SİLLE GEZİ YAZILARI

SİLLE'DE BIR CUMARTESİYrd.Doç.Dr.Hasan ÖZÖNDERGirişSille, Konya'nın 8 km. kuzey-batısındadır. Takkeli ile Karaboğa Dağları'nın arasındaki derenin...

SİLLE'DE BIR CUMARTESİ
Yrd.Doç.Dr.Hasan ÖZÖNDER
Giriş
Sille, Konya'nın 8 km. kuzey-batısındadır. Takkeli ile Karaboğa Dağları'nın arasındaki derenin vadisinde yer almıştır. Adının etimolojisine dair çeşitli görüşler vardır. Azyanikler dönemi ile bağlantılı olarak, "Silen" (Silene) 'den geldiği söylenilir. "Sieila" (Su Tanrısı) nın bulunduğu yer anlamına gelen bir isimlendirme olduğunu ifade edenler de olmuştur. Bu görüşe göre bu ad, Öztürkçe bir kelimedir.
Sille, "Mukaddes Haç Yolu" olan ," Roma- Kostantıniyye (İstanbul) - Jerusalim (Kudüs) güzergâhındadır. Roma ve Bizans döneminin tanınmış bir yerleşim yeridir.
Bu efsunkâr vadi asıl şöhretini, Selçuklular zamanında kazanmıştır. Konya ve dolaylarının kilidi olarak kabul edilen, dolayısıyla birçok tarihi olaylara sahne olan gevce Kalesi buradadır. Tarihte Sille'nin halkı Rum, Türk ve Rumlaştırılmış Türk kökenlilerden oluşmuştur. Konya ve Sille 'deki Rum ve Ermenilerin çoğu, Abbasiler 'le birlikte yaşarken, yapılan savaşlar sırasında Bizanslılara esir düşen Oğuz Türklerine mensup insanların soyundandır. Haçlı seferleri sırasında esir düşen ve zorla Hıristiyanlaştırılıp, Rum ve Ermeni yapılan Türkler 'e dayananlar da vardır. Sille Rumları, asırlar önce Rumca bilmezlerdi. Çoğu Rumcayı sonradan öğrenmişlerdir. Dışından gelen Rum propagandist ve misyonerlerin ısrarlı baskıları sonunda Rumcayı ve Rum kültürünü öğrenmeye başlamışlardır. Buna rağmen bu konularda tam başarılı oldukları söylenilemez. Nitekim zamanla Yunanistan' a gidenler, yabancı gözüyle bakılarak, ora halkı tarafından hoş ve sıcak karşılanılmamışlardır. Sille Rumcası ile Yunan Rumcası hayli farklıdır. Nitekim Atina üniversitelerindeki bazı filoloji ilerde "Sille Rumcası " üzerinde inceleme ve tez yapılmaktadır. Mübadele ile Atina'ya gönderilen Sille'li Rumlar, Yunanlılar tarafından, "Siz Rum değil, Türksünüz! "denilerek dışlanılmışlar ve çeşitli haksızlıklara uğratılmışlardır. Gerçekten de Silleli Rumlar, Türkçe konuşup, yazarlardı. Gazeteleri, kitapları ve mimari eserlerdeki kitabeleri, Rum alfabeli ama Türkçe idi. Bu kitabelerin bazıları Sille'de bu gün de mevcuttur. Gelenek ve göreneklerinde, kültür ve folklorunda, yüzyıllar boyunca devam eden onca asimilasyon programlarına ve uygulamalarına rağmen, Orta Asya Türk Kültürü'nün derin izleri görülür. Sille halkı, dışarıdan yapılan tahriklere kapılan bazı aldatılmışların sebep oldukları birkaç üzücü olay dışında yüzyıllar boyunca bir arada, birbirlerine karşı son derecede saygılı, anlayışlı, hoşgörülü olarak yaşamışlardır. İçlerinden pek çok kişi zamanla ihtida ederek Müslüman olmuşlardır. Bazıları bunu açıklamış, bir kısmı ise gizli tutmayı tercih etmişlerdir.
Coğrafya Sille, Takkeli ve Karaboğa Dağları'nın arasında bulunan vadide kurulmuştur. Burası, Toroslar'ın kolu olan, volkanik dağların eteğidir. Denizden 1115 m. yüksekliktedir. 1152 m2 'lik yüzölçümüne sahiptir. Vadiden doğuya, Konya yönüne gidildikçe arazi düzleşmeye başlar. Ünlü Sille bağ ve bahçeleri buradadır. Daha aşağılara doğru çoraklaşıp, kumsallaşır. Sonra da topraklaşır. Bu bölgeye, "Site Kır," denilir. Tarıma yeterince elverişli olmayan bu topraklarda öteden beri kiremit ve tuğla ocakları bulunur.
