Yazarlık hikâyeleri

TYB Konya Şubesi'nin Ağustos ayı programlarından biri de, Cumartesi günkü Kültürpark İl Halk Kütüphanesi Konferans salonundaki "Yazarlık Hikâyem" isimli,...

TYB Konya Şubesi'nin Ağustos ayı programlarından biri de, Cumartesi günkü Kültürpark İl Halk Kütüphanesi Konferans salonundaki "Yazarlık Hikâyem" isimli, değerli yazarlar Kâzım Öztürk, Ömer Lütfi Ersöz ile birlikte katıldığımız etkinlikti.
Zevkli dakikalar yaşadığımız programda; beğeni alan giriş konuşmamı siz okurlarımla paylaşıyorum:
"Bir yazı sonucu dünyaya düşmüşüz. Hayatımıza daima kelimeler ve yazılar karışıyor.
Aslında bir manada her insan "yazar". Yaşadıkça fiillerimizi yazıyoruz. Cüzî irade verildiğine göre; şahsî hikâyemizi, bireysel tarihimizi yazıyoruz. Olaylarda imzamız var.
Ayrıca yazılıyoruz; sağlı sollu görünmez kâtipler eylemlerimizi kaydediyor. Gizli yazılımlar çalışıyor.
İmtihan ediliyor, yazı(lı) yapılıyoruz. Kâinattaki her varlık bir kelime. Cümleler kuruyor, çatıyoruz. Âlemde yazılmış alfabeyi okuyoruz.
İnsan yazı(t) ları var; gönül adamları, âbideler... Kitap gibi okunası yazılası kişiler.
İnsan var oldukça, yazacak çizecek, yeni inşa yolları bulacak, hayatı(nı) yorumlayacaktır şüphesiz.
Bendeniz de yazıyorum. Yazmaya sevk eden nice âmili sıralayabilirim. Hüzünlü çocukluklar, yetenek, yalnızlığın verdiği itiş. Hayatın merareti şiddeti, yaşamanın tadı (çalkantılar, kırılma dönemleri, karşıtlıklar, sosyal değişmeler, ferdî hayattaki iniş çıkış, karşılaşma temaslar, dönüşümler); içteki sanat özünün açığa çıkıp, boy atması ve kaderin yazısı için bahanelerdir sadece...
İnsan bir noktaya geldikten sonra da pek çok neden de bulabilir. Ama başlıcası kader hükmü diyebilirim. Çünkü Yazarlık da bir yazı.
Uzun bir terk edişten ve senelerden sonra, büyük bir yazma ateşi, sevdayla, uygun kişiler ve ortamın aniden ortaya çıkışı sonucu; yepyeni bir edebî doğuşu, alın yazısından başka neye bağlayabilirim.
Merhum Mustafa Miyasoğlu'nu, Pakistanlı yazar Masud Akhtar Shaikh'i, Ali Haydar Haksal'ı, uzun süre yazı gönderdiğim Ömer Lekesiz'i, TYB vasatı ve mensuplarını, ilk deneme kitabımın yayınlanmasını teşvik eden Ahmet Köseoğlu'nu, Nurullah Çetin'i, Berceste Dergisi'ni, sayamayacağım nice seçkin ismi ve taşıyla toprağıyla havasıyla şu aziz, mübarek Konya nimetini...
Bir yazı şuuru ve düşüncesi geliştikten sonra da yazmanın gerçekten lütuf olduğunu anlıyorsunuz.
Bir de yazıda bulduklarım var, niçin yazıyorum. Pek çok sebep sayabilirim yazmak için...
Yazar Hüzeyme'yi" seviyorum en başta; olağanın dışına çıkıp, yaptığım şekillendirmeleri, benim kanalımla lütfedilenleri, ikinci hayatı, şiirsellik ve güzelliği.
Hissettiklerim mutluluk, güç, tevazu, iktidar, gövde gösterisi, ıstırap, eleştirel ihtiyaç, yeni bir dünya için ilk taşı döşeme; harflerdeki i(sti)kbal istiklâl; yazmanın bir duygu karmaşasına, yoğunluğuna, fıtrata verdiği cevap kadar, bir zihin açılımına verdiği cevaz, imtiyaz...
Keşfetmek, fethetmek, büyük aile, nizam ve imtizaç. Murat almak, kurcalamak ve sarsmak...
Kadınlık, erkeklik, insan(lık) ve türap...
Kuyuya taş atmak, onuncu köy, yerden gökten deniz "yıldız"(ı) toplamak, savaşmak, geçmiş zaman incileri toplamak, geleceğe açılmak.
İnşanın dolambaçları, dehlizlerinde; kelimelerin raksı ve söylenmedik cümlelerin tutkulu çağrısı.
İçinizdeki şair, yazar ve münekkidin estetik ve tetikleyici şarkısı. İstiap haddini aşmak, sarılmak, yanmak ve ışıklanmak... Harflerle güreş tutmak, kitaplarda çalıp söyleyip oynamak...
Yazmak; izli, içli, işli serap... Ve her kula nasip olmaz, edebiyat(ın)a gebe kalmak; bin türlü haz, niyaz...
İç içe geçmiş hikâyelerden hoşlanıyorum. "Yazarlık dilini" seviyorum. Dönen, kıvrılan, süslü. Sonra hakikat peşinde koşmayı, masal anlatmayı, hikâyeler döşemeyi.
Soylu kelimeleri, kelimelerle evler kurmayı, edebiyat çatısı altına sığınmayı.
Bebecik kitapları, onlarla büyümeyi. Sayfaların ninnisini; yayınevi uğultusunu.
Beyin ve ruh sancılarını, yüze gülen doğuşları, ayrı tellerden havalardan çalmayı.
Kurguda bile olsa kötülüğü öldürmeyi, pembe panjurlu evleri, aşk tariflerini, düş kurma pazarlamayı, artizlik yapmayı, sakal bırakmayı.
Zamanın mekânın üstüne çıkmayı, rol çalmayı, rüyaları, dünyalara karışmayı, uçmayı.
Hâsılı mürekkebi ve kalemin giydiği binbir kisveyi.
En sevdiğiniz pasaj belki harflerden örülü olanı, unutulmaz caddelerden biri edebiyatın ki.
Birlikte yazılan yazılar, dayanışma, paylaşma anları, söze sese sevgiye zamana karışan çağrılar.
Bir yazarın doğuşunu seyretmek, kesişmek, el vermek. Gözlemlemek, anlamlandırmak, yaşatmak.
Yazının çekici kolları, kucağı, ağuşu ve cezbeden kalbi... Daha ne saysam ki.
Daha yazılı ve edebî bir cevapsa, ödüllü bir kitabımda. Sarılmak'da. Bir yazarın doğuşu, kolay mı zor mu?
İşte yazarlık hikâyem.

Haberler Haberleri

Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni Taşkent'te yapılacak
TYB Konya'da Vefatının 100. Yılında Ziya Gökalp Anıldı - Felsefeyi Sosyolojiyle Yenilemek
Vefatının 30. yılında Tarık Buğra
Konyalı On’lar Perşembe Sohbetlerinde Nail Bülbül Konuştu
Konyalı On’lar Perşembe Sohbetlerinde Kâmil Uğurlu Konuştu