“Biz bir gönül medeniyetinin takipçileriyiz” diyen Koçak, yazarlığın endazesini tarif ederken de “En azından, yazı bizi ve okuru eksiltmemeli, ruhî hasar vermemeli. Zihin, göz ve gönül açmalı, zamana değmeli” diyor
1997’de dergide yayınlanan ödüllü hikâyesi Hayriye’nin Düğünü Pakistanlı yazar Masud Akhtar Shaikh tarafından Urduca bir antolojiye alınması, henüz kitabı yayımlanmamış bir yazar olarak Hüzeyme Yeşim Koçak’a büyük bir onur yaşattı. Aynı yıl Türk Edebiyatı Vakfı ve Türk Edebiyatı Dergisi’nin Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda aldığı ödüle 2000 ve 2001’de de erişen nadir yazarlardan oldu.
“Biz bir gönül medeniyetinin takipçileriyiz” diyen Koçak, yazarlığın endazesini tarif ederken de “En azından, yazı bizi ve okuru eksiltmemeli, ruhî hasar vermemeli. Zihin, göz ve gönül açmalı, zamana değmeli” diyor. Daha fazlası için buyurun:
M.GÜDEN: Sohbetimize sizi tanıyarak başlayalım, nerede dünyaya geldiniz, ailenizin özellikleri neydi?
H.Y.KOÇAK: Öncelikle size teşekkür ederim, böyle güzel bir edebî vasatta buluşturduğunuz için… Kütahya-Tunçbilek’de doğdum. Yazarlığımda, yetişmemde önemli katkıları olan babam, millî şuura sahip, dik duruşlu, mücadele ve gönül adamı bir bürokrattı. Annemse şair ruhlu, naif bir hanımefendi...
Mensubu olduğum Bolay ailesi, “Kuvayı Milliyeci olarak Konya halkını o dönemlerde Millî Mücadele’ye teşvik eden, bazı fertlerini cephelerde şehit veren, -Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Doç. Dr. Mustafa Arıkan’ın da tespit ettiği üzere- bazılarının da âlim olarak Bolay’da kurdukları medreselerde talebe yetiştirdiği” kadim, köklü bir ailedir.
Seçkin âlimlerimizden –Abalı Hoca olarak bilinen- Hacı İsa Efendi büyük dedemizdir. Konuyla ilgili geniş araştırmalar yapan Doç. Dr. Mustafa Arıkan’a göre; “Bolay ailesinin ekseriyetini müderris, hafız ve eser sahibi insanlar” teşkil etmektedir.
Yine Dedem Muallim Mustafa Efendi; Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele’ye katılan, Rusya’da iki sene esaret hayatı yaşamış bir gaziydi. Ünlü felsefeci, ilahiyat profesörü Süleyman Hayri Bolay ve merhum Prof. Dr. Mehmet Naci Bolay da amcalarımdır.
M.GÜDEN: Eğitim hayatınız nasıl başladı ve hangi okullarda tamamladınız?
H.Y.KOÇAK: Tunçbilek Maden İlköğretim İlkokulu, Tavşanlı Atatürk Lisesi ve İstanbul Üsküdar-Kandilli Kız Lisesi’nde tahsil gördüm.
M.GÜDEN: Edebiyata ilginiz nasıl gelişti, hangi yazar ve eserlerin etkisinde kaldınız?
H.Y.KOÇAK: Hilkatin, şahsî özellikler ve teşviklerin, babamın kitaplığının, küçük bir beldede imkânların sınırlı oluşunun rolü ile sayamayacağım kadar pek çok f(aktör) beni yazıya sevk etti.
Verili, kısıtlı, azaplı bir dünyadan ziyâde; istediğiniz gibi girip çıkacağınız, donatacağınız, benliğinizi kahramanlaştıracağınız bir âlem daha cazip geldi. Oturduğunuz yerde, serseriyane bir seyyahlık. Dünyevî şartlardaki ezik, silik, mağlup tip değil; bir azîze(!) daima cengâver(!) daima muzaffer ve özgür... yaldızlı(!) şanlı(!) parlaklık.
Necip Fazıl beni fazlaca etkilemiştir diyebilirim. Ama çizgi romanları, peygamber kıssalarını, Amak-ı Hayal’leri, Bozkurtlar Diriliyor’u, Uğultulu Tepeler’i, Agatha Christie’yi, Cengiz Aytmatov’ları, Babalar ve Oğullar’ı nereye koymalı. Cemil Meriçleri, Tanpınarları, Emine Işınsu, Sevinç Çokumları, Kemalettin Tuğcuları, Eflatun Cem Güneyleri… Şiirli güzellik zincirlerini…
Edebiyat dışında isimsiz pek çok yazarı, Arkası Yarınları, insanın hayal dünyasını genişleten musiki katmanlarını, beyaz perdeyi, bir içsel alanda oyunlar kuran sanal bir Hüzeyme’yi, nakışlı hadiseleri, ruha imzalar atan İbni Arabîleri nereye koymalı.