Başlıca akarsuyu, üst taraflarda bulunan Tepeköy'ün kuzeyindeki İdiş ve Koçal dağı eteklerinden çıkarak yoluna devam edip, önündeki kaynakların sularını da alarak bir dere halinde Sille'yi baştanbaşa geçip Konya'ya kadar inen "Giret deresi "dir.
İç Anadolu'nun kara ikliminde bulunmasına rağmen, dağlık, ormanlık ve yüksek vadide, derenin iki yakasında kurulduğu için, daha çok yayla iklimi gösterir. Yazları serin, kışları nispeten yumuşak geçer. Yukarı kısımlar gibi vadinin iki yakası da gür ormanlarla kaplı idi. Dar ve ince arazide meyve ve sebze yetiştirilirdi. Vadiden itibaren Konya'ya doğru bir yelpaze gibi açılan kısımlarda son derecede ünlü üzüm ve meyve alanları bulunur. Gül ve gülcülük bir tutkudur.
Tarihçe Büyük önemine, zengin birikimine rağmen Sille'de bu güne kadar yeterli ilmi araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Gerekli tanıtım da yapılmamıştır. Çevresindeki birkaç yerde yapılan arkeolojik tetkikler bölgenin Fryg öncesine; Prehistorik dönemlere ait bazı materyalleri günışığına çıkarmıştır. M.Ö. :VIII — Vİİ. Yüzyıllarda Konya, "Kawanıa" adıyla bir Fryg kentidir. Adın, Fryg tanrısı "Zizimene"den alan Sızma'daki kazılarda elde edilen son derecede kıymetli objeler, Konya Arkeoloji Müzesi 'nde sergilenmektedir. M.S.: İİ. Y Yüzyılda Romalıların bir kolonisi olan Konya, Likaonya bölgesinin başta gelen kentidir. Bizanslılar zamanında ise, gerek stratejik ve gerekse ekonomik yönlerden son derece önemli bir kavşaktır."Kutsal Hac Yolu" üzerinde oluşu da ayrı bir önemi haizdir. Bu güne kadar gelmiş bulunan kaya kiliseler, ilk Hıristiyanların Anadolu'daki ilk yerleşim sığınaklarındandır. Ünlü Havan Saint Pavlos'un da gelip vaazlar verdiği bu vadide zamanla hür ve güçlü bir Hıristiyanlık yaşanmıştır. Nitekim, "İlk Hıristiyan İmparator" Konstantin 'in annesi A.Ellena, Kudüs'e giderken Sille'de, Michael Archangelos adına büyük bir kilise inşa ettirmiştir. Konya dolayları,1071 Malazgirt Zaferi'nin hemen ardından Selçuklular tarafından fethedilmiş ve hemen ardından da başkent yapılmıştır. Bu öncelikte, Konya'nın taşıdığı stratejik önemin büyük rolü vardır. Şehir ve çevresi gerçek güzelliğini ve müreffehliğini bu dönemde en iyi şekilde almaya başladı. Birbirinden güzel sivil, askeri ve dini eserler, kurum ve kuruluşlarla donatıldı.
Karamanoğulları ve Osmanlılar zamanında da bu alaka ve önem devam etti. Mevcut yapılara ve yapılaşmalara yenileri eklenilerek, halkın mutluluğu için gerekli imkânlar sağlanılmıştır. Sille de bu gelişmelerden yeterince pay almıştır. İdari, ticari ve içtimai yönlerden her türlü güven, huzur ve sükûn temin edilmiştir. Cumhuriyet döneminde alınan kararlar, Sille için bir dönüm noktası olmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında azınlıkların aleyhimizdeki tavır, tutum ve hareketleri; çoğunun düşmanla işbirliği yapmaları sebebiyle, 1925 yılından itibaren uygulamaya konulan "Mübadele "ile azınlıklar yurtdışına gönderilirlerken, Sille 'dekiler de çıkarılmışlardır.
