Sanal birlikteliklerle ayakta kalmaya uğraşan bir sürü insanın olduğu bir ülkede; kadim dostlukları olan, birbiriyle çıkar ilişkileri olmayan insanların sahici birlikteliklere niye ihtiyaç duymadıklarını sorgulamamız gerekiyor? Yıllar öncesinin duyarlıklarını hayata yeniden mi taşımalıyız, yoksa her daim eksilmeyecek bir heyecanı mı keşfetmeliyiz, buna birlikte karar vereceğiz. Birlikteliğin bir özleme dönüşmesi kadar insana acı veren başka ne olabilir ki? Birliktelik bir olmaktır. Bir olmak çokluğu, çokluk bir olmayı getirir aslında. Bizi/bizleri kavramların kuşatmasına izin verecek değiliz. Biz çokluğu bir’e, bir’i çokluğa dönüştürmesini öğrenmeliyiz. Tarihin derinliklerinde bir övgünün evlatları olmak değil, geleceğin tarihini yazmak düşmeli nasibimize. Her şeyden önce, bir şeyleri değiştireceğimize inanmalıyız bütün kalbimizle. İnanmalıyız ve iman etmeliyiz.
Kıyıda, kenarda olan her kim varsa, her kim kırılmış ve küsmüşse, yeniden dönmeliyiz hayata. Hayata hayat vermek için bunu yapmalıyız. Kimimiz ilkbaharını, kimimiz ikinci baharını yaşar gibi tutunmalıyız hayata. Aşkla, tutkuyla ahitleşmeliyiz kendimizle. Kendimizi yollara düşürmeliyiz. Kendimizi yormalıyız ki, çocuklarımız yorulmasın. Kendimizi kan-ter içinde bırakmalıyız ki, çocuklarımız kan-revan içinde yaşamasın. Kendimizi öldürmeliyiz ki, çocuklarımız, çocuklar ölmesin.
Bir iletişimimiz olmalı aramızda. Şifresiz, iki dili olmayan. Nuh dendi mi peygamber olduğunu anlamak zorunda kalmayacağımız bir toplum mu var edeceğiz ya da kaş-göz işaretleriyle yaşamımıza devam mı edeceğiz?
Birçoğumuzun farklı tecrübeleri, birçoğumuzun ciddi birikimleri, birçoğumuzun çeşit çeşit ilgileri, birçoğumuzun ulaşılamayacak çevreleri oldu. Bütün bunları ortak bir duyarlığa dönüştürecek üst bir dile, kaygan olmayan bir zemine ihtiyaç var. Keşke söylenen şey hayal olmanın ötesinde gerçekleşse de, ne durumda olduğumuzu konuşabilsek!
Belki bazı konularda aynı şeyleri düşünmüyor olacağız. Belki geçmişte farklı düşünen insanlar aynı şeyleri düşünmeye başlamış olacak. Belki birbirimizi suçlayacağız. Belki sitemlerimize son verip, yeni baştan kucaklaşacağız. Ama geçmişten bu yana dostluklarımızı sürdürdüğümüz birçok insanla, hala aynı endişeleri taşıdığımızdan hiç endişemiz olmayacak.
Hepimiz, birbirimizin, bu memleketin hayrını istiyoruz. Bu coğrafyanın insanı, diğer coğrafyaların insanlarına el uzatsın istiyoruz. Biz ezelden alınan misyonu, ebediyete taşımak istiyoruz. Biz birçok şey istiyoruz; benliklerimizi birleştirebilsek, hiçbir sorunumuz kalmayacak.
Birbirimizin dilini bilerek konuşmalıyız artık. Birbirimizin sözüne itibar etmeliyiz. Birbirimizi yüceltmeliyiz. Birbirimizi sevmeli, sevdirmeliyiz. Birbirimize güvenmeliyiz. Birbirimizin düşüncelerini, kendi adımıza söylemeliyiz. Birbirimizin suçunu da üstlenmeliyiz. Bu zamana kadar söylediğimiz sözler, aynı havuza aktardığımız sözlerden oluşmuyor mu sanki? Her gelen havuza biraz su döküyor, lazım olan da ondan kullanmıyor mu? Bunu ben söyledim, sen düşündün, biz istedik olur mu hiç? Bizler birbirimizin yitik mallarıyız. Bu kez öyle bir kucaklaşmalıyız ki, kimseler ayıramasın bizi. Bu kez öyle bir sözleşmeliyiz ki, sözlerin arasına nifak girmesin.
Ey kendini bir şeylere adayan arkadaş! Ey tarihi değiştireceğine ant içmiş kadim dost! Ey bir gün dost, bir gün düşman olan kardeş! Ey anılarıyla yaşayan dava adamı! Ey geleceği hep öteleyen insan! Biz gerçekten sorumluyuz hayata karşı. Sorumluyuz, evet; ama daha çok sorunluyuz şimdi. Bizler özgürleşmeliyiz. Özgürlüklerimizin peşine düşmeliyiz. Özgürlük zaaflardan arınmaktır. Özgürlük kendi menfaatini dostuna adamaktır. Özgürlük makamı elinin tersiyle itmektir. Özgürlük hakkı olanı söküp almaktır. Özgürlük kınayanın kınamasından korkmamaktır. Özgürlük nefsin isteklerine meydan okumaktır. Özgürlük insan kalmaktır. Yeniden özgürlüklerimizin koluna girmeliyiz. Yeniden özgürlüklerimizi, birbirimizin özgürlükleriyle tanış kılmalıyız. Yeniden özgürlüklerimizle kardeş olmalıyız…
kaynak: https://www.dembirhaber.com/ozgurluk-zaaflardan-arinmaktir-2/