Bir gezgin olarak ülkemizin önemli bir kısmını gezdim, gördüm, fotoğrafladım. İnsanlarla dost oldum. Gezdiğim yerlerin doğasını, tarihini soludum. Büyükler, hısımımız gelmiş, diye, küçükler Zeki emmimiz gelmiş, diye karşıladılar. Acılarını, sevinçlerini paylaştım. Küçük arkadaşlarım, cadılarım hala kenarları çiçeklerle, kuşlarla süslenmiş mektuplar gönderirler. Çok zengin biri olduğumu düşünürüm. Kimi parası, katı, yatı ile övünür, işte benim zenginliklerim de bunlar.
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin kimi etkinlikleriyle daha da zenginleştiğimi düşünürüm hep. Örneğin "Yazılacak Çok Şeyimiz Var" etkinlikleri. Şehrimizin önde gelen yazarları, gazetecileri, ilim adamları ile "Kadim Kentlere" yolculuklar yaparız. Bu yolculukların her anı ayrı bir zenginlik katar gezginlere.
Afyon, Akşehir, Ereğli, Karaman, Beypazarı, Urfa, Mardin böyle seçkin dostlarla gezdiğimiz yerler. Urfa-Mardin gezimizi geçtiğimiz yıl haziran ayında yapmıştık. Yüreğimin bir parçası oralarda kalmıştı. Harran Ovasında yapılan vahşi sulamaya, yakılan anızlara üzülmüş ama binlerce yıllık tarihin nasıl yaşatıldığını görünce sevinmiştim. Sonra bazı şeyler aklıma gelince sevincim acıya dönüşmüştü. Oralarda tarih nasıl korunmuşsa yaşadığımız kentte alabildiğine hoyrat davranmışız tarihimize.
Ülkemiz bir cennet. Her adımda farklı bir güzellik çıkar karşımıza. Yani gezilecek çok yerimiz ve yazılacak çok şeyimiz var. Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu'nun deyimi "Yazılacak Çok Şeyimiz Var"... Ben de iyi ki Ahmet Köseoğlu var, diyorum. İyi ki ona bir makam verip büyülemediler. Değilse TYB Konya Şubesi her hafta önemli bir etkinliğe imza atan bir kurum haline gelebilir miydi?
Son gezimiz Selçuklu'nun başkenti Konya'dan, Osmanlı'nın başkenti Bursa'yaydı. Yine seçkin, birbirine olağanüstü saygılı bir guruptu geziye katılanlar. Yeri gelince ince espriler yapabilen, yeri gelince tarihi en ince detaylarına kadar irdeleyebilen bir gurup. Yeri gelmişken belirteyim, TYB'nin etkinliklerinin ve gezilerinin en güzel tarafı her zaman bir demokrasi platformu olması. Her görüşten insan var ama kimse kimseye inancını dayatmıyor. Her zaman ortak paydalar öne çıkıyor ve güzel bir paylaşımcılık var.
Yaklaşık sekiz saatlik bir yolculuktan sonra vardığımız Bursa'da kısa bir kahvaltı molasından sonra başladı tarihe yolculuk. Bu güzel yolculukta yol göstericimiz ise TYB'nin Bursa Şubesi Başkanı Mehmet Fatih Birgül'dü. Olağanüstü birikimli, olağanüstü mütevazı bir insan Fatih. Umarım ona da bir makam vermezler de hep şubenin başında kalır bizim Köseoğlu gibi. Doğudan batıya bir hilal şeklinde uzayıp giden Bursa'nın doğusundan başladık geziye. Gördüğümüz her güzellik bizi büyüledi gerçekten. Yıldırım Külliyesi ve Camisi, Emir Sultan Türbesi, Zeyni Camii. Bu tarihi eserlerin çoğu 1854 depreminde zarar görmüş ama yeniden onarılmışlar. Zeyni tarikatı Osmanlı'da önemli bir tarikatmış ve ilmiye sınıfı dışından kimse giremiyormuş tarikata. Günümüzdeki cemaatleşme ve tarikatların yapısına bakınca değerini daha iyi anlıyor insan.
Yeşil Türbe'nin altına bir altgeçit yapmışlar, türbe geçitin üzerinde kalmış. Bizim başkanlar görmesin, hemen benzer uygulamalara girişebilirler. Bursa'da özellikle Osmangazi'de tarihi yapılar elden geçirilmiş, restore edilmiş. TYB Bursa Şubesi de böyle restore edilen tarihi evlerden birini kullanıyor.
Restore edilen ve kültür hizmetine sunulan Ördekli Hamamında Sadrettin Özçimi ustanın nefis minyatür ve ebru sergisini gezdik.
Öğleden sonra şehrin ilk yerleşim alanı olan Çekirge semtini ve İnkaya Köyünü gezdik. Muradiye Türbelerinde tarihi yeniden soluduktan sonra Yahudili Mahallesinde TYB Bursa Şubesi'nin bulunduğu Seydiusul Külliyesinde fotoğraf sanatçısı arkadaşlarımız Ahmet Kuş, İbrahim Dıvarcı ve Fevzi Şimşek'in hazırladıkları "Anadolu Selçuklu İzleri" gösterisini izledik. İbrahim Dıvarcı o güzel anlatımıyla Selçuklu dönemine götürdü izleyenleri.
Pazar günü Hüdavendigar Camii ile başladı gezi. Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri, Tophane, Üftade Camii görkemli bir geçmişin izleriydi. Bu tarihi yapıların çevresinde ve meydanlarda gördüğümüz ulu çınarlar da tarihin bekçileriydi sanki.
Ortasından Nilüfer Irmağı akan Misi köyünde verdiğimiz kısa bir çay molasından sonra, Fatih ile vedalaşıp dönüş yoluna çıktığımızda yüreğimin Bursa'da kaldığını hissettim.
"Yazılacak Çok Şeyimiz Var" gezilerinin önemli bir yönü de farklı şehirlerimizde yaşayan yazarları, ilim adamlarını, gazetecileri bir araya getirmesi, kaynaştırması. Bu geziler sonucu birçok dostlarımız oldu. Biz oralara gittik, onlar Konya'ya geldiler. Şehrimizi farklı bir gözle gördüler ve yazdılar.
TYB Konya Şubesi olarak haziran ayında biz de Urfa-Mardin ve Bursalı yazarları, şairleri ağırlayacağız. Bir dostluk, kardeşlik köprüsü daha oluşacak.
Cümlenizi bekliyoruz o şiir şölenine.
Memleket 18.04.2009