Sosyal Hayat Sille tarihte, mutlu, müreffeh, mamur bir yerdir. Silleliler, çalışkanlılık ve tutumlulukla meşhurdurlar. Rumlar ve onlara yakın olanlar, ekonomik alandaki zenginlikleri ve kültürel açıdan renldi birikimlerinden dolayı son derecede lüks, ferah ve modern yaşantıya sahiptiler. Bilhassa Rumlar, İzmir ve İstanbul'daki tanıdık, dost, meslektaş ve dindaş çevreleri ve bunlar vasıtasıyla Batı ülkeleri ile sürekli temasları sebebiyle, farklı bir sosyal hayat yaşıyorlardı. Bu sebeple Sille, zaman olmuş Konya'dan daha mamur ve müreffeh asırlar yaşamıştır. Silleliler genel olarak, işini bilen, kar-zarar hesaplarını gayet iyi ve öncesinden yapan mizaçtadırlar. Bu sebeple tüccarlığa büyük önem vermiş ve giriştikleri her meslekte büyük başarılar sağlamışlardır. Yurdun her tarafında bulunan azınlıklar gibi Sille'li Rumlar da Tanzimat'tan sonra, az emekli, bol karlı sanat, ticaret alanlarına; bol gelirli ve yüksek karlı ithalat ve ihracat işlerine süratli bir şekilde yönelmişlerdir. Böylece aradan fazla zaman geçmeden gayr-i Müslim azınlıklar Müslüman halktan daha zengin, müreffeh ve mutlu ömür yaşamaya koyulmuşlardır.
"Sudiremi "adıyla Osmanlı kaynaklarına geçen Sille'de, Konya'daki dükkân ve bürolardan daha büyük işyerleri mevcuttu. Daha hareketli ticari, ekonomik hayat bulunuyordu. Dükkan köprüler halkın her türlü ihtiyacına en iyi şekilde cevap veriyordu. Osmanlıların kurduğu ilk belediyelerden birisinin Sille'de oluşu da büyük önemi haizdir. Sille'deki askerlik şubesi, gayet geniş alanla görevlendirilmişti. Konya salname Sicilleri ve vakıf kayıtlarında Sille'ye dair geniş belge ve bilgiler bulunmaktadır.
Sanat Hayatı:
Sille, başlı başına bir sanat vadisidir. Birtakım zanaatlardan ve el sanatlarından tutunuz da, güzel sanatların çeşitli dalları yüzyıllar boyunca uygulanıla gelmiştir. Pişmiş toprak işçiliği, halı ve seccade dokumacılığı, özge mimari, musiki, şiir, edebiyat, moda, dekorasyon, hüsn-i hat bunlardandır.
Yapılar, vadinin konumuna göre şekil almışlardır. Sokak ve mahallelerde teras, anfi tarzı görülür. Hâkim malzeme taştır. Tuğla, kerpiç ve ahşaptan da yer yer faydalanılmıştır. "Sille Taşı " diye ünlü traki-andezit türünden olan taş, buradaki ocaklardan çıkarılır. Harç, "Horasan"dır. Sille'de Horasan, bezir ve ezilmiş testi kırığı tozunun karıştırılıp, harca katılmasıyla elde edilir. "Silleli Usta"lar, çevrede ünlü ve müreccahtır. Son asırda çimento kullanılmaya başlanılmıştır.
Yapılar genellikle düz ve toprak damla örtülüdür. Damın kenarları, taş çelenlerle çevrilmiştir. Camiler, üç sahnlıdır, Ortadaki geniş sahnın iki tarafında nispeten küçük birer sahn daha yer almıştır. Ahşapla kaplı tavanı, ahşap sütunlar yüklenmiştir. Son cemaat mahalleri gayet zariftir. Bunların bazıları gibi, mahfiller, kürsüler, mihraplar ve minberler de ahşaptan yapılmışlardır. Son derecede güzel işlemelerle dekore edilmişlerdir. M kesim ve ajur tekniği uygulanılmıştır. Ahşap naht ve katı' sanatlarının nefis örneklerini bu işçilikte seyretmek mümkindir. Karataş Camii, bu nefis el sanatlarının meşheri durumundadır.
Ana pl birbirlerine benzeyen Sille Camileri 'ne örnek olarak Kurtuluş, Mezaryakası, Orta Mahalle, Akcami, Karataş ve Çay Camilerini sayabiliriz.
Manastır ve kiliseleri de ünlüdür. Güneydeki tepelerin eteklerinde bulunan pek çok "Kaya Kilise"nin yanı sıra Aghia Elleni Mikhail Arkhangelos Kilisesi bilhassa dikkati çeker. Üst taraftaki vadinin yukarısında bulunan Hagios Khariton (Akmanastır),enteresan hatırlara sahip muhteşem bir manastırdır. Sille 'de bunlardan başka, Çevrikler, Mezarlıkarkası, Hıdırellez, Aşağı Kilise, Kızıl Kilise, Küçük Kilise gibi mabetler bilinmektedir.
