğinden bahis açacağım. Ereğli de; yeşil tabiat, çömert toprak, Kaylardan fışkıran şifalı sular, mutlu ve çalışkan insan, geleceğe umutla bakan bir Belediye başkanı bulduk. Cumartesi sabahı saat 09.10 da TYB önünde önceden planlandığı gibi geziye katılacak olan misafirler toplandı. Bu arada Organizatör sıfatı ile Hâkimiyet Yazı İşlerinden Sorumlu Müdür Mehmet Ali Köseoğlu, tebessüm ederek aramıza geldi. Cep telefonu ile birilerini aradı. 'Ulaşılmıyor!..' falan dedi. Birkaç denemeden sonra Otobüsle irtibat kuruldu. Mehmet Ali Köseoğlu'nun ardından TYB Konya Genel Merkez Sekreter Yardımcısı ve Konya Başkanı Ahmet Köseoğlu da geldi. Otobüsün birazcık gecikeceğini bu arada Ereğli Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan ve Kaymakam Cevdet Can'a Gezinin anısına takdim edilmek üzere TYB geçmiş yıllarda yapılan çalışmaların kitaplarından oluşan Bir seriyi hediye olarak paketlenmesi işi ile Ahmet Köseoğlu ilgilendi. Bu arada iki Köseoğlu'ndan söz edeceğiz. Bunların aralarında soyadı benzerliğinden başka bir akrabalık söz konusu değildir. M. Ali Köseoğlu aslen Kayserilidir. Şair ruhlu, duygusal bir yapıya sahip olan kardeşimiz başarlı bir şekilde Hakimiyet gazetemizin Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yapmaktadır. Ahmet Köseoğlu'nu tanırsınız. Halil Ürün'ün belediye başkanlığı döneminde Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlükleri'nde bulunduktan sonra, Mustafa Özkan döneminde de Meram Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yapmıştı. Şu anda Adliye Sarayı ile tramvay yolunun arasındaki Selçuklu Kümbetin alt tarafındaki eski iki katlı restore edilmiş ahşap Konya evinde bulunan TYB Konya Şubesi'nin Başkanlığını yapmaktadır. Az gecikmeli de olsa Lüx Ereğli Seyahat otobüsünde yerimizi alarak güzel güneşli bir cumartesi sabahında Ereğli'ye gitmek üzere yola çıktık. Çevre yolunu aşıp Ereğli yoluna otobüsümüz düşünceye kadar, yolcuların ağzı kıpır kıpırdı. Malum ülkemizde trafik terörüne çok kurban verildiğinden yolculuklara çıkarken mutlaka dualar okunur. Yanımda oturan Hüseyin Seleş de uzun dua okuyanlardandı. Bana da ayrıca söylemeyi