Doç. Dr. Hakan Erdem'in bulduğu yanlışlar ve intihaller; isimlerinin başında 'Prof.' unvanı bulunan akademisyenleri de, 'tarihçiyim' diyerek popüler olanları da mahcup edecek. Erdem, Ortaylı'nın Osmanlı'nın savaşlarını karıştırdığını, Akgündüz'ün çok dikkatsiz davrandığını söylerken Yılmaz Öztuna'yı gayri ciddi kitaplar yazan kişilerin 'gurusu' olarak nitelendiriyor.
Yalçın Küçük ile Soner Yalçın'ın tezlerini yerle bir eden Erdem, "Onomastiğe takmış bu iki isim ne yapar? Türkçe sözlüğe bakar, orada adınız yoksa yandınız" şeklinde konuşuyor. Erdem, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun da Nutuk'u Türkçeleştirirken kendi düşüncesine göre kısalttığını ve yorumladığını iddia ediyor.
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hakan Erdem'in Tarih-Lenk (Doğan Kitap) adlı kitabı, bugüne kadar tarih ile ilgili bildiğimiz 'doğru' bilgiyi yerle bir ediyor. Birçok ünlü tarihçinin metinlerini 'bir tarih dedektifi' hassasiyetiyle inceleyen Erdem'in bulduğu yanlışlar, ortaya çıkardığı gerçekler ve intihaller; isimlerinin başında 'Prof.' unvanı bulunan akademisyenleri de 'tarihçiyim' diyerek popüler olan isimleri de mahcup edecek cinsten. Erdem, kimi tarihçilerin tarihi bilerek ya da bilmeyerek saptırdığını, ideolojisine göre bir tarih yazdığını düşünüyor. Kimilerinin de tarihi bilmeden tarih yazmaya meylettiğini iddia ediyor. Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Yılmaz Öztuna ve Soner Yalçın gibi isimlerin yanlışlarını bir bir ortaya koyan Erdem, gelecek tepkilerden korkmuyor ve "sadakatim tarihe" diyor.
Erdem, Ortaylı'nın Osmanlı'nın savaşlarını karıştırdığını, Akgündüz'ün çok dikkatsiz davrandığını söylerken Yılmaz Öztuna'yı gayri ciddi kitaplar yazan kişilerin 'gurusu' olarak nitelendiriyor. Yalçın Küçük ile Soner Yalçın'ın tezlerini yerle bir eden Erdem, 'Onomastiğe takmış bu iki isim ne yapar? Türkçe sözlüğe bakar, orada adınız yoksa yandınız" şeklinde konuşuyor. Erdem, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun ise Türkçeleştirdiği Nutuk'u kendi düşüncesine göre kısalttığını ve yorumladığını iddia ediyor.
"Polemik arayışında değilim." diyen Erdem, "Bana hodri meydan diyecek yalancı metin pehlivanlarının da mindere çıkmadan önce birkaç kez düşünmelerinde fayda var." şeklinde konuşuyor. "Bu bir tarihçinin yalan ve yanlış tarihe karşı cenk ilanı mı?" şeklindeki soruya aynı cesaretle cevap veriyor: "Yalan ve yanlış tarihi bile bile savunacak biri var mı? Varsa görelim..."
İşte Hakan Erdem'in söyledikleri...
Türkiye'de yazılan akademik ve popüler tarih kitaplarını, sağından solundan siyanür sızdıran altın madenlerine benzetiyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Malzeme çok demek istiyorum. Bir sadeleştirmeye elinizi atıyorsunuz, metin tahrif edilmiş, içine sadeleştirenin görüşleri saplanmış! Bir metin okuyorsunuz "Allah Allah ben bunu daha önce nerede okudum?" diye soruyorsunuz. Demek istiyorum ki benim baktığım gözlerle bu külliyata bakınca birkaç Tarih-Lenk üretecek kadar malzemeyi bulmanız işten bile değil.
Polemik arayışında değilim diyorsunuz ama birçok isim bu yazdıklarınızdan pek hoşlanmayacak. "Bana hodri meydan diyecek yalancı metin pehlivanlarının da mindere çıkmadan önce birkaç kez düşünmelerinde fayda var." diyorsunuz. Bu tarihçinin yalan ve yanlış tarihe karşı cenk ilanı mı?