"Sille Evleri" apayrı bir konudur. Gayet iyi düşünülerek, coğrafyaya, yaşama ve zevke uygun; insana huzur ve sükûn verecek yuva mekânı olarak inşa edilmişlerdir. Taştan inşasında, ahşap ve tuğla malzemeden de istifade edilmiştir. Üzerleri düz, toprak damla örtülüdür. Bazıları, sonradan ve son zamanlarda yapılanlar kiremitli yarım veya tüm çatı ile kaplanmışlardır. Bazı çatılar çinkoludur.
Evler, genellikle iki katlıdır. Alttakinde ahır, samaıılık, hela, günlük oda, kuyu bulunur. Ünlü halı ve seccadelerin dokunduğu el tezgâh da burada kuruludur. Arabalığı olanlar da vardır.
Buradan ahşap bir merdivenle yukarı kata çıkılır. Burada bir baştan bir başa uzanan yüksek tavanlı, aydınlık ve ferah bir mabeyin mevcuttur. İki tarafında misafir ve yatak odaları yer almıştır. Mutfak ve müştemilat buradadır. Mutfağın "Aş evi ", "Bil -Evi", "Yakacak Evi" ardı ardınca dizilmişlerdir. Mabeynin sonunda, mahalleye nazır bir çıkma olan "Öndam" da oturmanın zevki, Silleliler için ömre bedeldir.
Mahallelerdeki misafir ağırlamaya tahsis edilen" Köy Odaları" meşhurdur.
Çarşı ve pazarlardaki dükkânların çoğu demir kepenklidir. Köprüler, yollar, çeşmeler, göletler, sarnıçlar, halka hizmet amacıyla yapılmışlardır. Hamamlar kadınlar ve erkekler bölümü ile Çifte Hamani' tarzındadır. Bu gün ayakta duran "Hacı Ali Ağa" ve" Subaşı" hamamları böyledir.
Su sıkıntısı konusuna Fryg'ler döneminden beri çareler aranıldığı, ortaya çıkan izlerden anlaşılmaktadır. Tarihi boyunca, çevredeki büyük, küçük kaynaklardan toprak künkler vasıtasıyla su getirilerek halkın ihtiyaçları giderilmeye çalışılmıştır. Mormi semtindeki "Şeytan Köprüsü" diye bilinen su kemeri, son derecede enteresandır. Takkacı, Çay, Aşağı Çeşme, Şadırvan, Aya Yuvanni, Manastır suları meşhurdur. Bilhassa Takkeci Çeşmesi'nin suyu, son derecede özlenen ve tercih edilen bir sudur. Ötedenberi su azlığından dolayı çeşitli zorluk ve yorgunluklarla uğraşmak zorunda kalındığı için im1ç sahibi hayır sahipleri, bilhassa çeşme yapımına önem vermişlerdir. Bu sebeple Sille tarihinde çok sayıda çeşmenin adı geçmektedir. Stefan, Ankereki, Hereki, Çevrikler, Kavaklı, Nuri Paşa, Veli Paşa, Hacı İsmail Ağa, Sadeddin, Hacı Mustafa Ağa, Takkacı, Çay, İkilli (İki lüleli),Hacı Şaban çeşmeleri bunlardandır.
Az ve kıymetli oluşu sebebiyle suyun tasarrufu ön planda tutulmuştur. Sokak çeşmesinden eve su taşıma külfet ve zahmetinden kurtulmak için çeşmenin yakınına "Geysi Evleri" yapılmıştır. Birkaç mahallede bir bulunur. Bunlar yarı kapalı mekânlar olup birkaç kazanın yer aldığı ocak başıdırlar. Mahalle kadınları haftanın belli gün ve saatlerinde burada nöbetleşerek çamaşır yıkarlardı.
Vadiyi donatan koruluklar zamanla yok olduğu için yağmur, kar ve dere suları sık sık baskın halini alarak büyük zararlara neden olmuştur. Her yıl acı kayıplara yol açan bu sel baskınlarını önlemek için, üst taraflardaki uygun noktada inşa edilen baraj, 1961 yılında hizmete girmiştir.
Subaşı, Mormi, Karataş, Akmahalle mezarlıklarında birçok ünlü ilim , fikir,sanat ve gönül adamı da metfundur.Gayr-i Müslimlerin kendilerine tahsis edilmiş mezarlıkları vardır.