ihmal etmedi. "Ben duayı bitirdikten sonra sohbet ederiz hocam kusura bakmayın" dedi. Ben de normal olan bu durumu 'normal' karşıladım. Yolculuğumuzun iki saat süreceğini biliyordum. Fakat arkadaşla yol çabuk biter derler ya, bu yolculukta hemen bitecek bir yolculuk gibi görünüyordu. Ahmet Köseoğlu ve iki güzel kızları ortamı hemen yumuşatarak ve yol gerginliğini bir anda yol eğlencesine dönüştürüverdiler. Ben Ayşe Tuba Köseoğlu'nu TYB'nin avlusunda ilk gördüğümde sıcak bir merhaba için "Hava güzel gök mavi, Okula giden enayi" demiştim. Otobüste yazar şair ağabeyleri ile bu ayağı hemen şiire çevirmişler ve babasından izin isteyerek yazdıkları şiiri okudu "Hava güzel gök mavi./ Okula giden enayi./ Okula da gitmeyenin;/ Olur sonu sanayi." Ahmet Köseoğlu, yolcuları tek tek süzdükten sonra Hâkimiyet gazetesi yazarlarımızdan İsmail Özkan'a laf atmadan edemedi. "İsmail bu aralar aşka biraz ara verip Ereğli'yi yazacak inşallah" dedi. İsmail ve arkadaşlar hepimiz gülerek ona katıldık. Otobüsümüz yola koyulmuşken yoldaki hükümetin vaat ettiği çift yol çalışması gözden kaçmıyordu. Bu çalışmada epey de mesafe alınmışa benziyordu. Ereğli yolu kazanın yoğun yaşandığı yollardan biridir. Çünkü yolun engebesiz ve düz oluşu şoförleri gevşetiyor ve dikkatlerinin yoldan uzaklaşmasına sebep oluyordu. İnşallah bu çalışma ile anneler gözyaşı dökmeyecek, Çocuklar baba yolu gözlemeyecek, rahat bir şekilde korkusuz gidilip gelinecek. Gezimizin bilgilendirme sorumluluğunu Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Araş Görevlisi Gülay Apa tarafından yapılacağını anons eden Ahmet Köseoğlu kendisini mikrofona davet etti. Davet üzerine mikrofona gelen Gülay Apa katılımcıların tümüne hayırlı yolculuklar diledi. Yolda fıkralar, espriler, yapıldı. Sıra Çoban Ozan İsmail desteliye geldi. Mikrofona çağrıldığında çoktan şiirini hazırlamıştı. "Biraz gecikip yola düştük./Gevrek yedik sular içtik./ Sanki kanatlanıp uçtuk./ Bizler Ereğli'ye varacağız" diyerek uzunca bir şiir okudu. Büyük alkış aldı. Yarın: Ereğli'de Bizi Bekleyenler.
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
EREĞLİ'DE BİR CUMARTESİ