Ben bir tarihçi olarak kendi payıma düşeni yaptım. Gördüğümü kamuyla paylaştım. İnsanların elinde daha çok bilgi olursa daha iyi seçimler yapabilir. Müşkülpesent bir kamuya da her şeyi "al işte tarih" diyerek pazarlamak zor olur. Olsun. Tabii ki son kertede bir tarihçi olarak sadakatim tarihe. Yalan ve yanlış tarihi bile bile savunacak kişiler var mı? Varsa görelim. Yok, ben yanlış yazmışsam onu da görelim.
Soner Yalçın ile ilgili pek çok şey söylüyorsunuz ama o bir tarihçi değil. Yazdıklarını kimse referans olarak almıyor. Ama İlber Ortaylı saygın bir tarihçi ve sizin onunla ilgili ciddi ithamlarınız var...
Tabii ama Soner Yalçın kendisini tarihçiden de öte bir sentez uzmanı olarak görüyor. Tarihçilerin üniversitelerde yapamadığını yapıyor olmak, bilinmeyenleri, perde arkasındakileri keşfetmek iddiasında. İlber Ortaylı'nın her ürününü aynı kefeye koyacak değilim. Bu kitabımda onun sadece popülerleştirme çabalarıyla sınırlı kaldım. Popülerleştirme veya vülgarize etme tarihçiyi akademik sorumluluktan azat etmez. Somut örnekler vererek Ortaylı'nın bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmediğini yazdım. Sanırım söz konusu olan tarih okumaya meraklı ama tarih bilmediği varsayılan bir Türkiye kamuoyu da olsa biraz daha özeni ve dikkati hak ediyor.
Kitabınıza ilk eleştiri, "Ufak tefek veri hataları, varılan sonuçları ve olguların kıymetini azaltır mı?" şeklinde oldu. Soner Yalçın'ın yazdıkları, Sabetaycılık konusundaki çalışmasını gölgeler mi?
Soner Yalçın'ın Sabetaycılık konusunda çalışması mı varmış? Bilmiyordum. Sabetaycılık konusunda özgün olmasa da çeşitli tezleri olduğunu biliyorum da çalışmasını bilmiyorum. Dünya ve Türkiye 1666 yılından beri üzerine kütüphaneler dolusu ürün verilen Sabetaycılık konusunu Yalçın'dan mı öğrenmiş?
Tez de olsa bir çalışma sonucunda ortaya çıkmaz mı?
O tezlerin zaten herhangi bir şekilde veriye filan ihtiyacı yok. Bu yüzden de girilen zahmeti en azından ben beyhude buluyorum. Bakın şöyle oluyor: Kafada bir şablon tez zaten var. Sonra bunu desteklemek için çeşitli bilgiçlikler yapılıyor. "O tez, işte bu verilerle destekleniyor. Demek ki doğrudur." denmek isteniyor. Biri çıkıp "İyi ama veriler yanlış." deyince "Canım senteze bakalım, şimdi verilerin ne önemi var?" türü bir tavır alınıyor. Pardon, biz bu senteze nasıl ulaşmıştık peki? Kendi kafamızın içinde bir varsayım olarak başlamıştı, verilerle destekleyemedik ama o sakat verilerden yola çıkarak ulaştığımız sonuç veya sentez hâlâ geçerli olarak duruyor. Geldik mi başladığımız yere? Yani kafamızın içine. Mesela Yalçın, "İlluminati" denen yapılanmanın ilk kez İspanya'dan kovulan Yahudiler için söz konusu olduğunu yazmış. Başka kaynaklar ilgiyi Yahudiler ve 15. yüzyılla değil, Bavyeralı Alman Hıristiyanlar ve 18. yüzyılla kuruyor. Peki deyip sineye çeksek yine olmuyor, çünkü aynı paragraf içinde bu cemiyetin bir alt biriminin (?) "Hz. Muhammed'in sahabesine mensup kişiler tarafından kurulduğu ve bünyesinde sadece Müslümanların değil, Hıristiyan ve Yahudilerin de yer aldığı biliniyor." denmekte. Şimdi burada bunu fark eden ben mi kanıt getirmek zorundayım ki "7. yüzyıldaki sahabe İlluminati'nin alt birimini filan kuramaz." diye, yoksa bu tuhafın tuhafı iddiada bulunan Yalçın mı iddiasını kanıtlamak zorunda? Ha, bunu söylediğiniz de "Boşver şu verileri, sentez nasıl ama sentez? Bak sahabeler İlluminati imiş" denecekse ki deniyor. Ben de işte naçizane "pes" diyorum!