Sille,birçok ince zanaat ve el sanatlarıyla meşhurdur.Pişmiş toprak işçiliği bunlardandır.Testi , çanak,çömlek,kap-kacak,tuğla , kiremit ocakları ile,uzun yıllar boyunca çevrenin her türlü ihtiyacına cevap vere gelmiştir. Fryg' lere,hatt daha önceki dönemlere kadar varan derin bir maziye sahiptir. Silleliler"in başlıca iş kaynaklarındandır. Yapılan yere, "Kcir-hdne
,,. .,, ,, . " . . .. . . . .
denılır; Işyerı , İş ocagı anlamına gelır.Başka ıllere de gonderılıyordu.Bır Alman firması Sılle den götürdüğü ustalarla orada imalat yapmaya başlamıştır. Kerpiç ve bilhassa "Tandır" yapımı da önemlidir.
Sille dokumaları gayet meşhurdur. Kendine has ebad, miktar, desen, motif, renk ve tarzla haklı bir şöhret ve piyasaya sahiptir. Halı, seccade ve eğer örtüleri her yerde alaka ve takdir görmüştür. Klasik Sille dokumalarında kullanılan boya, doğal boyalardır. Binlerce yıldan süre gelen deney birikimi ve babadan oğula, anadan kıza intikal eden maharetle, belli toprakların, bitki kök ve yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen boyalarla renklendirilen iplerle, el tezgâhlarında dokunmuş halı, seccade, maşlak, yastık ve kumaşlar, aradan geçen asırlara rağmen özelliğinden ve güzelliğinden hiçbir Şey kaybetmeden karakterini koruya gelmişlerdir. Sille seccadeleri arasında bilhassa "Türbeli", "Mevlanalı" diye anılan Mevlana Türbesi tasvirinin yer aldığı türleri meşhurdur.
Yukarı kısımlar,volkanik serpintilerle kaplı arazi durumundadır.Bu coğrafyayı çok seven "cehri" bu alanlarda bol miktarda yetiştirilirdi.Dokumaya renk tespiti ve canlılık kazandıran bu ünlü bitki,o kadar kıymetliydi ki,üreticisine buğdaydan daha fazla para kazandırırdı.Bol bol yetiştirildiği için ,başka illere de sevk edilirdi.
Sille, ilim,fikir,sanat alanlarında birçok büyük ve ünlü ilim adamı yetiştirmiŞtir.Osman Haki,Ahmet Şükrü,Osman Hamdi Hacı Ahmet,Ali Vehbi,Mehmet Şükrü bunlardandır.Bu kıymetli şahsiyetler,söz , sohbet,eser ve yetiştirdikleri değerli insanlarla çeşitli yönlerden hizmetlerde bulunmuşlardır.
İlim ve Kültür Hayatı Sille, ekonomik ve sosyal hayatındaki yüksek seviye sebebiyle, ilim, fikir ve kültür alanlarında da isim yapmıştır. Birçok yerde bulunmayan mektep, medrese, kütüphane ve ünlü kişiler, Sille'de derin etki ve izler bırakmışlardır. Bu oluşumda, gayr-i müslimlerin de tesirleri vardır. Eğitim ve öğretime her iki cemaat de önem vermiştir. Salnamelerde bu konularda etraflıca bilgi bulunmaktadır. Asırlar boyunca herkes, çocuklarını okutmak ve onları en iyi şekilde yetiştirebilmek için her türlü imkândan istifade ede gelmiştir.
Sille"nin aşıkları, şairleri ve musiki-şinasları meşhurdur. Mansur, Nigari, Recai, Figani, Devami, Sürüri, Zehri, Nazifi, Lokmani, Tevfik Ali, Feşani, Merdani, Said Ağa, İbrahim Ağa (Berberoğlu) ,Mustafa Gürbilek bu kıymetli insanlardandır.
"Barana ", "Seymen" ,ünlü dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik ekibidirler. Âşık ve musiki meclislerinin tadına doyulmaz."Sille Ekibi", "Sile Türküleri" ,yöredekiler arasında çok farklı şöhrete sahiptir.
Sille'de, Müslim ve gayr-i Müslim halkın bazıları müstakil, bazıları müşterek olarak kutlanıla gelmiş çok renkli ve coşkulu gelenek ve görenekleri vardır. "Barana ", "Helfrne ", "Gereğiler", "Diyonizos ", "Hıdırellez" bunlardandır.

