Türkçe ve Türkiye Sevdalısı Bir Öncü Fatma Gülşen Koçak yazdı...

Türkçe ve Türkiye Sevdalısı Bir Öncü Fatma Gülşen Koçak yazdı...

Türkçe ve Türkiye Sevdalısı Bir ÖncüFatma Gülşen Koçak yazdı...

A+A-

Mehmet Doğan Ağabey ile vicahi olarak tanışmam TYB Yönetim kuruluna girmem vesilesiyle oldu. Kendisi onlarca programda misafirimiz oldu.

Genel merkezde bizi misafir etti. Ciddi görüntüsünün yanında çok müşfik bir yanı vardı. Bazı yazarları tanıdıkça yazdıklarının zerresini bile üstünde görememenin şaşkınlığını yaşarsınız. Bu konuda hatıram çoktur. Yazdıkları yaşadıkları arasında uçurum olan insanlar gördüm. Hayal kırıklıklarımı toplayıp tekrar kendime döndüğüm çok olmuştur. Ama Mehmet Doğan farklıydı.

Zaman ilerledikçe ve kendisini yakından tanıdıkça saygım daha da arttı. Yazdıklarından daha fazlasıydı. Fikir çilesinin çizgileri yüzüne yansımıştı.  Türkiye derdiyle dertli Türkiye düşmanlarına karşı öfkeliydi.  Kitaplarını imzalama nezaketinde bulunurdu. Şimdi o imzalı kitaplar benim için paha biçilmez bir değer taşıyor.  Milli damarı, yerli duruşu bana da örnek oldu. Yol haritamı belirlerken onun izini sürüp her zaman bu iki asil kavram üzerinden hareket ettim. Bazı kararlarımda fikrine müracaat ettim. Tavsiyelerinin hepsinde haklı çıktı. 

Siyasetten hiç hazzetmiyordu. Politikaya girmem konusunda bir teklif olduğunu söylediğimde yüzünü ekşitmiş “Ne işin var onların arasında. Sen yazarak daha çok hizmet edersin. Gazeteye ve TYB’ye devam et.” demişti. Çoğu yazarın son devrin manevi şahsiyetleri anıldığında kayıtsız kaldığını ya da tenkit mekanizmasını geliştirdiğini gördüm. Ama Mehmet Ağabey hangi zatı muhteremi ansam hepsiyle alakalı olumlu cümleler kurar hürmet göstermemiz gerektiğini belirtirdi. 

Ankara İstanbul atışmasında bir kahkaha atar günün sonunda mutlaka Ankara’yı üstün tutardı. Ama İstanbul efendimizin müjdesinin eseri değimde, ona da manevi bir delille şöyle bir fikir öne sürmüştü: Akşemsettin Hacı Bayram’ın hocasıydı. Dolayısıyla fetihte yine bir Ankaralının manevi katkısı vardı. Ayrıca Bayramî dervişleri de fetih ordusuna katılmıştı. 

Karşımda polemik üstadı biri olduğunu unutur laf yetiştirmeye çalışırdım. Ama o hep ilmi deliller getirdiği için galip gelirdi. Keşke daha çok ziyaret edip daha çok istifade etseydim. Mahmut Bıyıklı’nın danışmanlığında ve yapımcılığında belgeselini çekmek nasip oldu. Belgeselin koordinatörü olmam vesilesiyle hayatına dair çok sayıda anekdotu dinlemiş oldum. Kimini hüzünlenerek kimisini gülerek anlattı. Bazıları kayda girmesin dedi. Dediği gibi yaptık. Kayda almadıklarımız bende mahfuz kaldı. Kültüre adanmış bir ömür belgeselini TYB İstanbul olarak görkemli bir galayla izleyiciyle buluşturduk. Ne güzel günlerdi. Deli gibi koşturuyorduk. TYB İstanbul Şubesinde nitelikli sayısız faaliyete imza attık. Takdir ve tebrik fakiri camiada en büyük motivasyon kaynağımız Mehmet Ağabey’di. Haberleri yazıp attığımda “Maşallah İstanbul çok güzel çalışıyor, tebrik ediyorum. Mahmut’a ve yönetimdeki arkadaşlara selam söyle, hız kesmeden devam edin.” derdi. 

Dedikoducu, hasetçi, gıybet şampiyonu bazı şairlerle ilgili kendisine serzenişte bulunurdum. Önce gülümser sonra “Sen onlara bakma, iyi şiir yazmakta başarılı olmadıkları için dedikoduyla açığı kapatmaya çalışıyorlar.” diye beni sakinleştirirdi. Beni öyle ikna ederdi ki şaşırıp kalırdım. Dert ettiğim şeyin ümmetin dertleri arasında iğne ucu kadar değeri olmadığını söylerdi. Kendisinin hayatı boyunca nice iftiralara maruz kaldığını ama işine baktığını vurgulardı. Sonra onun büyük gündemleri arasında anlattıklarımın çocukça şeyler olduğunu düşünürdüm. Böyle düşünmemi sağlardı. 

İstanbul’a geleceğini öğrendiğimizde hepimizde bir heyecan olurdu. TYB İstanbul’un büyük organizasyonlarının açılışını o yapardı. Açılış konuşmalarıyla bizi başka alemlere götürürdü. Hiç yükü olmazdı. Ne ikram edilirse onu yer, donatılmış bir sofra gördüğünde tevazu gösterir “Niye zahmet ettiniz?” derdi. Programlarımıza gelemediğinde sanki evin babası evde değilmiş gibi içimizde bir boşluk oluşurdu.

Manevi babamız gibiydi. Yaşadığımız acı bir durumu anlattığımda gözleri yaşarır baba gibi teselli eder, bir derdimiz olduğunu duysa hemen çare bulmaya çalışırdı. Yaptığımız organizasyonda bir eksiklik gördüğünde kalabalıkların arasında bir şey demez, etraf sakinleşince tebessüm ederek eksikliğin telafi edilmesini salık verirdi. Yine burada otoriter bir başkan edasıyla değil; evladının aldığı işi daha iyi yapmasını isteyen bir baba gibiydi. Kitaplarım çıktığında tebrik eder “Maşallah, devam devam” derdi. Yaptığım her çalışmada teşvikini gördüm. Bir kere bile tenkitle yaklaştığına şahit olmadım.  Şehirli bir münevverdi. Bulunduğu meclislere zarafet, letafet hâkim olurdu. Sıradan bir konuyla ilgili bile telefon açsam hemen ilgilenir, konuyla ilgili elinden geleni yapardı. Bir iş başvurusunda ismini referanslar bölümüne yazmak istediğimi söylediğimde “Elbette, sormana bile gerek yok.” demiş âlicenaplık göstermişti. 

Vefat haberini aldığımda öz babamı kaybetmiş gibi acı duydum. O sadece eserler yazarak iz bırakmadı. Duruşuyla, ağabeyliğiyle, babacan yanıyla da gönüllerde iz bıraktı. Rabbim cennetinde ağırlasın İnşallah. Bu vesileyle fedakarlığını defalarca anlattığı kıymetli eşi Hatice Hanım’a ve evlatlarına başsağlığı diliyorum.

Kaynak: https://mutlubiregitim.com/turkce-ve-turkiye-sevdalisi-bir-oncu/

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.