TYB etkinlikleri koşar adım gidiyor
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi yıl boyu sürdürdüğü etkinlere bu hafta bir sergi bir de anma programı ile devam etti. Bu güzel etkinliklerin günü ve zamanı o kadar güzel ayarlanmış ki olsa o kadar olur.
Değerli sanatçı Konya'nın yüz akı denecek kadar sevecen, makinesine hakim, doğaya aşık bir kardeşimiz üstüne üstlük, çok da mütevazı bir kişiliğe sahip, sevgili Zeki Oğuz kardeşimizin sergisiydi... 'Doğamız insanımız' adlı 56 fotoğraftan oluşan sergide o doğadan, köyden, dağdan, ovadan, gölden, şelaleden, çekip çıkardığı görselleri biz dostlarına ve sanat severlere sunarken bile övgülere daima mütevazi bir gülüşle sadece tebessüm ederek karşılık verdi...
Fotoğraflarının çoğunu bizim dağ köylerinden çekmiş hatta benim köyümden bile 3-4 tane resim vardı sergide, o birbirine uzak köyümün dağlarını mahir elleri ve doğa aşığı gözleri ile o kadar yakına getirmiş ki ben bile buralar benim köyüm mü diye sormadan edemedim. Eline, gözüne, gönlüne sağlık, Zeki Oğuz.
Zeki Oğuz'un 26. kişisel resim sergisinin açılışı, Konya milletvekilleri Sami Güçlü, Mustafa Kabakçı ve TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu birlikte birçok sanat severin katılımı ile yapıldı. Açılıştan önce birer konuşma yapan Sami Güçlü, Zeki Oğuz'u yakın tanıdığını belirtirken "Zeki Oğuz bey Konya Tatköy'de değil de Kadıköy'de doğsaydı daha çok tanınırdı" demesi üzerine Zeki Oğuz da "Sayın bakanım ben Konya'da doğmaktan Konyalılarla olmaktan gurur duyuyorum" dedi.
Ardından söz alan Mustafa Kabakçı ise kendisinin de fotoğraf sanatına çok ilgi duyduğunu, Zeki beyi ve sanatını biraz daha eskiden tanıdığını ve onun eserlerini çok beğendiğini ifade ederek sergideki birbirinden güzel eserlerden dolayı kendisini kutladı. Kabakçı sözünü tamamlarken Zeki Oğuz'un duygulandığı gözlerden kaçmadı.
Sanatseverler sergiyi gezerek birbirinden güzel fotoğraflara bakmaktan kendilerini alamadılar. Aslında Zeki Oğuz'u yazarken aklıma çok şey geliverdi. Konyamız'ın çok köyleri vardır ki iş olarak, gelenek ve görenek olarak birbirine çok çok benzememesine rağmen halen bazıları kilometrelerce birbirine uzak olmasına rağmen yaşam biçimi birbirinin aynı gibidir. Örneğin ekin ekmesi, orakla ekin biçmesi, ekini deste yapıp merkeple harmana çekmesi, insanlarının konuşmaları, bitki isimlerini bile aynı şekilde kullanmalı vs...
Benim köyümden hiç farkı yoktur Zeki beyin köyünün ve o köy insanının. Oysa onun köyü ile benim köyün mesafesi 60-70 kilometre vardır.
Yeri gelmişken bir Tatköy anımı anlatayım... İşim gereği 1987 yılında ilk defa çalıştığım resmi dairenin vazife vermesi ile gitmiştim Tatköy'e... Yaz günü ekin biçme mevsimi idi. işim gereği götürdüğüm memurları köyde iş yapmaları için bıraktım. Kendim boş olunca, eskilerde bir söz vardır, 'üzümcünün gözü bağ omcasında olur' derler benim de gözüm köyün yakınında ekin işlemekte olan bir ihtiyar amca bir nine bir de hanım bacı vardı hanımlar ekin işlerken dede yalandan bir cergenin altında güneşten korunması için yatan bir bebeğin salıncağını elinde tüttürdüğü sarma tütün cigarası ile sallamaya devam ediyordu. Dedeye varıp selam verdim. Selamı aldı, "Emmi ben biraz ekin biçmek istiyorum ne dersin?" dedim. Şöyle başını kaldırıp elini güneşe siper eden dede "Bu işler senin heveslendiğin kadar golay değil evlat vazgeç gel bir cıgara dola geriden seyret" dedi. Ben ısrarla "Ekin biçeceğim" dedim, yabancısı olmadığım orağı elime aldım ve bir iki deste kadar ekin işledim. Tekrar dedenin yanına geldim ve "Emmi iştahım vardı daha çok ekin biçecektim amma ekinde bıtırak (bir nevi diken) varmış ondan bıraktım" dedim. Emmi, "Oğlum sen bu işi ve hatta bıtırağı bile biliyon bu köyden misin yoksa ben mi tanıyamadım seni" deyince yok ben Gilissiralıyım emmi" dedim "haaa canım disane o köyün de buradan pek farkı yok" deyiverdi. Sille ile Gilissira'nın tarih bakımından çok benzerliği vardı. İşleri bakımından da benzerlik arzediyordu. Bizim Zeki ile dostluğumuz da dağlılıktan geliyor sanırım...
Neyse hemen ardından ikinci program olan 'Tanıdıkça gönüllerdeki yeri büyüyen adam: Sabahattin Zaim' hocayı anma programa geçildi.
Adem Esen beyin teklifi ile hocamıza birer fatiha okuduk ve Sami Güçlü bey başladı hocayı anlatmaya. O kadar güzel anlatıyordu ki insan bazı anlar tarihe bazı anlar manevi derinliklere dalıp gidiyordu. Hocamızın Konyamız'da bu üçüncü anılışıymış. Bir Konya Aydınlar Ocağı'nda bir Mevlana Kültür Merkezi'nde bir de bu TYB'de... Evet her yıl anılmalıydı Sabahattin hocamız...
Sami Güçlü, talebelik yıllarında ve onun asistanlığını yaptığı hatıralarından güzel anılar anlattı ve hocanın sevecen milliyetçi, maneviyatçı bir zat olduğunun altını çizdi. Ardından Belediye Başkanı Adem Bey söz alarak o da hocamızın hasletlerinden bahsederek zatını hiç görmediğimiz halde bizlere sevdirebildi. "Demek ki sevilmeye layık sayılmaya değer ki Allah ta bize o sevgi ve saygıyı kalbimize sunuverdi" diyor, TYB Konya Şubesine teşekkürlerimi arzediyorum.