Türkiye’de bir taraftan tarihin akışıyla ağustos sonlarında toplanmış büyük zaferlerden bahsedilirken, birileri de onlara eş değer 'şapka devrimi'ni öne sürer.
Şaka maka, “şapka devrimi”nin yüzüncü yılına yaklaşıyoruz!
Sokağa çıkalım ve yoldan geçen rastgele yüz kişide şapka arıyalım. Üçbeş şapkalı çıkarsa, fevkalade! Şapka kanunu var, yürürlükte; şapka giyen neredeyse yok!
Ne oldu bize?
Nasıl oldu da bir “devrim”den böylesine saptık?
Gazi, 1925’te Ankara’dan yola çıkar, Kastamonu’ya, oradan İnebolu’ya varır. Burası Millî Mücadele’nin ikmâl yoludur. İstanbul’dan kaçırılan silah ve mühimmatla yüklü gemiler kalpaklı, fesli kuvvacılar tarafından İnebolu’ya getirilir, yine kalpaklı, fesli, sarıklı kuvvacılar tarafından iskeleye indirilir ve Ankara’ya doğru kağnılarla yola çıkarılır. Bu silah ve mühimmat taşımada Anadolu kadınları da rol alır. Hani meşhur hikâye: Anadolu kadını çocuğundan çok mühimmatı düşünür ve onların üstünü örter! Asıl zafer, işte bu fedakârlıktadır!
Millî Mücadele’yi bin bir mahrumiyetle başarıya ulaştıran bu başı dik kahramanlara mağlubiyet psikolojisi aşılanmak istenmektedir:
“Bu serpuşa ne denir?” Bu söz 23 ağustos 1925’te Kastamonu’da sarfedilir?
Sessiz koro: “Biz bilmeyiz, şefimiz bilir!”
Aslında o başlığa ne dendiğini İsmet Paşa’ya Lozan’da hakkıyla öğretmişler ve hatta o “büyük diplomatik zafer” olarak kabul edilen andlaşmayı onu giydirerek imzalatmışlardır!
Bir toplumun kılık kıyafet değiştirmesi, dil değiştirmesi…durup dururken olmaz! Tarihe bakalım, kendi tarihimize. Hunlar devrine gidelim:
Hunlara sürekli yenilen Çinliler, ordu kuruluşlarını ve levazımını tamamen değiştirmek ihtiyacını hissetmişlerdir. Hun ordusunun manevra kabiliyeti yüksek, okla donatılmış hafif süvari birlikleri ile Çinlilerin ağır hareketli piyadelerinin çatışması sürekli birincilerin lehine sonuçlar vermiş, bunun üzerine Çin imparatorluğu askerî sistemini düşmanlarına benzetmekden başka ihtimalin olmadığını kabullenmek zorunda kalmıştır. Türklerin kullandığı türden süratli atların yetiştirilmesine ağırlık verilmiş, onların okları taklid edilmiş, buraya kadar tuhaf bir şey yok, bir nevi ileri teknolojiye geçiş. Dahası: Askerlerin kılık kıyafetleri bile Hun askerlerinin kılık kıyafetlerine benzetilmiş!
Çin’in bu dönem askerî kıyafetlerini tarihin bu devresini araştıranlar biliyordur her halde, makalelerle, kitaplarla bize de gösterseler hoş olmaz mı? Çin’in dayattığı kılık kıyafet ve dil “devrim”i!
Tarih inişli çıkışlıdır. İbni Haldun Mukaddime’de bu konuyu hakkıyla anlatmıştır. Kök-Türkler devrindeyiz, 6. asrın sonlarına doğru İşbara Kağan Çin himayesine girmeye mecbur kalır. Çok dramatik bir törenle imparatora bağlılığını gösterir: İşbara diz çökerek imparatorun yeşim mühürlü mektubunu (elçiden) alır, onu başının üzerine koyar. Tören tamamlanmıştır. Hemen ardından bu halinden fazlasıyla utanır, adamlarını da toplıyarak onlarla birlikte yüksek sesle ağlamaya başlar...
Çin imparatoru, Türkleri çinlileştirmek için halkın çince konuşmaya, Çinliler gibi giyinmeye, Çin âdetlerini kabule teşvik ve mecbur edilmesi yönünde İşbara’ya baskı yapar. Hakan, 585’de imparatora bir mektup gönderir, bağlılığını bildirir. Haraç vereceğini, kıymetli atlar hediye edeceğini, buna karşılık dilini ve kıyafetini değiştirmeyeceğini, uzun saçlarını kestirmeyeceğini, halkına da Çinli kıyafeti giydirmeyeceğini, Çin âdet ve kanunlarını benimsemeyeceğini bildirir...
Işbara zor şartlarda kılıç altından geçmiştir, ama gerçek anlamda teslim olmamıştır!
Bundan kısa bir süre sonra, 7. asrın başında (607), Hakan K’i-min Türkleri Çinliler gibi yapmaya, giyim, âdet ve dil değiştirmeye hazır olduğunu arz eder...
Hz. Muhammed’in hicretinden 15 sene önce, Türklerin hali bu idi. Sonrasını daha iyi biliyoruz. Zaman zaman güçlü hükümdarlar çıkıyor, Tonyukuk gibi vezirlerin de desteği ile Çin’den müstakil bir güç olarak varlık gösteriyorlar.
Gelelim günümüzdeki şapka “karşı devrimi”ne!
Halk ne zaman şapka devrimine itaatsizlik etmeye başladı? 1970’lerden itibaren! İktisadî gelişmeye paralel olarak binek otomobiline sahip olanlar çoğalmaya başladı. 80’ler, 90’lar derken bugünlere geldik. Artık neredeyse her evde, ailede binek otomobili var. Ve bu arabalara şapka ile binip inmek, dert! Her yeni binek otomobili, kim bilir kaç serpuşun kafalardan düşmesine sebep oluyor!
Kıssadan hisse: Bir zamanlar sahte modernlik adına dayatılan şapka, gerçek modernlik tarafından tarihin çöp sepetine atılıyor!
Tarihin asıl anlatması gereken bu!