Sille kıyafetlerinde özellikle kadın giysileri ,biri birinden farklı fevkaladeliklere sahiptir. Son derecede orijinaldir. "Etekçe,Silah Kürkü, "Sarka, "Cıbba ", "LeJkayıt",Ferece", "Şelari" den meydana gelir. "Fes"," Çevre"," Takma saç"," Şalvar", "Birinci Entari"," Göğüs Tülü "(Dajk),İkinci Entari"," Fistan ",Zıbba ", "Gümüş Toka "," Gaioş" dan müteşekkildir.Erkek kıyafetleri ise genellikle, "Poşu", "Dolama" (Sarma), "Yelek
"(Salta,Cepken,, "Gömlek "(İşlik) , "Kuşak "," "Sili "Şaiv ar", "Dolama ", "Çorap" ve "Pabuç"tan oluşur
Doğum, sünnet, askerlik, hac, dünürlük, nişan, düğün, doğum, ölüm gibi önemli gün ve geceler de merasimlerle yapılı
Turizm Sille, binlerce yıllık maziye sahip gayr-i Müslim ve Müslüman halkın kültürü; gayet dikkati calip sivil, askeri ve dini mimarisi; büyük coşkularla kutlanılan ve yaşanıla gelen gelenek ve görenekleri, şenlik ve törenleri; zanaat ve sanatları, sit alanı olarak ilan edilen orijinal yerleşim alan ve arazileri ile kaya kiliselen, Kiliseleri, manastırları; camileri, mescidleri; ev ve dükkânları; köprü, çeşme ve göletleri ile cidden son derecede önemli, güçlü ve cazibeli bir turizm potansiyeline sahiptir. Bütün bu değerleriyle, son yıllarda büyük önem ve değerler ifade etmekte olan "İnanç Turizmi" açısından da büyük önemi haizdir. Son derecede efsunkâr ve bakir, bu güne kadar üzerinde durulmamış, yeterince tanıtılmamış, henüz keşfedilmemiş, layık olduğu şekilde incelenilmemiş hazine durumundadır. Mübadeleden sonra uzun süre sahipsiz ve çoğu Silleliler Konya'ya taşındıkları için mukadderatıyla baş başa kaldığı için harap durumdadır.
Yerli ve yabancı turizm şirketleri Sille'yi, bu otantik kültür ve sanat vadisini programlarına aldıkları zaman Konya, İç Anadolu ve Türkiye 'nin turizm gökyüzünde yeni bir yıldız daha keşfedilmiş olacaktır. Muhteşem Takkeli Dağ, Gevele Kalesi kalıntıları; Eteklerindeki otantik görünümlü Sulutas ve Saray Köyleri; Salla-sorma, Önger, Venger, Sığıran, özellikle yabancı turistlerin hayranlık ve takdir hisleriyle dolu olarak gezecekleri orijinal yerlerdendir.
Anahatlarıyla sunduğumuz Sille gezimizi, iki enteresan kültürel değerle noktalayalım; Sille evlerindeki kapılarda iki tokmak vardır. Üstteki, ince ve zarif bir bilezik gibidir. Hafif ses çıkarır. Alttaki ise kalın ve ağırcadır. Kalın ses çıkarır. Kapıya gelen kişi erkek ise, kalın tokmağı çalar. Kapıyı, evde bulunan erkek açar. Gelen kadın ise, üstteki ince bileziği çalar. Kapıyı, evin hanımı açar. Sille'de böylesine ince nezaket ve adab-ı muaşeretli hayat bilinir.
İkinci iz ise; Evin sahibi bir yere giderken, kapısının tokmağına bir parça ip bağlardı. Bağlanılan bu ip ince ise gelen kişilere, yakın bir yere; kısa bir süre için gittiğinin ve hemen döneceğinin, birazcık beklemesinin mesaj ve işaretini vermiş olurdu. İp kalınca ise, gittiği yerde uzun süre kalacağının; hemen dönmeyeceğinin, dolayısıyla kendisini bekleyerek zaman kaybetmemesinin sembol ve işaretini vermiş olurdu.
Müslim, gayr-i müslim halkı, Sille'yi çok, ama pek çok sever. Yurtdışına çıkarılıp, Yunanitan"a gidenler de ömürlerinin sonuna kadar Sille"de ki yılların özlemini duymuşlardır. Sağ olanlar bu gün de Sille'de geçen uzun yılların unutulmaz hatıralarıyla yaşamaktadırlar. Bu özlem ve bağlılık öteden beri böyledir. Nitekim vaktiyle Sille Rumlarından birinin oğlu, iş yapmak için İstanbul'a gider. Büyük gayretler sonunda birkaç yıl içerisinde zengin olur. Kapalıçarşı'nın yakınındaki yirmi odalı çok kıymetli bir işhanını satın alır. Sille'de bulunan babasına biraz da öğünme duygusuyla bir müjde mektubu yazarak, gelip hangi odayı beğenirse yerleşmesini teklif eder. Sille'de yaşamanın doyulmaz hazzı ile hayatından son derecede mutlu olan baba, oğulcuğunun gururunu da fark etmezlikten gelerek şu cevabı yazar :" Sana hayırlı olsun, ama beni mutlu etmeyi istiyorsan bana, Sille'deki Taş Köprü"nün yanından iki oda bir sofalı küçük bir ev alıvermen yeterdi. Daha makbule geçerdi... ".

