Teferrüc Dergisinde Fahri Tuna Yazdı: Ahmet Köseoğlu; Gonya’nın Kültür Sanat Nâzırı
Teferrüc Dergisinde Fahri Tuna Yazdı: Ahmet Köseoğlu; Gonya’nın Kültür Sanat Nâzırı
Portre / Fahri Tuna
Ahmet Köseoğlu; Gonya’nın Kültür Sanat Nâzırı
A.Ah. Ahmet.
Ahmetî. Ahmet’im. Ahmetciğim. Ahmetciğimiz.
Ahmet’imiz o bizim.
Konya’nın Ahmet’i o.
Yok yok, Gonya’nın Ahmed’i. Gonyalı Ahmed.
Gonyacanın ağzına yakıştığı adam. Ağzına, yüzüne, sözüne. En çok da özüne.
Nereden mi biliyorum: Gonyistan diye bir ülke var. Gavurcası Gonyaland. M.Ö. 6.000’inci yılda İconialend diye okunduğu rivayet edilir zahir. (Biz ravilerin yalancısıyız, değil mi ama.) Holland, Belgiumland nam frenk ülkelerinden daha büyük topraklara sahip bu ülkenin, son yirmi iki yıldır Kültür Sanat Nâzırının adıdır Ahmed Kösezâde. Keykubadlara, Keyhüsrevlere nâzırlık etmiş edalı adamın adıdır Ahmet Kösezâde.
Bizzat şahidim Ahmet’in (Ahmed’imizin) nâzırlığına. Yani vekilliğine. Yani bakanlığına.
Bakandır o. Bihakkın bakan ama. Sureta, sıradan değil.
Kültür sanat otağını kâh Alaaddin’e, kâh Türbeönü’ne kâh Meram’a kuran bir bakandır o. Bir ayağı Türkistan’da Hoca Ahmed Yesevi Ocağında, bir ayağı Üsküp’te Murat Paşa bucağında. Bakarsınız, bir gün Bakü’den, ertesi gün Lefkoşa’dan ses verir Ahmet.
Üç şey birbiriyle içiçe (mündemiç), bir, bütün ve birleşiktir: Gonya, TYB Konya Şubesi, Ahmet. Birbirinin yerine rahatlıkla okunabilir konuşulabilir, yazılabilir. Emin olun.
Kırklanmış adam. Sahiden amma. İspatlayabilirim: Her yılın son haftası, TYB Konya Şubesi olarak, ertesi yılın kırk programını, sayfa sayfa, satır satır, başlık başlık, isim sisim, mekân mekân, saat saat ilân eden ve bunu titizlikle uygulayan adamdır Ahmet. Bir sene değil, iki sene değil, bilmem kaç senedir üstelik. Üstelik bunların bilmem kaç tanesi profesörlerin, doçentlerin konuştuğu panellerdir, bilmem kaçı bilim insanlarının konuştuğu konferanslardır. (Gerçi ben Ahmed’in bu programları kurgularken kantarın topuzunu, edebiyatın aleyhi - akademianın lehine biraz kaçırdığını düşünüyorum ya, onun kulağına gitmemiş olsun yine de.) Vefa programları da düzenler - ki ikisinde beni de konuşmacılardan yapmıştı -, musiki etkinlikleri de. Gonyistan’da, Hazreti Pir’in dizi dibinde nice ulusal şiir akşamları düzenlemişliği vardır. (On yedi şube arasında İstanbul’dan sonra en çok ve en düzeyli program yapan şehir/şube onunkidir. Biz Sakarya Şubesi olarak sayıda onu ikiye katlamışsak da düzeyde yanına yaklaşamadık. Soranlara, doksan dokuz değil otuz dokuz diyoruz, Gonyistan’a saygısızlık etmeyelim deyu.)
Ve bütün bu programları, - iyi bir ekibi vardır elbette- kelime kelime, cümle cümle, paragraf paragraf kayda geçirip yıllık kitap hâlinde yayımlamayı başarır.
Vefalı adam. Vefa yürekli adam. Bu da ona çok yakışıyor.
Dosttur. Ziyaretler eder arada, arar sorar uğrar, sevindirir dostlarını. Gonyalılar durağandır hükmünün aksine, hep hareket, hep icraat, hep bereket hâlindedir, kardeşimiz.
Bir punduna getirip dargınları kırgınları da birleştirir, buluşturur, barıştırır. Ahmet ile Mehmet, artık dargın değildir, onun sayesinde.
Ne zaman nasıl nerede tanıştığımızı hatırlamıyorum. Senelerdir, yılda bir Gonyistan’a gidip huzur deryasında kaybolmayı sevdiğim için, kimbilir hangisinde müşerref olmuşuzdur: Ben diyeyim yüz sene, siz deyin iki yüz sene önce. Üç yüz de olabilir. Öylesine eski, öylesine kadim. Elimde bir fotoğraf var. Deprem konferansı ve sergisine davet edilmişim Konya TYB tarafından. Ahmet de şube başkanı. Konuşma sonunda toplu bir fotoğrafımız var. Ahmet Köseoğlu, Ahmet Kuş, İbrahim Dıvarcı, ben, Ümit Savaş Taşkesen. Hepimizde de daha saçlar simsiyah. 1999 Depreminin yıldönümü. Neresinden baksanız yirmi seneden fazla geçmiş üstünden. Belki çeyrek asra yakın.
