MERDİVEN ŞAİRİ"NİN HASTALIĞI

Nerede bir merdiven görsek"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenden" mısraını hatırlamayanımız var mıdır ? Hatırlarız hatırlamasına ama, şiirdeki...

Nerede bir merdiven görsek"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenden" mısraını hatırlamayanımız var mıdır ? Hatırlarız hatırlamasına ama, şiirdeki merdivenin hayat için bir metafor olarak kullanıldığını es geçeriz çoğunlukla.

Her ne kadar yazımıza bir mısrası ile giriş yaptıysak da burada Ahmet Haşim'in şiirinden değil hastalığından bahsedeceğiz kısaca. "Şairlerin en garibi"ni merdivenin son basamağına, yani ölüme götüren hastalığından...

Hikayenin belgelerde yaşayan ilk delili 31 Mart 1932 tarihli bir mektupta yer alır. Ahmet Haşim, Abdülhak Şinasi Hisar'a yazdığı mektupta " ...birden gayet ağır hastalandım. Bir akşam kalbimin tamamen durmasına bir şey kalmamıştı." der. Aynı mektuptan doktorların hemen kan almak suretiyle Haşim'in nefesinin kesilmesini önlediklerini anlıyoruz. Haşim tedavi ile akut devri biraz geciktirdiğinin farkındadır ama kalbine güveni sarsılmıştır: "Şimdi göğsümün altında anbean durmasını beklediğim müz'iç bir şey, işe yaramaz bir kalp taşıyorum." Haşim İstanbul'da bir süre perhiz vb. usullerle tedavi edilmeye çalışılır ancak "ölümden beni kurtarmış olan dostlarım ve yüksek kıymetli doktorlarım" dediği İhsan Rifat ve Fazıl Şerafeddin (Bürge)'in tedavileri başarılı olmaz. Her gün başka sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na yazdığı 19 Eylül 1932 tarihli mektupta "sol tarafımda küçük bir zatülcenp keşfedildi." demekte ve bir haftaya kadar Frankfurt'a gideceğini bildirmektedir.

Gerçekten de bir hafta sonra "rüzgarlı, karanlık bir sonbahar gecesi" Sirkeci'den trene biner Haşim. Menzil Almanya'nın Frankfurt şehrindeki Prof. Volhard'ın kliniği, amaç ise "İstanbul'da tedavisi kısmen yapılan böbrekler"i hakkında Volhard'ın fikrini almaktır. Ahmet Haşim'in Frankfurt'ta yaşadıkları, gördükleri, düşündükleri ve en çok da hissettikleri dönüşünde önce Milliyet gazetesinde tefrika edilir, sonra da kitap olarak basılır. "Frankfurt Seyahatnamesi" adını taşıyan bu küçük hacimli eser gerçekten de türünün güzel örnekleri arasında sayılmakla birlikte o dönemin Türk tıbbına yönelik keskin bir hicvi de barındırmaktadır.

Seyahatname'nin 2 Kanun-ı sani 1933 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan "Hasta" başlığını taşıyan bölümünde Haşim şöyle der: "Hasta telakkisi bizde ve orada ne kadar biribirinden ayrı şeylerdi! Bizde hasta cezalandırılması lazım bir kabahatli ve her türlü cefalara layık bir mücrimdir. Nabzınız fena attı mı, hararetten yüzünüzün derisi azıcık kızardı mı, hemen zalim çehreli fen ve cellat suratlı şevkat başucunuzda iki zebani gibi dikilir. Tatsız tuzsuz yemekler yutmak, iğrenç mayiler içmek, kapalı odalarda günlerce mahbus kalmak, kalın hırkalar giymek, korkunç kuşaklar sarmak ve başında yığın yığın sargılar taşımak gibi işkencelere bizde 'tedavi' ismi verilir. Bu anlattığımız hasta kılığıyla sahneye çıkacak bir adam seyircileri kahkaha ile güldürmekten emin olabilir.(...) Denilebilir ki bizde bin sene evvel 'hasta' ne ise, bugün de hasta odur. Kağnı gibi hasta da hiç bir tekamüle mahzar olmamıştır."

Haşim, Türkiye'deki tıp uygulamalarından şikayetçidir ama bu şikayeti uğradığı bir hazakatzedeliğe falan bağlamak yanlış olsa gerek, çünkü yukarıda adları geçen İhsan Refik ve Fazıl Şerafeddin'den başka Nuri Fehmi (Ayberk), Kemal Cenap, Neş'et Ömer (İrdelp) gibi zamanın namlı doktorları da şairin tedavisi için adeta seferber olmuşlardır. Kanaatimiz odur ki yukarıdaki eleştiri dolu satırlar onun hırçın karakterinin bir yansımasıdır. Falih Rıfkı Atay'ın dediği gibi "Haşim yalnız herkesle değil, ara sıra kendi kendisiyle de bozuşur bir adamdır". "Hasta" başlıklı yazı da onun hekimlerle bozuştuğu bir anın eseri olsa gerek!

İstanbul'a dönen Haşim'in morali bozuktur. Kendi tabiriyle "physiologique bir joie" içinde yaşayan şair artık yoktur. Sağlığı ne uzun uzun yazmaya, ne de resmi görevlerini yerine getirmeye uygun değildir. Ona bir parça rahat ve sükun veren Strofantin adlı ilacı İstanbul'un altını üstüne getirtmesine rağmen bulduramamış, Frankfurt'taki hastane masraflarını ancak Falih Rıfkı Atay'ın yardımıyla ödeyebilmiştir. Yakup Kadri ve eşine yazdığı 10 Ocak 1933 tarihli mektupta "...ben iyileşemiyorum. İnsanı ölmekten alıkoyan ve bir yarım hayat içinde bunalmış bırakan tıbba lanet ediyorum" der.

Yalnız yaşadığı evinde bakımsız kaldığı için bir ay süreyle Alman Hastanesi'ne yatırılırsa da yapılacak bir şey kalmadığı için "haliyle taburcu" edilir. Haşim, Kadıköy Bahariye Caddesi'ndeki Belvü Apartmanı'ndaki evinde gün be gün tükenmektedir. Ve nihayet 4 Haziran 1933 günü emr-i Hak vaki olur, cenazesi Eyüp'teki aile mezarlığına kaldırılır.

"Gün bitti. Ağaçta neşe söndü
Dallar ateş oldu. Kuş da yakut"

Kaynaklar
Ayvazoğlu B. Ömrüm Benim Bir ateşti. Ötüken Yayınları, İstanbul, 2002.
Haşim A. Bütün Eserleri IV. Dergah Yayınları, İstanbul, 1991.
Haşim A. Bütün Şiirleri. 2. baskı, Dergah Yayınları, İstanbul, 1994.
Özpalabıyıklar S. Eğlentisiz iki gömme töreni. Kitap-lık; 10(61):8-9; 2003

Haberler Haberleri

"YAZARLARIMIZ OKULLARDA" PROJESİ TAMAMLANDI
TYB KONYA’DA UZLUK AİLESİ VE MEVLÂNA İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI KONUŞULDU
Bakan Tunç: Hukuk dili dil bilinciyle şekillenmelidir
TYB KONYA’DA MESNEVÎHANLIK GELENEĞİ VE MESNEVÎ OKUMALARI PANELİ YAPILDI
Hazreti Mevlana'nın 751. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri başladı