“Aşk ışığı Konya’dan parlayacak, Semerkand’ı Buhara’yı aydınlatacak.”
Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Divan-ı Kebir’den bu beyti, Türkistan’dan Konya’ya göç eden ailesiyle birlikte Anadolu’ya kök salan büyük şairin, kadim bir gönül birliğini ifade eden en derin çağrısıdır. Mevlâna’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled önderliğinde Türkistan topraklarından başlayan bu yolculuk, Konya’da nihayete ermiş ve evrensel bir aşk, hoşgörü ve hikmet ışığı olarak dünyaya yayılmıştır. Bugün bizler, Türkiye’den -yeniden- Türkistan topraklarına dönerek ilmeği geçmişte atılmış bu manevi bağı kuvvetlendirmekle kalmıyor, Mevlâna’nın çağrısına ortak bir ruhla cevap veriyoruz.
Özbekistan’a yaptığımız bu manevi yolculuk, Türkçenin 16. Uluslararası Şiir Şöleni vesilesiyle gerçekleşti. Şölen, Türk dünyasının farklı coğrafyalarından gelen şairleri, edebiyatçılarımızı ve kültür insanlarımızı buluşturarak adeta geçmişten bugüne bir köprü kurdu. Türkiye Yazarlar Birliği’nin kurucu başkanı, şeref başkanı, yol başçısı, fikir ve düşünce insanı “D. Mehmet Doğan’ın aziz hatırasına”atfedilen bu büyük programın, Türkçenin tarihî yolculuğuna şahitlik eden derin bağı şölene katılan heyetçe hissedildiğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
D. Mehmet Doğan, ömrünü Türkçeye, edebiyata ve kültürel mirasa adayan bir bilge olarak, bu tür etkinliklerle Türk dünyasının ortak diline ve ruhuna hizmet etmeyi en esaslı ödevi bilmiştir.
Ruhu şad olsun.
ÖZBEKİSTAN’IN EDEBİ MİRASI BURADA KORUNUYOR
Programın ilk günü, Taşkent’teki Yazıcılar Bağı’nda, Özbekistan’ın edebi mirasının bir hazine gibi korunduğu, Türk dünyasının büyük şairlerini onurlandıran anlamlı bir mekândaydık. Burada yer alan Şairler Hıyabanı, Ali ŞirNevai’nin görkemli anıt mezarıyla birlikte edebi zincirin en parlak halkalarını temsil ediyordu. Nevai’nin yanı sıra BaburŞah, Lutfiy, Nodira, Uvaysi, Abdullah Kadirî, Hüseyin Baykara gibi büyük isimlerin anıtları arasında dolaşmak, Özbekistan’ın şiirsel hafızasında bir yolculuğa çıkmak gibiydi.Şairlerin anıtları önünde durup onların mirasını selamlarken, edebiyat ve kültürün milletleri millet yapan değerlerin en güçlü taşıyıcıları olduğunu bir kez daha hatırladık. Çağatay Türkçesinin zirve ismi olan Hazreti Nevai, Türk dilini estetik bir üslupla yüceltmiş ve bölgenin adeta bir kültür mimarı olmuştur. Bu mekân, geçmişten bugüne uzanan edebi bir zincirin halkaları arasında bir köprüydü.
Özbekistan’a yaptığımız bu şiir yüklü seyahatle, Taşkent ve Semerkant’ın derin tarihi ve kültürel birikimi, bu toprakların her köşesinde hissedilen ortak medeniyet bağlarımızın güçlü izlerini yansıtıyordu. Her adımda Ali Şir Nevai’den Çolpan’a,Emir Timur’dan İmam Maturidi’ye uzanan köklü bir geçmişin gölgesinde yürüdük. Kâh şiirler okuduk, kâh gazeller dinledik.Türkistanlı Abdurauf Fıtrat’ın, Çolpan’ın, Abdullah Kadiri’nin mücadelesinin, şiirlerinin, sözlerinin baskıcı Sovyet yönetimine ağır geldiğini ve kurşuna dizildiklerini öğrendik, hüzünlendik, sözün gücünü tesirini düşündük. -Abdurrahman Fıtrat ki Türkistan için önemli bir şair ve mücadele adamı olup 1918’de Çağatay oturumunu sağlayıp ilk bağımsız Yazarlar Birliği’ni kurdu ve buradaki şairlerle modern şiirin ilk temellerini atmış oldu.-
Tarihin verdiği derslerden yeni yorumlar çıkardık, Emir Timur’dan Yıldırım’a dünü bugünde yaşadık. Osmanlı’nın ulu bir çınar olarak uzun süre dünyaya adaleti, iyiliği, merhameti sunabilmiş olması ve yeniden dirilişinin temel nedenlerinden birinin de Timur’un Yıldırım Beyazıt’ı Ankara Savaşı’nda mağlup etmesinin de etkisi olabileceğini konuştuk.
Taşkent aynı zamanda geçmişle bugünün ahenkle buluştuğu bir şehir.
