Tematik Filmler Sıkıcı mı? Yoksa...
Tematik Filmler Sıkıcı mı? Yoksa...
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi 30. yıl etkinleri devam ediyor. Karatay Belediyesi iş birliği ile yapılan ve Mustafa Güden‘in düzenlediği, “Tematik Filmler Sıkıcı mı? Yoksa...” başlıklı konferansında Dr. Murat Küçükhemek konuştu. Konferansta Tarkovsky ve Nuri Bilge Ceylan sinemasından sahnelere de yer verilerek yönetmenlerin anlatmak istedikleri ve kült filmleri nasıl okumamız gerekiyor konusu hakkında konuşuldu.
TYB Konya Şubesi 2024 Kültürel etkinlikleri kapsamında gerçekleşen konferansta, katılımcılara sinema sanatının derinliklerine yolculuk yapma fırsatı sunuldu. Dr. Murat Küçükhemek, Türk sinemasının önemli yönetmenlerinden biri olan Nuri Bilge Ceylan'ın da eserlerini analiz ederek, Ceylan'ın filmlerindeki tematik derinliği ve geleneksel anlatı tekniklerini detaylı bir şekilde ele aldı. Küçükhemek, Ceylan'ın eserlerinin nasıl kültürel ve estetik anlamlar taşıdığını vurgulayarak, izleyicileri düşünmeye ve tartışmaya yönlendirdi.
Dr. Küçükhemek “babamın şu sözünü hatırlıyorum: "Film adamı olmayın, bilim adamı olun." Filmlere karşı böyle bir önyargımız var. Bu önyargının kökenlerini anlamaya çalışacağız diyerek konuşmasına başlayan Küçükhemek ,kitap okumanın, insanın farkındalığını geliştirmede ve bütünlüğünü tamamlamada tartışmasız önemli olduğunu biliyoruz. Sinema ise yaklaşık yüz yıllık bir geçmişe dayanıyor. Peki, film okuma nedir? İngilizce'de "film reading" olarak adlandırılan bir kavramdır bu.
Bir yazarı okuyabiliyor musunuz bilmiyorum, ama bu yazarlar birliğinin tanınan bir öykücüsünden bir cümle paylaşmak istiyorum. Bu öykücünün Facebook'ta paylaştığı bir cümle dikkatimi çekmişti. Şöyle diyordu: "Muhtemelen en güzel filmi bile izlerken, 'şimdi bunun yerine bir kitap okuyabilirim' diye ciddi şekilde vicdan azabı çekenler hangi sınıfa dahil edilebilir?" Bu cümle, film izlerken kendini suçlu hisseden biri hakkında. Film izlemek yerine neden kitap okumuyorum diye bir içsel çatışma yaşıyor. Müzik dinlerken böyle bir çatışma yaşamıyoruz; neden sinemada yaşıyoruz? Bu konuyu anlamaya çalışacağız. Yazar bu cümlesine bir açılım getirerek, "Okurken aldığım keyfi izlerken almıyorum, çünkü hayal dünyama daha az müdahale ediliyor," demişti. Bu mantıklı görünebilir, ancak ben bu cümlenin kişisel olmadığını düşünüyorum.” dedi.
Konuşmasına Nuri Bilge Ceylan üzerinden örnek vererek devam eden Küçükhemek “Nuri Bilge Ceylan sineması 1995 yılında başladı ve en son "Kuru Otlar Üstüne" filmi 2023 yılında vizyona girdi. Örneğin, "Mayıs Sıkıntısı" 2000 yılında 35 bin kişi tarafından izlenmiş. "Uzak", "İklimler", "Üç Maymun", "Kış Uykusu" ve "Bir Zamanlar Anadolu'da" filmlerinin toplam izleyici sayısı ise 700 bin civarında. Özellikle "Bir Zamanlar Anadolu'da" filmi, BBC'nin 21 ülkeden 253 eleştirmenin seçimiyle hazırladığı 21. yüzyılın en iyi 100 filmi listesinde 54. sırada yer aldı. Ancak bu kadar değer verilen bir film bile sınırlı bir izleyici kitlesine ulaştı.
Nuri Bilge Ceylan'ın en fazla izleyici çeken filmi "Kuru Otlar Üstüne" oldu. Ancak bu film bile sadece 380 bin kişi tarafından izlendi. Bu durumu Recep İvedik filmleriyle karşılaştıralım; Recep İvedik serisi milyonlarca izleyiciye ulaşmış durumda. Neden dünya çapında tanınan bir yönetmenimizin filmi sadece 380 bin kişi tarafından izleniyor?