************************************************************************

Zeki OĞUZ

"Surûrî mahlasım, meskenim Sille

Serapa giymişim bir ottan hülle

Köşe-i gurbette çekerek çille

Terk-i diyar edüp bi-karar oldum."

Surûrî

Torunum Umutcan ile birlikte her Pazar bir yerlere gideriz. Hiçbir yere gidemezsek Sille'de alırız soluğu. Camilerini, kiliselerini gezeriz. Daracık sokaklarında yürür, hoşumuza giden şeylerin fotoğraflarını çekeriz. Bu kimi zaman bir çocuk olur, kimi zaman cumbalı eski bir ev. Sonra kahvelerin önündeki salkım söğütlerin altına oturur, ben çay içerim o gazoz, yorgunluk çıkarırız.

Sille'ye her gidişimizde biraz daha değişmiş, biraz daha güzelleşmiş buluruz. Mesela son birkaç yıldır daha bir ivme kazandı bu güzelleşme ve değişme. Eski ilkokul binası restore edildi, kültür merkezi işlevi görmeye başladı. Eski binalar restore edilmeye başlandı. Irmak kenarındaki eski dükkânlar yeniden elden geçiriliyor. Çarşı hamamı restore edildi, Sille'nin etnografik malzemesi burada toplanmaya başlandı.

Çalışma masamın solunda 1920'li yıllarda çekilmiş bir Sille fotoğrafı var. İki geçeli, dağlara kadar evlerle dolu her taraf. Cumhuriyet öncesi, nüfusu nerdeyse yirmi bine yaklaşan Sille'den bir görünüm. İşte o yıllarda başlıyor Sille'nin talihsizliği.

1922'lerde başlayan mübadele ile Sille'li Rumlar göç ettiriliyor. Rumların göçü ile Sille'nin çöküşü de başlıyor. Çünkü beldenin ekonomisine Rumlar hâkim. Nerdeyse her evde halı dokunuyor. Atölyeler var. Üç göbekli, beş göbekli Sille halıları ihraç ediliyor. Türkler de kazanıyor, Rumlar da. Rum tüccarlar Gevele eteklerinde cehri yetiştiriyorlar. Karapınar Karacadağ eteklerinde yetiştirilen cehrileri toptan alarak bunları yurtdışına bile ihraç ediyorlar. Cehri bitkisinden halı iplerinin boyanmasında kullanılan boya üretiliyor. Öyle ki "gevele eteklerinde cehriliği olmayana kız verilmezmiş", deyimi ortaya çıkıyor. Gülyağcılığı çok önemli bir gelir kaynağı. Yukarı bağlardan Tatköyü'nün arazilerine kadar güllükler var. Tatköyü'nün bağlarının bir bölümünün adı Güllük diye anılıyor. Rum tüccarların Tatköyü'nde bile atölyeleri var, bu atölyelerin olduğu yer banga diye geçiyor.

