KAYIP ATLAR HARİTASI

Abak, Gülşah'ın bir gül medeniyetini temsil ettiğini söylüyor. "Bağdat'tan Dönen Şiirler"in yazarı Şaban Abak, uzun bir aradan sonra ikinci şiir kitabı...

Abak, Gülşah'ın bir gül medeniyetini temsil ettiğini söylüyor.

"Bağdat'tan Dönen Şiirler"in yazarı Şaban Abak, uzun bir aradan sonra ikinci şiir kitabı "Kayıp Atlar Haritası"nı (Ebabil Yayınları) yayımladı. Abak'ın, yaklaşık on üç yıldır yazdığı ve bazı edebiyat dergilerinde yayımladığı şiirlerini bir araya getiren kitap, atı Gülşah'ı arayan Durmuşoğlu Duran'ın hikâyesini anlatıyor.

Ahmet Kabaklı'nın yıllar önce Diriliş Akımı'nın genç şairleri arasında saydığı Abak, Kayıp Atlar Haritası'nda coşkun bir sesleniş ile at simgesinin peşine takılıp kayıp bir medeniyetin izini sürüyor. Kitapta, şiir kitaplarında görmeye alışık olmadığımız 'birinci cilt' ibaresini kullanan Abak, Durmuşoğlu Duran'ın hikâyesinin burada bitmeyeceğinin sinyalini veriyor.

Şair Şaban Abak'a kitabın neden bu kadar geç kaldığını soruyoruz. Zor bir kitap olduğunu söylüyor. Neticede bir şiir kitabı ve birbirinden bağımsız şiirlerden oluşuyor. Fakat Abak, bir arada okunduğunda okuyucu 'ilave bir tat' daha alsın diye şiirleri yeniden tasarlamış. Bu ise her şiir için aynı tür ilhamı gerektirmiş ve birinci cildin tamamlanması 13 yıl sürmüş. Durmuşoğlu Duran'ın aradığı at, bir gül medeniyeti ile o medeniyeti yapanları temsil ediyor. Bu aksiyon ruhu, Murat Hüdavendigâr'ın, 'Attan inmeyesüz.' vasiyetinde en güzel şekliyle ifadesini bulmuş. Abak, at mazmununun, hür ve egemen olmayı da bünyesinde taşıdığını söylüyor. "Ama bir yer geliyor ki aradığımız at, insan olarak yaratılışımızın mana ve gayesi içine giren, yitirilmemesi için üzerine titrememiz gereken ne varsa hepsinin simgesi de olabiliyor." diyor.

Kayıp Atlar Haritası'nda Durmuşoğlu Duran, Gülşah'ı, bazen Tuna Nehri'ne, bazen Mostar Köprüsü'ne, bazen de Hacı Bayram Veli'nin türbesinde bir pervaneye soruyor. Buraları, yitirilen bir medeniyetin kalbinin attığı yerler. Şaban Abak, arayışta muteber olanın, maddi âlemde değil, iç dünyamızdaki arayış olduğunu söylüyor. Hacı Bektaş-ı Veli'nin "Her ne arar isen kendinde ara" sözünü hatırlatan şair, Duran'a kitapta, "Çin'de mi aramalı insan / İçinde mi?" diye sordurduğunu hatırlatıyor. İçteki arayışın tezahürü olarak da fizikî yolculuklara çıktığını söylüyor. Kayıp Atlar Haritası'nda, Duran'ın atının izini sürmesine yardımcı olan birçok mürşidi var. Fakat ona yardımcı olan asıl faktörün, yaratılışındaki süvarîlik ruhu olabileceğini söylüyor Şaban Abak: "Duran'ın mantığına göre insanlar ikiye ayrılır, süvariler ve yayalar. Duran süvari iken yaya kalıyor, trajedisi bu. Bundan kurtulmaya kararlı."

Şaban Abak, hem destanlardan, hem mesnevi formundaki eserlerden hem de halk hikâyeleri ve efsanelerden aldığı ilhamları şiirine taşımış. Kitap hakkındaki 'modern bir diriliş destanı' tanımlamalarını iddialı bulan şair, "Ama inşallah o destanın bir cüzüdür. Allah'ın izniyle diriliş yakındır. Bir şafak devrinde olduğumuzun güçlü emareleri var." diyor. Kitabın sonunda, Bediüzzaman'ın suru üflemesiyle diriliş müjdesi veriyor şair. Dirilişin olup olmayacağını ise ikinci cilde bırakıyor. "Gülşah hayatta olduğu için bulmak daima mümkün. Belki elimizi uzatsak tutacak mesafededir, belki de sırtındayız. Yorulmaktan ve ümitsizliğe kapılmaktan başka engel yok." diyerek ikinci cildin sorularına geçmemize müdahale ediyor.

Şaban Abak, aslında bu çerçevede 40 şiir yazmayı ve bunları 20 senede tamamlamayı planlamış. İlhamını da 1993'te Sezai Karakoç'un bir sohbetinden almış. Duran'ın atını dağlara sorduğu iki şiiri 1994'te Kayıtlar'da yayımlamış. Fakat son üç dört yılda yazmayı seyrekleştirmesi, hem de dostlarının ısrarları sebebiyle iki kitap halinde yayımlamaya karar vermiş.

'Şiirimdeki ironi, kaybedişimizin trajedisinden geliyor'

"İroni, kaybedişimizin trajedisinden, soyluyken yoksul düşmüşlüğümüzden ileri geliyor. Çocukken, dedem, müridi olduğu Alvarlı Efe Hazretleri'nden öyle bir söz ederdi ki uçardım. El ele tutuşup camiye giderken evliyalarla, soylu, adil padişahlar ve muzaffer kumandanlarla kol kola samanyolunda turlar atıyormuşuz gibi gelirdi. Ortaokulda, 'geri kalmış ülkeler' tanımlamasını duyduğumda, kendimi hakikat medeniyetinin mensubu saydığımdan -bu aslında dedemin dünyasıydı-, o ülkelere acımıştım. Ertesi yıl öğrendim ki bize de geri kalmış ülke diyorlarmış. Dedemin sesiyle "Halt etmişler! Onlar kendi geriliklerine baksınlar." dediysem de içime bir hüzündür çöktü. İroni, hüznümüzün de bir yansıma biçimidir, bu yüzden içlidir de. Coşku ise ümitten, imandan ve aşktan doğar."

Zaman

Haberler Haberleri

Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni Taşkent'te yapılacak
TYB Konya'da Vefatının 100. Yılında Ziya Gökalp Anıldı - Felsefeyi Sosyolojiyle Yenilemek
Vefatının 30. yılında Tarık Buğra
Konyalı On’lar Perşembe Sohbetlerinde Nail Bülbül Konuştu
Konyalı On’lar Perşembe Sohbetlerinde Kâmil Uğurlu Konuştu