Söz konusu Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) olunca sözler bitiyor

Kutlu doğum haftası münasebetiyle geçtiğimiz hafta boyunca Ülkemizin hemen hemen her yerinde birbirinden güzel programlar düzenlendi.20 Nisan Cumartesi günü...

Kutlu doğum haftası münasebetiyle geçtiğimiz hafta boyunca Ülkemizin hemen hemen her yerinde birbirinden güzel programlar düzenlendi.20 Nisan Cumartesi günü Aziziye Kültür Merkezinde; Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi ile Karatay Belediyesi'nin ortaklaşa düzenlediği Kutlu Doğum Programının Konuğu Prof.Dr. Şair Nurullah Genç idi.TYB Konya Şube Başkanımız M.Ali Köseoğlu ve Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli bey'lerin kısa selamlama konuşmaları sonucunda kürsüye Prof.Dr. Nurullah Genç bey geldi.

Prof.Dr. Nurullah Genç Sözlerine ;Söz konusu olan Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.s) Efendimiz olunca sözler bitiyor aslında diyerek başladı. Ayrıntılı bir şekilde hayatını, çocukluğunu, yağmur şiir'ine kadar olan zamanın nasıl geçtiğini anlattı. Dedesi'nin 1918 yılında Ruslara esir olduğunu , esarette bile İslâm'ı en güzel bir şekilde yaşadığını, hizmetçisi olduğu ailenin 1921 yılında kendine Rus Vatandaşlığına kaydını yaptırmak istediklerinde, bana gerçekten yardımcı olmak istiyorsanız, beni memleketime gönderin talebinde bulunmuş, sonucunda dört yıllık esaretten sonra memleketi olan Erzurum'un Horasan ilçesine bağlı bir dağ köyü olan Dikili'ye gelmiştir. Dedesi Dikili köyünde bir Konak yaptırmıştır. Uzun kış günlerinde sohbet ve muhabbetin en güzellerinin bu konak'ta yapıldığını anlatmıştır.

Aslında Yağmur Şiiri'nin oluşmasında bu Konak evinin ve orada Babasının ve dostlarının yaptıkları sohbetlerin, Naat'ların ve Şiir'lerin ezbere okunduğu ortamlardan geldiği için alt yapısının sağlamlığını ifade etmiş olan Prof.Dr.Nurullah Genç, dinleyenleri adeta mest etmiştir. Sanat ve hayat bağlantısını çok özlü olarak anlatıp, gerçekten gönül dünyamıza mükemmel ve muhteşem bir hitabı olmuştur. Yağmur şiiri'nin doğuşunu şöyle anlatmıştır:

Ayet-i Kerimede "Nereye gidiyorsunuz" diye sorulmakta, bende sizlerde kendimize soralım.1990 'lı yıllarda İstanbul Topkapı Otogarından Yağmurlu bir günde Otobüse bindim, tefekkür halindeyken, İnsanların bir yerler'e gidip geldiğini, Uhut'u, Okçuları ,Ecdadı Osmanlıyı, Abdülhamit Han'ı düşünüp insanlar'a "nereye gidiyorsunuz" diye sorgulama içinde olduğum bir anda şu Mısraları Yazdım:

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü

Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü

Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül

Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü

Yazdığım bu Mısra'ları yeniden okudum ve o anda çok sevindim. Herhalde ben Naat-ı Şerif yazmaya başladım dedim. Bu dörtlüğü yazdıktan sonra ben farklı bir alem'e girdim. Otobüsten indim, eve gittim, eşime şöyle söyledim; "Ben bir şiir yazmaya başladım, muhtemelen bir naat yazmaya başladım. Ne zaman biter bilmiyorum. Ama ne olur bu süre içerisinde beni mazur gör. Az konuşabilirim, bir şey sormayabilirim, akşam gelip odaya kapanabilirim. Canın yanabilir bu adama ne oldu diye? Bir şeyden emin ol ben hasta falan değilim, Ama bir şeyler yazacağım belli. Sen sadece yemeğimi suyumu ihtiyaçlarımı eksik etme yeter. Çünkü bu süre içinde bazen ben o ihtiyaçlarımı da unutabilirim. Eşim anlayışla karşılayıp tamam dedi."

Üç ay boyunca farklı biri oldum. Tabi ki sosyal hayatı çok zengin olan, Üniversitede şakalar yapan, arkadaşlarını bir araya toplayan biriydim. Bir anda bunlar kesildi. Üniversiteye gidiyorum, arkadaşlara sadece selam veriyorum. Benim bu dönemdeki davranışlarım yüzünden , ne oldu bu adam'a bir gariplik var bunda diyerek, bunu bir Doktor'a Psikiyatri servisine götürmek gerekir diye düşünüp, benim adıma Doktor 'la konuşmuşlar, Doktor da, bu durum, Şizofren başlangıcı, sakın kendine söylemeyin, hastalığı daha da derinleşir, hastaneye bir bahaneyle getirin der. Hasta ziyaretine gidelim bahaneleri ile götürmeye çalışıyorlar, anlam veremediği işleri niye yaptıklarını daha sonra arkadaşları anlattıkları zaman tam olarak anladığını ifade etmiştir.

Şiiri bitirdikten sonra Fakültedeki arkadaşları topladım: "Arkadaşlar hakkınızı helal edin, böyle bir şiir'e başlamıştım, Hamdolsun Rabbim Yağmur isimli bir Naat yazmamı nasip etti . Çocukluğumdan, köy Konak'ından başlayan Naat yazma sevdam böylece gerçekleşmişi oldu diyerek Şiiri okuduktan sonra arkadaşlar; "şükür ki o durumun arkasından böyle bir şey çıktı. Başka bir şey çıksaydı çok üzülürdük. Şimdi gerçekten çok sevindik" demişler. Böylece Yağmur yazılmış. Programa katılanlara, Nurullah Genç'in Mahrem ve Münzevi Toplu Şiirler kitabı hediye edildi ve Konferans sonrası herkese kitabını imzaladığı gibi, Zatıma da imzaladı. Bu Mükemmel ve Muhteşem programı bizlere yaşattıkları için tüm emeği geçenlere kalb-i şükranlarımı sunarım. Rabbim her birinizden Razı olsun.

Gerçekten samimi olarak yazılan Naat-ı Şerif'ten, tadı damağımızda ve yüreğimizde hissedeceğimiz bir bölümünü aktararak sözlerime son vermek istiyorum:

Yağmur

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım

Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım

Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım

Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım

Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım

Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım

Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım

Senin için görülen bir düş de ben olsaydım

Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım

Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım

Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım

Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın

Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım.

Haberler Haberleri

"YAZARLARIMIZ OKULLARDA" PROJESİ TAMAMLANDI
TYB KONYA’DA UZLUK AİLESİ VE MEVLÂNA İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARI KONUŞULDU
Bakan Tunç: Hukuk dili dil bilinciyle şekillenmelidir
TYB KONYA’DA MESNEVÎHANLIK GELENEĞİ VE MESNEVÎ OKUMALARI PANELİ YAPILDI
Hazreti Mevlana'nın 751. Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri başladı