Ömrünü tarihi yapıları ortaya çıkarmaya adayıp Konya’nın 32 ilçesini de tarayan Prof. Dr. Haşim Karpuz, UNESCO’nun Selçuklu Başkentini Tarihi Şehirler listesine almama sebebini anlattı:
Konya’nın Kültür Sanat geçmişini gün yüzüne çıkarmak için adeta ömrünü vakfeden Prof. Dr. Haşim Karpuz’la Trabzon’da başlayıp Erzurum’da süren, Konya’da zirveye varan çalışmalarını konuştuk. 12 Eylül Darbesi’nin topluma ne gibi zararlar verdiğini de anlattı Haşim hoca, tarihi miraslarımıza nasıl sahip çıkamadığımızı da…
M.GÜDEN: Hocam sohbetimize kısa bir kişisel tanıtımınızla başlayalım. Nerede dünyaya geldiniz ve hangi okullarda eğitim aldınız. Hangi görevlerde bulundunuz?
H.KARPUZ: 1949 yılı Trabzon’un Akçaabat İlçesine bağlı Taşocağı Köyü doğumluyum. Köyümde İlkokul yoktu ve Gökçeler İlkokulu’nda ardından Akçaabat Ortaokulu’nda okudum. 1967’de Trabzon Lisesi’nden mezun oldum. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümünü 1973 yılında bitirdikten sonra bir yıl vekil öğretmenlik yaptım. 1974’de Erzurum Müzesi Asistanlığına atanıp burada araştırmacı ve yönetici olarak çalıştım. 1979 yılında da tenzili rütbe ile Trabzon Müzesi Asistanlığına tayin edildim. Akademik Hayata geçmeden önce araştırma yazıları yazdım. Bilim ve Teknik, Sanat Tarihi Yıllığı v e Vakıflar Dergilerinde makalelerim yayımlandı. 1980’li yıllarda Trabzon’da anarşi ve devlet kurumlarındaki politizasyon beni çok etkiledi. 1976’da başladığım doktoramı bitirdim ama Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne akademisyen olarak girmeye hak kazandım. Fakat gerek politik gerek dünya görüşüm sebebiyle göreve başlatılmadım. Sürecin devamında da 12 Eylül askeri darbesi oldu.
M.GÜDEN: Akademik hayata geçişiniz ve aldığınız görevlerden bahsedelim mi?
H.KARPUZ: 1983 yılı 18 Ocağında, karlı bir günde Konya’ya gelip Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Sanat Tarihi Bölümünde Yardımcı Doçent Doktor olarak göreve başladım. Bölümde İslam Öncesi Türk Sanatı, Türk Sivil Mimarisi, Anadolu Selçuklu Mimarisi, Bilimsel Araştırma Teknikleri, Müzecilik ve Fotoğrafçılık gibi derslere girdim. Bölüm Başkanı oldum, Yönetim Kurulu Üyeliklerinde görev aldım. Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü yaptım. Selçuklu Araştırmaları Merkezi Başkanlığım sırasında Milli Mevlana Kongreleri düzenleyip bildiri kitapları yayınladık. Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongreleri yapıp kitaplarını bastık. Ayrıca Kültür Bakanlığı Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurlu Üyeliği ve Başkanlığı yaptım. 2015 yılında KTO Karatay Üniversitesi’ne geçtim ve burada görevimi sürdürüyorum.
M.GÜDEN: Çok sayıda araştırmanız oldu, konferanslarınızda bunları dile getirdiniz yayınlarla tarihe kaydettiniz. Bu çalışmalardan bahseder misiniz?
H.KARPUZ: Çok sayıda kitap ve makalem var. Bunların tamamı Google, Academic.edu’da kayıtlıdır ve arzu edenin istifadesine sunulmuştur. Doktora Tezim Erzurum Evleri basıldı. Konya’da üç ciltlik Kültür Varlıkları eserim Türk Tarih Kurumunca basıldı. Trabzon Merkez İlçelerinin Önemli Tarihi Eserleri de yine TTK’ca basıldı. Ders Notları kitap oldu, Konya Fotoğraf Tarihi basıldı. Anadolu Köy Odalarını Konya ağırlıklı olarak araştırdım ve yayına gönderdim. Bunların yanında 200 civarında da makalemiz bulunuyor.
M.GÜDEN: İmha edilmek üzereyken sahip çıkarak kurtardığınız ‘tarihin sesi olan gazete ve dergiler’ hakkında neler söylemek istersiniz?
