Konya Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi tarafından düzenlenen 2018 yılının 34. Programında Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ahmet Çaycı “İslâm Mimarîsinde Anlam” konulu bir konuşma yaptı.
“Mimar kelimesini köken olarak ele alacak olursak bunun ömür ile aynı anlamda olduğunu, yaşamak anlamına geldiğini görürüz. Mimar, inşa eden, yapan demektir.” tanımlaması ile sözlerine başlayan Prof. Dr. Ahmet Çaycı, “Mimari, bütün insanlığın ortaya koyduğu somut eserler. İslam Mimarisini tarif edecek olursak, İslamiyet’in ortaya çıkışıyla birlikte ve ondan sonra teşekkül etmiş olan somut mekânlar, ibadet ve eğitim kurumları, tekke ve zaviyeler vs. diyebiliriz.
Anlam boyutuna ulaşmak için, İslâm kültürünü oluşturan bütün eserler diyebiliriz. Tabii ki İslâm mimarîsi ortaya çıkarken kendinden önceki medeniyetlerin kültür mirasından faydalanmışlardır. Mimari yapıların temelinde kubbe bütün medeniyetlerde bulunan bir unsurdur. Bunun İslâm mimarîsindeki gelişimi göz önüne alacak olursak İlk çağlardan beri devam eden bir mimarî gelenek Mısır, Orta Asya ve Roma medeniyetinin somut örneklerinin bariz etkisini görürüz.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Ahmet Çaycı, “Romalı Vitruvius, mimarînin en temel unsurları şöyle belirtir: Mekân sağlam olacak, estetik olacak ve ferah olacak. Vitruvius bir mimarın bilmesi gereken hususları da şöyle açıklar: Mimar çok iyi derecede tarih, iyi derecede felsefe, iyi derecede psikoloji, iyi derecede matematik hatta iyi derecede tıb bilgisine sahip olmalıdır. Mekân oluştururken bu bilgilerin ışığında oluşturmak gerekir. Hâl böyle olunca İslâm mimarîsinin diğer ilimlerle olan ilişkisini tespit etmek gerekir.” dedikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü;
“İslâm mimarîsinin anlamını kavrayabilmek için felsefeyi ele aldık. Felsefenin amacı bütün âlemi yaratan Mutlak varlığı bulmaktır. İslâm felsefesi ile Mimarîyi bu yönden bağdaştıracak olursak, mekân, kelime olarak bir oluşumu ifade etmektedir. Kökü ‘kevn’dir yaratılmış şeyleri, kâinatı ifade eder. Felsefe özellikle Allah’ın varlığına kozmik delil, nizamî delil ve nispet getirir. İslâm mimarîsi de evrendeki oluşumu, kozmik delili hesap ederek bunları somutlaştırmış, küçülterek sınırlı mekânlar elde etmişlerdir. Aslında evrendeki bütün oluşumların kopyası insan vücudunda mevcuttur. Özetle tabiatta var olanı küçük bir mekâna sığdırmış oluyorsunuz.
Tasavvuf: İslâm kültüründe tasavvufun rolü kaçınılmazdır. Tasavvuf sanat ilişkisi büyük araştırmalarla ortaya konulmuştur. Tasavvuftaki irfanî boyut ile sanat arasındaki irtibat son derece önemlidir.
Mitoloji: Türk mitolojisi ve bize intikal eden yerleşim yerlerindeki mitolojik unsurlar İslâm mimarîsini etkilemiştir.
Edebiyat ve Şiir: edebiyatın ve şiirin olmadığı hiçbir yer yoktur. Edebî haz, mekânın da ferah olmasını etkilemiştir.
Coğrafya ve tarih: Mimarinin oluşmasında coğrafyanın ve tarihin çok önemli bir yeri vardır. Roma’daki kubbe İslam mimarisinin temelini oluşturmaktadır.
Musikî: Mimari musikînin camit halidir diyebiliriz. Musikîdeki ritim, notaların dizilişi İslâm mimarîsinde belli bir ölçüyü getirmiş, denge ve simetri unsurları göz önünde tutulmuştur. Mimarlar, aynı notaların dizilişi gibi mekânlara pencerelerini bir nota gibi dizmişlerdir.
Matematik ve Geometri: Bizim tarihimizde ve Arapların tarihinde matematik ve geometri “hendese” olarak geçmektedir. Mühendis de bu kelimeden türetilmiştir. İster mühendislik olsun ister mimarî olsun matematik ve geometri olmadan bu ilimlerden söz edemeyiz. Herik ilim dalı da matematik ve geometriye muhtaçtır. İslâm sanatını geometriden ayrı düşünmek mümkün değildir. Geometrinin ana konusu noktadır. Nokta Arap alfabesinde sıfırdır. Yani boş küme… Burada bir nokta koyuyorsanız kâinatı sonsuza kadar uzanan bir oluşumun başındasınız demektir. Noktaları birleştirdik çizgiler elde ettik. Daha sonra daire ve üçgen elde ettik. Daire bu anlamda bizim mimarîde kullandığımız modüler sistemdir. Bir modeli alıp devamlı aynısını çizerek çoğaltmak… Selçukluların ilk devirlerinde görülmese de İlhanlılarla beraber Selçuklu eserlerinde de modüler sistem uygulanmıştır. Modüler sistemi en iyi kullanan ve muhteşem örnekler veren Osmanlılar olmuştur.
Dairenin anlamı sonsuzluktur. Semadır, göksel olandır. Üçgen ve kare ise yersel olandır. Hem göksel hem de yersel bir arada kullanılmıştır. Türk üçgeni dediğimiz silindirik gövdeli minareler, kareden kubbeye geçişi sağlayan pandantifler, mihrap ve mihrap önü kubbeleri bunlar Türk İslâm mimarîsinin geliştirdiği unsurlardır. Bunları sürekli çoğaltarak sonsuzluğa ulaşmak için kullanılır. Taç kapılardaki geometrik desenler, motifler evrendeki sonsuz oluşumları ifade etmektedir. Bütün bunlar zaten evrende vardı.
Matematik ve geometri sadece mimarîde değil tezyinatta da çok kullanılmıştır. Selçuklu dönemi yoğunlukla geometrik şekillerden oluşmaktadır. Sonsuzluğu ifade eden bu şekiller Yaratan’a ulaşmanın bir yolu olarak kullanılmıştır. Geometri kelimesi bize ait bir kelime değildir. Arapçaya sonradan hendese olarak girmiştir.”
Prof. Dr. Ahmet Çaycı, “İslâm Mimarîsine ait örnekleri şöyle sıralayabiliriz. Külliye, cami, mescit, medrese, saraylar ve evler. Bu arada içinde bulunduğumuz yer bir Selçuklu sarayının eteklerinde yer almaktadır ve biz konuşma yapıyoruz. Nokta ve daire ile alakalıdır. Devlet kelimesi bize beşer ile halk arasındaki irtibatı sağlar. Merkez, yani daire (saray) farlık halk kütleline eşit mesafede olmak, eşit elini uzatma anlamına gelen fiziki bir yapının adıdır. Herkese eşit mesafede olma lüzumu.” şeklinde konuştu. Prof. Çaycı, ‘Medrese, mesken mimarisi, minareler, eyvan ve mukarnas” gibi tabirlerin açıklaması ile sözlerini bitirdi.
Konuşma sonrasında Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Haşim Karpuz ve Büyükşehir Belediyesi Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Köseoğlu ile birlikte Prof. Dr. Ahmet Çaycı’ya günün anısına katılım belgesi takdim ettiler.