Yalçın Küçük, bu kitabınızda ilgi alanınıza girmemiş. Bunun nedeni ona hiç bulaşmamak mı yoksa her yazdığı şey doğru mu?
Doğru, ilim hem çok kapsayıcı hem de seçicidir. Şu kadarını söyleyerek geçeyim: Hiç kimsenin yazdığı her şey doğru olamaz.
Tarih, Türk toplumunda neden bir kamplaşma sahası?
Bir ara daha çok öyleydi. Günümüzün siyaset sahnesinde ve kamusal alanında feci halde yasaklar, kısıtlamalar, tabular olduğu için tarih üzerinden tartışma yapmak ve çeşitli sembollere sarılarak taraf belirlemek daha kolay oluyordu herhalde.
Atatürk, Vahdettin ve Sultan II. Abdülhamit ile ilgili hem tarihçiler hem de toplum ikiye ayrılıyor. Tarihin ortak bir dili olamaz mı? Son yapılan araştırmalar, ortaya konulan belgeler aslında uçları merkeze çekebilecek güçte. Buna rağmen bu ayrışmanın devam etmesini neye bağlıyorsunuz?
Tarihin ortak dili olur tabii. Ortak kelimeler olan olgular tespit edilirse bir gün bir tarih diline dönüşmesi de mümkündür. "Tarihçiyim veya tarihe saygılıyım." diyen bir kişi varsayımlarını yerle bir edecek bir belgeyi gördüğü zaman hâlâ görüşlerini değiştirmiyorsa sorun var demektir. Ama sanırım bizimki bilmemek değil, bilineni söylemenin yararına inanmamak.
Nutuk bile değiştirilmiş, beşte biri atılmış... Çok fahiş anlam kaymaları var anladığım kadarıyla Nutuk'ta...
Evet, Velidedeoğlu, "Söylev'in, Atatürkçü düşünce açısından önem taşımayan ayrıntılara ilişkin kimi bölümlerini kısalttık, ki bunlar da yapıtın beşte birini oluşturmaktadır." demekte. Bu kısaltma işlemini yaparken kıstas da Nutuk'un "günümüzde ve ileride bütün kuşaklarca bilinmesi gereken" kısımlarını tutarak bilinmesine gerek olmayan diğerlerini atmak olmuş ki en azından sübjektif bir tasarruf olduğunu kabul etmek gerekir. Şu kadarını da söyleyeyim ki ben bu çalışmada bu tasnifi sorgulamadım. Neyin atılıp, neyin çıktığına bakmadım. Velidedeoğlu'nu kendi paradigması içinde kalarak eleştirdim ve sadeleştirmeye aldığı kısımların da çok ustaca rötuşlara maruz kaldığını sanırım olgusal olarak gösterebildim.
Soner Yalçın'ın şablonu
Soner Yalçın, "İlluminati" denen yapılanmanın ilk kez İspanya'dan kovulan Yahudiler için söz konusu olduğunu yazmış. Başka kaynaklar ilgiyi Yahudiler ve 15. yüzyılla değil, Bavyeralı Alman Hıristiyanlar ve 18. yüzyılla kuruyor. Peki deyip sineye çeksek yine olmuyor, çünkü aynı paragraf içinde bu cemiyetin bir alt biriminin (?) "Hz. Muhammed'in sahabesine mensup kişiler tarafından kurulduğu ve bünyesinde sadece Müslümanların değil, Hıristiyan ve Yahudilerin de yer aldığı biliniyor." denmekte. Kendisi 15. yüzyılda kurulan (?) cemiyetin alt birimini "Hz. Muhammed'in sahabesine mensup kişiler" nasıl kursun?
Nutuk, subjektif bir şekilde sadeleştirildi
Velidedeoğlu, "Söylev'in, Atatürkçü düşünce açısından önem taşımayan ayrıntılara ilişkin kimi bölümlerini kısalttık, ki bunlar da yapıtın beşte birini oluşturmaktadır." demekte. Bu kısaltma işlemini yaparken kıstas da Nutuk'un "günümüzde ve ileride bütün kuşaklarca bilinmesi gereken" kısımlarını tutarak bilinmesine gerek olmayan diğerlerini atmak olmuş ki en azından sübjektif bir tasarruf olduğunu kabul etmek gerekir. Velidedeoğlu'nu kendi paradigması içinde kalarak eleştirdim ve sadeleştirmeye aldığı kısımların da çok ustaca rötuşlara maruz kaldığını sanırım olgusal olarak gösterebildim.
Zaman 27.12.2008