H.KARPUZ: Çalışmalarım sırasında, İl Halk Kütüphanesi deposunda bulunan gazete ve dergilerin SEKA’ya gönderilmek üzere hazırlandığını fark ettim. Selçuk Üniversitesi adına yürüttüğüm proje ile 15 kamyon gazete ve dergiyi imha edilmekten kurtararak sahip çıktık ve tasnif ederek Selçuk Üniversitesi Merkez Kitaplığı’nda okuyucuya sunuldu.
M.GÜDEN: Üniversite ve tez çalışmalarıyla sınırlı kaymayan bir çalışma anlayışınız var. Mimari eser incelemelerinizden bahseder misiniz?
H.KARPUZ: Konya ve Karaman Kültür Varlıkları Envanterine yönelik detaylı çalışmamız oldu. Her iki ilin merkez ve köylerindeki mimari eserleri inceleyerek dört cilt halinde yayınladık.
M.GÜDEN: Türk tarihinin önemli şahsiyetlerinden, Anadolu’nun kapılarını açan Sultan Alparslan’ın mezarını bulmak için sürdürdüğünüz çalışmada gelinen nokta nedir?
H.KARPUZ: Bu önemli çalışmayı TİKA adına 2014 yılının Eylül-Ekim aylarında yaptık. Türkmenistan’ın Merv Şehrinde Sultan Sencer Türbesi civarında Sultan Alparslan’ın mezarını bulmak için büyük bir ekiple 25 açmada çalıştık. Fakat iznimiz uzatılmayınca çalışma yarım kaldı. Bu araştırmanın böylece kalmaması, diğer kısımlarda da çalışmaların tamamlaması en büyük arzumdur. M.GÜDEN: Gençlik ve öğrencilik döneminizin Türkiye’si ile bugünün Türkiye’si arasında ne gibi farklılıklar oluştu?
H.KARPUZ: 1978 kuşağının üyelerindenim, çatışmalara girmedim ama ülkücü hareketin içinde yer aldım. 12 Eylül Askeri Darbesi gençliği biçti geçti. O zaman ki sağcı da solcu da vatanseverdi. Gençlik nötralize edildi. Aşırı uçlar yok edildi, sevgenç ortaya çıktı. Rahmetli Turgut Özal zamanında gelişen Uluslararası ilişkiler, 1992’de Türk Cumhuriyetleri’nin Rusya’dan bağımsızlıklarını ilan etmeleri, iletişimin gelişmesi, özel televizyonlar, cep telefonları ve internet Türkiye’yi dışarıya açtı. Bunlarla bağlantılı olarak; günümüz gençliği üzerinde de değişik etkiler, yöneltmeler söz konusu.
M.GÜDEN: Konya taşrasını üzerinde yaptığınız araştırmalar ve ulaştığınız veriler hakkında neler söylemek istersiniz?
H.KARPUZ: Özgün, orijinal çalışmalar yapmaya gayret ettim. Envanter çalışmaları sırasında32 ilçeyi Anıtsal yapılardan Köy mimarisine kadar taradık ve sonuçları yayınladım. Bu çalışmamızı Halk Mimarisi, Köy Odaları, Halk Mimarisinde Su Yapıları olarak tasnif ettik. Konya zengin mimarlık tarihi verilerine sahiptir. Daha çok çalışma ve araştırma ister. Bu vesileyle, fikir babası olduğum ve çalıştığım bazı ulusal ve uluslararası projelerden de bahsetmek isterim. Prof. Dr. Osman Eravşar, İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş ve Feyzi Şimşek ile beraber Anadolu Selçuklu Mimarlığı Projesi, Büyük Selçuklu Mimari Mirası, Türkiye Dergi ve Gazete Koleksiyonu Projesi üzerinde çalışmalar yaptık.
M.GÜDEN: Engin bir coğrafyaya ve derin bir tarihe sahip Konya gerek kültür gerekse turizm alanında layık olduğu şekilde tanınıyor mu?
H.KARPUZ: Hayır. Gördüğüm kadarıyla zamanında turizme yeterince ilgi gösterilmemiş, yatırım yapılmamış. Şehir, yeniliklere açık bir geçmişi olmasına rağmen içine kapanmıştır. Üniversite kurulduktan, sanayi geliştikten sonra bu durum hızla düzeliyor. Kısa sürede Konya hak ettiği kültür, sanat ve turizm potansiyeline kavuşacak.