İlk izlenimim: Zeki, organizatör ruhlu, sahiplenici. Alıp götürüyor bir işi. Becerikli.
Hazret-i Pir bakışlı adam. Sakin, dik, kuşatıcı. Mevleviliği ruhuna giyindiğinden, işin sözünü pek etmez. Yakalamak için biraz dikkatlice gözlemlemek ve şuur altına dikkat etmek gerekir. Örnek mi? Yemek ikramları mesela. (Malum, Mevlevîliğe mutfaktan girilir derler. Bundan Konya da bizim Ahmet de ziyadesiyle nasibini almış. Şahidiz. Bihakkın hem de.)
Ha eşimle birlikte TYB Konya’ya o ilk gidişimizde, hoş bir mekânda, Ahmet’in ikram ettiği iki yemeğin de lezzeti mükemmeldi. Diyeyim size. Biri Bıçak arası, diğeri Saç arası. Biri ana yemek, diğeri tatlı. Hangisi daha lezzetliydi derseniz, biz de arada kaldık, seçim yapamadık. İkisi de şahaneydi zira. (Sonraki gidişlerimizde de Ahmetciğim, mekânlar ve yemekler değişse de, lezzette onlardan geri kalmayacak ikramlarda bulundu daima. Hakkını teslim etmeliyiz.)
Ortanın biraz üzeri bir boy, tıknazca bir vücut, oval bir baş, kumral bir yüz, geniş bir alın, siyah bıyıkları ile kafiyeli belirgin kaşlar, etli şakaklar, duru, temiz, zeki bakan bir çift göz. İşte size Ahmet Kösezâde gardaşım.
Ziraat mühendisi, gazeteci, televizyoncu, belediyeci, yönetici; vesaire vesaire. Dolu dolu, başarılı, faydalı bir ömür.
İyi hatiptir de. (Soyadı Hatipzâde olabilirdi, mesela.)
Yazar adam. Kitapları da var.
Bıyıklı Fatih Terim. (Bu sıfatı yıllar önce bana Mustafa Bilgin dostum takmıştı.) Benden çok Ahmet hak ediyor bunu, sanki. Bir yerde Ahmet varsa, fark edilir hemen. Ya işin başındadır ya başındakilerle beraber.
Da, başarısının önündeki en büyük engel kendisi. Tıpkı Mahmut Bıyıklı gibi. Tıpkı Fahri Tuna gibi. Nasıl mı? Anlatayım: Ahmet Köseoğlu denilince akla ne geliyor? Yüzlerce başarılı organizasyon. Eyvallah.
Hep o düşünecek, hep o düzenleyecek, hep o organize edecek, hep o davet edecek, hep o ağırlayacak, hep o konuşturacak, hep o uğurlayacak, hep o kitaplaştıracak. Tamam. Hepsini yaptı. Yapıyor. Yapacak da.
İyi de, bu adam bir yazar yahu. Ödüllü, iyi de bir yazar. Şehirler üzerine kafa patlatan bir adam aslında o. Arada dergilerde görüyorum adını son yıllarda. Ne çok seviniyorum, bilemezsiniz. İbâdetkâr bir ruhla kadim şehirleri gezen, sezen, yazan adamdır, zira.
Sekiz yaş büyük bir abisi olarak, minnacık bir tavsiyem ona: Ahmed’im, - iki bin beş yüz organizasyonun başında - ortasında - içinde bulunmuş, hamallığını üstlenmiş bir büyüğü olarak konuşuyorum: - Bu işlerin sonu yok. Ben şube başkanlığını (bu yazıyı yazdığım günden bir hafta önce), gençlere devrettim. Daha çok okumak, daha çok düşünmek, daha çok yazmak için. Günler, nefesler sayılı, malum. Gel sen de bunu düşün, derim. Yazarlığına ağırlık ver, aziz dost. O güzel kıvrak, akıcı ve akılcı kaleminden mahrum etme bizi. Düzenleyen Ahmet’ten, Yazar Ahmet’e mi evrilsen, - evrilsek - daha çok. Bilemedim. Kalbimden geçenler bunlar.
Karar senin. Hayatta.
Kendini arayan adam o. Ve çabucak bulan. Sonra Kendini Arayan Şehirler’i bulan, yazan, okutan adam. Şehrini bulan adam. Şehrini, şehirlerini bulan ve yazan. Şehirleri okutan adam.
Mahir adam. Yaman adam. Tamam adam.
Gonyistan’ın kültür sanat nâzırı. Kösezâde Ahmet Paşa.
Sevdik onu. Seviyoruz. Seveceğiz de hep.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.