Yazma hamurunuza el veren öğretmenlerin hissesini; Türk Edebiyatı, Hisar dergilerini, kartpostalları; dünyayı anlam katan adsız kadınları, çocukları, çoban kavallarını, sevdiklerin dualarını, Ulu Tanrı’nın işittirdiklerini ne yana bırakmalı.
Beyindeki yazar, düşünce, eser birikimini; ego ve ruh itişlerini, yürekte gizli izler bırakan toplum didişmelerini; zamanla gelişen eleştirel gözlüğü, etki-tepki meselesini; Kâinat Kitabı’ndaki alâmetleri ne yapmalı.
Hâsılı sayısız şey, muazzam bir tesir halkasıyla besledi, genişletti, daralttı, delirtti(!) ve hizaladı.
Kimin avuçlarından su içtim, mürekkebine bandım çıktım, sevdayla ölmeye yattım, tam mânâsıyla ben de bilemedim.
M.GÜDEN: İlk hikâyenizi ne zaman yazdınız, nerede yayınlandı?
H.Y.KOÇAK: İlk hikâyem, 15 Ekim 1971’de Diyanet Dergisi’nin “Çocuk Köşesi’nde yayınlandı.
M.GÜDEN: Eğitim hayatınızdan sonra dünya hayatınız nasıl şekillendi, ne zaman evlendiniz?
H.Y.KOÇAK: Sıkıntılı, çetin günler geçirmiştim. Ve bazı olaylar eğitim hayatından soğutmuştu. Sevgi İklimi daha vaatkâr ve cazip geldi. Zamanımıza göre erken sayılabilecek bir yaşta, 1977’de evlendim.
M.GÜDEN: Evliliğiniz yazı hayatına ne gibi etkileri oldu?
H.Y.KOÇAK: İyi bir evlilikte, eşlerin özverisi, anlayışı, fikir birliği, iş bölümü, bazen beraberce hareket etmek, arkadaşlık; bir sükûn ve huzur ortamının sağlanmasında önemli etken.
Dolayısıyla ruhen fazla dağılmıyor, çeşitli kaygılarla sıkışmıyor ve ferah bir kalple daha üretken oluyorsunuz.
M.GÜDEN: Hangi gazete ve dergilerde yazdınız?
H.Y.KOÇAK: Yedi İklim, Mahalle Mektebi, Berceste, Edebiyat Otağı, Bilgi Yolu, Gözyaşı, Ayarsız, Sarmaşık gibi bazı dergilerde; Edebistan.com, Sanatalemi.net, edebiyatufku.com, dibace.net gibi çeşitli kültür-edebiyat-sanat sitelerinde yazılarım yayınlandı.
2003’ten beri Merhaba Gazetesi’nde yazıyorum.
M.GÜDEN: Süreli yayınlarda yazmaya neden ara verme gereği duydunuz?
H.Y.KOÇAK: Sanırım edebiyat konusunda da ne istediğimi tam bilemiyordum.
Yeni arayışlara, yönelişlere girdim. Ama geriye dönüp baktığımda, bu tarihlerin şükredeceğim, herhalde ferahfeza kazanımlara vesile olan bir tekâmül, biriktirme, demlenme ve bilinçlenme dönemi olduğunu görüyorum.
Yazarlarda uzun veya kısa bu inkıta devreleri olabiliyor. Şartlar ve hâletiruhiye değişiyor belki. Meselâ, belli bir noktadan sonra eski heyecanları yaşamıyorsunuz. Zaman ilerledikçe, daha sade, daha asûde bir hayat özlemi çekiyorsunuz. Her şeye koşmak, her yere yetişmek, iki adımda bir görünmek, yarışmak, belki sırasında çekişmeli bir ortamın içine girmek arzusunu duymuyorsunuz. Kalbinizi, ölçüp tartıp duruyorsunuz.
Yazmak yine anlamlı, fakat daha seçicisiniz. Her konuya eğilmiyor; yazmanın ve edebî meselelerin gerilimini fazla hissetmek istemiyorsunuz. Tercihleriniz farklılaşıyor. Sevdiğiniz, pek fırsat bulamadığınız sakin okumalar, ilgi çekici kitaplar daha ziyade hoşunuza gidiyor. Enerjinizi tek noktada toplamak, yeni çalışmalara ağırlık vererek, odaklanmak niyetindesiniz.
M.GÜDEN: Kitap çalışmalarına ne zaman ağırlık vermeye başladınız?
H.Y.KOÇAK: 1997, 2000, 2001’de girdiğim “Ömer Seyfettin Hikâye Yarışmaları” ve bir roman yarışmasında peş peşe aldığım dereceler, kalem(leşme) hevesini arttırdı. Ve ilk kitabım Saklı Değerler’in 2003’de yayınlanmasında mühim bir rol oynadı.
Artık deneme öykü ve romanlarım ardı ardına sıralanacaktı. Hep sonradakilerin, ileridekilerin ve kitaplı istikballerin peşinde olacaktım.
DEVAM EDECEK…
Kaynak: Yenigün Gazetesi: http://www.konyayenigun.com/yenigun-ozel/yazi-okuru-eksiltmemeli-h254352.html