Sille adını ilk olarak kurma balığı ile duydum. Köyde aşeren kadınlar, Sille'ye gidenlere kurma balık ısmarlarlardı. Tandır ekmeğine iyi bir katık olurdu kurma balık. Bu ekmek tandırlarının en iyi ustaları da Silleden çıkardı. Sille bağlarının hemen altında uzanıp giden bozkırların adı Sille gırıydı. Bu gırda onlarca testi-tuğla ocağı vardı. Bu ocaklarda güzel testi ve bozaların yanında güzel tandırlar da yapılırdı.

Sille'nin içinden Konya'ya doğru geçip giderken en çok ilgimi çeken şey iki katlı cumbalı evler olurdu. Cumbalardaki çiçek saksıları ile asmalara bakmaya doyamazdım. Derenin kıyısındaki her evde bir halı tezgâhı vardı. Sıcak günlerde evlerin giriş kapıları açık olur, halı dokuyanları görür ya da kirkit seslerini duyardık.

Mübadeleden sonra ırmağın kenarındaki dükkânların çoğu kapanmış, birkaç dükkân işler durumdaydı. Bunlardan biri de Banabağın İsmail'in dükkânıydı. Tatköyü'nün bütün kahrını bu güzel insan çekerdi. Onun dükkânının bitişiğinde küçük bir han vardı. Eşekleri oraya bağlardı köylüler. Kerhane mahallesinde onlarca testi ocağı vardı. Köylüler onlara çalı, kesmik gibi şeyler satmaya gelirlerdi.

Sille'nin hemen altında askerlik şubesine ait iki güzel bina vardı. Onların acımasızca yıkılışına hala yanarım. Çok sağlam binalardı. Küçük bir iyileştirmeyle çok güzel amaçlar için kullanılabilirlerdi.

Konya şehir merkezinden çok daha farklı, rafine bir kültüre ve dile sahipti Sille. Belki bu yüzden onlarca halk şairi yetiştirmiştir. 1970'li yıllara kadar gereği denilen bağbozumu şenlikleri yapılıyordu. Perşembe günleri olmak üzere üç hafta sürüyordu şenlikler.üç haftanın sonunda bağlar bozuluyordu. Gençler Çarşamba akşamından Söğütlü vadisine saz takımlarını kuruyor ertesi gün akşama kadar eğleniyorlardı. Sadece Silleliler değil bütün Konyalılar da katılırlardı bu şenliklere. Bağların içinde, kayısıların altında callalar pişirilir, ballı dimnitler, büzgülüler, gutlar konurdu sofraya.

Eskiden kimsenin dönüp bakmadığı Sille'ye şimdi tur otobüsleri bile geliyor. Konya aydınlar Ocağı'nın Sille Kültür Evinde her Salı çok güzel etkinlikleri oluyor. Sille ve Tatköy'de çekilen Tek Türkiye dizisinin de Sille'ye katkıları olduğunu gördüm. Geçtiğimiz Pazar Umutcan ile gezerken dizinin bazı bölümlerinin çekilişini izledik. Dizi oyuncularının fotoğraflarını çektik. Çekimleri izlemek için otobüslerle gelenler vardı.

Şehrin burnunun dibindeki bu güzel antik beldenin yeniden canlandığını görmek sevindirici. Cumhuriyet öncesi şen günlerine yeniden kavuşuyor belde. Bunda Selçuklu Belediyesi ve Sille'yi Kalkındırma ve Tanıştırma Derneği'nin çok büyük katkıları var.

Siz de bir gününüzü Sille'ye ayırın. Aya Elena ve Küçük Kilise ile mağara kiliseleri gezin. Biraz cızıdan çıkıp beldenin içinden geçen dereyi takip ederek baraja kadar yürüyün. Sonra dönüp kahvelerin önündeki salkımsöğütlerin altında bir yorgunluk çayı için, gerçekten yaşadığınız o günü unutamayacaksınız. Fotoğrafa meraklıysanız Yaşar ustanın atölyesine uğrayın, sanatının son ustası bu güzel insan, mağara-kilise oluşumu atölyesinin kapısını size sonuna kadar açacaktır.

Haberler Haberleri

TYB KONYA’DA UZLUK AİLESİ VE MEVLÂNA İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI KONUŞULDU
Bakan Tunç: Hukuk dili dil bilinciyle şekillenmelidir
TYB KONYA’DA MESNEVÎHANLIK GELENEĞİ VE MESNEVÎ OKUMALARI PANELİ YAPILDI
Hazreti Mevlana'nın 751. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri başladı
Türkçenin 16. Uluslararası Şiir Şöleni Özbekistan’da yapıldı