KİTAP GİBİ OKUNAN ŞEHİR TOKAT

Bekir ŞAHİN

TYB Konya Şubesinin düzenlediği Yazılacak Çok Şeyimiz Var, Selçuklu ve Osmanlı Şehirleri Amasya ve Tokat’a Gidiyoruz etkinliği dostları buluşturdu, hatıraları canlandırdı. 30 Temmuz - 1 Ağustos tarihleri arasında yapılan bu geziyi bir “gezi yazısı” ile taçlandırmadan olmazdı, Yazılacak Çok Şeyimiz Var demiştik seyahate niyet ederken.

Gezip görülen yerleri insanlara anlatmak seyyahlığın şanındandır, bunu kimi sözle yapar, kimi yazıyla. Biz her ikisini de yapmanın gayreti içerisindeyiz. Gezilen görülen şehirlerde gördüğümüz güzellikleri, hayırlı hizmetleri paylaşmak; yeni yerler görmek isteyen dostlara fikir vermek açısından önemlidir. Bunun aynı zamanda emr-i bi'l ma'rûf sayıldığı inancındayım.

Gezilen şehirler ve mekânlar hakkında genel tanıtım yazıları yerine tarihî bir mekân yahut bir konu seçip o konuda yazma fikrini Raşit Keskin Bey’in de teklifiyle murat ettik.

Neler yazacağımı, şehrin hangi güzelliğini yazacağımı düşünürken Evliya Çelebi imdadıma yetişti. Molla Hüsrev, İbn-i Kemal gibi Tokatlı altı şeyhülislamdan söz eden Evliya Çelebi, âlimler, fazıllar ve şairler şehri[1] olarak anlatıyor Tokat’ı. 1821 tarihli bir belgede[2] şehirde bulunan 12 medrese ismi zikrediliyor ve bu medreselerin sayısı bir takım kaynaklarda 24’e kadar çıkıyor. Dolayısıyla böyle bir şehirde Önemli kütüphaneler ve önemli belgeler içeren arşivler olmalıydı diye düşündüm.

Bu konular ile ilgili önemli bir şahsiyeti gökte ararken karşımızda bulduk. Kültür adamı, koleksiyoner, gönül ehli bir insan: Hasan Erdem. Bize Tokat’ı gezdirten rehberimiz. Öyle bir rehber ki, şehri tanıtırken şehrin ruhunu kalplerimize üflüyordu âdeta. Heyecanla, coşkuyla o anlattı, biz dinledik. Acaba bu heyecanın bir mektebi medresesi mi var? Hasan Erdem nerden mezun olmuş?

Hasan Erdem 1970 Tokat doğumludur. Esasen esnaf olan Hasan Erdem’in arşivinde 1900-1985 yılları arası Tokat’a ait 12.000’e yakın fotoğraf; 1500’e yakın semerci, saraç, demirci, marangoz, ahşap ve benzeri mahalli el sanatları üretim malzemeleri; 300’e yakın eski tartı aletleri, mahalli ölçekler; 8.000’e yakın Osmanlı Dönemine ait mahalli evrak; 150’ye yakın eski haritalar; 5000’e yakın muhtelif Osmanlıca kitap ve dergi, Tokat’a ait kartvizit ve mektup; 1200’e yakın yöreye özgü bakır mutfak eşyası; 60 adet farklı dönemlere ait Tokat seramik objesi, Tokatlı hattatlara ait hüsnü hat levha, berat ve fermanlar gibi malzemeler olduğunu öğrendim. Bu objelerden pek çoğunu Tokat Şehir Müzesine bağışlanmış. Tokat Şehir Müzesi şehir kültürü gözler önüne seren özenle düzenmiş çok güzel bir müze. Ayrı bir yazı konusu. Bu eserleri orada ziyaret etme imkânı da bulduk.

Hasan Erdem’in vaktiyle sekiz bine yakın kitabı varmış, bunun dört bini el yazması, bu eserlerin çoğunu uygun yerlere bağışlamış.

Hasan Erdem elyazması eserlerin pekçoğunu Tokat Mevlevihane’sine bağışlamış, ancak Mevlevihane restorasyonda olduğundan kitapları ziyaret edemedik. Ancak üzerinde “Fîhâ kütübün Gayyimeh” فِيهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌ (Beyyine,3) yazılı boş kitap dolabını fotoğraflayabildik.

Tabi biz Mevlevihanelerin güzel sanatlar fakülteleri gibi çalıştığını bilenlerdeniz. Bu önemli Mevlevihane’de hat eserlerinin, yazma kitapların da mutlaka olacağını düşünürken Hasan Erdem ile aramızda şöyle bir diyalog geçiyor:

-Peki, sizin bağışınızdan önce Mevlevihane’de başka kitaplar var mı idi?