Sanatın amacını da kısaca ele almak istiyorum. Tarkovski, sanatın amacını "kendine ve çevresine hayatın ve insan varlığının anlamını açıklamak, insanlara varoluş sebeplerini ve amaçlarını göstermek" olarak tanımlar. Benzer şekilde, yazarlar birliğinin tanınmış isimlerinden Cihan Aktaş da sanatı, "hayatın sıradan bir varoluş olarak yaşanmasından kurtaran bir gereklilik" olarak tanımlar.” Dedi.
Anlatımın önemine vurgu yapan Dr. Murat Küçükhemek: “Herodot Cevdet'in anlattıklarını hatırlıyor musunuz? Televizyonlarımızın başında onu dinlerdik. Aslında görsellikten ziyade hikayeyi dinlerdik. Eğer gözlerimizi kapatsak ve Herodot Cevdet'i sadece dinlesek, görsellik açısından hiçbir şey kaybetmeyiz. Benzer şekilde, Cem Yılmaz'ın gösterilerini düşünelim. O da sadece anlatıyor, görsellik değil, anlatım ön planda.Herodot Cevdet'in anlattıklarıyla Cem Yılmaz'ın stand-up gösterileri arasında biçimsel olarak bir fark yok. İkisi de anlatıya dayanıyor. Cem Yılmaz'ın stand-up gösterileri, aslında bizim kültürümüzdeki meddahlığın modern versiyonu. Osmanlı zamanında anlatılan kıssacık hikayeleri hatırlayın, Cem Yılmaz da benzer bir işi modern bir formatta yapıyor.
Cem Yılmaz filmlerinde görsel harikalar yaratırken, halk hikaye anlatımına daha çok ilgi gösteriyor ve stand-up gösterileri kapalı gişe oynuyor. Örneğin, "Hokkabaz" filmi Recep İvedik filmleri kadar izlenmedi. Çünkü halk, anlatıya dayalı stand-up gösterilerini daha çok tercih ediyor. Recep İvedik filmleri de aslında hikaye anlatıyor. Gözlerimizi kapatsak ve sadece dinlesek, görsellik açısından bir şey kaybetmeyiz. Doğu medeniyeti kulağa hitap eden bir medeniyet olarak öne çıkıyor. Evde kıssalar ve hisseler kitabı bulunan birçoğumuz, bu kitaplarda resim olmadığını biliriz. Ancak Z kuşağı ile birlikte görsel kültürün daha fazla yerleşeceğini düşünüyorum. Çocuk kitapları ve hikayeler artık daha görsel hale gelmeye başladı.
Kültürel olarak yerleşik toplumla göçebe toplum arasında bir geçiş dönemi yaşadığımızı söyleyebiliriz. İbrahim Tenekeci'nin dediği gibi, "işittiklerimle hareket edeceksek, gözlerimiz neden yaratıldı?" Sanat ve edebiyat alanında göz ve kulak arasında bir tartışma vardır. Batıda da bu tartışma, en değerli organın hangisi olduğu üzerine yoğunlaşmıştır. Leonardo da Vinci, gözün üstün olduğunu savunurken, diğerleri kulak için benzer savunmalar yapmıştır.
Cihan Aktaş, "Şarkın Şiiri" adlı eserinde İran sinemasına değinir. İslam estetiği, sanatsal alanda mimari ve şiirde öne çıkar. İran'da da halk, bizim yaşadığımız gibi sanat filmlerini sıkıcı bulabiliyor. İran sineması, festivallik filmler üreterek dünya çapında ilgi çekiyor, ancak kendi halkı tarafından sıkıcı bulunabiliyor. Doğu toplumları, görsel yerine işitsel kültüre daha yatkındır. Bu, İslam estetiğinin etkisiyle şekillenen bir durumdur. Sinemada görsel anlatım yerine, dinlemeye dayalı bir kültür tercih ediliyor. İslam estetiği, sanatta daha çok mimari ve şiirde öne çıkar. İran halkı da İran filmlerini sıkıcı bulabiliyor, tıpkı bizim Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerin filmlerini sıkıcı bulmamız gibi.
Görsel sanatlar, batıda daha fazla ilgi görürken, doğuda işitsel anlatımlar ön planda. Kültürel kodlar, insanların sanata bakışını şekillendiriyor. Cihan Aktaş, sinemayı bir okuma yolu olarak görüyor. Sinema, eğlence aracı olmaktan çıkıp bilimsel literatürün bir parçası haline geldi. Günümüzde bilim insanları, sinema senaryolarında danışmanlık yapıyor. Sinema, artık eğlence aracı olmanın ötesine geçmiş durumda. 1960'lı yıllarda herkesin sinemaya gittiği dönemleri hatırlayın. Şimdi ise sinema, daha derin bir anlama ve bilimsel katkıya sahip.” Dedi.
Program sonunda düzenleyen Mustafa Güden ve konuşmacı Dr. Murat Küçükhemek’e katılım beratlarını TYB Konya Şube üyelerinden Hüzeyme Koçak ve Melahat Ürkmez takdim etti.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.