Nurdan TASA - Edebiyatçı-Yazar
Güzel dostlukların birleştiği bir yolculuk bu... Kültür paylaşımının olduğu gezide gidilen yer Ereğli... Türkiye'deki en büyük ilçelerden birisidir, coğrafi konumu , nüfusu ve şehirleşme düzeyi bunu bize kanıtlar. Yemyeşil örtüsüyle bizi karşıladı bahçeler. Baharın esintilerini taşıyan havasıyla İvriz'i kucakladık. Torosların eteğindeki bu küçük ama önemli köy, anılarda her zaman yerini alacak. Hititlerin eski yerleşim yeri olması, Hitit kabartmasında Hattuşaş'ın tanrıdan asma (üzüm) fidesini almasını konu eden kabartma, tanrının söylevinde olduğu gibi bereketli topraklarda üzüm yetiştirileceğini konu alır. Dünyanın dört bir yanından turistin ilgisini çeken bir kabartma yurdumun her köşesinin ne kadar önemli olduğunu vurgular. Su... İvriz suyu... Bu kadar lezzetli ve soğuk suyun pınarlardan çıkısını hayranlıkla izledik ve tabiatın suyla anlam kazandığını, yeşil bahçeler ve alabalıklarla bir kez daha gördük. Kurulan alabalık çiftlikleri ve baraj suyun değerlendirildiğini gösteriyor. Sarıca ve İvriz'deki bahçelerin birer kiraz cenneti olduğunu öğrendik. Buradaki beyaz kirazın İtalyanlar tarafından satın alınarak ihraç edildiğini ve patentinin de alınacağını öğrendik. Ayrıca kiraz festivali de Temmuz ayında bizleri bekliyor. İvriz dönüşü Torosların eteğinde eski İvriz Köy Enstitüsü, Öğretmen Lisesi, Anadolu Lisesi, Polis Okulu ve S.Ü. Meslek Yüksek Okulları gezildi. Okuma-yazma oranının ilçede çok yüksek olusu insanların ne kadar bilinçli olduğunu gösteriyor. Ünlü İstasyon caddesi şehrin ne kadar gelişmiş olduğunun simgesi, Kwangjin parkını Koreli kardeşlerimiz Ereğlilere hediye etmiş, kardeş şehir olmuşlar. Korede şehit olan yüzbaşının esiyle görüşülerek başlamış her şey...Yıllar sonra ki iade-i itibar... Ersu meyve fabrikası, Sümerbank kumaş fabrikası, Şeker fabrikası, Tekstil, Süt ve süt ürünleri fabrikaları Ereğli'nin sanayisi için ipuçları veriyor bize. Meram'ı, Hatıp'ı bize unutturan Atatürk Kültür Merkezi,yüzme havuzu,tenis kortları, yürüyüş yolu,futbol sahaları, yarış atları yetiştirilen haralarıyla, yapay göller ve her renk yeşiliyle, sizi kucağına alıyor ve Ereğli'den unutamadığımız görünümlerle ayrılıyoruz. Ereğli Belediye Başkanımız Ahmet ÖZDOĞAN'ın bu geziye katkıları, organizasyondaki kusursuzluk Ereğli gezisinin basarisini arttırıyor ve tekrar gelmek için heveslendiriyor. Teşekkürler Başkanım; yurdumun böyle güzel ve nezih bir ilçesinin çağdaş koşullarda gösterdiği gelişme O'nu farklı bir yere koyuyor.
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
ÜÇÜNCÜ ŞEHİRİN(1) İNCİSİ EREĞLİ KENTİ yada KALBİM EREĞLİDE KALDI !