-Sadece Marifetname ile Selçuklu Kur’an-ı Kerim’i. Mevlevihane kütüphanesinden, onun da ayrı bir hikâyesi var.

Hikâyeyi merak ettim. Onun anlattığı şekilde naklediyorum:

-Toplumda biliniyorum. Koleksiyonerim, dededen kalanlar var. Bir Ramazan günü -içeriye Nurten abla girdi. Nurten abla (Nurten Düzemen) son Mevlevi şeyhi Abdülahad Dede’nin torunu. “Sokak düzenlemesi yapılıyor binaların dış cepheleri ve çatıları tamir ediliyor. Buradan iki sandık kitap çıktı. Vakıflar Genel Müdürlüğüne gittim kimse gelmedi, müzeye gittim kimse gelmedi, Mevlevihane'ye gittim gelmedi. Kitapları aşağıya indirdim. En son seni söylediler anlar diye gel de bak” dedi.

Mübarek Cuma günüydü, pazar günü ikindin geleyim dedim. Gittim açtım sandığı, dakika bir gol bir, bir tane şecere 6-7 metrelik Halef Sultan Zaviyesinin Şeceresi, fermanlar, beratlar otuz kırk tane sonra matbu taş baskı eserler… Açtım titriyorum. Kimse sınanmadığı günahın masumu değil. Hayatımda geçirdiğim üç imtihandan biridir bana altın koy masa büyüklüğünde elimi sürmem ama bu işe zaafım var ya ötesi yok.

Abla ne yapacaksın bunları, dedim çıkarsam versem 300 dolar bu parayı fakir fukaraya ver, desem ya da alıp götürsem kırmaz beni. Ben sana bir ibare okuyayım sen ona göre kararını ver. Beddua ibaresini okudum: “Ne alınır ne satılır ne bulunduğu yerden çıkartılır. Allah kahrı gazap eylesin.” Titremeye başladı. Bizim bunu Mevlevihane'ye vermemiz lazım. Mevlevihane yapıldı restore edildi, müze oluştu. Ben de oraya verdim kitaplarımı, dedim.

Abime sorayım dedi, ben konuştum abisiyle tamam dediler. Al götür diyor. Ya abla nasıl götüreyim, dedim. Halil İbrahim Savaş Hoca, Ramazan günü akşamı teravih sonrası oturuyoruz. Sadece şecereyi emanet alırım dedim, abla müsterih ol saat dokuz, dokuz buçuk gibi gelip bunları teslim alacaklar dedim.

Sabah saat sekiz otuz beş, telefon çalıyor. Nurten abla.

-Gelemediler dedi.

-Ya abla sabret daha erken, dokuz oldu yine aradı gelmediler diye Vakıflar Bölge Müdürünü aradım.

Hocam bak böyle böyle, Mevlevihane Kütüphanesinin kitapları Mevlevihane kapanınca Dede götürmüş, ev de Mevlevihane'nin yanı. Hemen rahmetli evi satın almış, onun tavan arasına koymuş.

 Selçuklu beraatlar, fermanlar, mesneviler hele Marifetname müthiş, dünya haritası da var. Basit çizimler değil, güzel çizimler üstüne sanat tarihçisini aradım. Saat on, on bir dayanamadım gittim, ya size haber ediyoruz neden gitmiyorsunuz, dedim. Kadıncağıza gittim aynı bıraktığım yerde duruyor aynı odada gözler şişmiş, sabaha kadar uyumamış kadın sırf o bedduayı okudum diye.

-Abla senlik ne var, şimdiye kadar tavan arasında durmuş, dedim. Götürün bunları, diyor.

Götürdük, tutanak tutulacak, tutanak yok. Yazdık, ölçümleme yok. Teslim tutanağını imzalattım, birini Nurten ablaya verdim, birini aldım oraya verdim.

Sevincimiz bu seyahatte tavan yapıyor. Yeni bir kütüphanenin varlığından haber alıp içimizden “Elhamdülillah bulduk, bulduk…” diye nara atıyoruz. İnşallah en kısa zamanda bu kitapları ziyaret edip araştırmacılara bilgi aktarmayı ümit ediyoruz.

Tokat’ı anlatmaya devam…

Tokat’ta, Debbağhane, Debbağhane-i Cedid, Debbağhane-i Sagir isimli üç ayrı mahallenin bulunması Tokat’ın dericilikteki gelişen önemini göstermesi açısından dikkate değerdir. Söz konusu bu mahallelerin bugün varlığını sürdüren Dabakhane Camii etrafında bulunması bizi Tokat’ta Ahilik teşkilatı konusunu araştırmaya itti.

