Yazılacak çok şeyimiz vardı yine. Kadim bir başkentten diğerineydi yolculuğumuz. İki adı vardı gezimizin dostların koyduğu.
Biri "Konya'dan Bursa"ya, öteki "Selçuklu'dan Osmanlı"ya. İkincisi, kadim tarihimizin ortak yönlerini kardeş şehirlerde görmek için yola koyulanlar adına bulunmaz bir adlandırmaydı şüphesiz. Henüz yola çıkmadan koymuştum adını yazımın.
TYB Konya'nın programlı şehir gezilerinde yer almanın türlü ayrıcalıkları mevzubahis kendi açımdan. Medeniyet mirasına sahip çıkmak azminde olan seçkin bir toplulukla, esasen işi bu olanların yapmadığını yapıyoruz.
Tanpınar'ın, "bir başkent daima başkenttir" sözünü iki şehre yakışan bir atıfla, Konya kadar Selçuklu, Bursa kadar Osmanlı diye düşünüp durdum gezi boyunca. İki şehir arasındaki güçlü bağı, TYB Bursa Şubesi Başkanı değerli Yazar Mehmet Fatih Birgül, İhtifalci Mehmed Ziya'nın yaklaşık on gün sürdüğünü öğrendiğimiz, "Bursa'dan Konya'ya Seyahat" adlı hacimli eserine yazdığı notta şöyle anlatıyor: "...Konya ile Bursa arasında yadsınması imkânsız, son derece güçlü bir bağ vardır. Osmanoğulları da bu bağın farkındaydılar şüphesiz; bu nedenle Osman Gazi, son Selçuklu Sultanı IV. Kılıçarslan'ın kendisine yolladığı ve o dönemin âdetine göre hükümdarlık bağışı sayılan sancak, kılıç ve davulun, kutsal bir emanet olarak türbesinde muhafaza edilmesini vasiyet etmişti... Bursa, Anadolu'yu medeniyetimize armağan eden Selçuklu'nun ucudur ve uzantısıdır..." (Mehmed Ziya, Bursa'dan Konya'ya Seyahat, Haz. Mehmet Fatih Birgül-Dr. Levent Ali Çanaklı, Bursa İl Özel İdaresi Yay., Bursa, Aralık 2008, s. 12.)
Bursa'da, Birgül'ün sözünü ettiği bağın ilk mimari örneklerini birçok yerde görüyorsunuz. Selçuklu ustalarına yaptırılan ve yapımı 1390-1395 yıllarında tamamlanan Yıldırım Beyazid Camii bunlardan biri söz gelimi. Tuğla ve taş, Selçuklu ve Osmanlı gibi birbirine sımsıkı kenetlenmiş duvarlarda. Baba oğul gibi Konya ve Bursa bu yönüyle bakınca.
Birçok defa gittiğim Bursa'yı bu defa ehlinin rehberliğinde gezmek, detaylarıyla müşahede etmek imkânı verdi. Değilse; Zeynuddin Hâfî'nin sadece ilmiyye sınıfına dahil eşhasa ev sahipliği yapan Zeyniyye Tarikatını tesis eden allame olduğunu ve haziresinde Fatih'in Hocası Molla Hüsrev ile Şair Hayalî'yi misafir ettiğini nereden bilecektim. Eflak'ta elçi olarak görev yaparken Kazıklı Voyvoda tarafından şehit edilen Sultan Çelebi Mehmed'in Kumandanı, Sultan II. Murad'ın Veziri Hamza Bey'in hikâyesini de.
Çarşılı Köprü'nün altından temiz suyuyla Kestel istikametine akan Gökdere, vaktiyle on beş günde bir kaçtığım Malatya'nın Kernek'ini ve bugün artık umudumu kestiğim Meram Çayı'nı hatırlattı. Tophane yokuşunun başındaki "Saltanat Kapısı"na bakarak, "on iki kapılı Konya Kalesi"nden hiç değilse birini yeniden yapacak vefalı şehir yöneticilerine şükranlarımı sunacağım günleri hayal ettim. 135 Osmanlı yâdigârını restore ederek Osmangazi İlçe Belediyesinden Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na terfi eden Recep Altepe'yi anmadan geçmek olmaz. Şehirlerin iktisadi ilerleyişinin bu tür çalışmaların artmasıyla kaim olacağını artık kim inkâr edebilir?
Bursa'yı iki günlük gezi ve bir köşe yazısıyla izahın imkânı elbette yok. Bizi Merinos Tren İstasyonu'nda hoş karşılayıp, güzel köyü Misi'den hoş uğurlayan TYB Bursa Şube Başkanı Yazar Mehmet Fatih Birgül'e, Bursa'yı Konya'ya yaklaştıran eşsiz refakati için teşekkürlerimi sunuyorum.
Kutlu Doğum haftasının gönüllere şifa vermesi dileklerimle...
Hakimiyet 20.04.2009