Ömer Tokgöz - Kariyer Danışmanı-Yazar
Türkiye Yazarlar Birliğinin çalışmalarını 1982 yılında Milli Türk Talebe Birliğinin İstanbul Feriköy Konya Öğrenci Yurdunda kalmakta iken hediye edilen kültür-sanat yıllıklarıyla tanıştığım günden itibaren izliyorum. TYB Konya Şubesi Başkanlığının etkinliklerine 2001 yılından itibaren aktif olarak iştirak ediyorum. 14.05.2005 günü Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi Başkanlığı tarafından 2005 yılı etkinlikleri kapsamında planlanan "Ereğli İvriz Kaya Kabartmaları" konulu gezi proğramına katıldım. TYB Konya Şube Başkanı sayın Ahmet Köseoğlu ve değerli yönetim kurulu üyeleri engin bir mütevazilikle çalışmalarını sürdürmekteler. TYB Konya Şubesi otantik stilde mevcudiyetini koruyabilen nadir memleket evlerinden birinde kentin sosyal kültürel ve edebi yaşantısına arzettiği çeşitli etkinliklerle hem üyelerini bir araya getiriyor, hemde birikimlerini toplumla paylaşmak isyeyen kişi ve kuruluş temsilcileri ile bu kültür halesinin etrafa sunduğu yakamozlarla "dolu zamanlarda" etkileşimde bulunmak isteyen benim gibi okur ve izleyicilerle ivazsız ve garazsız bir platform niteliği gösteriyor. Ereğli gezi proğramının dolu dolu geçmesinde TYB Konya Şubesinin etkinliğine ev sahipliği yapan Ereğli Belediyesi Başkanı ve İnşaat Mühendisi sayın Ahmet ÖZDOĞAN' ın engin misafirperverliği ve dinamik kişiliği ile Kültür Müdürü sayın Fethi DİNÇER bey ve personelinin ayrı bir katkısı oldu. Kültür Müdürlüğü tarafından birinci elden bizlere sunulan bilgiler ve Ereğli belediyesi kültür yayınlarında yer verilen bilgiler belleklerimizde ayrı bir yer tuttu . Proğram kapsamında başlıca gezilen ve görülen yerler arasında İvriz köyü, İvriz Kaya anıtı, Ereğli Meslek Yüksek Okulu, Kwanjin Güney Kore-Ereğli kardeşlik parkı ve Kültür Park yer aldı. Kültür Park deyince kısa bir parantez vermek isterim; Gerçekten ismiyle müsemma 1500 kişilik amfiteatr, futbol-basketbol-voleybol sahaları, olimpik havuz, yeşilin ve yöreye özgü flora faunanın tablo güzelliğinde buluştuğu ağaçlandırma tarzı, cins yarış atlarının yetiştirildiği At harası, yürüyüş parkurları, piknik alanları, kameryalar ile başta Konya Büyükşehir Belediyesi olmak üzere ülkemize ve dünyaya entegre regreasyon alanı yapılanması için örnek teşkil ediyor. Tematik gezi ve seyahat odaklı proğramda bizlere Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Sanat Tarihçisi sayın Gülay APA mihmandarlık yaparak İvriz köyünde bulunan dünyanın ilk yazılı tarım anıtı olan kabartma kaya anıtına ve yazıtına yönelik bilgilerimize açılım getirdi. Sayın APA M:Ö 1200-742 tarihleri arasında yörede egemen olan Tuvana krallarından Warpalavas tarafından yapılan anıt bağlamında temel karakterleri olan bereket tanrısı ve ona ibadet eden kral figürleri, yazıt içeriği ve giyim-kuşam biçimlerinden yola çıkarak dönemin sosyal-ekonomik yaşantı biçimlerine de ışık tutan anıtın tarım ürünleri ve tekstil sektörünede ışık tuttuğunu katılımcılara aktardı. Sayın APA tarafından bilgilendirildiğimiz gezi proğramında tarihsel arkaplana sahip ikinci bir mekan ise Ereğli kent merkezinde bulunan Ulu camii ve Rüstem Paşa Kervansarayı oldu. Karamanoğulları Beyliği döneminde yaptırılan Ulu camii gözetleme kulesi olarak da kullanıldığı rivayet edilen 40 metre uzunluğundaki ilginç dizaynı ve bol sutünlü cami mimarisi ile dikkat çekti. Rüstem Paşa(2) Kervansarayında ise tarihi bir anekdotu paylaştık. Kanuni Sultan Süleyman'ın türkmen asıllı (!?) oğlu Şehzade Mustafa' nın 1552 yılında Ereğli kent merkezine 3-5 km uzaklıkta bulunan Akhüyük' te