Tyb 2014 "Bismillah"

Tyb 2014 "Bismillah"

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi, 2014 Yılı Kültürel Etkinlikler takvimiyle ilk programına "Bismillah" dedi. Doç. Dr. Mustafa Arıkan'ın 'Çanakkale...

A+A-

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi, 2014 Yılı Kültürel Etkinlikler takvimiyle ilk programına "Bismillah" dedi. Doç. Dr. Mustafa Arıkan'ın 'Çanakkale Mektupları' başlıklı, vicdanları kanatan duygu dolu sunumuyla başladı ilk program. Çanakkale'den yazılmış çok sayıda mektup okundu programda. Her mektup ayrı bir serüven, ayrı bir edebî numune... Bugün yirminci yılını dolduran TYB Konya Şubesi son on beş yıldır sürdürdüğü ve yıllık takvime bağladığı programlarında yaklaşık altı yüz civarında kültürel etkinlik sundu halkımıza. Bu yıl da yine otuzun üzerinde etkinlik programlanmış durumda. Bunlardan Konyalı yazarlardan imza günleri, Kutlu Doğum programları, Din ve Sinema, Sanat-Edebiyat Etkinlikleri, Konya Kültürü, Kadın Yazarlar, Kısa Film etkinlikleri, KOP Bölgesi Kültür-Sanat etkinlikleri, Yazılacak Çok Şeyimiz Var gezileri, Din-Edebiyat-Felsefe üzerine etkinlikler, Modern Türk şiiri, Tek Parti Dönemi, İz Bırakanları Anma programları... gibi dolu dolu etkinlikler dikkat çekiyor. TYB Konya Şube Başkanı M. Ali Köseoğlu, açılış konuşmasında Çanakkale'den yazılan mektupların aslında bize, çocuklarımıza ve gelecek nesillere yazıldığının altını çizdi. Bugün hoyratça yaşadığımız bu ülkenin hangi şartlarda bize emanet edildiğini anlatan; elimizde kalan son vatan parçası Türkiye'nin de elimizden gitmemesi için bir vasiyet ve uyarı niteliğindeydi mektuplar. Bugün "sen-ben-öteki" diye kavgasını yaptığımız bu vatanı savunmak için 99 yıl önce Çanakkale'de "biz" olan, "bir" olan; bayrağı, bağımsızlığı ve vatanı için, cânını, cânânını gencecik yaşında seve seve fedâ eden dedelerimizin yüzüne huzur-u mahşerde nasıl bakacağımızı düşünemiyorum. Mektuplardaki ifadeler, bugün konuştuğumuz ve yazdığımız dilin ne kadar fakir, cılız ve soğuk olduğunu da ortaya koyuyor. En rütbelisinden en rütbesiz er'in yazdığı mektuplardaki dil, o gün Türk dilinin ne kadar latif, derunî ve zengin bir dil olduğunu gösteriyor. Bugünün gençliği o dili anlamakta zorlanıyor. "Sebeb-i hayatım feyz-i veli nîmetim, sevgili pederim ve validem, gözbebeğim olan sevgili zevcem Münevver ve oğlum Nezih'ciğimi evvela Cenâb-ı Hakk'ın salihen sizin himayenize tevdi ediyorum..." diye başlıyor bir mektup. Bir başka mektup da Hasan Etem'in annesine yazdığı ve çok dikkatimi çeken Son Mektubunun tamamı şöyle: "Valideciğim, Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi, Nasihat-amiz mektubunu Divrin Ovası (Niğde) gibi, güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgâra mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı. Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim çağıl çağıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu. İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri : -Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi. -Pekala dedim, aldım baktım, sütlü çay... -Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim. -Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu? -Evet dedim. Evet ne kadar güzel. -İşte onun çobanından 10 paraya aldım. Valideciğim, on paraya yüz dirhem süt, su katılmamış. Koyundan şimdi sağılmış, aldım ve içtim. Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu: 'Validen kaderine küssün, ne yapalım .O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.' Şevket merak etmesin o görür, belki de daha güzellerini görür. Fakat, valideciğim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket, Hilmi (kardeşleri) de senin sayende görecekler. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerler saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allah'ım, bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım, gözümü yukarı diktim, azımı açtım ve dedim: 'Ey Türklerin Ulu Allah'ı. Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların şu heybetli dağların Halikı. Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, Sen'i takdis eden ve Sen'i ulu tanıyan Türklere mahsustur. Ey benim Rabbim ! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i Celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahfeyle.' diyerek dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes'ut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi. Oğlun Hasan Etem. 4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915) Mektubu yazan, ihtiyat zabit (yedek subay) namzedi Hasan Etem, İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıfına devam ederken aynı zamanda Beyazıt Nümune Mektebi'nde öğretmendi. Düşmanın Çanakkale'ye dayandığını işittiğinde gözünü kırpmadan binlerce akranı gibi cepheye koşuyor ve gönüllü yazılıyor. Ve bu onun son mektubudur. Bu mektubu yazdıktan iki gün sonra da Maydos (Eceabat)'da şehit oluyor. Allah(cc) mekanlarını Cennet eylesin. Allah(cc)'a emanet olunuz... Kaynak:Hakimiyetgazetesi

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.