1.Sizce yazmak tam olarak insanda nasıl oluşum gösteriyor? Yazmanın şehirle olan ilişkisi
nasıl anlaşılmalıdır?
Genel itibari ile yazmak bir kişinin okuması, araştırması gezmesi bilinçlenmesi neticesinde
tabiri caizse kabına doldurduklarını taşırması, içindekilerin dışa vurması gibi
değerlendirilebilir. Bazen yazma ile olur bazen sözle de olabilir, Mevlânâ Celaleddin Rumi’nin
bir sözü vardır ‘Testinin içinde ne varsa dışına o sızar’ diye. Tabii ki Allah vergisi çok genç
yaşlarda nadirattan da olsa şiirle edebiyatla ya da düşünce ile ilgilenip bir şeyler yazanlar da
vardır kastım bunlara değildir. Bizimkisi de çokça gezip çokça görüp, duyup, dinleyip azca
yazma işi olabilir çünkü itiraf etmeliyim ki velûd bir yazar değilim biraz bu az yazma, işimle de
alakalı çünkü ben bir bürokratım dolayısıyla çok üreten üretken bir yazar kategorisinde
değilim zaten yazarlık iddiam da yok biraz şehirlere ilgim var bunları yazmaya not tutmaya
çalışıyorum hepsi bu kadar.
2.Selaset bir üslup ile ortaya koyduğunuz edebi eserinize bakıldığında yazmak hayatınızın
başrolünde. Hayalleriniz arasında okumak mı, gezmek mi, yazmak mı hangisi öncelikli? Ya
da hangisi olmazsa olmazımız olmalıdır?
Doğrusu yazma hayatımın merkezinde değil bunu belirtmiş olayım çünkü ömrümüzün geride
bıraktığımız son otuz yılında idari görevlerde bulunmuş olup bunun yanı sıra kültürel işlerin
idareciliğini de yapmış olmam ve sivil toplum kuruluşlarında da aktif görevlerimin olması yazı
işinde daha az yayın ve ürün çıkarabilmemize müsaade edebilmiştir. Ama şunu belirtmeliyim
ki telif eserlerimizin yanında edisyonuna katkıda bulunduğum ya da editörlük yaptığım, genel
yayın yönetmenliği yaptığım eserlerin, çalışmaların sayısını dahi bilmiyorum. Bu yukarıda
bahsettiğim kamu görevlerimde kültürel, sanatsal edebi, içtimai alanlarda birçok çalışmamız
olmuştur.
Daha çok şehirlerin ruhuna yönelik yazılarım olduğu için yani dünden bugüne ne tevarüs
etmiş bunların üzerine okumalar ve onlara güzellemeler, betimlemeler yaptığım için bunun
çok sıkıcı ve yorucu olmasını istemezdim dolayısıyla fasih olmasını ve akıcılığı (selaset)
bilhassa şehir yazılarında tercih ettim tespitiniz doğru, teşekkür ediyorum.
3.Bir şehre niye gidilir? Gezdiğimiz gördüğümüz şehirlerde aradığımız nedir? Kendini Arayan
Şehir ile kastınız nedir? Daha çok tarihi şehirleri yazmışsınız. Nedir şehirde aradığınız?
Gezdiğimiz, gördüğümüz şehirlerde ne aramalıydım neyini hissetmek için gayret etmeliydim
ben de bunları hep düşünerek girdim şehirlere.
Büyük kâşiflerin yüreklerinde hissettikleri heyecanı hissettim her çıktığım yolculukta. Dilini,
sesini, rengini, mazisini, efsanesini, tarihe tanıklığını, binlerce yıllık ruhaniyetini merak ettim o
güzel şehirlerin. Taşlara sinmiş seslere kulak verdim, çeşmelerin sulara öğrettiği şarkıları
dinledim.
Yaz sıcağında bir mabedin serin gölgesinde aradım ruhumdaki şehrin kapılarını.
Bazı şehirler kanımıza karışır, bir parçamız olur, kendimizi buluruz sokaklarında dolaşırken.
“İnsan, aradığıdır.” diyor Hz. Mevlâna. Biz de gezdiğimiz şehirlerde kendi ruh şehrimizi
arıyoruz belki de.
Gezdiğim şehirlerde o şehri bilen yol arkadaşlarım rehberlik etti bana. Şehrin künhüne vâkıf
olabilmek için neyi arayacağımı ve nasıl görebileceğimi bilge yol arkadaşlarımdan öğrendim.
Hani eskiler derlerdi ya “Evvel refik, bâdel tarik.”
4. Tarihten günümüze toplum ve sosyal yaşam gibi konular açısından kültürümüzde şehri
yaşarken insanın şehirle ilişkisi nasıl olmalı, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çalabım bir şar yaratmış iki cihan âresinde
Bakıcak dîdâr görinür ol şarın kenaresinde
Nâgihân ol şara vardım ol şarı yapılır gördüm
Ben dahi bile yapıldım taş u toprak arasında.
Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin bu çok manidar şiirinde de görüldüğü gibi şehir insanı yapar,
şekillendirir, şehirli yapar, insan da şehri yapar şekillendirir.