padişah otağında öldürülmesi hakikatı ile bir tür "timsah gözyaşları" kabilinden Ereğli halkına Kanuninin sadrazamı ve damadı Rüstem Paşanın bir lütfü olarak yapıldığı rivayet edilmektedir. İkinci olarak Rüstem Paşa Kervansarayından yola çıkarak önemli bir yaramıza değinmek istiyorum. Döneminde ticaret yolları üzerinde konaklama ve yol güvenliği sağlamak amacıyla yapılan kervansaraylar ve benzeri binalar , bugün yapılış amaçlarına ya ters biçimde kullanılıyor ya da metruk bir vaziyette geçen zamana tanıklık etmeye devam ediyor. Halihazırda mimarlarımızın, inşaat mühendislerimizin ve jeololoji mühendislerimizin zemin etüdü, bina tasarımı, kullanım amaçlarına uygunluk noktasında 21.yüzyılın gerektirdiği olanaklarla özgün mimari örnekleri sergileyemediği bilinen bir gerçek...Yapılması gereken tüm tarihi eserlerimizi başlangıçta öngörülen konaklama-dinlenme-güvenlik-eğitim vb. Yapım amaçlarını ve bugünün insanının aynı türden gereksinimlerine karşılık gelecek biçimde sivil ve resmi toplum tarafından restorasyon politikası oluşturup uygulamaktır. Ereğli Rüstem Paşa Kervansarayının bugünkü kullanımına baktığımızda Mimar Sinan'a ve mimari usluba ihanet sayılabilecek bölmeler/düzenlemeler ve 1 YTL işporta tezgahları karşımıza çıkmaktadır. Yolculuk boyunca yaşanan bir diğer güzellik ise katılımcıların birbirleriyle olan diyaloglarını, tanışıklıklarını ziyadeleştirmeleriydi. Klasik yolculuklarda -mesela öğrenci gezileri- yaşanan sahne-mikrofon diyalogları, atışmalar ise geçmiş ve gelecek arasında bugüne yansıyan nostaljik bir esinti oldu. Ereğli'den bahsederken yazı boyunca "kent" sıfatını bilinçli bir şekilde kullandım ki; Bu gezide yetkililerden ve yerel sohbetlerden edindiğimiz bir diğer izlenimde Ereğli'nin yönetsel olarak ve sıradan bir ilçe hüviyetinde görülmekten ve İl teşkilatına geçememenin doğurduğu ekonomik ve sosyal olumsuzluklardır. 120 bin nüfusuyla, Organize sanayi bölgesinde bulunan 71 sanayi kuruluşu, 7 bölümlü 1100 öğrencili Meslek Yüksek Okuluyla, Polis MYO, 35.513 öğrencisiyle, 4500 dolarlık GSMH ile,% 91 okur-yazarlık oranı ile, Endüstriyel Sanayi Fuarı ile, Kiraz festivali ile ve modern mimarisi, çağdaş görünümü ve geleneklerini birlikte sürdürebilen muhteşem uyumu ile "KENT" sıfatını birçok büyükşehirden ve kendisinden küçük 32 ilden ve kıyas kabul etmeyecek derecede küçük bir çok ilçeden daha çok hakediyor. Rahmetli Kadri Şençalar beyin bestesiyle KONYA hakkında hafızalara yer eden "yeşil olur şu konyanın meramı" şarkısındaki meram kelimesinin yerine "ereğlisi" yazılsa mana ve besteden hiç bir şey eksilmeyeceği gibi Ereğli ilçemizdeki yeşilliğin tüm tonlarıyla birlikte kiraz ve meyve bahçeleriyle kimse alınmasın ama Meramın yeşilliğine bile fark attığı kanaatindeyim. Nasrettin Hocamızın dediği gibi fikrime katılmayanlar 1-1.5 saatlik bir yolculukla Ereğli kentine misafir olarak meraklarını giderebilirler. Son söz TYB Konya Şubesinin Ereğli gezisine katılan herkes günün sonunda birbiriyleriyle teneffüs edilen baharın, yeşilin ve "nitelikli bir zamana" katılmanın verdiği gönül huzuru ile metropolün dağdalı, koşuşturmacalı karmaşasına döndüler ve "tebdili-i mekanda ferahlık vardır" düsturuna elhak tecrübeyle sabittir dediler.
(1) Ahmet Hamdi TANPINAR' ın beş şehrinde Konya üçüncü sırada okuyucuya takdim edilmektedir.
(2) Kanuni dönemi, Şehzade Mustafa 'nın katli, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa ilişkileri için farklı bir detay kitab : Şebeke, Yazar Yalçın Küçük
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
Aşk mı, Ereğli mi?