M.GÜDEN: Selçuklu Payitahtı Konya’dan günümüz Konya’sına Selçuklu mimarisini yansıtan eserleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
H.KARPUZ: Ne yazık ki “Selçuklu Başkenti Konya” korunamamıştır. Bu başlıkla UNESCO’nun tarihi şehirler listesine alınmaya layık görülmedi. Surların içerisinde yüksek yapılar yapıldı, surlar yok edildi. Tarihi doku yok edildi. Neler vardı bu tarihi dokuda: Surlar, İç kale, Çarşı, Pazar, Mahalle, Sokak, Evler… Bütüncül doku ortada yok.
M.GÜDEN: Selçuklu mimarisini Türkler öncesinden ve Osmanlı’dan farklı kılan nedir?
H.KARPUZ: Selçuklu Mimarisi bir sentezdir. Anadolu Öncesi Türk Mimarisi (Büyük Selçuklu), İslam Mimarisi (Emevi, Abbasi), Anadolu Öncesi (Hitit, Roma Bizans) Mimarileri vardır. Osmanlı ile klasik, özgün bir yapıya kavuşmuştur.
M.GÜDEN: Doğudan batıya, kuzeyden güneye doğru bakınca Konya’da nasıl bir kültürel doku ortaya çıkıyor? Nelerde benzerlik ve farklılıklar görülüyor?
H.KARPUZ: Konya Türk Kültürünün Kaynak Şehirlerinden birisidir. Atatürk bunu Konya Türk Ocağı hatıra defterine “Konya Türk Kültürünün Ocağıdır” diye yazmıştır. 32 ilçesi ile geniş bir coğrafyaya sahiptir. İlçeler arasında da bazı farklar görülebilir.
M.GÜDEN: Konya köylerinde yakın tarihe kadar yaşayan ‘köy odaları’ geleneği vardı. Ancak ulaşımın gelişmesine paralel olarak bu odalar da eski işlevini yitirmiş görünüyor. Tarihi süreçte bu geleneğin yerleşmesi ve yaygınlaşması nasıl seyretmiş?
H.KARPUZ: Yollar yapılıp ilçe ve şehir merkezi ile ulaşım kolaylaşınca kimse köy odalarında kalmaz olmuştur. Bu bağlamda iki arkadaşımla “Son Devir Konya Hanları” adlı bir kitap hazırladığımızı belirtmek isterim. Çevre köylerden hayvanları ile gelen köy6lüler alış veriş yapıp bu hanlarda geceleyip köylerine dönüyordu. Bunlar da yıkılıp yerlerine İşhanı veya otopark yapıldı.
M.GÜDEN: Konya kent merkezini çıktıktan sonra, bilhassa Beyşehir ve Seydişehir güzergâhında her üç-beş kilometrede çeşme, mescit, tuvaletten oluşan küçük müştemilatlarla karşılaşıyoruz. Ankara, İstanbul, Aksaray, Bozkır istikametlerinde ise ‘çıngıraklı’ diye ifade edilen su kuyularına, yeraltına taşlarla örülü su sarnıçlarına rastlamak mümkün. Bu detaylar Konya tarihi açısından ne anlam taşımaktadır?
H.KARPUZ: Bu küçük yapılar eski kervansarayların hatıralarını taşıyor. Anayolda inen yolcular eşyalarını bu küçük hanlara koyup namazlarını eda ediyor, kuyu ve sarnıçlardan su ihtiyaçlarını karşılıyordu.
M.GÜDEN: Anadolu tarihine vurulan mühür ya da bir başka deyişle Anadolu’nun tapusu olarak görülecek tarihi yapıların korunması, iyileştirilmesi ve gelecek nesillere emanet edilmesi için alınması gereken başlıca tedbirler nedir?
H.KARPUZ: Bu alanda çok eksiklerimiz var. Uzmanımız ve ustamız yok. Yapıları özgünlüğünü bozmadan restore edip, çağdaş fonksiyonlar vererek yaşatmalıyız. Bu anlamda eğitime ve paraya ihtiyacımız var.
M.GÜDEN: Ayırdığınız zaman ve verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim.
H.KARPUZ: Uzun bir söyleşi oldu. Umarım maksat hâsıl olur. Teşekkür ederim.
Kaynak: Yenigün Gazetesi: http://www.konyayenigun.com/yenigun-ozel/konyanin-tarihi-dokusu-yok-edildi-h253497.html