Şehri insan imar eder ama o şehir de aynı zamanda insanı inşa eden canlı bir mekandır,
mekanizmadır der bize…
Şehir şehirliyi şehirde bünyesinde bulunanı mamur eder, şekillendirir, geçmişini, bugününü ve
hatta yarınını da belirler. Şehirlerin sentetik ve kupkuru beton kalıplarla yüksek bloklar
oluşturularak yapılmasıyla şehir olmadığını da tersinden bize söylemiyor mu Hacı Bayram-ı
Veli.
5. Hayal Şehir Ereğli gibi: Bir Ereğlili olarak sormak istiyorum. Ereğli ile ilgili neler söylemek
istersiniz?
Şehir yazılarımda Türkiye Cumhuriyeti’nin idari yapılanması neticesinde şehir, ilçe, belde
gibi bugünkü kullanılan ifadeleri dikkate alarak kullanmadım, tarihsel bir geçmişi olan
yerleşim yerlerine şehir demeye devam ettim çünkü şehirleri tanımlarken şöyle demiştim
dünü var olan şehirler, bugün var olan şehirler hem dünü hem de bugün olan şehirler,
dolayısıyla bazı şehirler bugün çok gelişmemiş olabilir ama dünü vardır. Bu tasniften Ereğli
‘ye bakacak olursak Ereğli hem dünü olup hem de bugün olan şehirler kategorisine girebilir;
gerek coğrafyanın azizliği, Konya ya 150 km uzaklığı ve tarihi derinliği olan yerleşim yerinin
Türkiye’deki birçok şehirden, ilden fazla olması sebebiyle ilçe olarak kalmaz diye tasavvur
ediyorum. İlerleyen yıllarda inşallah Ereğli’yi de il olarak görürüz.
6.Bugün “Kendini Arayan Şehir” olarak nitelenen şehirler hangileridir ya da hangi şehirlerin
kendini bulmasını istersiniz?
Kendini arayan şehir burada bütün şehirlerin kendisini araması için geçerlidir, kitap adı bazı
şehirlere münhasıran verilmiş değildir, mecaz vardır metaforiktir. Şehir geleceğe doğru hızla
giderken geçmişini kültürel sanatsal ve manevi değerler açısından unutmamalı ruhuna
sürekli yolculuk yapmalı, o dününü bugün de hissedebilen, koruyabilen, kavrayabilen ve
geleceğe değerleriyle yelken açabilen şehirlerdir biraz da kendini arayan şehirler…
“Bilmiyor muyuz ki bir medeniyet, her şeyden evvel derin maziden gelen bir kültür yığılması, bir kültür toplanmasıdır. Bu yığılmanın başında şehir ve mimarî eserleri gelir. Çünkü nesilleri
asıl terbiye eden onlardır. Her mimarlık eseri bulunduğu şehrin hayatını bir ev tanrısı gibi
farkına vardırmadan idare eder. Onların kalabalığı ruhumuzda öyle bir konser yapar ki,
ömrümüzde bir kere olsun onu dinlemek fırsatını bulursak, bir daha kaybetmemek şartıyla
kendimizi bulmuş oluruz.”
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şehirlere yüklediği bu derin anlamı kavrayabilmek için o şehirlerin
terbiyesinden geçmek gerekiyor. Şehir kendini terbiye ederken şehirliyi de eğitmeli, terbiye
etmeli, ancak o zaman şehrimizi ve kendimizi bulabiliriz. Ancak o zaman kendini arayan
şehirleri bulabilir ve sesimizi duyurabiliriz.
7.Kendini arayan şehir kitabınız ESKADER tarafından yılın şehir kitabı olarak geçtiğimiz yılın
sonunda ödüllendirilmişti, bunun yanı sıra daha önce şehirlerle ilgili Kendini Koruyan Şehir
kitabınızın olduğunu da öğrenmiş olduk, bu ilk şehirleri anlatan kitabınızda da şehirlerin
ruhuna mı yolculuk yapmıştınız?
Evet aslında bu şehirleri yazarken bir kitap olsun diye yazmıyorum her şehri müstakilen
yazıyorum ve aynı arayışlarla aynı düşüncelerle yazıyorum dolayısıyla vakti saati gelince bir
şekilde bunlar kitaplaşıyor. Şehirlerin ruhuna bir dokunuş olan bir önceki kitabımız “Kendini
Koruyan Şehir” de benzeri saiklerle çıkmıştı. Bu kitaplarımızın her ikisi de “İş bu vücudum
şehrine, bir dem giresim gelir.” nidasıyla bize ünleyen Yunusça içimde büyüttüğüm şehirlere,
benim şehirlerime ve tabii ki Kendini Arayan Şehirler’e girebilmiş, arayış çığlığına sesimi
ekleyebilmiş isem ve bu da naçizane bir vefa sadedinde görülebilirse kendimi mutlu
hissedeceğim. İtibarlı ya da itibarını arayan/bekleyen bu kadim şehirlere, bu antik(a) şehirlere
ne kadar çok yazı yazılsa, övgüler yapılsa, şiirler dizilse, ağıtlar yakılsa, türküler söylense
yeridir.