İsmail Özkan - Yazar
Her hafta cep telefonuma gelen bir mesaj vardır: "TYB'nin .... programına.. davetlisiniz." Uzun zamandır hayatımda olan iki isim bıkmadan usanmadan çeşitli kültürel etkinliklere beni davet ediyor: Sayın Ahmet Köseoğlu ve M. Ali Köseoğlu. Çoğuna katılamasam da -Özür dilerim- ara sıra nasiplenmek için uğruyorum. Bu hafta sonu da Ereğli'deydik. Otuzu aşkın Konyalı gazeteci-yazar ve eşlerinden oluşan bir ekip, Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi'nin öncülüğünde düzenlenen kültür gezisinde buluştu. İvriz'den tutun da At çiftliklerine kadar gezmedik yer bırakmadık. Benzeri bir geziyi daha önce de Beyşehir'e düzenlemiştik. Her ikisi de çok zevkliydi. Hoş sohbet geçen iki saatlik yolculuğun ardından ilk durağımız İvriz oldu. Selçuk Üniversitesi Araştırma görevlisi Gülay Apa ve Ereğlili meslektaşlarımızın refakatinde gezdiğimiz en güzel mekan İvriz Tarım Kaya Anıtı'nın çevresiydi. Anıtın birkaç yüz metre ilerisinden kaynayan dere, bölgenin yeşillenmesine ve piknik alanı oluşumuna neden olmuş. Öğle yemeğindeki balık ikramına bayıldım. Bacanağımla yediğim ilk gezi yemeği olarak kayıtlara düştüm ayrıca. İvriz'deki ilk yazılı Tarım Kaya Anıtı Tuwana Krallığından kalan önemli bir tarihi eser. Kitaplarda da gördüğünüz kabartmayı Bereket tanrısı Tarhundas'a karşı ibadet eden Kral Warpalawas yaptırmış. "Ne ileri görüşlü bir adammış" dedim içimden. Yıllar sonra bizim buraya geleceğimizi nasıl akıl etmiş. Meşhur oldu anlayacağınız (!). Sonraki durağımız Meslek Yüksek Okulu'ydu. Müdür Bey'le olan kısa sohbette anladık ki Ereğli'nin il olmaya Yüksek Okulun da Fakülte olmaya ihtiyacı var. Sıkıntılar buraya sığmayacak kadar fazla. Çözüm belli. Ulu Camide öğle ve ikindi namazını kıldıktan sonra Rüstem Paşa Kervansarayı ve Bedesten ile gezinin büyük bölümünü tamamladık. Kervansarayın restorasyonundan sonra içinde oturmak istemeyen sarrafların yerine gelen esnaf tarihi havayı bozmuş. Kelimenin tam anlamıyla bu bir facia. Caminin yapımı çok ilginç geldi bana. Önce minare gözetleme kulesi olarak Selçuklu Sultanı I.Mesut tarafından inşa edilmiş sonra Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından yanına cami yapılmış. Ereğli Kwanjin Kardeşlik Parkı'ndaki Kore Kamelyası ile Atatürk Kültür Parkı'ndaki muhteşem at şovunun ardından Camlı Konak'taki Ereğli Belediye Başkanı Ahmet Özdoğan'ın verdiği akşam yemeği geziye koyduğumuz son noktaydı. Sayın başkana ve gezi boyunca bize eşlik eden tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Gezi yoğun bir haftadan sonra iyi geldi. Konya'da 150 metrekare bir evde hafta sonunu geçirmeye gönlüm razı olmadı. Belki Meram'da bir sabah kahvaltısı olabilirdi lakin Ereğli'nin daha iyi bir tercih olduğunu şimdi anladım. Bu tür kültür gezilerine ihtiyacımız olduğu kesin. TYB Konya Şubesinin organize etmesi büyük bir fırsattı gazeteciler/yazarlar için. Hem stres attık hem yeni yerler gördük. Başkan Ahmet Köseoğlu ve ekibine teşekkür ediyorum. Devamı gelecektir umarım bu gezilerin. Aşk bu yazının neresinde diyenlere cevabım; Aşk Ereğli'nin kendisindeydi. Rüzgarla salınan kavak ağaçları arasındaki at toynaklarının sesindeydi. Her yerinden kaynayan İvriz Deresi suyunun hayal tadındaki köpüklerindeydi. İvriz kabartmasında tanrısına ibadet eden kralın elbisesinin kıvrımlarındaydı. Aşk Ereğli'nin kendisindeydi. Sorunun cevabı tabi ki Ereğli : ) Zaten o yol da aşka çıkmıyor mu?
*** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** *** ***
GÜZEL EREĞLİM

