Konya'dan Cuma Namazını kıldıktan sonra çıkıyoruz.
İyi bir otobüs... Önce Ayetel Kursi'yi 7 defa okuyoruz, Fatiha ve hayırlı yolculuklar temennileri ile yolculuğumuz başlıyoruz.
Seyahat arkadaşlarımızda birbirinden kıymetli insanlar, şöyle not aldığım kadarıyla sizinle paylaşmaya çalışayım, AK Parti Konya İl Başkanı Ahmet Sorgun, Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Erkuş, Genel Sekreter Mustafa Dündar.
Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Köseoğlu, Yazarlar Birliği Başkanımız, ev sahibimiz Mehmet Ali Köseoğlu ve Bedir Köseoğlu.
Gazeteci dostum ve birlikte seyahat ettiğim yol refikim, Selman Selim Akyüz, Halil İbrahim Tongur, Barış Şayir, Şair Ahmet Aka, Salih Sedat Ersöz, Ömer Ersöz, İsmail Detseli, Zeki Oğuz, Ali Işık, Huzeyme Yeşim Koçak, Vural Kaya, Sadık Gökçe ve Eşi Anuş Gökçe...
İlk aklıma geliveren isimler...
Ve ismini yazamadığım da yine bir birinden değerli dostlarımız...
Konya'dan Niğde Ulukışla'ya kadar olan bölüm bölünmüş yol, Konya topraklarından çıkınca otobana giriyorsunuz.
Ne tuhaf Ulukışla'ya kadar gelen otoban, Konya'ya uğramadan, Ankara'ya gidiyor... Konya'nın itilmişliğini, değersizleştirilmişliğini en güzel bu yoldan giderken anlıyorsunuz. Konya'yı tanımayan, "ambulans alındı" diye sevinen, Konya ile ünsiyet kurmayan milletvekillerin bunu dert edeceğini zannetmiyorum.
Zira Konya ile zaten bir alakaları yok, onlar artık Ankaralılar ve zaten bu yolda Ankara'ya otoban olarak gidiyor...
Ulukışla'dan geçerken her zaman olduğu gibi yine Faruk Nafiz Çamlıbel'in Han Duvarları isimli şiiri beynimde yankılanıp duruyor...
"Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,"
Geçiyoruz.
Ardından Pozantı geliyor, İkindi Namazımızı burada kılıyoruz, yağmur yağıyor, birer çay içiyoruz ve yine yollardayız.
Sağ tarafta Adana var, otobüste sohbet koyulaşıyor...
Çukurova'nın mümbit topraklarını görüyorum, her halde buğday hasadı yapılmış, tarlalar sürülüyor, demek ki başka bir ürün ekecekler
Ve yine şiir, "Kadınlar bilirim ülkeme ait, Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak, Göğüsleri Çukurova gibi mümbit"... Erdem Beyazıt'ı saygı ve rahmetle anıyorum.
Adana güzel bir şehir, gelişmiş, bir şehir. Çevreyolundan geçerken bile kendisini gösteriyor.
Ve Ahmet Sorgun Ağabey konuşmaya başlıyor... Öğrencilik yıllarımdaki gezileri hatırlıyorum, biraz hüzünleniyorum ama kimse anlamasın, gül.
Gülüyorum.
Her kes mutlaka küçük bir konu anlatıyor, Ahmet Sorgun ağabeyde anlatıyor, hatta bir küçük şiir okuyor, Karacaoğlan'dan...
Sonra Mustafa Erkuş Bey konuşmaya başlıyor, dikkatlice bakıyorum acaba nasıl konuşacak? Şaşırtıcı bir bilgi birikimi dikkatimi çekiyor, anlattıkları ile kitap okuduğu net bir şekilde anlaşılıyor.
Ve Mustafa Dündar... Çok güzel bir hikâye anlatıyor, biz de dinliyoruz. AK Parti Konya İl Teşkilatının bu görüntüsü beni mutlu ediyor, birikimli insanların siyasette etkili olması umut verici.
Mustafa Dündar Ağabeyin anlattığı hikâyeyi elbette buraya aktaramayacağım, fakat epey bir araştırdıktan sonra hikâyenin ismini ve bu hikâyeyi nerede okuyabileceğinizi öğrendim.
Hikâyenin ismi "Zan Uşakları" ve Ahmet Edip Uysal'ın "Yaşayan Türk Halk Hikâyelerinden Seçmeler" isimli eserinde bu hikâye var, bilginiz olsun. Bu hikâye ile ilgili daha fazla bilgisi olan varsa, bize aktarırsa onu da aktaracağımızı ifade etmek isterim.
Neticede bu seyahatte, Bostan ve Gülistan konuşuluyor, Mesnevi konuşuluyor, Kelile ve Dimme konuşuluyor, Dadaloğlu, Karacaoğlan konuşuluyor...
Böyle seçkin insan topluluğunun arasında olmayı Rabbim bize lütfediyor. Şükrediyorum.
İsmail Detseli Karacaoğlan'dan bir türkü söylüyor.
Seyhan'dan geçiyoruz, bir kale görüyoruz, sarp dağları koruyor adeta. İsyankâr tabiatın görkemli tarihi canlanıyor hayalimde...
Derken Osmanî'ye... Osmaniye Adana'ya göre çok daha küçük ama verimli toprakların üzerinde kurulu. Akdeniz iklimi kendisini hissettiriyor. Portakal, mandalina ağaçlarının olduğu tarlaların yanından geçiyoruz.
Maraş'ı göremiyoruz, sadece Maraş sınırın içinden geçmiş oluyoruz. Keşke Yazarlar Birliğimiz bir de Maraş'a gezi düzenlese.
Ve Gaziantep... Saatlerimiz 22.30'u gösteriyor. Gaziantep'e giriyoruz.
Hamiş; Meraklılarına duyuralım, yarın bu konuları yazmayacağım, gündem yoğun. İnşa Allah Cumartesi ve Pazar günü bu yazı dizimize devam edeceğiz...