Şehirde yer alan Hazreti İmam Camii ve Kafili Şaşi Türbesi, Özbekistan’ın İslam kültürüne olan bağlılığını yansıtan iki önemli merkezdir. Hazreti İmam Camii, modern mimari ile geleneksel çizgilerin muhteşem bir uyumunu sergileyerek bölgenin en büyük selâtin camilerinden biri olarak yükseliyor. Ayrıca, 7. yüzyılda yazıldığı bilinen ve İslam dünyasının en eski Kur’an nüshası olan Hazreti Osman Mushafı da burada muhafaza edilmektedir. Bunca tarihi yapı ve ünik eserler, Taşkent’in Türk-İslam dünyasının kültürel başkentlerinden biri olarak kabul edilmesini sağlamaktadır.
Taşkent’in tarihi bölgesine yeni eklenen Hazreti İmam Camii, geçmişle geleceğin buluştuğu bir şehir olma hüviyetine katkı sağlamıştır. İslam ülkeleri başkenti olduğu 2007 yılında inşa edilen Hazreti İmam Camii, modern mimari ile geleneksel çizgilerin muhteşem bir uyumunu yansıtıyor. Camii, Özbekistan’ın İslam’a ve kültürüne olan bağlılığını simgeleyen yeni bir eser olarak da kabul edilebilir.
Taş, mermer ve alçının ahşapla muhteşem uyumu, tezhip ve süsleme sanatının en güzel örnekleri camiyi en büyük, en güzel selâtin (ulu) camisi olarak bölgenin gözbebeği haline getirmiş diyebiliriz.
SEMERKANT: İRFANIN VE AŞKIN BAŞŞEHRİ
Şiir Şölenini başkent Taşkent’te icra eyledik lakin tarihin başşehri Semerkant’a uğramasak büyük eksiklik olacaktı. Sadece tarihin değil, gönül sultanlarının da manen dünyaya ışık saçtığı merkezdir Semerkant. Registan Meydanı (kumluk), Semerkant’ın kalbi olarak adeta zamana meydan okuyor. Uluğ Bey, Şirdar ve Tilla-Kari medreseleri gibi, Türk-İslam mimarisinin ihtişamını günümüze taşıyan muhteşem eserlerin içinde ser-hoş olduk, az zamanda çok kıymetli ve olağanüstü güzellikteki külliyeleri mescitleri, mektepleri, medreseleri,bilim merkezlerini gezip incelerken yeniden uzun süreli buralara gelmemiz için hem niyaz ettik ve hem de birbirimize salık vererek o anda bir nebze telkin ve teskin olduk diyebilirim.
Semerkant’ın manevi ikliminde en dikkat çeken mekânlardan biri de Hızır Mescidi ve İmam Maturidi’nin Kabri’ydi. İmam Maturidi, İslam düşüncesinde akıl ve vahiy dengesini savunan bir âlim olarak yalnızca Türkistan için değil, tüm İslam âlemi için önemli ve mübarek bir zattır. Onun bıraktığı ilmi miras, bugün hâlâ Türk-İslam medeniyetinin düşünce dünyasını şekillendiren en temel kaynaklardan biri olma özelliğini koruyor.
Semerkant aynı zamanda Emir Timur’un da şehri.
Büyük bir devlet adamı ve Türkistan tarihinin simge isimlerinden biri olan Timur, sadece siyasî başarılarıyla değil, astronomiye, sanata ve mimariye verdiği önemle de öne çıkmıştır. Timur’un Semerkant’ı başkent yaparak bu şehri adeta bir bilim, kültür ve medeniyet merkezi haline getirmesi, Türkistan’ın ve İslam âleminin dünya tarihindeki yerine büyük bir katkı sağlamıştır. Timur’un yaptırdığı Gur-i Emir Türbesi, onun dünya tarihindeki yeri kadar, Özbekistan’ın tarihî ve kültürel zenginliklerini de gözler önüne seriyor.
Semerkant aynı zamanda astronomi ve bilimin merkezi olarak tanınır. Uluğ Bey Rasathanesi, Timur’un torunu olan büyük astronom Uluğ Bey tarafından yaptırılmıştır ve dönemin en ileri bilimsel araştırmalarına ev sahipliği yapmıştır.
Semerkant’ta yer alan Şah-ı Zinde Türbesi ise adeta bir tarih ve maneviyat hazinesidir.
Bu eşsiz külliye, İslam dünyasının en önemli kabristanlarından biridir. Peygamber Efendimizin (sav) ashâb-ı kiramındanKusam bin Abbas’ın kabri burada yer alır. Kusam bin Abbas, İslam’ın Türkistan coğrafyasına taşınmasında büyük hizmetleri olan bir sahabedir. Şah-ı Zinde, Türk-İslam mimarisinin zirve örneklerinden biri olmasının yanı sıra, yüzlerce yıllık bir medeniyetin manevi izlerini de günümüze taşıyor. Sadece bu büyük külliyenin hakkıyla gezilip incelenebilmesi iki tam gününü alır insanın, sanatsal çalışmaları incelemek ve burayı hissedebilmek için tekrar Semerkand’a gitmek gerek, bu düşünceye heyetimizdeki bütün arkadaşlarla kâni olduk. Türbelerin her biri, döneminin sanat ve estetik anlayışını yansıtıyor, ruhu besleyen ve izleyeni mest eden detaylarla süslenmiş olan Şah-ı Zinde’den ardımıza baka baka ziyaretin kısalığının burukluğu ile ayrıldık.