İsmail Desteli / Halk Ozanı - Şair

Dalında kuş bülbül ötüşür
Tarihin sular ile yarışır
Kuru bedene can karışır
Güzel yeşil Ereğli mde

Balık ızgara yedim kan buldum
Bir yudum suda can buldum
Adam gibi başkan buldum
Güzel yeşil Ereğli mde

Dokuz yüz ellide savaş olmuş
Bu gün Ereğli dostluk kurmuş
Pastadaki pay sana gelmiş
Koreden güzel Ereğli mize

Yapmışlar bir kore parkı
Belli oluyor yapı farkı
Güzellik ile dostlukları
Vemişler bak Ereğli ye

Ulu camisine vardım
Hakkın divanına durdum
Öğle namazımı kıldım
Bu güzelim Ereğli mde

Camide kemerli sütunlar
Selçuklunun eseri bunlar
Yanında kervan saraylar
Vardır yeşil Ereğli mde

Geldik Atatürk parkına
Takıldık doğanın çarkına
Doğal hayatın tadına
Doyulmuyor Ereğli mde

Uçsuz bucaksız yeşil park
Her taraflar temiz ve pak
Bir lokanta çamlı konak
Hizmet sunar Ereğli mde

Burada gezdik harayı
Yayılırdı koşu atları
Alnı çakal sekili ayakları
Şahlanıyor Ereğli mde

Muhterem Yaşar palalı
Ereğli li gönül insanı
Belediye başkan yardımcısı
Hizmete aşık Ereğli mde

Bilgisi beyninde ilçenin
Kültür müdürü fethi ertekin
Hizmet bir ibadettir beyim
Diyeni gördüm Ereğli mde

Çok değişik mimarisi
Sanırım ilçenin incisi
Duyun çamlı konak ismini
Güzel yeşil Ereğli mde

Parklarında yürüyoruz
Güzellikleri görüyoruz
İyi dostluklar kuruyoruz
İnsanlarla Ereğli mde

Suyun yeşilliğin çok zengin
Sanırım yoktur eşin dengin
Rabbim her şeyi buramı verdin
Gördüm yeşil Ereğli mde

Gurup gurup oturuldu
Yazar şair otağı kuruldu
Gönlüme ilhamlar doldu
Güzel yeşil Ereğli mde

Eşler çifter çifter gezer
Çiçeklerin güzel süzer
Havuzlarında ördek yüzer
Cana can katan Ereğli mde

Büyüksün otuz altı ilden
Büyülendim güzelliğinden
Buram buram tarihinden
Etkilendim Ereğli mde

Büyük küçük fabrikaların
Çok verimli toprakların
Ünlü beyaz kirazların
Vardır güzel Ereğli mde

Bu şair İsmail im yazdı
Gönlü Ereğli de gezdi
Seni şiir şiir süzdü
Aklım kaldı ereğli mde

Şairim coştu bakıyor
İçime ilham akıyor
Akşamın seri ni yakıyor
Ereğli min her yerinde

Bir çok atılım yapılmış
Yeni polis okulu açılmış
Doğal gazada ulaşılmış
Güzel yeşil Ereğli mde

Toplu konut binalar yapar
Meslek yüksek okulları var
Açılmış bulvar lar yollar
Güzel yeşil Ereğli mde


Güzel ak göl kuraklaşmış
Bütün kuş türleri kaçmış
O yöreye hüzün basmış
Güzel yeşil Ereğli mde

Yapmacık olsam bilinir
Yalandan söylesem gülünür
Kağıda yazsam silinir
Seni kalbime yazdım EREĞLİM.

Haberler Haberleri

Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni Taşkent'te yapılacak
TYB Konya'da Vefatının 100. Yılında Ziya Gökalp Anıldı - Felsefeyi Sosyolojiyle Yenilemek
Vefatının 30. yılında Tarık Buğra
Konyalı On’lar Perşembe Sohbetlerinde Nail Bülbül Konuştu
Konyalı On’lar Perşembe Sohbetlerinde Kâmil Uğurlu Konuştu