Ahilik teşkilatının bir debbağ olan Ahi Evren tarafından kurulmasına bağlı olarak debbağlar, Ahilik geleneği içerisinde diğer esnaf loncaları üzerinde nüfuz sahibi idi. Bu öneme binaen Tokat’ta Ahi sancağının Dabakhane Camii’nde bulunduğunu, 1970 yılına kadar Tokat’tan hac yolculuğuna çıkacaklar için yapılan geleneksel törende Ahi sancağının bu camiden alınmasıyla başladığını, Şeyh Şirvani’nin mezarının ziyareti ile törenin sona erdiğini[3] öğrendik.

Gezimizde Tokat mahallelerinde yer alan çıkmaz sokaklar da dikkatimizi çekti. Ulaşım açısından bugün için anlamlı görülmeyen çıkmaz sokak yapısının aslında önemli işlevleri bulunduğunu rehberimizin anlatımlarından öğreniyoruz:  Çıkmaz sokak başlarında genellikle zengin kişilere ait evlerin bulunduğu ve bu kişilerin sokakta evi bulunan fakirlerin halini takip ederek söz konusu bu insanların temel ihtiyaçlarını buradaki gözlemleriyle tespit ettiklerini, gerekli yardımları gece evlerinin önlerine bırakmak suretiyle yaptıklarını öğreniyoruz.

Tokat hayat-mekân ilişkisinin kopmadığı, medeniyet tasavvurumuza göre kurgulanarak inşa edilmiş bir şehir.

Seyyahların anlattığı[4] şehirde bulunan yüzlerce çeşmeden çoğu kaybolsa da hâlâ yaşayanları var. Kalanların suyunu içip, su şırıltısına şahitlik edebildik.

Anadolu’nun ilk umumi tuvaleti olan ve XIII. yüzyıla tarihlenen “Sık Dişini Helâsı” yeniden ihya ediliyor. Özellikle gayrimüslim tüccarların cami ve mescit tuvaletlerini rahatça kullanamayacakları düşüncesiyle inşa edilmiştir. “Sık dişini” ifadesi ise tuvaletin yoğun bir şekilde kullanıldığının göstergesi olsa gerek.

Rehberimizin ifadesine göre;  helaya ait giderin bağlandığı, rahatlıkla bir at arabasının geçeceği genişlikte boyutlara sahip kanalizasyon şebekesi bulunmaktadır.

Tokat’ta, sadece insanlara hizmet düşünülmeyip aynı zamanda diğer canlıların yaşamını kolaylaştırmaya yönelik tedbirler de alınmıştır. Bu doğrultuda Ali Paşa Camii, Ali Paşa türbesi, Sulu Han ve Paşa Hanı’nda mevcut farklı üsluplardaki kuş evleri Zekeriya Şimşir Bey’in Sanat tarihçi bakışıyla Tokat’ta dikkatimizi çeken hususlardandır.

Tokat şehrinin tarihî sivil mimarisini iki katlı ahşap yapılar oluşturmaktadır.

Behzad Çarşısı, Kuyumcular Çarşısı, Hızarhane Caddesi gibi sokak ve caddeler de tarihi dokuyu yansıtan mekânlar.

Tokat’ın yüzlerce yıllık Türk-İslam kimliğinin nişanesi olan Sulusokak bölgesi de şehrin görülmesi gereken mekânlarından.

Kanal Tokat Projesi kapsamında, şehrin simgelerinden biri olan Yeşilırmak Nehrinin ıslah çalışmaları, Yeşilırmak’ın her iki yakasında yapılan çevre düzenlemesi ile oluşturulan parklar ve spor kompleksleri gibi sosyal mekânlar şehrin çehresini değiştirmiş. Kanal Tokat bize StPetersburg’u, Viyana’yı, özellikle ışıklandırmasıyla Dubai’yi hatırlattı.

Eski şehir bölgesinde yapılan meydan çalışmaları ve restorasyonlar ile sokakların düzenlenmesi tarihî dokuyu tekrar canlandırmış durumda.

 Mahalle Konakları, Millet Kıraathanesi, mahalle kültürünü tekrar canlandırmak adına dikkatimizi çeken yerler.

Bir günlük Tokat gezisi bizi kesmedi. İnşallah birkaç günlüğüne tekrar gideceğiz.

 

[1] Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, 5. Kitap Cilt: 1, Haz. Seyit Ali Kahraman, İstanbul 2010, s. 108.

[2] Halis Cinlioğlu, Osmanlılar Zamanında Tokat, Tokat 2019, s. 214.

[3] Yasemin Dutoğlu, Ak Zambaklar Şehri Tokat, İstanbul 2012, s. 95.

[4] Erkan Atak, “Tokat’taki Osmanlı Çeşmelerinden Örnekler”, Tokat Sempozyumu 01-03 Kasım 2012 Bildiriler, C. II, Tokat 2012, s. 211-237.