Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi'nin 399. ve Temel Kültür Dizisi'nin 10. eseri olarak yayımlanan Turan Koç imzalı "İslâm Estetiği" isimli kitap, İslam estetiğinin epistemolojik ve pratikteki gayesini ortaya koymayı hedefliyor. Beş ana bölümden oluşan kitabın ilk bölüm başlığı: "İslâm Estetiği ve Sanatının Ufukları". Takip eden "Güzellik ve Estetik Tecrübe" başlıklı bölümde güzellikle iyilik, ulvilik, hakikat etraflı olarak irdeleniyor. İslâm estetiği ve sanatının kelâmî boyutları, estetik delil, sanatta yaratma konularının da yer bulduğu kitapta, İslam sanatının önemli kolları; hat, tezhip, mimari, tezyinat, şiir ve musiki ayrı ayrı ele alınmış. Son bölümde ise çok tartışmalı konulardan biri olan İslâm sanatı ve resim var.
Turan Koç'un "İslam Estetiği"nde Türkiye ile ilgili yaptığı tespitler oldukça önemli. Yazara göre Türkiye'de estetik ve sanatla ilgili yapılan çalışmalar oldukça sınırlı. Az sayıda eğitim kurumunda sanat ve estetik alanında ders veriliyor. Estetik ve sanat felsefesi alanında yazılmış eserlerde takdim edilen kuram ve öğretilerde de belirli bir hayat tarzı takdim ediliyor. Dini duyarlıkların önemsenmediğini ve dini hakikatlerin liyakatsiz kişiler tarafından yorumlandığını söyleyen yazar, bugün İslam'ın estetik görüşünün ne olduğu hakkında pek kimsenin tam anlamıyla bilgi sahibi olmadığını vurguluyor. Çünkü estetikle ilgili yapılan çalışmaların geneli, sanat tarihiyle veya belli bir alan ve dönemle ilgili yapılan çalışmalardan ibaret. Bu noktada yazar estetiğe perspektifimize yeni bir açılım getirmeninin gerekliliği üzerinde önemle duruyor: Pekala, estetiğe sanatkarın penceresinden bakabileceğimiz gibi, bilim adamının penceresinden de bakabilmeliyiz. Ve tabii estetiğin sosyal bilimlerle ve dinle ilişkisi de gözden uzak tutulmamalı... Yapılan bu tespitler, İslam'ın estetik anlayışının 'ne'liği konusunda derinlikli bir çalışmalara gerek duyulduğunu gösteriyor. Koç'un, hem etraflı bir inceleme olan hem de sade anlatımıyla kolay okunan kitabı, bu alandaki eksiklikleri belirli ölçüde azaltacağa benziyor.
İslam estetiği üzerine ciddi uğraşlar veren Turan Koç, Kitabını, mümkün olduğu kadar sade bir dille, felsefi dayanaklara da inerek kaleme aldığını söylüyor: "Bu çalışmada İslam'ın estetik ve sanat anlayışı, mümkün olduğu kadar sade bir dille ve felsefî ve kelâmî dayanaklarına inilerek, derli toplu bir şekilde ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmada güdülen gaye, İslam'ın çok köklü bir estetik ve sanat görüşünün olduğunu uygun bir dille ortaya koymak olmuştur."
Din sanat ilişkisi söz konusu olduğunda, İslam sanatı, bütün tarihi tezahürlerinde kaynağı ile ayrılmaz bir bütün sergiler. Çünkü İslam sanatının temelini, İslam'a ait değerlerin birliği ilkesi oluşturur. İslam sanatında güzel ile iyi, işe yarama ile zevk verme birbirinden bağımsız değerler olarak görülemez. Cibril hadisesi buna iyi bir örnek:
"Cibril hadisinde geçen İslam, İman ve İhsan kavramları dinin özünü oluşturmaktadır. İhsan kavramı, güzellik, zarafet, inceliğin hayata yansıtılmasıdır. İman ihsanla güzelleşmektedir. Bütün güzellikler, Allah'ın cemalinin yansımasıdır. "Allah güzeldir, güzelliği sever." Yaratılan bütün varlıklarda bu güzellikten bir işaret ve nümûne sergilenmektedir. Estetik, varlıklardaki güzellik sırrını keşfetmeye çalışan bilim dalıdır. Bu varlıkların güzelliğinin gözle görülmesi tamamlayıcı çözüm sağlamamaktadır. Göz, varlıktaki güzellik kavramına tanık olurken, kalbin de bu güzelliğe nüfuz etmesi gerekmektedir. Güzellikle hakikat arasında da bir ilişkinin kurulması, ideal olan bu iki kavramın buluşmasıdır."
"Sarı, parlak renkli bir inek, bakanlara sürur verir" (Bakara suresi, ayet 69) ayeti de güzelliğin sadece gözle ilgili olmadığına işaret ediyor. Göz, ineğin güzelliğine ve rengine tanık oluyor. Gözün gördüğü güzellik de gönüllere sürur veriyor. Başka bir ayette de cennet tasvir edilirken "Canın çektiği ve gözün lezzet aldığı her şey orada" (Zuhruf Suresi, ayet 71) ifadelerine yer veriliyor. Din ve sanatın birbirini tamamlayan unsurlar olduğu bu örneklerde de açıkça görülüyor. Dengeli bir biçimde hareket ediyor olmaları özellikle üzerinde durulması gereken bir husus. Çünkü sanat ilhamını dinden alır. Ancak, dinin yerini almaya kalkışmaz. Din de kendisini sanatın yerine koymaz. Din de, sanatta insan hayatını düzenleyen unsurlardır.
Geleneksel sanat, kutsal sanat, dini sanatlar birbirinden kopmadıkları gibi birbirlerinin özdeşi de değildir. Turan Koç, bu sanatlar arasındaki farklılıkları şöylece belirliyor: "Geleneksel veya daha özel olarak dini sanat, doğrudan veya dolaylı bir şekilde geleneksel bir medeniyetin manevi ilkelerini yansıtan bütün tezahürlerini ifade eder. Kutsal sanat ise daha dini ve manevi dünyaya atıfta bulunur. Kutsal sanat bireyi aşan bir özelliğe sahiptir ve bu bakımdan, her zaman için dikkat çekecek derecede gayri şahsidir ve çoğu durumlarda da isimsiz ve imzasızdır."
Yeni Şafak/Kitap 13.08.2008